30 Haziran 2009 Salı

Asimetrik psikolojik harekât


Eğer bu belge gerçek olsaydı, söylenecek tek kelime bulamazdı hiç kimse.

Ancak belgenin aslı olmadığı, fotokopi üzerinden de imza araştırması yapılamayacağı için Askeri Savcılık “takipsizlik” kararı verdi. Zaten eski yargı mensupları bu belgenin aslı bulunmadıkça konuyla ilgili bir netice alınamayacağını ya da hukuk dilinde belgenin “hukuki” hükmünün bulunmadığını defalarca belirttiler.

Konuyla ilgili Genelkurmay Başkanı gerekli açıklamayı bizzat kendisi yaptı. Askeri Savcılık kararını göz önüne alarak belge için “kağıt parçası” tabirini kullandı.

Elbette bunun Genelkurmay Başkanı tarafından dile getirilmesi, aslında belgenin çıktığı ilk tarihten bu yana “hukuki delil” olamayacağı yönündeki görüşü teyit etmiş oldu.

Ancak haberi yayınlayan Taraf Gazetesi anlaşıldığı kadarıyla Askeri Savcılığın ve Genelkurmay Başkanı’nın belgeyle ilgili açıklamalarını “tatmin edici” bulmamış olacak ki, konuyu ısrarla manşetlerine taşımaya devam ediyor.

Bakın gazetenin yazarlarından Rasim Ozan Kütahyalı 27.06.2009 tarihli yazısında neler söylüyor:

İlker Başbuğ dün biz aciz Türkiye halkına gerçekleri açıkladı... Türkiye’de bir askerî darbe olması konusunda hassas olanların TSK’ya karşı örgütlü olarak asimetrik psikolojik harekât yürüttüğünden bahsetti Başbuğ... Bir darbe ortamının yaratılmasını amaçlayan bu tip planlar Genelkurmay bünyesinde asla yer almazmış... Bu rapor birileri tarafından “TSK’yı yıpratmak amaçlı” hazırlanmış... TSK içinde böyle şeyler asla ve asla olmazmış. TSK mensupları demokrasi ve hukukun dışına çıkmazmış...”

Kütahyalı’nın bu alaycı üslubu aslında belge vesilesiyle Askeri Savcılık ve Genelkurmay Başkanı nezdinde TSK’ni bizzat Genelkurmay Başkanı’nın “TSK’ne karşı medya üzerinden başlatılmış asimetrik psikolojik harekât” dediği organizasyonun içinde yer aldığının açık bir göstergesi. Kütahyalı’nın bırakın Genelkurmay Başkanı’nın verdiği kişisel ama Genelkurmay adına olduğu tartışmasız “TSK’nin içinde darbeciler ba-rı-na-maz” garantisini, Askeri Savcılığın verdiği karara da ne denli güvendiği ve saygı gösterdiği de ortada.

Zaten Genelkurmay Başkanı’nın şahsi teminat veremeyeceğini de belirtiyor yazısında;

Genelkurmay içinde olacak şeyler için garanti benim” diyemez bir devlet memuru... İstanbul Başsavcılığı’na “Belge gerçek mi, değil mi, sizden öğrenmek istemiyoruz, eğer ek bilgi gelirse dosya yine burada açılır” diye “kükreyemez” bir devlet memuru..."
Ortak asimetrik harekâtın nasıl yapıldığına dair bir ipucunu da burada belirtmek istiyorum: Ne diyor Kütahyalı yazısında Genelkurmay Başkanı’nın Sivil Savcılıktan isteği olan, “Belge gerçek mi, değil mi, sizden öğrenmek istemiyoruz, eğer ek bilgi gelirse dosya yine burada açılır” ifadesi için ; “kükreyemez” bir devlet memuru...”

Peki, AKP Hükümeti ne yaptı Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı konuşmadan 10 saat önce?

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 250 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendini, bir gece yarısı muhalefet partilerinden habersiz, herhangi bir komisyonda tartışılmadan verdiği önergeyle, değiştirdi. Yapılan bu değişiklikle askere sivil mahkemede yargılanma yolu açılmış oldu.

Böylece Genelkurmay Başkanı’nın bu yasal isteğini “kükremek” olarak nitelendiren yazar bizzat AKP tarafından desteklendi. O da bu yazıyı bu destekten kuvvet alarak yazdı.

Yazarın son cümlesi aslında bu asimetrik, psikolojik harekâtın “derin”lerinde ne olduğunu çok güzel anlatıyor:

TSK’yı bir Patagonya ordusu seviyesine indiren, TSK’yı madara eden bu zihniyettir... Bu ülkenin güçlü ve ciddi bir orduya ihtiyacı var...”

Bu güçlü ve ciddi ordu, Türkiye’de sızmayı başaramadığı tek kurum olan TSK’nin içine sokulmaya çalışan F tipi yapılanmanın elemanları tarafından oluşturulacak olmasın sakın?

Kütahyalı’nın 24.06.2009 tarihinde yazdığı yazıda ise ciddi bir iddia var.

Yaptığım bazı görüşmelerden sonra kesine yakın bir kanaat sahibi olarak söylemeliyim ki İlker Başbuğ’un bu eylem planının hazırlandığından doğrudan haberi yok... Fakat anladığım kadarıyla Genelkurmay karargâhında kimi üst düzey isimlerin haberi dahilinde bu plan yapılmış...

Genelkurmay bu iddiayı dikkate alıp o yönde bir araştırma yapmış mıdır bilmiyorum, ama yeri gelmişken “haber kaynağının açıklanmaması” durumuna da değinmek istiyorum.

Gazetenin “AKP ve Gülen’i Bitirme planı olarak” lanse ettiği “İrtica Eylem Planı”nyla ilgili haberin sahibi muhabir savcılığa ifade vermiş ancak “haber kaynağını” açıklamayı reddetmişti.

Dünyanın her yerinde geçerli bir kuraldır, haber kaynağını açıklamama kuralı. Doğru.

Ancak ahlaki anlamda günlerdir belgenin durumunu konuşanlar, belgeyi gazeteye taşıyan muhabiri hiç konuşmadı. Belge üzerinden onlarca değişik senaryo üreten gazeteler belgenin sahte olma ihtimali olması durumunda izlenecek yolu anlattılar ama sahte belgeyle haber yapma olasılığı olan muhabiri hiç haber yapmadılar.

Bu konu tartışılmalı ve gazetecilik etiği gereği sahte belgeden haber üreten muhabirin haber kaynağını açıklayıp açıklamaması konusundaki durum netleştirilmeli.

Demokrasi yalnızca darbeleri önlemek için değil, sağlıklı ve üretken bir toplum oluşması için de gereklidir. Sağlıklı ve üretken bir kamuoyu da doğru bilgiyle eğitilir.

Yukarıda verdiğim Kütahyalı örneği sadece bir tanedir. Gündemi takip edenler elbette daha çok örnekler de bulabilir. Hatta burada şu anda bile onlarca örnek gösterebilirim size.

Ancak bu örnek bence durumu anlamak için haddinden fazla yeterli.

Özetle demokrasi ve darbecilere hayır teranesi okuyanların aslında bizzat bu ortamı oluşturacak huzursuzluğu organize etmeye çalıştıkları ortadadır.

Halk bu durumu anlamalı ve gereğini tepkileriyle dile getirmeli.

Yoksa Atatürk’ün ordusunu revize etmeye çalışanların sayısı sadece söz konusu yazarla sınırlı değil.

Benden söylemesi.


GÜNÜN SORUSU:

TSK'nin İç Hizmet Kanununa göre "Cumhuriyeti korumak ve irticaya karşı koymak" gibi asli bir görevi olduğu halde, niçin yasa kaynaklı bu haktan vazgeçip bu tip provakatif bir belgeyle plan yapmayı tercih etmiş olabilir?
Avni KANTAN

Ahmedinejad resmen seçimin galibi








İran'daki Anayasa Koruyucu Konseyi, 12 Haziran'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Mahmud Ahmedinejad'ın kazandığını açıkladı.

30.06.2009 00:10
Kamu yayıncısı IRIB'in haberine göre, konsey, seçim sonuçlarını onayladı. Konsey yaptığı açıklamada, "Koruyucu Konseyi Sekreterliği, İçişleri Bakanlığı'na gönderdiği mektupla sonuçlara ilişkin son kararını açıkladı. Konsey, seçim sonuçlarının doğru olduğunu deklare eder." dedi.

Konsey, seçimlerde usülsüzlükler olduğunu belirterek bunu araştıracaklarını belirtmişti.

Sakık'ların miras kavgası Meclis'te








Şemdin Sakık ile Sırrı Sakık'ın söz düellosu

30.06.2009 09:34
Diyarbakır'da hapis yatan Şemdin Sakık, DTP'li Sırrı Sakık'ın da bulunduğu 4 kardeşini, mirası gasp ettikleri iddiasıyla Meclis'e şikâyet etti. Sırrı Sakık'tan yanıt geldi: Benim öyle kardeşim yok

Kuzey Irak'ta 13 Nisan 1998 günü yakalanarak Türkiye'ye getirilen, terör örgütü PKK'nın bir dönem iki numaralı ismi Şemdin Sakık, aralarında DTP Muş Milletvekili Sırrı Sakık'ın da bulunduğu dört kardeşini Meclis İnsan Hakları Komisyonu'na şikâyet etti. Şikâyetin konusu ise miras kavgası... Diyarbakır E Tipi Cezaevi'nde müebbet hapis cezasıyla hükümlü bulunan Şemdin Sakık, komisyona gönderdiği mektupta ilginç iddialarda bulundu. Sakık, 1986 yılında ölen babasından kalan arsa ve arazileri üvey kardeşleri Sırrı, Haluk, Görgü ve Namık Sakık'ın "gasp" ettiklerini öne sürdü. Sakık, üvey kardeşleriyle ilgili olarak, "Baba mirasımız dört harami tarafından gasp edildi" ifadesini kullandı.

'HAKKIMIZI İADE ETSİN'
Üvey kardeşlerinin kendisi hakkında 1989 yılında "gaiplik" (uzun süre ortadan yok olma durumu) kararı çıkarttırdıklarını anlatan Sakık, mektubunda şu görüşlere yer verdi: "Üvey kardeşlerim hem baba mallarını, hem de dağda olmamdan yararlanarak ihaleler yoluyla elde ettikleri milyon dolarları har vurup harman savuruyor. Bense 11 yıldır cezaevinde dilenerek yaşıyorum. Meclis kürsüsünde kardeşlik, hak, hukuktan söz eden Sırrı, feryadımı duymadı. Aynı çatı altında bulunduğunuz Sırrı Sakık'ı huzurunuza davet ederek, cezaevindeki iki kardeşinin haklarına tenezzül etmemesi gerektiğini söylemenizi, hakkımızı iade etmesini talep ediyorum. Söylediklerimin doğru olduğu, Muş Tapu Kadastro Müdürlüğü'ndeki kayıtlarından görülebilir."

'KİMYAMIZI BOZUYOR'
DTP'li milletvekili Sırrı Sakık da bunun üzerine Diyarbakır Cezaevi Müdürü ile Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü'nü arayarak, Şemdin Sakık'ın hakaret dolu olduğunu iddia ettiği mektuplarına engelleme getirilmesini istedi. Sakık, "İnsanların haysiyetiyle, onuruyla oynanan mektuplar dışarı yansıyor. Bunu engelleyin" uyarısında bulundu. Konu hakkında SABAH'a konuşan Sırrı Sakık, kardeşinin iddialarına ilişkin olarak da, "Benim böyle bir kardeşim yok. Kimyamızı bozuyor. Babam hayattayken malları paylaştık. Ortada gasp yok" dedi ve şöyle konuştu: "Muş'ta 20'ye yakın kooperatif yaptırdık. Ailede durumu iyi olmayanlara ikişer daire verdik. Şemdin, ailemize gölge düşürecek açıklamalar yapıyor. Kendini kirleten biri, bizi de kirletmeye çalışıyor. Hatta dağdayken de öldürülmem için tuzak kurdu. Bunu en iyi bilen PKK kurmaylarıdır."

8 SUBAY İFADE İÇİN ADLİYEYE GELDİ








30.06.2009 08:21
Ergenekon soruşturması kapsamında ifade vermeye davet edilen 8 albay, bir gün gecikmeyle Beşiktaş Adliyesi'ne gitti. Sabah erken saatte adliyeye gelen komutanlar için geniş güvenlik tedbirleri alındı. Yetkililerden alınan bilgiye göre kimlik tesbitinin ardından sorgunun saat 09.30'da başlayacağı belirtildi.
8 albayın arasında Taraf Gazetesi'nde yayınlanan belgenin altında imzası bulunduğu iddia edilen Albay Dursun Çiçek'in olmadığı öğrenildi.

CHP'li Başkan'a 'böcek' şoku












CHP'li Gemlik Belediye Başkanı'nın odasında dinleme cihazı

Işıl ARSLAN- Serhat TEZCAN/ BURSA, (DHA)




BURSA'nın Gemlik İlçe Belediye Başkanı CHP'li Mehmet Fatih Güler'in makam odasında, kalorifer peteğine gizlenmiş `böcek' diye tanımlanan bir dinleme cihazı bulundu. Bursa Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunan Güler, "Yapılan çirkin ve can sıkıcı. Makam odama 3 ayda binlerce kişi girmiştir. Dinleme cihazını kimin koyduğunu bilemiyorum" dedi. CHP Genel Başkanı ve Bursa Milletvekili Onur Öymen de olayı `utanç verici' diye değerlendirdi.

