22 Haziran 2009 Pazartesi

Liberal Faşistler



Kendilerini “Liberal” olarak tarif eden yazarların pek çoğu bilindiği üzere Yeni Emperyalizmin (küreleselcilik) akımının bir nevi ajanlarıdır. Dünyadaki bütün darbe, turuncu devrim vs gibi bulunduğu coğrafyanın adete defterini düren yapılanmaları ve ona giden kaoslu yolları organize eden ülke A.B.D’dir.

Yeni Emperyalizmin asıl amacı, ülkelerin (özellikle bizim coğrafyamızdaki ülkelerin) ekonomik yapılarını çökertmek, sınırları değiştirmek, çok uluslu şirketlere ülke sermayesini peşkeş çekmektir.

Liberaller, bu tür faaliyetlerin ve küreselleşmenin hararetli savunucularıdır.

Liberaller görüşlerini insan hakları, özgürlükler, hukuk devleti temlinde bir adalet anlayışı söylemi altında – ki bu söylemle masumane ve herkesin kabul edebileceği tarzdadır- temel prensipleriyle ortaya koyduklarından, asıl temel görüşleri olan serbest pazar ekonomisi ve çoğunlukla ekonomik çıkar, temelde bireyselcilik gibi bir otorite siyaseti ve toplumu yaratmak istediklerini kamufle edebilmektedirler. Özellikle ülkemizde “Liberal” geçinen komunist, solcu bozması yazar-aydın takımı, Liberalist söylem dışındaki söylemleri statükoculukla suçlamaktadırlar. Düşünsel anlamdaki bu otoriter tavır, ister istemez faşist söylemlerle ortaklık kazanmaktadır.

Atatürk bunu anlayan ilk kişilerden biridir; “Liberalizm müstemlekelerde tatbik edilmiş bir sistemdir. Hâlbuki biz müstemleke (sömürge) değiliz ve olmayacağız. Liberalizmi düşünmek inkılâbı inkâr etmektir! ” demiştir.

Ülkemiz Liberallerinden bazılarının söylemleri aslında bu konunun anlaşılması için yeter de artar bile. Söz gelimi ekranlarda ve Sabah gazetesinde yazdığı yazılarla Ergenekon Soruşturmasını hararetli şekilde savunan isimlerden biri olan Mehmet Altan, 20 Nisan 2009 tarihinde Sanem Altan’la yaptığı ropörtajda sorulan bir soruya verdiği cevaba dikkatinizi çekmek isterim.

Sanem Altan: AKP karşıtlarının savunduğu bir mesele haline döndü Ergenekon. AKP gerçekten Ergenekon’un üstüne gidiyor mu sizce?
Mehmet Altan: Bence AKP’ye kalsa Ergenekon kapanır bile. AK Parti’yi aşan bir irade Ergenekon’un peşinde. Siyaset kurumuyla askeri kurumların anlaşmasını önleyen başka bir irade çalışıyor. AKP’nin de onayı var ayrıca. Ama onaylamasalar bile bu iş sürecek gibi gözüküyor. Çünkü herkes paralel devletini temizledi Türkiye temizlemedi, Güneydoğu’da kullandı. Ve hastalandı Türkiye. Dünya sistemi Ergenekon’u tasfiye ederek Türkiye’yi tedavi ediyor. Ama bunu kendi kendimize yaparak iyileşmemizi istiyorlar. Burası NATO ülkesi. Burada NATO’nun ve Amerika Birleşik Devletleri’nin istemediği hiçbir darbe olmaz. Bu sefer darbeyi yapamadılar, çünkü Amerika istemedi.
Yine AKP’ye yakın olduğu bilinen Fehmi Koru 2 Şubat 2008 günü Yenişafak gazetesindeki köşesinde, “Ergenekon’un tasfiyesi 5 Kasım 2007’de Erdoğan-Bush görüşmesinde kararlaştırıldı.” demektedir.

