23 Haziran 2009 Salı

Musavi nükleer çözüm değil



İran seçimini Musavi kazansaydı nükleer projeyi durdurmayacaktı. Fakat nükleer silahın denge sağlama açısından 'iyi' olduğu bile söylenebilir





Stephen Walt

Eminim ki birçoğunuz benim gibi İran’da yaşananlara odaklanmış durumdasınız. Olayların ne gibi bir seyir izleyeceğini veya orta vadede ne gibi bir önem arz edeceğini bilmek mümkün değil, fakat mevcut karmaşanın hem beklenmedik hem de ilgi çekici olduğu aşikâr. İran halkının isteklerine karşı daha duyarlı (ve bilhassa bu hükümetin Obama yönetiminin gerilimleri azaltma çabalarına daha açık) bir hükümete sahip olması bakımından, dualarım Mahmud Ahmedinecad karşıtı güçlerle birlikte.
Fakat Ahmedinecad’ın yenilgisinin ve Mir Hüseyin Musavi’nin zaferinin (veya daha genel anlamda hükümet karşıtı göstericilerin zaferinin) İran’ın dış politikasında, özellikle de nükleer enerji programında (ki bu nükleer silah
elde etmek yönünde bir çaba da olabilir) keskin bir değişikliğe yol açacağı yanılsamasına kapılmamalıyız.

İlk santrifüj talimatını Musavi verdi
Zira en başta bizzat Musavi yıllardır nükleer programın destekçisi ve New York Times’ın haberine göre, 1980’lerde İran’ın ilk santrifüjlerini satın alma talimatı veren kişi de Musavi’den başkası değil. Bir başka sebep, İran’daki kamuoyu araştırmalarının İranlıların büyük çoğunluğunun nükleer programı desteklediğini ortaya koyması. Bu da yeşillere bürünüp sokaklarda yürüyen bir sürü insanın, sonraki süreçte İran’ın tam yakıt döngüsünü elde etme çabalarından vazgeçmesini talep etmeyeceği anlamına geliyor.
İran tam bir liberal demokrasi haline gelecek olsa bile, nükleer çabalarını illa ki bir kenara bırakmayacaktır, ki buna olası nükleer silah yapımı da dahil. Tam da şu an dünyanın nükleer silah sahibi dokuz ülkesinin beşi demokrasiyle yönetiliyor (ABD, Fransa, Büyük Britanya, Hindistan ve İsrail), yani demokratik olmak nükleer cephanelik istemeyi pek de engellemiyor.
İyi haber şu ki, nükleer çağın tarihi nükleer silahların ona sahip olanları başkalarını elini kolunu sallayarak fethetmeye veya tehdit etmeye muktedir kılmadığını gösteriyor ve bu yüzden saldırı veya zorlama kapasitesi anlamında pek fazla bir şey sağlamıyor. On binlerce nükleer başlığa sahip olmak Soğuk Savaş’ta ABD veya Sovyetler Birliği’nin diğer ülkelere şantaj yapmasına imkân tanımadı, bir avuç nükleer silaha sahip olmak Kim Jong Il’in kimseye bir şey dayatmasını sağlamadı ve dişe dokunur bir nükleer cephaneliği olması İsrail’in Hizbullah, İran, Suriye veya başka hasımlarına ne yapacaklarını söyleme izni vermedi.
Aslında nükleer silahlar sadece birkaç sebepten iyidir: Kendi topraklarınızı fetih ve işgale karşı korursunuz (ve belki özellikle yakın müttefiklerinizin topraklarını); başkalarının gözünüzü korkutmasını zorlaştırırsınız. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed el Baradey’in İran hakkında söylediği gibi: “Komşularına, dünyanın geri kalanına ‘Bizimle uğraşmayın’ mesajı göndermek istiyorlar. Bu aynı
zamanda, rejim değişikliğine dair geçmişte duyduklarına karşı bir sigorta politikası.”
Velhasıl reformcu güçlerin zafer kazanmasını umut etmeyi sürdürsem de, bu gösterilerin şu an bizi ayıran esaslı meselelerde kısa vadede’devrim’ tesiri yapacağı konusunda yanılsamaya kapılmayalım. (18 Haziran 2009)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

gallery

Gölge Adam