Partisinin İl Teşkilatı'nda bugün CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Onur Öymen ile birlikte basın toplantısı düzenleyen Gemlik İlçe Belediye Başkanı Mehmet Fatih Güler, başkan olarak göreve başladığı dönemde, belediyenin bilgi işlem bürosunda çalışan personel tarafından makam odasında arama yapıldığını, ancak dinleme cihazına ilişkin bir sinyalin alınmadığını anlattı.

Makam odasında belirli aralıklarla bu kontrolleri yaptırdığını kaydeden Başkan Güler şöyle konuştu:

"20 gün önce yine bir kontrol yaptırdık ve masamın karşısında bulunan kalorifer peteğine ustaca gizlenmiş bir dinleme cihazı bulduk. Bu cihazı daha sonra uzman kişilere incelettik. `Böcek' diye adlandırılan bu cihazın 45 gün süresince dinleme yaptığı ve 150 metreye kadar olan mesafeyi dinleme kapsamına alabildiğini öğrendik. Bunu tutanakla da tespit ettirdik."

ONUR ÖYMEN: UTANÇ VERİCİ

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Onur Öymen de, Gemlik İlçe Belediye Başkanı Mehmet Fatih Güler'in odasında dinleme cihazının bulunmasının utanç verici olduğu belirtti. Öymen, "Savcılığa başvurduk. Sorumlusunun tespit edilmesini bekliyoruz. Bir muhalefet partisine mensup belediye başkanının odasını dinleme yoluna giderseniz, bunun demokrasi açısından ağır sonuçları olabilir" diye konuştu.

Ordu, Başkan’ı yaka paça ülkeden attı












Honduras’ta ordu, anayasa değişikliğine hazırlanan Devlet Başkanı Zelaya’nın konutuna zorla girdi.

Orta Amerika’nın askeri yönetimlerden başını kaldıramayan ülkesi Honduras, dün sabah yine tank sesleriyle uyandı. Hazırladığı anayasa değişikliği paketi nedeniyle uzun zamandır ordu ile arası açık olan solcu Devlet Başkanı Manuel Zelaya, dün konutunu basan askerler tarafından yaka paça gözaltına alındı. Başkent Tegucigalpa’nın dışındaki askeri bir hava üssüne götürülen solcu lider Zelaya, Kosta Rika’ya sürgüne gönderildi.

Ülkeyi 28 yıl sonra askeri yönetime götüren süreç Zelaya’nın 2006’da 15 yıllık sağ iktidarları devirerek dört yıllığına başkan seçilmesiyle başladı. Zelaya’nın ülkesini geleneksel müttefiki ABD’den uzaklaştırarak solcu Venezuela lideri Hugo Chavez’in rayına oturtması orduyu rahatsız ediyordu. Ama solcu liderin ikinci kez aday olması anayasaya göre mümkün değildi. Zelaya bunu değiştirmek amacıyla anayasa değişikliği için referanduma gitmek istedi. Ama Genelkurmay Başkanı Romeo Vasquez, karşı çıkarak ordunun referandumda sandıkları dağıtmayacağını ve güvenliği sağlamayacağını duyurdu. Bunun üzerine Zelaya, Vasquez’i görevden aldı. Savunma Bakanı ve diğer komutanların istifası da Zelaya’yı vazgeçiremedi. Geçen hafta ise muhalefetin başvurduğu Anayasa Mahkemesi, değişikliğin hukuka aykırı olduğuna, Vasquez’in görevine iade edilmesi gerektiğine hükmetti. Ancak Zelaya bu kararı da uygulamadı.

“Başkan hâlâ benim”

Dün referandum için sandıkların açılmasına bir saat kala Zelaya’nın konutu yüzlerce asker tarafından kuşatıldı. Konuta zorla giren askerler bir süre sonra kamyonlara binerek uzaklaştı. Konut görevlilerinden Melissa Gaitan “Onu alçakça kaçırdılar. Başkanımıza sahip çıkalım” diye konuştu. Zelaya, haber kanalı Telesur’a yaptığı açıklamada “San Jose’de Kosta Rika’dayım. Kaçırıldım ve bir komplo kurbanıyım. Korumalarım 30 dakika askerlerle mücadele etti. Başkan hâlâ benim. Yandaşlarım barışçı bir şekilde buna karşı çıksın. ABD Başkanı Barack Obama bunun arkasında olup olmadığını açıklasın” dedi. Obama da Zelaya’nın tutuklanmasından derin endişe duyduğunu açıkladı. Ordunun kısa süre içinde “geçici devlet başkanı” atayacağı belirtildi. Devlet televizyonu da halkı darbeye karşı gösteri yapmaya çağırdı. Bir süre sonra televizyonun yayını kesilirken, Başkanlık Konutu’nun dışında toplanan yaklaşık 500 kişi askerlerle çatıştı. n DIŞ HABERLER

18 yıl ordu yönetti

* Orta Amerika’da, Karayip Denizi kıyısında yer alır. Başkent Tegucigalpa’dır.

* 1502’de Kristof Kolomb keşfetti. Kolomb, bölgeye derin kıyıları nedeniyle İspanyolca “derinlikler” anlamına gelen “Honduras” adını verdi.

* Bölgenin en fakir ikinci ülkesi. Halkının dörtte üçü açlık sınırında. En büyük gelir kaynağı muz ve kahve.

* 1821’de bağımsızlığını kazanana kadar İspanyol kolonisiydi. 1963’teki askeri darbenin ardından 18 yıl askeri yönetim altında yaşadı.

Ruhban Okulu açılıyor!












Hükümet, Ruhban Okulu için harekete geçti.

Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için formül arıyor. Bürokratların üzerinde çalıştıkları iki formül rapor haline getirilerek Başbakan’a sunulacak, nihai kararı Bakanlar Kurulu verecek

Hükümet, Ruhban Okulu için harekete geçti. İlk sinyal, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dan geldi. Günay katıldığı bir televizyon programında, “edindiğim genel eğilim Ruhban Okulu’nun açılacağı yönünde” dedi ve teknik çalışmaların sürdüğünü söyledi.

Günay bir ipucu daha verdi: “Okul, şu andaki üniversite sistemine uymuyor ama başka bir formül bulunacak.” CNNTürk’ün haberine göre Günay’ın sözün ettiği teknik çalışmayı yapan ve formülü arayan Milli Eğitim Bakanlığı. Bakan Nimet Çubukçu’nun talimatı ile Ruhban Okulu konusunda yeni bir rapor hazırlandı.

Raporda Ruhban Okulu’nun lise kısmının Milli Eğitim’e yüksek okul bölümünün de YÖK’e bağlı olarak açılması öngörülüyor. Bu seçenekler ve altındaki alternatifler sıralandı. Sonuçları detaylandırıldı.

Ruhban Okulu’nun geçmişte de Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü’ne bağlı olduğu hatırlatılan raporda, yüksek okul olduğu için Anayasa Mahkemesi’nin bunu iptal ettiği bilgisine yer verildi. Bu nedenle yeniden “Milli Eğitim’e bağlı açılması imkansız” denildi.

Din lisesi formülü

Rapora göre Ruhban Okulu’nun ancak lise kısmı Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olabilir. Bunun için de din lisesi formülü geliştirildi. Ancak Özel Öğretim Kanunu’nun değişmesi gerekiyor, çünkü bu kanunda “dini ve askeri okul açılamaz” hükmü var. Yasa değiştirilerek Ruhban Okulu’na bir çeşit İmam Hatip Lisesi statüsü verilecek. Okul öğrencilerini ne şekilde alacağını kendisi belirleyecek ama müfredatını, ders kitaplarını Bakanlık belirleyecek. Öğretmenler de Milli Eğitim Bakanlığı’nın standartlarına uygun alınacak denetimi bakanlığa ait olacak.

Ancak bu formülün hayata geçirilmesi yeni bir lise türünün doğmasını da beraberinde getirecek yani Özel İmam Hatip Liseleri için yol da açılacak.

Bakanlığın raporuna göre Ruhban Okulu’nun yüksek okul kısmı YÖK’e bağlı faaliyet gösterecek. Ancak bunun için 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun değişmesi gerekiyor. Bu formül daha önce de tartışılmış ancak orta yol bulunamamıştı, çünkü Ruhban Okulu’nda verilecek eğitim Türkiye’de üniversitelerin tabi olacağı amaç ve ilkelere uyuşmuyor.

Kılık kıyafet engeli

Öğretim üyelerinin din adamlarından seçilecek olması, rahibelerin giyisilerinin kılık kıyafet yönetmeliğine aykırılığı da yüksek okul statüsü verilmesinin önündeki engeller arasında.

Bu iki seçeneğin dışında Ruhban Okulu’nun bir vakıf bünyesi altında açılması da alternatifler arasında. Öneri ilk olarak 2004 yılında dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç tarafından ortaya atılmıştı. Bu formüle göre Ruhban Okulu tıpkı diğer vakıf okulları gibi Hıristiyan din adamı yetiştirmek üzere Teoloji bölümü adı altında açılabilir. Ancak Patrikhane birçok kez dile getirdi. Talepleri özerk üniversite statüsü. İşte tüm bunlar masaya yatırılacak. Bakan Çubukçu raporu Başbakan’a sunacak, son sözü ise Bakanlar Kurulu söyleyecek.


Obama da ‘okul açılsın’ demiŞti


Heybelİada’da 1 Ekim 1844’te kurulan Rum Ortodoks Ruhban Okulu, Doğu Ortodoks Kilisesi’nin ana teoloji okuluydu. Okulda yalnızca Rum öğrenciler eğitim görmüyor, diğer toplumlardan öğrenciler de okulda eğitim alabiliyorlardı. Bu yönüyle de okul dünya çapında bir karakter kazanmıştır. 1971’de Anayasa Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda her yükseköğretim kurumu bir devlet üniversitenin bir parçası olmalı hükmünü vermiş, bu yüzden de okul kapatıldı.

Okulun kapalı olması ilk önce ABD’deki Yunan lobisi tarafından bir mesele haline getirildi. Avrupa Birliği de ısrarla okulun açılmasını istiyor.

ABD Başkanı Barrack Obama da Türkiye’ye ziyareti sırasında TBMM’de yaptığı konuşmada Heybeli Ruhban Okulu’nun açılması çağrısında bulunmuştu.

Örtülü faşizm yerleştiriliyor’












CHP’li Kılıçdaroğlu’na göre AKP hükümeti uygulamalarıyla demokrasi kisvesi altında faşizme gidiyor

CHP TBMM Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve Konya Milletvekili Atilla Kart, İngiltere’nin başkenti Londra’da bir yerel gazete tarafından düzenlenen “Bağımsızlık, demokrasi ve temiz toplum” konulu konferansa katılarak birer konuşma yaptılar.

Kemal Kılıçdaroğlu, konferanstaki konuşmasında Demokrasinin bir kurallar rejimi olduğunu, kimseye sınırsız özgürlük vermediğini, çağdaş demokrasilerde gücün kuvvetler arasında bölüştürüldüğünü hatırtalttı.

Kılıçdaroğlu, AKP iktidarı ve Başbakan Erdoğan’ı, kendilerini diğer 2 kuvvetin üstünde görmekle suçladı. Türkiye’de, demokrasi kisvesi altında örtülü faşist bir rejimin yerleştirilmeye çalışıldığını ileri süren Kılıçdaroğlu, Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar’ı da eleştirdi ve “Bolu Valisi konuşuyor, sanki başbakan konuşuyor.

‘Devlet parti gibi’

Kendisi sanki valiliği bırakmış da bir parti lideri olmuş. Dürüst bir siyasi iktidar böyle bir kimseyi bir gün bile o görevde tutmaz. Devletin valisi otomobilinde Türk bayrağını taşıyan cumhurbaşkanı ve büyükelçiler dışındaki tek devlet görevlisidir. Hem devleti, hem hükümeti temsil eder. Bu olayın ayrımına varmamış bir valiyi orada tutuyorsanız, devleti bir parti devleti haline getirmiş oluyorsunuz” diye konuştu.

‘Darbeye karşıyız’

Telefon dinlemeleri ve sahte belge tartışmalarına da değinen Kılıçdaroğlu, CHP olarak hiçbir koşulda ülkede bir darbe yaşanmasını istemediklerini de belirtirken, “Türkiye Cumhuriyeti bir muz devleti değildir. Eksiklikleri vardır ama hiçbir zaman bir darbenin iktidara oturmasını istemeyiz. Ama unutulmasın ki Başbakan Erdoğan’ın varlığı, 1980 darbesine bağlıdır” iddiasında bulundu. Demokrasilerde halkın yeterince bilinçlenememesinin sorumlusunun da iktidarlar, siyasal partiler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Türkiye’de yolsuzluk ve vergi kaçırmaların ulusal spor durumuna geldiğini öne sürdü.