Bunu gibi daha nice Liberal yazarların bile adeta itiraf etmek zorunda kaldıkları son zamanların moda konusu Ergenekon Soruşturmasında dahi manzara bu şekildedir.
Kamuoyundaki ortak görüş, bu operasyonun küresel güçlerin istekleri doğrultusunda yapıldığıdır. Böylece Ergenekon savunucularının bizzat kendi söylemleriyle aslında neye destek verdikleri de anlaşılmış olmaktadır.

Bu gün TSK’ne planlı ve programlı şekilde yapılan saldırıların arkasında da Liberallerin olduğu inancını taşıyorum. Çünkü Liberallerin uluslarasarı platformda siyasi fikirlerini duyurabilmek için bir diktatöre yada üniformalı kişilere ihtiyacı yoktur. Liberalizm modern dünyada bu işlemi kuzu postuna sokarak, insanları sözde eğiterek, besleyerek yapmaktadır. Bu anlamda TSK’ne yapılan yıpratma eylemlerinin sözlü savunucuları ve ortam hazırlayıcıları Liberallerdir. Her fırsatta TSK’nden hesap sorulması gerektiğini dile getirdiklerini de görmek mümkündür.

Siyasi partilerimizin de Liberal Ekonominin gerekliliğini ve dünyayla bütünleşmeyi savunan AKP dışında, - ki AKP Hükümetinin ve Büyük Ortadoğu Projesinin Eşbaşkanı R.T Erdoğan’nın durumu anlaşılır olsa bile- MHP ve CHP’nin Liberal Ekonomiyi ve dünya bütünleşmesini( küreselcilik) savunmasını anlayabilmiş değilim. Atatürkçü ve Milliyetçi iki partinin ekonomik unsurlarda devlet dahlinin azaltılması gerektiğini savunması izah edilebilecek bir durum değildir. Kaldı ki Liberallerin savunduğu küresel sistemin şartlarında bir tanesi bireylerin sosyo-ekonomik durumlarının iyileşmesi, yani sosyal haklarına kavuşturulmasıdır. O halde şu sorunun sorulması da anlam kazanacaktır: “Devlet eli olmadan sosyal haklar nasıl verilebilir?”

Bolşevizmin en büyük ideoloğu olan Troçki 1920’lerde “Faşizm” için “Sağcı sosyalizm” demiş, zaman içinde “Sosyalizm” silinince “Faşizm” “Sağcı” yaftası altında asılı kaldı.
Tarih boyunca birbirine düşman olan bütün kesimlerin aslında bazı ortak paydalarda birleştiği bilinen bir gerçektir. Alevilerle Sünnilerin, İsraillilerle Filistinlilerin, Yunanlılarla biz Türklerin ortak paydalarının olduğu inkar edilemez. Bu yüzdendir ki, Richard Pipes (Hervarda Üniversitesi) “Bolşevizm ve faşizm birbirine sıt değildir, sadece sosyalizmin sapkın iki halidir” demiştir.

Bu gün Liberaller, ABD ve AB’nin özellikle Ortadoğu’da uyguladıkları –sözde-ulusların çok memnun oldukları, birey olarak hırssız ve nedensiz bırakma politikasının gayrı-resmi sözcüleri haline gelmişlerdir. Kendi ülkemize bile baksak bunun aynen bu şekilde işlemekte olduğunu anlamakta zorlanmayız. İnsanlarımız öyle yada böyle kendileriyle ilgili bazı önemli meselelerde söz hakkında sahip olamıyor, bunun yanlışlığını dile getirerek insanları bilinçlendirmek için adım atan bütün aydınlar bir şekilde ekarte ediliyor.

Biz de bize ne yaparlarsa yapsınlar, güzel günler bir gün gelecek” hayaliyle yaşamaya devam ediyoruz.
Gölge Adam- Bütün hakları yazarına aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

gallery

Gölge Adam