‘AKP devleti’

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart da AKP’nin Türkiye’yi yönetme kültürünün bulunmadığı, cumhuriyetin temel değerleriyle kavgalı olduğunun görüldüğünü savunan Kart, iktidarın Türkiye içinde bir AKP devleti inşa etmek istediğini öne sürdü.

AKP’nin, devlet bürokrasisini “parti memuru” durumuna getirdiğini öne süren Kart, özellikle polis içinde belli bir gruba bağlı bir yapılanmanın meydana geldiğini iddia etti.

Dağın arkasındaki tehlikeyi haber verdik












AKP İstanbul İl Başkanlığı yarışını kaybeden Metin Külünk, delegelerden kendisine oy verilmediğine dair ispat istendiğini, genel merkezin taraflı davrandığını ve tabanın sesinin yükselmesine engel olmak için bir takım adımlar atıldığını ileri sürdü

İSTANBUL - AKP İstanbul İl Başkanlığı yarışını Aziz Babuşçu karşısında kaybeben Metin Külünk, rakibini ve genel merkezi parti içi demokrasiye aykırı davranmakla suçladı. Külünk kongreyi şöyle değerlendirdi:

MERKEZ TARAF OLDU: Demokrasinin güzelliği, dün Abdi İpekçi spor salonunda gönül isterdi ki mükemmel bir şekilde tecelli etsin. AKP’nin kuruluş değerlerine en yüksek hassasiyetin gösterildiği, tabana baskının olmadığı, delegelere baskının olmadığı, akredite edilmemiş bir il kongresi olmasını gönül temenni ederdi. Ancak dün üzülerek ifade ediyorum ki AKP’nin, bu ülkede demokrasi ve hukukun çıtasını sürekli yükselten bir siyasal hareketin, delegelerin sandıktan çıktıktan sonra oyun Metin Külünk’ün listesine verilmediğine dair ispatının istendiği ve bunun için Metin Külünk’ün listesinin mutlaka kendilerine teslim edilsin baskısının olduğu, salonda tabanın sesinin kısılmak için özel güvenlik önlemlerinin alındığı, pankartların açılmaması için olağanüstü baskının yapıldığı, bu anlamda genel merkezin tüzükte belirtilmesine rağmen tarafsız olması gerekirken ciddi anlamda tarafgirliğin olduğu, tabanın sesinin tavana duyurulmaması için özel çaba gösterildiği bir kongre kamuoyunun önünde tecelli etmiştir.

EŞİTLİK YOKTU: Parti içi demokrasinin AKP’nin kuruluş ruhuna uygun bir kongre olduğunu söylemek için salonda eşitliğin olması gerekiyordu. Salonda adaletin olması gerekiyordu. Dolayısıyla şunu çok net bir şekilde ifade ediyorum ki direkt iletişimi esas alan bir siyasal anlayışla, AKP’nin halktan kopmaması gerektiğini hedef alan bir anlayışla biz o salonda vardık. İstanbul kongreleri ve tüm kongreler millete açık kongrelerdir. İstanbul’da afişler asıldı ama halkımız davetlidir denmedi. İlk defa bir siyasi partinin il kongresine insanlar davetiyeyle alınmak zorunda bırakıldı. Tabanın sesinin Abdi İpekçi’de yükselmesine engel olmak için bir takım adımlar atıldı.

6 İLÇE KAYBEDİLDİ: Aday olurken amacımız şuydu: 29 Mart seçimlerinde 6 tane ilçeyi kaybetmiş bir il teşkilatı var. 22 Temmuz seçimlerine göre oy oranı düşmüş bir il teşkilatı var. Alınabilecekken alınamamış üç ilçemiz var. İstanbul’da sürekli halktan kopan, tabandan kopan bir iradenin olduğu yerde 2011 seçimleri gibi demokrasi ve hukuk mücadelesinde son derece stratejik olan bir seçime bu yapıyla hazırlanmanın mümkün değil. Dolayısıyla Türkiye’deki demokrasi ve hukuk mücadelesine daha güçlü destek verebilmek amacıyla, güçlü bir il teşkilatı olmak ve İstanbul’daki garip gurebanın, İstanbul’daki mahallelerin sandık başkanlarının sesi olarak İstanbul’da bir duruş ortaya koyduk. Dağın arkasındaki tehlikeyi haber verdik.

Kongrede fark yedi

Metin Külünk, AKP’nin kuruluşunda önemli bir rol üstlendi. Bir önceki kongrede adaylıktan Başbakan Erdoğan’ın ısrarıyla son anda çekildi. Önceki günkü il kongresinde Babuşçu 463, Külünk ise 157 delegenin oyunu aldı. Külünk’e göre bu sonuçta genel merkezin de rolü var.

29 Haziran 2009 Pazartesi

'Acil zirve'de iki kritik konu

Başbakan Erdoğan ve Org. İlker Başbuğ'un 1.5 saat süren görüşmesine Adalet Bakanı Sadullah Ergin de katıldı.

Başbakan ile Org. Başbuğ bugünkü MGK öncesi baş başa 1.5 saat konuştu. Kulislere göre zirvede, “belge-kağıt polemiğine” yol açan doküman ile ‘geceyarısı yasası’ ele alındı. Org. Başbuğ akşam saatlerinde de MİT Müsteşarı’yla görüştü.

ANKARA- Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’u kritik MGK toplantısından bir gün önce kabul etti. Başbakanlık’ta gerçekleşen acil zirve 1 saat 35 dakika sürdü. Org. Başbuğ dün akşam saatlerinde de MİT Müsteşarı Emre Taner’le de bir araya geldi. Erdoğan zirve için Başbakanlık Merkez Binası’na Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile birlikte geldi. Görüşme sırasında Ergin’in Başbakanlık’ta bulunmasına rağmen Erdoğan ve Başbuğ’un baş başa görüştükleri bildirildi. Zirvenin ardından bir açıklama yapılmadı. Ancak kulislerde yayılan iddialara göre zirvede iki temel konu üzerinde duruldu ve hem “belge-kağıt polemiğine” yol açan doküman, hem de askerlere sivil yargı yolunu açan “geceyarısı yasası” ele alındı. Kulislere göre, görüşme Genelkurmay Başkanı’nın talebi üzerine gerçekleşti.

Geçen Cuma günü düzenlediği basın toplantısında “Belgeye ilişkin askeri mahkemelere, savcılara yöneltilen düşünce ve suçlamalar, gerçek dışı ve maksatlıdır. Habere konu belgeyle ilgili gelişmeler, 30 Haziran Salı günü yapılacak MGK’da gündeme getirilecek. Biz hukuk devleti ilkelerine ve hukuka saygılıyız, bağlıyız. Bu konulara ilişkin görüş ve düşüncelerimizi yasal platformlarda getiririz” diyen Orgeneral Başbuğ, MGK’nın toplantısından önce önce Başbakan’a bu konuda bilgi sundu. Cuma günkü basın toplantısında “TSK’ya karşı medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekat yürütmeye son verilmesini” isteyen Orgeneral Başbuğ, “asimetrik psikolojik harekat yürütüldüğü” görüşüne varılmasına neden olan gelişmeleri değerlendirdi. “Belge-kağıt parçası” polemiğine neden olan “İrticayla Mücadele Planı” isimli dökümanın hazırlanması, bir avukatın bürosunda bulunması, bir gazetede haber olması konusunda Genelkurmay’a ulaşan bilgi ve duyumlar bulunduğunu anlatan Org. Başbuğ, bu konuda yapılması gereken çalışmalar konusundaki görüşlerini de aktardı.

Darbe yasası

Kulislerdeki iddialara göre Genelkurmay Başkanı, AKP ile muhalefet arasında tartışma yaratan “geceyarısı yasası” konusunu da gündeme getirdi. Genelkurmay Başkanlığı’na bu yasada AİHM’in Türkiye aleyhine kararlar almasına yol açan sivillerin askeri yargıda yargılanmasını engelleyecek düzenleme yapılacağı konusunda genel bilgi verildiğine işaret etti. Ancak muvazzaf ve emekli askerlere askeri mahalde işlenmiş suçlar için de sivil yargı yolunu açan düzenleme konusunda kendilerine bilgi verilmediğini söyledi.

5 ayda 9 kez görüştüler

Başbakan Erdoğan ile Org. İlker Başbuğ arasında “olağan görüşme” trafiği, Ergenekon’da 11. dalga operasyonunun yapıldığı 22 Ocak günü başladı. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı, o tarihten bu yana 9 defa bir araya geldiler. Bu görüşmelerin 16 Haziran ve dün yapılan iki görüşme dışında, 31 Mart’taki de Başbakan’ın yurt dışı seyahat programı nedeniyle Perşembe günü yerine Salı günü gerçekleşti.

İkinci zirve MİT’te...

Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları, TSK’ya karşı medya üzerinden yürütülen asimetrik psikolojik harekat konusunu MİT Müsteşarı Emre Taner ile görüştüler. Org. Başbuğ’un Erdoğan’a irticayla mücadele planı isimli dokümanın hazırlanması ve bir gazetede haber olması konusunda kendilerine duyumlar ile yaşanan kuşkular konusunda bilgi vermesinden sonra ikinci bir zirve toplantısı yapıldı. Genelkurmay Başkanı ile görüşmenin ardından Başbakan Erdoğan’ın verdiği talimat doğrultusunda MİT Müsteşarı Emre Taner Genelkurmay karargahına gitti. Taner ile Genelkurmay Başkanı’nın baş başa bir görüşme yaptığı daha sonra da kuvvet komutanlarının da katıldığı bir toplantı gerçekleştirildiği öğrenildi.

BAŞ BAŞA GÖRÜŞTÜLER

Başbakan Erdoğan, zirve görüşmesi öncesinde Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile biraraya gelerek durum değerlendirmesi yaptı. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın görüşmesi 11.00’de başladı. Adalet Bakanı’nın da Başbakanlık’ta olmasına rağmen görüşmeye katılmadığı ve görüşmenin baş başa gerçekleştiği bildirildi.

Albay Çiçek ve 8 subay gelmedi








Ergenekon soruşturması kapsamında bugün İstanbul'da ifadeleri alınacak olan 8 subay, ifade vermeye gelmedi

VATAN İSTİHBARAT




Ergenekon soruşturması kapsamında dün ifade vermesi beklenen 8 albay ile “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” belgesinde imzası olduğu iddia edilen Albay Dursun Çiçek, dün ifade vermeye gelmedi. Çiçek ve 8 albayın bugün (salı) ifade vermesi bekleniyor. Sabahın erken saatlerinde adliye önüne gelen gazeteciler gün boyunca bekledi. Adliye personelinin çıkış saatinde adliye binasından ayrılan İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı protokol kapısında bekleyen gazetecilere, bulundukları yerde beklenilmesine yasak koyduğunu söyledi. İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın altındaki imzanın sahibi olduğu iddia edilen Albay Dursun Çiçek ile Harp Akademileri ve SAT Komutanlığı’nda görev yaptıkları öğrenilen 8 subay ifadeye çağrılmıştı. İfadeye çağrılan 8 albayın, Beykoz Poyrazköy’de yapılan aramalarda ele geçirilen cephanelik ve Ergenekon tutuklusu emekli Albay Levent Göktaş’ın ikinci eylem ekibi oldukları iddiasıyla sorgulanacakları öne sürülmüştü.

Kritik MGK yarın!





ANKARA- Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un düzenlediği basın toplantısının ardından hükümet ile TSK arasında yaşanan “belge-kağıt parçası” polemiği, yarın yapılacak Milli Güvenlik Kurulu’nda da tartışılacak. Orgeneral Başbuğ ve Başbakan Erdoğan, kritik MGK’dan 24 saat sonra, bu yılın en önemli toplantılarından birini gerçekleştirecek olan Savunma Sanayii İcra Komitesi’nde buluşacaklar.

‘Psikolojik harp’

Başbuğ’un TSK’ya yönelik uygulandığını söylediği “Medya aracılığıyla asimetrik psikolojik harp” görünü MGK’ya getireceğini söylemesi, dikkatleri yarın yapılacak toplantıya çevirdi.

Daha önce Erdoğan ve Başbuğ’un Perşembe günü gerçekleştirilen haftalık olağan görüşmelerini erkene çekerek ele aldıkları “belge” konusu, bu kez MGK’da görüşülecek.

Orgeneral Başbuğ’un, basın toplantısında kamuoyuna açıklamadığı, TSK’ya karşı faaliyetleri içeren istihbarat bilgilerini, MGK toplantısında, kurul üyelerinin bilgisine sunacağı ifade ediliyor.

Yeni bakanlarla ilk MGK

Son olarak 28 Nisan’da toplanan MGK, kabine değişikliğinden sonra ilk kez toplanacak. Haziran ayı toplantısına, yeni bakanlar ilk kez katılacak. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, MGK’daki yerlerini de korudular. Dışişleri Bakanı olarak MGK’ya katılan Ali Babacan, Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak, Kurul’daki görevini sürdürecek. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Bülent Arınç, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu MGK’nın yeni üyeleri oldu.

Başbakan Erdoğan’ın MGK öncesinde konuyu bakanlar ve parti yöneticileriyle ayrı ayrı değerlendirmesi bekleniyor. Erdoğan’ın bugün önce Bakanlar Kurulu’na ardından da geçtiğimiz hafta Pazartesi günü sağlık nedeniyle iptal edilen partisinin MYK toplantısında bulunması bekleniyor. Başbakan yarın da MGK öncesinde, kurul üyesi bakanlarla bir araya gelecek.

28 Haziran 2009 Pazar

Adil Serdar Saçan'a tuzak mı kuruldu?








Avni KANTAN


“FETHULLAHÇI” YAPILANMA İŞ BAŞINDA
ADİL SERDAR SAÇAN’A TUZAK MI KURULDU?



Ergenekon yapılanmasının iddia edilen manifestosu söz konusu iddianemeye ilave edilmiş, şüpheliler Muzaffer TEKİN, Sevgi ERENEROL, Oktay YILDIRIM, Erkut ERSOY, Doğu PERİNÇEK, Ümit OĞUZTAN’ın adreslerinde yapılan aramalarda ele geçirilmişti.

2001 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nce yapılmış olan “Tuncay Güney “le ilgili operasyonda el koyulan evrakların içinde de bu belgenin olduğu iddia edmekte. Ümit Oğuztan ve Tuncay Güney’in ofisinden 1 dizüstü bilgisayar, hartdisk, 18 adet fim negatifleri, 74 adet teyp kasedi, 5 kamera kasedi, 6 küçük kayıt ses kasedine el konulmuştu. Güney’in evindeki aramalardaysa, araç plakaları, ruhsatsız tabancalar, kaşeler, sahte diplomalar, sahte kimlik ve nüfus cüzdanları, sahte pasaportlar, cd ve disketler ele geçirilmişti.

El konulan bu evraklar Emniyet Müdürlüğü arşivinde muhafaza edilmesi gerekirken sonradan Organize Suçlar Şubesi eski müdürü Dr. Adil Serdar Saçan’a ait olan bir depoda bulunduğu iddia edilmişti.

Tuncay Güney, "cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturmak, teşekküle liderlik yapmak, teşekkül halinde otomobile sahte plaka takmak suretiyle satışı yapıp
haksız kazanç sağlamak, bu suretle dolandırıcılık sahtecilik yapmak, teşekkül halinde nüfuz kullanmak suretiyle köy arazisini sahte belgelerle ele geçirip satışını yapmak, birden fazla ruhsatsız silah bulundurmak, teşekkül adına birden fazla sahte kaşe imza kaşesi, nüfus cüzdanı bulundurmak" suç lamasıyla 8 Mart 2001 tarihinde hazırlık 2001/3305 sayılı soruşturma
dosyası gereğince tutuklandı. 9 Mart 2001'de kefaletle tahliye edildi. Kendi ifadesiyle Güney, elini kolunu sallaya sallaya, rüşvet vererek önce ABD, sonra Kanada’ya gittiğini söylüyor.

Dönemin Organize Suçlar Şube müdürü Adil Serdar Saçan’ın Mart 2001 yılında Tuncay Güney’i yakalayan ekibin başında olduğunu anlatmıştım. Çok geçmeden polisin Güney’in osif ve evine yaptığı baskınlardan ele geçirilen malzemeleri detaya inmeden belirtmiştim. 15 Mart 2001tarihinde İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilen yazıda Tuncay Güney’in Gültepe’deki ikametgahında bulunanların dökümü şöyle geçiyordu :

- Bir çift 34 YSE 39, bir çift 34 MA 484 otomobil plakaları,
- Bir adet Beratta marka 9 milimetre çaplı ruhsatsız tabanca ve bir adet şarjörü,
- Bir adet marka ve seri numarası olmayan 6,35 milimetre çaplı ruhsatsız tabanca ve bir adet
şarjörü,
- Bir adet üzerinde "1WGM-M0D 59" yazdı kuru sıkı tabanca, şarjörü ve 6
adet kurusıkı fişek,
- 30 adet değişik çapta fişek,
- 11 adet kaşe, stampa ve mürekkebi,
- Üzerlerinde Tuncay Güney'in fotoğrafı yapıştırılmış L05 392420 seri
numaralı Cavit Kaşık, L07 060810 seri numaralı Eyüp Yurtseven, P05 035331 seri
numaralı Serhat ŞAHİN Özgürbüz, C07 410917 seri numaralı Asım Sefa Özler,
828587 seri numaralı Adem Taşdemir adına düzenlenmiş nüfus cüzdanları, F02
234474 seri numaralı Gülhan Güney adına düzenlenmiş üzerinde fotoğraf yapıştırılmamış
sahte nüfus cüzdanı,
- 9 adet yerli ve yabancı basın kuruluşlarına ait üzerinde kendi fotoğrafı bulunan Tuncay Güney adına düzenlenmiş basın kimlik kartları,
- Samanyolu televizyonuna ait 0038 numaralı fotoğrafsız kart,
- 95 adet bilgisayar disketi, 19 adet CD,
- Turgut Büyükdağ adına düzenlenmiş basın kartı,
- Üzerinde kendi fotoğrafı bulunan Tuncay Güney adına düzenlenmiş
"New York" ibareli kart,
- 115 adet doldurulmamış Milli Eğitim Bakanlığı Meslek Lisesi diploması
(seri numaraları yok)
4 çanta içerisinde çok sayıda belge ve dokümanlar, illegal oluşum ile ilgili olduğu değerlendirilen malzemeler, incelenmek üzere Müdürlüğümüzce muhafaza alana alınmıştır.

Ergenekon tutuklularından General Veli Küçük’e ait ikametlerde ele geçirilen “çok gizli” ibareli raporda, Veli Küçük hakkındaki idialar şu şekilde:

“…3-4yıl kadar önce, Samanyolu televizyonunda çalışırken, 2000 yılı ağustos ayında emekli
olan Tuğgeneral Veli Küçük ile tanıştığını, ilişkilerinin her geçen gün daha da artarak ilerlediğini, Veli Küçük ile ilişkileri arttıkça, Veli Küçük'ün çok geniş kapsamlı illegal bir oluşum içerisinde olduğunu fark ettiğini ve içerisinde bulunduğu illegal ortamı ve çevresini anımaya başladığını belirtiyor. Tuncay Güney, zamanla Veli Küçük'ün istihbarat görevlisi olarak çalışmaya başladığını, Küçük'ün talimatları doğrultusunda istemiş olduğu bilgileri kendisine ilettiğini, onun talimatları doğrultusunda İllegal işleri olan ve kamuoyu tarafından çok iyi tanınan işadamlarıyla görüşmeler yaptığını,
bu şekilde kendisinin de Veli Küçük sözcülüğündeki oluşumun bir parçası olduğunu söylüyor.


Tuncay Güney'in anlatımlarına göre Veli Küçük, uyuşturucudan akaryakıt kaçakçılığına, adam öldürmeden, kaçak silah sevkiyatına kadar çok geniş bir yelpazede faaliyet gösteren bir
yapılanmanın liderlerinden olduğuna, organize suç örgütü liderleri ve uyuşturucu mafyası olarak
bilinen kişilerle irtibat kurduğuna dair emareler elde edilmiştir.
Gerek elde edilen belge ve dokümanlar, gerekse Tuncay Güney'in samimi beyanlarının kapsadığı iddiaların ciddiyetinden yola çıkılarak Veli Küçük liderliğindeki yapılanmanın araştırılarak ortaya çıkarılabilmesi, oluşumun üyeleri ile eylem ve faaliyetlerinin tespit edilebilmesi amacıyla, proje çalışma grubunun oluşturularak çalışmalara başlanması için
gerekli iznin verilmesini arz ederim.”

İstanbul DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, yukarıda harfiyen verdiğimiz talep yazısı cevabında konuyla ilgili fiziki ve teknik takip yapılmasına, belge ve doküman toplanmasına, zaptedilen tüm dokümanların çözümlerinin yaptırılıp mahiyetlerinin tespiti yönünde ön çalışma yapılmasına ilişkin uygundur yazısıyla birlikte soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen Cumhuriyet Savcısı Muzaffer Yalçın'dan "projeli çalışma onayı" da alındıktan sonra Organize Suçlar Şube müdürlüğü harekete geçmişti.


Fiziki takibin başladığı ilk günlerde Adil Serdar Saçan üst düzey bir yetkili tarafından aranıyor ve telefonunun niçin dinlendiğini soruyordu. Diğer taraftan İstihbarat Şube “Fethullahçı Yapılanma” üzerinde çalışıyordu… Adil Serdar Saçan,"gizli-kişiye özel"
kayıtlı 10 Temmuz 2002 tarihli yazıyla durumu İstanbul DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'e şöyle aktarıyordu:

Fethullah Gülen ve grubunun İstanbul ilindeki faaliyetlerinin izlenmesi
için başvurumuz üzerine projeli çalışma izninin verildiği 23 Temmuz 2001 tarihinden itibaren birkaç defa ilgili grubun izlenmesi için takip ve tarassut faaliyeti icra edilmeye
çalışılmış ve inanılmaz baskı ve engellerle karşılaşılmıştır.

Örneğin AK'nın ikameti tespit edilmeye çalışılmış, ancak bunun duyulması üzerine
bizzat tarafıma konunun ne olduğunun öğrenilmesi için ilin en üst düzey yöneticilerinden baskılar yapılmıştır.

Fethullah Gülen grubunun Emniyet içerisindeki etkinliği, özellikle istihbarat Şube Müdürlüğü ve Daire Başkanlığının teknik takip birimlerinde odaklanmaktadır. Bu nedenle, ilgili birimlerden habersiz dinleme ve izleme faaliyetlerinde bulunulması başlangıçta
planlanmış, ancak 30 Ekim 2001 tarihli talimatnamenin ilgili bentlerine göre bu
birimlerden habersiz, yargı kararı da olsa teknik takip ya daizleme faaliyetlerinin
yapılması imkânsız hale getirilmiştir.

Bu talimatnamenin de esasen bu grubun girişimleriyle çıkarıldığı kanaati tarafımızda
mevcuttur.

Yine 2001 yılında yapılan idari düzenlemelerle İstanbul'da özellikle cep telefonu
dinlemelerinin İstihbarat, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlıkları
üzerinden yapılması zorunluluğu getirilmiş, böylece tarafımızdan alınan dinleme
kararlarının İstihbarat, Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlıklarınca kontrol edildiği hatta adı geçen daire başkanlıklarınca dinlenmesi olanağı sağlanmıştır…


Talimatınız ile Şube Müdürlüğümüze verilen görevin bugüne kadar yerinegetirilmesinin olanaksız olduğu kanaati hâsıl olmuştur. Bu nedenle ilgili çalışma talimatınızın
yerine getirilmesi için teknik takip ve tarassut faaliyetlerinde bulunmak üzere uygun göreceğiniz Emniyet dışı birimlere talimat verilmesi ve operasyonun bu birimlerin desteğin-de Şube Müdürlüğümüzce yapılması için gerekli görüş ve talimatlarınızı arz ederim.

Yukarıdaki resmi yazıdan da anlaşılacağı üzere Devletin polis birimlerinin çalışmasına bizzat devletin üst düzey yetkilileri müdahale ediyor, baskılarla sindirilmeye çalışılıyordu. Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan AKP’nin iktidara gelmesiyle görevden uzaklaştırılıyor, açtığı davaları kazansa da başka suç iddilarıyla karşılaşıyordu.








Tabii ki mesle burada bitmiyor. İşin şenlik kısmı var. İzin verirseniz onu da yarınki yazımda anlatayım.








Gölgeadam: tüm hakları yazarına aittir.

26 Haziran 2009 Cuma

Belge MGK'ya taşınıyor


Avni KANTAN
Türkiye günlerce bir kağıt parçasının üzerinden akla hayale gelmeyecek fikirlerle senaryolar üretti. Söz konusu belge hakkında ben de iki yazı yazdım. Özetle böyle bir belgenin TSK mensubu birinin elinden çıkamayacağını, TKS’nin herhangi bir biriminde üretilemeyeceğini anlatmaya çalışmıştım. Belgenin “provake” amaçlı olduğunun altını çizdim.


Bu gün geldiğimiz nokta Genelkurmay Başkanı’nın ifadesiyle; “Şu anda elimizde olan hukuki anlamda bir kağıt parçasıdır.


Genelkurmay Başkanı’nın temas ettiği önemli noktalardan bir tanesi bana göre konunun TKS açısından nasıl algılandığının da büyük ölçüde ipucunu veriyor. Konuşma içerisindeki ifadelerinden önümüzdeki günlerde Türkiye’nin belge üretimi ve basına sızdırma gibi konularda hareketli günler geçireceği anlaşılıyor. Belge konusunun önümüzdeki hafta yapılacak olan MGK toplantısına taşınmasının bir nedeni bu.


Diğer nedeniyse, konuyla ilgili yazılarımda belirttiğim üzere bir takım odakların TSK’ni yıpatma faailyetleri içerisinde olduğu konusu. Genelkurmay Başkanı ; “…Son dönemlerde artan bir şekilde ve örgütlü olarak gerçekleştirdiği değerlendirilen kurgulanmış bazı olaylar, TSK’yı yıpratma ve karalama kampanyasına dönüştürülmektedir…” sözleriyle bu durumdan kendilerinin de haberdar olduğunu anlatmış oldu. Başbuğ, sözlerine devam ederek bir takım çevrelere önemli mesajlar vermeyi de ihmal etmedi. “…TSK’ya karşı medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekat yürütmeye son veriniz...” MGK toplantısına konu olacak bu durumla ilgili Genelkurmay’ın elinde ciddi anlamda bilgi ve belgenin olduğunu da düşünmekteyim.



Başbuğ, soruşturmanın geciktirildiği yönündeki haberlere ve cevap verdi.


Genelkurmay Başkanı; “Hiç zaman kaybedilmeden belge olduğu iddia edilenin gerçekten belge olup olmadığının hukuk ve yargı yoluyla ortaya çıkartılması için Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu durumda bizim tarafımızdan yapılması gereken tek ve doğru hareket tarzı da budur. Soruşturma aynen adli yargı teşkilatı içerisindeki Cumhuriyet Başsavcılıkları gibi Anayasal teminatlar altında, bağımsız bir şekilde faaliyetlerde bulunan Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı tarafından yürütülmüştür. Karar da yine bu makama aittir…”


“…Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın verdiği kararı beğenebilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz ancak bu karar karşı saygısız ve küçümseyici tavırlar içine giremezsiniz. Bu tip davranışlar askeri yargıyı küçültmez, bu şekilde davrananları küçültür…”


***

Şamil Tayyar’a ayar.


Star Gazatesi yazarı Şamil Tayyar 17 Haziran günü yazdığı köşe yazısında kullandığı “Emirle harekete geçen yargı, bağımsız olur mu?ifadeleri nedeniyle Başbuğ’un tepkisini çekti. Başbuğ konuşmasında üsluba dikkat çekerek bu tarz iddilar için “çirkin” ifadesini kullandı. Başbuğ’un konuşmasında eleştirdiği köşe yazısının ilgili bölümü şu şekilde;



Efendim, (askeri) yargı bağımsızdır!

Öyle mi?

O zaman gelin, Genelkurmay’ın son andıçla ilgili önceki günkü açıklamasının 1. maddesini birlikte okuyalım: ‘...Genelkurmay Askeri Savcılığı’na konunun bütün boyutlarıyla soruşturması emri verilmiştir.’

3. maddeye de bakalım: ‘...Bugüne kadar bağımsız Askeri Yargı tarafından uygulanan hukuki süreçler de ortadadır.’
Emirle harekete geçen yargı, bağımsız olur mu?


Başka vesilelerle ifade etmiştim. Bazı köşe yazarlarının durumuna cidden çok üzülüyorum. Başbakan “Neden öyle yazdın” der fırçalar, Genelkurmay Başkanı “Sözlerine dikkat et” der fırçalar. Nedir bu yandaş medya yazarlarının çektiği çile.


Aslında nedeni de belli, bu yazarların bundan kurtulmasının yolu da. Ama şimdilik bu kurtuluş yolu onlara çok mantıklı gelmiyor olmalı.


O halde “Durmak yok fırça yemeye devam

30 Haziran'daki MGK hareketli geçecek!












İşte Org. Başbuğ'un konuşmasının yankıları...

Ankara'nın nabzını tutan gazeteciler Fikret Bila, Murat Yetkin, Enis Berberoğlu, Bilal Çetin ve Kanal D Haber Ankara temsilcisi Erhan Karadağ, Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un açıklamalarını değerlendirdi.

İşte o değerlendirmeler....

MGK HAREKETLİ GEÇECEK

Murat Yetkin:
Pek çok soru sordu Genelkurmay başkanı. Öncelikle bu soruşturma dosyasının vardığı kararırın kesin olmadığını söyledi. Evet şu andaki bu belgenin bir kağıt parçası olduğunu ama savcılara ve istihbarat kurumlarına çağrıda bulundu. Eğer bilgi belge varsa biz açarız yine soruşyturmayı dedi. Bundan önceki hukuk ve demokrasiye aykırı olan içimizde ba-rı-na-maz dedi. Şimdi buna iki şey daha eklendi. TSK kendini yıpranma faaliyetlerine kat-la-na-maz dedi. TSK bütünlüğü dış etkilere maruz kalmasına seyirci ka-la-maz dedi. 30’undaki Milli Güvenlik Kurulu baya hareketli geçecek.

GENELKURMAY BAŞKANI KONUYU DOĞRU MECRAYA ÇEKİYOR

Enis Berberoğlu:
Doğru mecraya çekiyor konuyu Sayın Başbuğ... Zaten bunun medya üzerinden tartışılmasına karşı çıkmasını da asimetrik psitkolojik harekat olarak nitelendirmesinden belli. Biz bunu doğru mecrada, doğru yerde konuşalım bunun yeride MGK’dır dedi. Çok provakatif bir soruda yöneltildi. Şanlıurfa konuşmasıyla ilgili olarak da başbaşa yaptığı konuşmada düşüncelerini ilettiğini söyledi. Belgenin tarihiyle ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda yapılan aramada hardiskine el konuldu. Bilgisayarda oluşturma tarihi olabilir Nisan 2009...

DOSYA ÇALIŞMASI YENİ BİLGİLER GELDİKÇE DEVAM EDECEK







30 Haziran'daki MGK hareketli geçecek!
video için tıklayın

Murat Yetkin:

TSK içerisinde oluşum olup olmadığı konusunda araştırma olup olmadığını öğrenemedik ama şunu öğrendik, dedikoduyla bir cadı avına kalkışmayacağız, gerekeni yapacağız dedi. Bu dosya üzerindeki çalışmaların yeni bilgiler geldikçe devam edeceğini anlıyoruz. Başbakanın sözünü ettiği faaliyet bu mudur, sorduğumuzda bu cevap geldi.

TOP ARTIK SİVİL SAVCILARDA

Enis Berberoğlu:

Top biraz daha sivil savcıların sahasına gitmiş gibi görünüyor. Murat’ın sözlerine şunu ekleyebilirim: Bizim sivil savcılardan beklentimiz bu belgenin doğruluğu ya da yanlışlığı ile ilgili kanaat değil. Onu biz araştırdık. Bu belgenin doğru olduğuna dair bir delil varsa onu verin ama velakin bizim sorduğumuz şu: Bu belge 12’sinde bir gazeteye nasıl servis edilir? Raporların en ilgi çekici nasıl gazetelere sızıyor? Bunları bulmanız lazım dedi.

ASKERİ SAVCILIK FARKLI İMZALARI ÇİÇEK'E SORMUŞ

Fikret Bila:

Anladığım kadarıyla askeri savcılık farklı imzalar üzerinde durmuş ancak sonucu etkileyecek bir unsur olarak görmemiş. Çünkü siz imzanızı değiştirseniz bile ıslak imzadan size ait oluip olmadığı belirlenir dedi. Ama bu önemli bir soru işaretiydi. Ama bundan anlıyoruz ki savcılık bu konuda da albaya sorular sordu.

GAZETELERE SERVİS OLAYI ÖRGÜTLÜ

Bilal Çetin:

Beka sorunu şuradan: TSK’ya karşı örgütlü, asimetrik psikolojik harekat yürütüldüğünü söylüyor. Yani bunu bir komplo olarak değerlendiriyor ve konunu bizim aracılığımızla değil tabiki siyasi otoriteye ve başbakana söyleyecekleri mutlaka vardır. Burada muhtemelen başka tespitleri de var. Bununla ilgili enine boşuna bu mesele tartışılacak. Belge ve bilgilerin bazı gazetelere servis edilmesinin soruşturulmasını istiyor. Bu faaliyetleri de bu asimetrik psikolojik harekatın parçası olarak algılıyor.

EMNİYET-SAVCILIK-BELLİ GAZETELER

Fikret Bila:

Genelkurmay Başkanı bugün dört kuvvet komutanı, jandarma komutanları ve diğer tüm komuta kademesiyle yaptı. Yani Genelkurmay tam kadro buradaydı. Yani burada verdikleri mesaj şuydu: TSK tam birlik içinde... bu kadro içerisinde cunta aramanın yanlış olduğunu söyledi. En büyük teminatı benim sözümdür dedi. Bir de şuna dikkat çekmek lazım; Sayın Başbuğ, İstanbul Savcılığından kim, niye hazırladığını onu bulmasını ekliyoruz dedi. Yani o belgenin doğru olmadığından eminler. Sivil alanlarda da bunu kim hazırladı hangi amaçla hazırladı bunu istiyoruz dedi. Büyük ihtimalle kamuoyuyla paylaşmadıkları bilgiler, duyumlar vardır. Kim yaptı, hangi merkez yaptı büyük itimalle MGK’nın sivil kanadına bazı belge ve bilgileri paylaşacaklardır. Örgütlü bir olay verken bence bu mekanizmayı anlattı Sayın Başbuğ... Yani belge geliyor, emniyet – savcılık - belli gazeteler. Herhalde burada bir örgütlü faaliyet var.

BAŞBAKANIN SÖZLERİNE SERT CEVAP VERMEDİ

Erhan Karadağ:

Belgenin yarattığı iklimden de şikayet etti. Şikayetleri hiç bu kadar açık başlıklarla vermezdi. Tek tek konuştu, hatta biraz sitemkar da konuştu. Harp Okulu’nda hocasının söylediği lafı söylemesi aslında bu iklimden şikayetiydi. Akıllı olanlar fark eder, akılsız olanlar da fikir beyan eder sözünü hatırlattı. Türkiye ve dünyanın gerçek bir çok gündemi varken biz neleri tartışıyoruz dedi. komutanın belgeye ilişkin sahte olduğuna dair şüphesi yok. Ama bunu kim hazırladı bulup çıkarılsın diyor. Başbakanın dünkü sözlerine bugün sert bir cevap verecek diye düşündük ama o kadar çok dengeli cevap verdi. AKPlilerin dediği gibi bu karar soruşturma bitmiştir anlamına gelmez dedi. Şimdi bir belge çıkarsa yine tartışma başlar ama MGK’da hükümetle iktidar üzerinde belge açısından değil ama uslüp üzerinden bir tartışma olabilir.

TSK DARBE YANLISI DEĞİL MESAJI

Bilal Çetin:

Örgütlü bir mekanizma olduğu görüşünü ve bu konuyu sanıyorum MGK’ya taşıyacaktır. Bu konuşmadan onu çıkarıyoruz. Genelkurmay Başkanı olarak ben teminat veriyorum diyerek TSK demokrasiye, hukuka bağlıdır, bunun dışında olanlar TSK içinde barınamazlar dedi. Yani TSK darbe yanlısı değildir, TSK içinde darbeci barındırmaz, yanlısı olan varsa çeker ayıklarız ama cadı avına da çevirmeyiz dedi.

GENELKURMAY BAŞKANI ÇOK RAHATTI

Erhan Karadağ:

Genelkurmay başkanı bugün çok daha rahattı. Bütün komutanları yanındaydı hatta espriler yaptı. İstifanız istendi üzüldünüz mü sorularına kaale bile almadım cevabını verdi. Sözlerinde çok çarpıcı şeyler vardı. Daha önce bir, iki başlık verirdi biz açardık. Bu kez daha dertli görünüyordu daha çok ve açık konuştu. TSK üzerinden elinizi çekiniz diye net söyledi. Ayrıca TSK’yı yıpratmak demek TC’nin bekasını yıpratmaktır dedi. İlginç bir basın toplantısıydı. Sert cümleleri yüz ifadesi aracılığıyla yumuşak biçimde söyledi. Ama siyaseten karşılığında açıklama geleceğini düşünmediğim bir üsluptu.

Org. Başbuğ basın toplantısına başladı

Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yer alan bilgi notunda, ''26 Haziran 2009 Cuma günü saat 11.00'de Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay Karargahı'nda bir basın toplantısı yapacaktır'' denildi. Orgeneral Başbuğ'un İrticayla Mücadele Eylem Planı belgesine ilişkin tartışmaları değerlendirmesi bekleniyor. Başbuğ'un sivil savcılar tarafından yürütülecek soruşturmaya dair beklentilerini de dile getireceği belirtiliyor.

Ve Org. Başbuğ salona girdi...

Gözler Org. Başbuğ'a çevrildi.

"Hepinize günaydın, Genelkurmay Karargahı'na hoşgeldiniz diyorum. Türkiye'de etrafımızda ve dünyada ceryan etmekte olan gerçek olaylara bakarsak ciddi birçok sorunun bulunduğunu ve yaşandığını görürüz. Dünya ülkelerinin hemen hemen hepsi küresel kriz ve bu krizin doğurduğu ekonomik ve sosyal sorunlarla boğuşmaktadır. Türkiye bunun yanında terör ve bölücü terör örgütüyle mücadelesine devam etmektedir. İran'daki son gelişmeler olmak üzerre Irak, Afganistan ve Pakistan'da ciddi olaylar yaşanmaktadır. Kıbrıs görüşmeleri de bir taraftan sürmektedir. Bunlar sürerken Türkiye neredeyse 2 haftadır, Genelkurmay Askeri Savcılığının elinde bulunan, topladığı ve talep ettiği bütün bilgiler çerçevesinde hazırlık soruşturması çerçevesinde ulaşmış olduğu kararla ortaya çıkan bir kağıt parçası etrafında gereğinden fazla enerjisini tüketmiştir, harcamıştır. Ayrıca yargı sürecini sabırla ve sükunetle bekleme basiretini gösterememiştir. Bunlardan dolayı biz TSK olarak üzgünüz. Şu anda elimizde olan hukuki anlamda bir kağıt parçasıdır. TSK'nın hedef alındığını görülmesi üzerine hiç zaman kaybedilmeden belge olduğu iddia edilenin gerçekten belge olup olmadığınu hukuk ve yargı yoluyla ispat edilmesidir. Bizim tarafımızdan yapılması gereken tek ve doğru hareket tarzı da budur. Soruşturma aynen adli yargı teşkilatı içerisindeki savcılıklar gibi anayasal teminatlar altında bağımsız bir biçimde yargısal faliyetlerde bulunan Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı tarafından yürütülmüştür, karar da bu kuruma aittir. İncelenmesi gereken tüm hususları mevcut bilimse, teknik imkanları kullanarak bu karara ulaşmıştır. Askeri savcılığın verdiği kararı beğenebilirsiniz veya beğenmeyebilirsiniz ama bu karara karşı saygısız küçümseyici davranışlara giremezsiniz. Son dönemlerde artan biçimde ve örgütlü olarak gerçekleştirdiği değerlendirilen kurgulanmış bazı olaylar var. Bu olaylar TSK'yı yıpratma ve karalama kampanyasına dönüştürülmektedir. Hukuk açısından yaşadığımız olayda bugün gelinen nokta olduğu iddia edilen bir kağıt parçası olduğunu gösteriyor.

Bu konuda Genelkurmay Başkanlığı ve askeri savcılığı gereği yerine getirmiştir. Bu durumda bugün biz bu kağıt parçasının birileri tarafından TSK'yı yıpratma ve karalama amacıyla değerlendiriyoruz. Bu kağıt parçasının kimler tarafından ne amaçla çıkarıldığının ortaya çıkarılması görevi de devletin istihbarat ve yargı organlarına düştüğünü düşünüyor ve yerine getirilmesini istiyoruz. Bu ve buna benzer olayları devlet, millet ve ordu içinde fitne ve fesat çıkartma eylemleri olarak görüyoruz. Daha önce de ifade ettiğim gibi TSK, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine bağlıdır ve saygılıdır. Bugüne dek gösterdiğimiz tavır ve davranışlar da bu sözlerimizin doğruluğunu teyit etmektedir.ç Bu ilkelere aykırı davranışlarda bulunan kişileri TSK bünyesinde barındırmaz. Bunu Anayasmızın 117. maddesine göre TSK'nın Genelkurmay Başkanı olarak ben söylüyorum. TSK'nın komutanı olan Genelkurmay Başkanı'nın bu ifadesi en büyük teminattır. Bunun dışında başka şeyler aranmasının anlamını anlamıyorum. TSK ile ilgili haklı bir gerekçeye dayanmayan çeşitli nedenlerle ve çeşitli şekillerde darbe ve muhtıra isteyenlerin iyi niyette olmadığını halkın da bu söylemlerden usandığını düşünüyorum. Artık TSK üzerinden elinizi çekiniz. TSK üzerinden kendinizi siyasi tanımlama düşüncesinden ve gayretlerinden vazgeçiniz. TSK'ya karşı medya üzerinden asimetrik ve psikolojik bir harekat yürütmeye son veriniz. TSK tarihte misyonu, kurumsal kültürü ve devlet adamlığı ve tecrübesinbin gereği olarak kendisine karşı asimetrik olarak psikolojik harekatında kamuyounda cevap vermekten kaçırmaktadır.

Akıllı insan herşeyin farkına varır. Akılsız insan ise her konumda fikrini söyler. Bu nedenlerden bizlerin olayları takip etmediği, Anayasal çerçevede rahatsızlıklarımızı dile getirmeyeceğimiz şeklindeki düşünceler olmaz. TSK'nın yıpratılması faaliyetlerinin TSK'nın dıiş etkilere maruz bırakılmasına seyirci kalamaz. Unutulmamalıdır ki TSK'nın bütünlşüğünün korunmasının ve haksız yere yıpratılması sadece TSK'nın bir sorunu değildir, ülkemizin bir deka sorunudur. Bu şekilde anlaşılmasını özellikle istiyoruz. TSK üzerinden oynanan ve oynanacak oyunlar bizim görev ve sorumluluklarımızı yerine getirme kararımızı etkileyemez. TSK'nın güvenlik boyutunda ilgilenmek zorunda görüş, düşünce ve tekliflerimizi yasal platformlarda ilgili makamlara iletmeye devam edeceğiz. Kamuoyu önünde tartışmalara girmeyi uygun bulmuyoruz. Son yaşanan olayları da MGK'ya getireceğiz. Benim başlangıç olarak sizlere söylemek istediğim hususlar bunlardır.

SORULAR

Şimdi bu konuyu biraz önemli bir konu biraz daha geniş seviyeden bakarak cevap vermek istiyorum. Burada altını çizme ihtiyacını duyduğum husus, TSK'da demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırı davranışlarda bulunan personel barınamaz. Bunu TSK'nın komutanı olarak açıkça ifade ediyorum. Öyle durumlar olursa TSK Genelkurmay Başkanlığı gereğini anında yerine getirir. Dışarıdan herhangi bir şekilde işaret almasına gerek yoktur. Bugüne kadar yaşanan süreçte neler oldu, neler yapıldı? Bundan sonra neler olabilir sorusu soruluyor. Bunu doğru anlayabilmeniz için askeri mahkemelerin yetki ve sorumlulukların ne olduğunu anlamanız lazım. Rahmetli Uğur Mumcu'nbun dediği gibi üzüntü veren nokta da o. Dışarıda olanların farklı yorum yapması doğal ama hukukçular yanlış yorum yapıyorlar. Bilgi sahibi olmadan görüş sahibi oluyoruz. Askeri mahkemelerin yetki ve sorumlulukları açık. Askeri yargı ve usül kanunun 9. maddesini okuyun. Askeri kişilerin, askeri mahillerde askerlik hizmetleriyle ilgiliyse yargı makamı askeri yargı ilgilidir. Hala askeri yargı mı bakar, sivil yargı mı bakar diye tartışmalar oluyor. Maalesef bazı akademik ünvana sahip olan kişiler artık dünyada Avrupa'da askeri mahkemelerin kalmadığını söyleyecek kadar cahilce beyanlarda bulunuyor. Askeri mahkemeler hala geçerli. Hangi ülkelerde askeri mahkemeler var. AB ülkelerine bakalım. İngiltere, Belçika, İtalya, İspanya, Yunanistan'da askeri mahkemeler var. Türkiye'de askeri mahkemelerin olmasını yargının iki başlı olduğunu söylüyor. Fikirdir, saygı duyarız. Ama bunu söylerken AB'de de askeri mahkemeler var demiyorlar. ABD'de, Rusya'da, İsrail'de de askeri mahkemeler var. Askeri mahkemelerin olup olmamasını o ülkelerin ihtiyaçları belirliyor. Askeri mahkemeler tarafsız değildir iddiaları var. Bu devlete, anayasaya ve hukuka saygısızlık. Bu mahkemeler sokak mahkemeleri mi? Nasıl askeri mahkemeleri bu şekilde yargılarsınız.

Cumhuriyet'in bombalanması ve Danıştay baskını


CUMHURİYET GAZETESİ’NİN BOMBALANMASI, DANIŞTAY BASKINI VE
“GİZLİ TANIK”(!) OSMAN YILDIRIM’IN DURUMU

5 Mayıs 2006 günü Cumhuriyet Gazetesinin Şişli’deki binasına el bombaları atıldı. Bu saldırının şoku ve kamuoyu yankıları devam ederken, 10 Mayısta gazeteye ikinci bir saldırı daha yapıldı. Derken ertesi gün üçüncü saldırı haberi geldi. Cumhuriyet Gazetesinin iddiasına göre saldırganlar, bombaları tekbir sesleriyle atmışlardı. Çok geçmeden kamera görüntüleri istihbarat ve terörle mücadele şubeleri tarafından incelenmeye başlandı. Saldırıdan sonra özel güvenlik ve polis memurlarının saldırganların arkasından ateş açtıkları tespit edildi. İstanbul Emniyeti tarafından soruşturma için özel bir ekip görevlendirildi. Ancak her nedense saldırı basında gerektiği kadar yer bulmamıştı. Bazı gazeteler saldırının odağının Cumhuriyet aracılığıyla Laikliğe olduğunu savundular. Ta ki Danıştay’a düzenlenen baskına kadar.



17 MAYIS 2006 KANLI DANIŞTAY BASKINI

Danıştay baskınını gerçekleştirip olay yerinden ayrılamadan bir polis memuru tarafından yakalanan adının Alparslan Arslan olduğu öğrenilen saldırgan, bir avukattı. Bu nedenle Danıştay binasına girerken zorluk çekmedi. Olay saat 10:00 sularında gerçekleşti. Danıştay 2. Dairesi’nin toplantı salonuna giren saldırgan, Glock 19 Austıa marka GNF 823 seri numaralı silahla Hakim Mustafa Yücel Özbilgin’i öldürdü. Ayfer Özdemir, Ayla Gönenç, Ahmet Çobanoğlu ve Mustafa Birden saldırıdan yaralı olarak kurtuldular. Olay medya tarafından Danıştay 2. Daire’sinin verdiği bir karar olan anaokulu müdürünün “türban yasağı” nedeniyle gerçekleştiği şeklinde yansıdı. Aynı gün Danıştay 11. Daire üyesi Yurdagül Diçnsoy, saldırının 2. Dairenin verdiği türban karar ilgili olduğunu açıklıyordu. Fail Arslan emniyette verdiği ifadede “ Osmanlı topraklarında Osmanlı’nın torunlarına türbanı yasaklayanlara hesap sordum. Ben Türk milliyetçisiyim. Her şeyi ben planladım ve kimsenin katkısı yok. Bir örgüt de yok, vatanını seven herkesin yapması gerekeni yaptım.”diyordu.

ALPARSLAN ASLAN KİMDİR

1977 yılında Bingöl’ün Kığı ilçesine bağlı Nacaklı Köyünde doğdu. Etrafında Ülkücü kimliğiyle tanınıyordu. 25 Eylül 2005 tarihinde Bilgi Üniversitesinde yapılan Ermeni Konferansı’nı protesto eden grubun içinde bulundu. 3 Aralık 2005’te İstanbul Göztepe parkı’na cami yapılması için Kadıköy belediyesi aleyhine yapılan gösterilerde de bulunduğu iddia ediliyor. 16 Nisan 2006’da Diyarbakır’da Mustazaflar (Ezilmişler) Derneği’nin düzenlediği Kutlu Doğum gösterilerine katıldığı biliniyor.

DANIŞTAY BASKININA NEDEN OLAN TÜRBAN KARARININ KISA HİKAYESİ

2001 yılında Gölbaşı Anaokulu’na müdür olarak atanan Aytaç Kılınç, türban takması nedeniyle Milli Eğitim İl müdürlüğü’ne gelen şikayetler üzerine İl Müdürlüğü soruşturma başlatmış Kılınç görev yaptığı okuldan alınarak Mamak Kıbrıs Köyü İlköğretim okuluna çocuk gelişimi öğretmeni olarak atanmıştı. Aytaç Kılınç atama üzerine Ankara 6.İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Mahkeme atamayı iptal etti, ancak Ankara Valiliği bu kararı temyize götürdü. Danıştay 2. Dairesi okula gidiş gelişlerinde türban takan bir öğretmenin anaokulu müdürü olamayacağı yönünde görüş belirterek “Anayasaya göre, çağdaş eğitim esaslarına dayanan düzenin, laiklik ilkesinin gözardı edildiği bir ortam olması mümkün değildir.” dedi ve mahkemenin kararını iptal etti.

Bazı gazeteler Vakit Gazetesinin saldırıdan kısa bir süre önce manşetten Danıştay 2. Dairesinin karara imza atan üyelerinin resimleriyle birlikte yayınladığı haberi “hedef gösterme” olarak nitelediler. Alparslan Arslan Danıştay binasını girişini ve saldıyı nasıl gerçekleştirdiğini şöyle anlatıyordu:

“ Ana giriş kapısında avukat kimlik kartımı göstererek girdim. Kapı geçerken kuvvetli bir sinyal vermedi. Görevliler de beni durdurmadı. Bir gün önce keşif yaptığım için doğrudan 2. Saire Başkanlığı katına çıktım. Önce başkanın kapısını açmak istedim, kilitliydi. Bu arada çaycı çay tepsisiyle başkanın odasının yanındaki odaya girince üyelerin orada toplantıda olduğunu anladım, çaycının arkasından bende girdim. Oval masanın etrafındaydılar. O anda anaokulu öğretmeninin işine gidip gelirken başörtüsü takmaması gerektiği ile ilgili kararı veren üyeleri seçmeye çalıştım. Sonra ateş ettim. Asıl hedefim başkanı öldürmekti. Üyeleri de teşhis edince onlara da eteş ettim.”

Alparslan Arslan yakalanma anını şu şekilde anlatıyordu:

“Çıkarken kimse arkamdan gelmesin diye sekreterin odasının tavanına ateş ettim. Koridora çıktığımda kimse yoktu. Merdiven başına gelince tabancayı çantama koydum. Yürüyerek sakin bir şekilde indim. Tüp geçitten geçerken karşıdan bir polis geldi. Kendisini geçene kadar hareket yapmadı. Geçtikten sonra birden dönerek sol koluma girdi, beni bir odaya doğru götürmek istedi. Elinden kurtulup kaçmaya çalışınca boğuşmaya başladık, birlikte yere düştük. Bu arada çantadaki tabancayı tekrar çıkartıp korkutmak için tavana doğru ateş ettim. Bu arada bir polis daha geldi, birlikte elimdeki silahı aldılar, ellerimi arkadan kelepçelediler.”

22 Mayıs 2006 tarihinde Emniyet yetkilileri Danıştay baskını ve Cumhuriyet Gazetesi saldırısının “örgütsel bir hareket” olduğunun tespit edildiği ve bütün yapılanmanın deşifre edilerek faillerin yakalandığı bilgisini vermişti. Cumhuriyet Gazetesine düzenlenen saldırılarda kullanılan el bombalarının MKE tarafından 1978 ve 1985 yıllarında Kara Kuvvetleri için üretildiği de belirleniyordu.

Ankara Cumhuriyet Savcılarından Şemsettin Özcan, Danıştay baskını ve Cumhuriyet Gazetesi saldırısını birleştirdi ve iddianameyi o şekile oluşturdu. Buna göre 9 kişi hakkında dava açılmasını istedi. Suç işledikleri iddia edilen şahıslar şunlardı: Alparslan Arslan, Süleyman Esen, Salih Kurter, Osman Yıldırım, İsmail Sağır, Tekir İrşi, Erhan Timuroğlu, Aykut Metin Şükre, Ayhan Parlak. İddianamede “Şüpheliler ile maktul ve mağdurlar arasında şahsi hiçbir husumaet bulunmadığı, türban örtüsü ile ilgili Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan karikatür ( Turhan Selçuk’un türbanlı domuz karikatürü) ile Danıştay 2. Dairesi’nce verilen türban kararını esas alan şüpheliler bir araya gelerek böyle bir oluşum meydana getirmişlerdir. Oluşum toplum üserine baskı kurmak, kendi deyimleriyle ders vermek amacı ile örgütlenmiştir. Terör örgütlerinin kuruluşunda amaç önemli bir unsurdur. Türban örtüsünü korumaya yönelik örgütlenmiş bu oluşumda bu husus açıkça görülmektedir.”

İddianameden alıntıladığım bölümde de görüldüğü üzere, amaç” türban örtüsünü korumak” amacıyla bir araya gelmiş bir “örgüt” bulunmaktadır.

İddianamede “Haklarında kamu davası açmaya yeterli ve inandırıcı delil elde edilemediği için… Muzaffer Tekin, Mehmet Zekeriya Öztürk, Teoman Ekşioğlu, Hüseyin Görüm, Zeki Yurdakul Çağman, Mahmut Öztürk, Atilla Erer, Nihat Gürkan, Sinan Berberoğlu, Orhan Kadı, Saim Öden, Mehmet Atmaca, Nusret Aras, Osman Mutlu” hakkında kovuşturmaya gerek görülmemiştir.


Yakalanan sanıklardan durumu en ilginç ve sicili en kabarık olan Osman Yıldırım, (aynı zamanda Ergenekon Soruşturmasının gizli tanıklarından) Emniyete verdiği ifadesinde saldırı planının detaylarını veriyordu. Ancak o detaylara geçmeden önce Osman Yıldırım’dan ve onun kabarık suç dosyasından bahsetmekte fayda var.

Osman Yıldırım 1969 Kars Kağızman doğumlu. Ergenekon İddianamesinde 9 numaralı tanık olan Yıldırım’ın suç dosyasında ruhsatsız silah taşımaktan, adam öldürmeye teşebbüse, fuhuşa aracılık etmekten, ablasını öldürmeye kadar bir çok sabıka mevcut:

Eyüp 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1995/78 sayılı dosya: 30.11.2006 tarihinde kasten adam öldürmeye teşebbüs, ruhsatsız silah taşımak suçlarından 9 yıl hapis cezası.

Akhisar Aliye Ceza Mahkemesi 1989/32 sayılı dosya: ablasını öldürmek suçundan 29 yıl hapis cezası.

Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesi 1998/215 sayılı dosya: nüfus kağıdında yaptığı sahtecilikten mahkumiyet.

Erzurum 1. Asliye Ceza Mahkemesi 1989/391 sayılı dosya: 14.07.1998 tarihinde fuhuşa aracılık etmek suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası.

Teknik takipte zapt altına alınan konuşmalarında “Atatürk” hakkında “İngiliz Piçi” diyerek hakaret eden Osman Yıldırım, 12. Asliye Mahkemesi’nin 27.06.2008 tarihli celsesinde bu durumu şöyle ifade etmişti:

Sürecek...

Gölgeadam: tüm hakları yazarına aittir.

Kenan Evren: Yargılanmam intihar ederim


"12 Eylül darbecilerini yargılayalım" sözünü "Sulu şaka" olarak değerlendiren Erdoğan'a Baykal'dan son dakika manevrası geldi. Baykal Anayasa değişikliği için kurmaylarına talimat verdi. İki partinin önde gelenleri görüştü. 12 Eylül'ün Paşa'larına yargı yolu göründü. 12 Eylül'ün Paşası Kenan Evren konuyla ilgili konuştu. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, köşesinde Evren'le yaptığı konuşmaya yer verdi.

Paşa zaturre geçirmiş
SABAH erken saatlerde 7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren aradı. Her zamanki diri, dinç sesi gitmiş, yaşlılık emareleri iyice artmış bir ses gelmiş. Önce "Geçmiş olsun" dedim. O yaşlarda zatürreenin ne kadar tehlikeli olduğunu bilenlerdenim. Zatürreenin ardından kalp damarlarında tıkanıklık teşhis edilince, by-pass ameliyatı geçirmiş. İzmir'deki evinden, Yalıkavak'taki yazlığına gitmeye hazırlanıyordu.

Michael Jackson öldü







Ünlü pop yıldızı hayatını kaybetti

Dünyaca ünlü pop yıldızı Michael Jackson, öğle saatlerinde geçirdiği ani kalp rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Sağlık ekiplerinin Jackson'un malikanesine ulaştığında ünlü yıldızın nabzının atmadığı ve kalbinin durduğu iddia edildi. Olayın ardından ilk gelen bilgilerde Jackson'un Ucla Sağlık Merkezi'nde komada olduğu belirtilse de aradan geçen zaman içerisinde ünlü yıldızın hayatını kaybettiği yönündeki bilgiler çeşitli kaynaklar tarafından doğrulandı. Henüz konuyla ilgili net bir açıklama yapılmasa da Jackson'un hayatını kaybettiğine kesin gözüyle bakılıyor. Pop'un kralı olan Jackson'un yaşam hikayesine yer veren wikipedia'dan yapılan derlemeye göre; "29 Ağustos 1958 tarihinde Indiana'nın Gary bölgesinde doğan Afro-Amerikan uyruklu şarkıcı, söz yazarı ve ekonomist olan Jackson ailesinin 7. çocuğuydu. 1971 yılında 11 yaşındayken Jackson 5 grubuyla müzik hayatına atılan ve Off the Wall (1979), Thriller (1982), Bad (1987), Dangerous (1991), History (1995) gibi başarılı solo albümler sayesinde "King of Pop" (Pop'un kralı) lakabını alan Jackson, bir sanatçı olarak daha önce bilinenlerden sadece Elvis Presley, Beatles ve Frank Sinatra'nın ulaşabildiği olağanüstü bir şöhrete sahipti.

- ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARI: 1958 - 1978
Dokuz çocuklu bir ailenin yedinci üyesi olarak dünyaya gelen Michael Joseph Jackson'un, fabrika işçisi olan babası Joseph Jackson, müziğe tutku derecesinde bağlıydı ve boş zamanlarında gitar çalıyordu. Eşi Katherine (Scruse) ile evlenip kalabalık bir aile haline geldikten sonra bu ilgisini çocuklarına da aşıladı. 60'lı yılların başlarında büyük erkek kardeşleri, Jackie, Tito ve Jermaine, babaları tarafından organize edilen "The Jackson Brothers" adında bir grup kurarak, kulüplerde şarkı söylemeye ve yarışmalara katılmaya başladı. Jackson'un sahip olduğu ses ve dans yeteneği, kısa zamanda fark edildi. Henüz yaşı küçük olmasına rağmen, özellikle solo şarkılardaki performansı nedeniyle, 1964'de, diğer kardeşi Marlon'la birlikte gruba dahil edildi. Artık 5 üyeden oluşan kardeşler, grubun adını "The Jackson 5" olarak değiştirdi.

DÜNDEN BUGÜNE MICHAEL JACKSON

1968'e kadar geçen süreçte, amatör çalışmalarına gece kulüplerinde ve barlarda devam eden grup, Harlem-New York'ta bulunan Apollo Tiyatrosu'nda düzenlenen bir yarışmada birinci gelerek, dönemin en ünlü R&B plak şirketi Motown'ın kurucusu Berry Gordy'nin dikkatini çekti. 1968'te Motown'la imzaladıkları sözleşmeden sonra Kaliforniya'ya taşınan grubun yıldızı hızla parlamaya başladı. Söz konusu şirketten Suzanne de Passe'ın menajerliğinde çıkan ilk dört tekli, "I Want You Back", "ABC", "The Love You Save", "I'll Be There" listelerde bir numaraya oturdu. O-Jays grubu ve James Brown gibi soul müziğin önderlerinin izinden giden The Jackson 5, 70'lerin başında zenci pop ve soul vokal gruplarının dünya çapında bir numaralı temsilcisi haline gelmişti. Michael Jackson ise, bu yeni müzik tarzını kendi içerisinde, dansıyla birlikte harmanlayarak, özgün bir tarza dönüştürecek, kendi kulvarında yalnız koşacaktı. Grubun bu hızlı yükselişinden sonra, güçlü sesiyle, farklı dansıyla oldukça sivrilen ve öne çıkan Michael Jackson, 1971-1976 yılları arasında halen The Jackson 5'a bağlı olarak, yine Motown'dan, "Got To Be There", "Ben", "Music and Me" ve "Forever Michael" adlı ilk solo albümlerini çıkardı. Artık Jackson için bireysel kariyerin önü açılmıştı.
Walt Disney Pictures tarafından, 1971'de grubun çizgi filmi yapıldı ve yayına verildi. Ününü tüm dünyaya duyuran Jackson kardeşler, uluslararası konserler serisine 1972'de İngiltere'den başladılar ve gittikleri her yerde kapalı gişe yaptılar. Bu dünya turnelerinde Commodores ve Lionel Richie, The Jackson 5'ın alt grupları olarak sahneye çıkmıştı. 1973'den itibaren grubun satış rakamlarının düşme eğilimi göstermesiyle birlikte, Motown kontrolü ele alarak, bundan böyle şirket tarafından seçilecek şarkıların seslendirilmesi konusunda Jackson'lara baskı yapmaya başladı. Sıkıntılı günler geçiren grup, 1976'da şirketten ayrılma kararı alarak, Epic Records'la sözleşme imzaladı. Bu gelişmeden sonra Motown, Jackson'lar aleyhine, sözleşmeyi ihlal etmek savıyla dava açtı. Aynı yıl, grubun bilgisi olmaksızın "The Jackson 5 Anthology" adıyla karışık bir albüm yaparak piyasaya sürdü. Bu gelişme iplerin iyice gerilmesine neden oldu. Şirketin sahibi Berry Gordy'nin kızıyla evli olan Jermaine Jackson, taraflar arasındaki bu ihtilaftan dolayı, gruptan ayrılarak Motown'da kaldı. İsim hakkını kaybeden Jackson kardeşler ise, Jermaine'in yerine en küçük kardeşleri Randy'i gruba dahil ederek, The Jacksons olarak ismini değiştirdi. Yenilenen grup için artık yeni bir dönem başlıyor; Michael ise zirveye doğru koşar adım ilerliyordu. The Jacksons kısa zamanda toparlandı ve 1976 - 1984 yılları arasında, ağırlıklı kendi parçalarından oluşturdukları albümler ve teklilerle kariyerlerinde yükselmeye devam etti. Yeni şirketlerinden altı yeni albüm çıkaran grubun, 1978'deki Destiny çalışması neredeyse patlama yaptı ve Jackson kardeşlerin en başarılı albümleri arasında yer aldı. Bu albümün Michael için de ayrı bir önemi oldu. Çünkü kendi bestelediği şarkılar, dünya çapında büyük beğeni topladı ve grubun klasikleri arasına girmeyi başardı. Böylece Michael'ın "beste yapabilme" gibi başka bir yeteneği daha ortaya çıkmış oldu. Söz konusu albüm iki milyondan fazla satarak, grubun ve özellikle de Michael'ın ününe ün kattı.

- Off The Wall: 1978 - 1982

1978'e gelindiğinde Michael için farklı tecrübeler söz konusu oldu. Jackson korkuluğu canlandırdığı "The Wiz" adlı müzikal filmde, aralarında aşk dedikodusunun çıktığı Diana Ross ile birlikte rol aldı. Tam da bu dönemde, müzikalde kullanılacak olan şarkıları aranje eden Quincy Jones'la Michael'ın yolları kesişti. Jones, ünlü pop starın gelecekteki başarısının ortaklarından biri olacaktı. Çünkü, film prodüksiyon aşamasındayken, Jackson'la Jones oldukça uyumlu bir ortaklık kurdular ve Michael'in bağımsız ilk solo albümünü birlikte yapmak için anlaştılar. Böylece 1979'da, ünlü şarkıcının ilk bağımsız solo albümü olan "Off the Wall", Jones'un prodüktörlüğünde Epic Records'tan çıktı. "Don't Stop 'Til You Get Enough", "She's Out Of My Life", "Off The Wall", "Rock With You" gibi dünya çapında ses getiren birçok hit parçayı içinde barındıran bu albüm, inanılmaz satış rakamlarına ulaşarak, Michael'ı pop müzik ve eğlence dünyasının idolü haline getirecek; sanatçıya ilk önemli ödüllerini kazandırmaya başlayacaktı.
1980 yılında, American Music Awards tarafından 3 dalda ödüle layık görülen albüm (En İyi Soul/R&B Albümü - Off the Wall, En İyi Soul/R&B Erkek Şarkıcı, En İyi Soul/R&B Şarkı - Don't Stop 'Til You Get Enough), birçok liste başarı ödülünün de sahibi oldu. Aynı yılın Şubat ayına gelindiğinde, Michael yine "Don't Stop 'Til You Get Enough"la "En İyi R&B Erkek Vokal" dalında ilk Grammy ödülünü aldı. Bir caz müzisyeni olan Jones'un, albümdeki parçalarda bu müzik türünü altyapıya yerleştirmesi doğal karşılanırken, bununla yetinilmeyip disco ve funky tarzı ritimlere de yer vermiş olması, sadece Michael'e özgü yeni bir müzik türünün ortaya çıkmasına neden oldu. Elbette bu da, Jackson'a benzersiz ve evrensel bir ün getirdi. İlk olarak yakın arkadaşı, Elizabeth Taylor tarafından kendisine atfedilen ve sonraları yaygın bir ifade şeklini alan "pop idolü" benzetmesi, özellikle bu dönemlerde anılmaya başlandı. İlk solo albümünün getirdiği başarıların yanı sıra, Jackson kardeşlerle de çalışmaya devam eden Michael, 1980'de grupla birlikte "Triumph" albümünü çıkardı. Bestelediği şarkılar ve bunlara yazdığı sözlerle Triumph'a damgasını vuran yine Michael oldu. "Can You Feel It"e çekilen farklı klip de büyük ses getirdi ve sanatçının dans yeteneği milyonlarca müziksever tarafından yansındı. 1982'de ise, ünlü pop yıldızına, En İyi Çocuk Albümü dalında Grammy ödülü kazandıracak olan E.T. (Extra-Terrestrial) filminin orijinal soundrack'i "Someone in the Dark" şarkısını seslendirdi.

- THRILLER: 1982 - 1987

1982 yılı, ünlü pop yıldızı için neredeyse bir dönüm noktası oldu. Jackson'ı hemen hemen bugün bulunduğu noktaya getiren ve efsaneleştiren albüm, "Thriller", Epic Records'tan yine Quincy Jones prodüktörlüğünde müzikseverlerin beğenisine sunuldu. Genellikle arka arkaya, tekli halinde piyasaya sürülen albümün "Wanna Be Startin' Somethin'", "Billie Jean", "Beat It"i de içeren her şarkısı hit oldu ve müzik tarihinde tüm zamanların en yüksek satış rakamına ulaşarak rekor kırdı. Şarkıların yanı sıra, dört hit parça için kısa film tadında çekilen, güçlü ve geniş bütçeli prodüksiyon gerektiren ilginç klipler de büyük yankı uyandırdı. MTV, Billie Jean'le, ilk defa zenci bir şarkıcının video klibini yayınlamış oldu. Fantastik bir konuyla kurgulanmış ve danslarla görsel bir şölene dönüştürülmüş Thriller şarkısının 13 dakikalık klibi ise, patlama yaptı ve gelen talepler üzerine VHS formatında piyasaya sunularak, yine ulaşılamayacak bir satış rekoruna imza attı. Klipte Michael'in sergilediği özgün dans kareografileri, birçok gence ilham kaynağı oldu. Özellikle Jackson kardeşler olarak katıldıkları Motown'ın 25.kuruluş yıldönümünde, Billie Jean'i seslendirirken sergilediği moonwalk denilen ayak kaydırma hareketi, Jackson'ın imzasıyla tarihe geçti. 37 hafta zirvede kalan ve Billboard albüm listesinde 122 hafta geçiren Thriller, elbette birçok ödülü de beraberinde getirdi. 1984 yılında, 12 dalda aday gösterildiği Grammy'den 8 ödülle ayrılan Jackson, bir gecede en çok ödül alan sanatçı ünvanını, 2000 yılında Carlos Santana egale edene kadar elinde tutmayı başardı (Ödüllerin yedisi Thriller'a giderken, biri de, 1982'de seslendirdiği "Someone in the Dark"a verildi). Albüm aynı yıl, 8 Amerikan Müzik Ödülü, 4 Amerikan Video Ödülü, 3 MTV Video Müzik Ödülü ve Üstün Başarı Ödülü almaya hak kazandı. Bu sırada, Pepsi-Cola'yla sponsorluk anlaşması imzalayan ve kardeşleriyle birlikte şirketin reklam filmlerinde rol alan Jackson'ın başına talihsiz bir olay geldi. Reklam çekiminde, havai fişek gösterisi esnasında saçları alev alarak cildinde ciddi hasar meydana geldi. Jackson, gördüğü fiziksel zarardan şirketi sorumlu tuttu ve tazminat davası açtı. Lehine sonuçlanan davadan kazandığı astronomik meblağı ise, tedavisini yürüten hastaneye bağışladı. 1984'te, Thriller rüyası devam ederken, kardeşleriyle tekrar biraraya gelerek "Victory" albümünü çıkardılar. Bu albümde de Michael tarafından yazılmış ve bestelenmiş hit parçalar bulunuyordu. Jackson kardeşlerin en başarılı albümü olan Victory için 5 aylık uluslararası dev bir turne düzenlendi. Turne gelirinin tümünü bağışlayacaklarını duyurması üzerine, Jackson'ın adı, jest olarak Hollywood yıldızlar geçidine eklendi. Turneden 5 milyon $ gelir elde edildi. 1985'te, "Beat It" adlı şarkısını, alkollü araba kullanmaya karşı televizyonlarda ve diğer basın-yayın organlarında yürütülen kampanyalarda kullanılmak üzere bağışlaması nedeniyle, dönemin devlet başkanı Ronald Reagan tarafından, teşekkür amacıyla Beyaz Saray'a davet edildi. Jackson ileriki yıllarda, ünlü bir dünya starı olarak,
çok daha fazla ses getirecek sosyal sorumluluk ve insani yardım projelerini hayata geçirecekti. Bunlardan en önemlisi, USA For Africa kampanyası çerçevesinde, özellikle Doğu Afrika'da açlık sınırında ve yardıma muhtaç bir şekilde yaşayan insanlar için, Lionel Richie ile birlikte yazdığı "We Are the World" parçasıydı. Dünya çapında en çok satış rakamına sahip tekli olma özelliğini hala taşıyan şarkı, Stevie Wonder, Tina Turner, Diana Ross, Ray Charles, Cindy Lauper, Bob Dylan, Bruce Springsteen gibi ünlülerin de aralarında bulunduğu 40'dan fazla popüler sanatçı tarafından seslendirildi. Bu başarının ardından, We Are The World'le Richie ve Jackson, Yılın Şarkısı dalında Grammy Ödülü'nü almaya hak kazandı. 1985 yılı yıldız şarkıcı için yalnızca övgülerle geçmedi. Jackson, içinde birçok ünlü sanatçı tarafından seslendirilmiş parçanın yanı sıra, özellikle Beatles'a ait 200'den fazla şarkının telif hakkını bulunduran ATV Müzik'in en büyük hissesini satın alarak, birçok tartışmaya neden oldu. En sert tepki de müzayedeyi düzenleyen yakın arkadaşı, söz yazarı Paul McCartney'den geldi. Bu olay, dostluklarının ve bilhassa ortak söz yazarlığı çalışmalarının sonu oldu. Sözk onusu tartışmaların ardından, birtakım basın ve medya çevreleri, uzun süre yaşamak için Elephant Man'ın kemiklerini satın almaya kalkıştığından, ilginç tavırlarına kadar birçok konuda sanatçıya karşı alaycı bir üslup kullanmaya ve adından "Wacko Jacko" gibi irrite edici şekilde bahsetmeye başladı. 1986'da, George Lucas'ın yapımcılığında ve Francis Ford Coppola'nın yönetmenliğinde çekilen "Captain EO" adlı kısa filmde Jackson, Kaptan EO rolüyle ekranlardnın karşısına geçti. 17 dakika olmasına rağmen yaklaşık 17 milyon dolara malolan film, o
güne kadar çevrilmiş, dakika başına en büyük maliyete sahip filmdi. Disneyland'da gösterime giren film için Jackson, "Another Part Of Me" -sonradan "Bad" albümünde de yer aldı- ve "We Are Here To Change The World" adlı iki yeni parça seslendirdi.

- BAD: 1987 - 1990

1987'de, pop yıldızı, "Bad" albümüyle müzikseverlerin karşısına çıktı. Quincy Jones'un prodüktörlüğünü üstlendiği son Michael Jackson albümüydü ve yine Epic Records etiketi taşıyordu. Satış rakamları sanatçının beklentisinin altında olsa da -yaklaşık 30 milyon adet-, "I Just Can't Stop Loving You", "Bad", "The Way You Make Me Feel", "Man in the Mirror" ve "Dirty Diana" gibi tekliler listelerde aynı anda bir numaraya oturarak bir ilke imza attı. 2008 itibariyle, albümü 30 milyon kopya, ABD'de 8 milyon gönderileri de dahil olmak üzere dünya çapında satılmaktadır. Albümün tanıtımından sonra Jackson, yine Pepsi sponsorluğunda, 16 ay gibi oldukça uzun bir zaman alacak ilk solo dünya turnesine çıkarak hayranlarıyla buluştu; 123 konser verdi. Bu arada Pepsi reklamlarıyla ekranlarda boy gösterdi. Dönüşündeyse, Bad şarkısına, Martin Scorsese yönetmenliğinde 18 dakikalık, yine kısa film niteliğinde bir klip çekildi. Ancak klipteki yeni Michael Jackson görüntüsü, neredeyse şarkıdan daha çok konuşulur hale geldi. Çünkü ünlü şarkıcının hem yüzünde, hem de ten renginde çok belirgin ve şaşırtıcı değişiklikler vardı. Medya, sanatçının, zenci olmaktan utandığı için ten rengini beyazlatmaya çalıştığı, burun estetiği, alın kaldırma ve dudak inceltme operasyonu gibi birçok ameliyat geçirdiği iddialarını ortaya attı. Ancak ünlü şarkıcı, 1988 yılında kendi yazmış olduğu Moonwalk adlı otobiyografisinde, sadece iki tane estetik operasyon yaptırdığını ve çenesindeki yaralardan dolayı da cildi için cerrahi işlem uygulandığını yazdı. Bad'in klibi de tüm bu sansasyonlara rağmen, oldukça iyi bir satış rakamına ulaştı. Jerry Kramer ve Colin Chilvers tarafından yönetilen; Kellie Parker, Sean Lennon ve Brandon Adams'ın Jackson'a eşlik ettiği "Moonwalker" adlı müzikal film, 1988 yılında gösterime girdi ve izleyiciler tarafından büyük ilgi gördü. Filmin VHS sürümü bir milyon satış adediyle yeni bir rekora imza attı. Artık yıldız sanatçı, pop,rock ve soul müziğinin kralı ilan edilecek ve Elvis Presley, Beatles, Frank Sinatra gibi dünya çapında üne kavuşarak zirveye oturmuş bir idol haline gelecekti. Filmin başarısından sonra, paparazzilerden ve hakkında türetilen dedikodulardan bunalan Michael, Hayvenhurst'te ailesiyle birlikte yaşadığı evi terk ederek, 2700 dönümlük dev bir alana kurulu Neverland çiftliğini satın aldı ve orada gözlerden uzak yaşamaya başladı. Çok küçük yaşta hayata atılmak zorunda kaldığı için, özlemini kurduğu çocukluk günlerini yaşayabilmek adına, lunaparktan hayvanat bahçesine, büyükçe bir göle kadar kendine apayrı bir dünya kurdu bu çiftlikte.

- DANGEROUS: 1991 - 1994

1991'de, Jackson, müzik şirketini değiştirerek astronomik bir rakamla Sony'le sözleşme imzaladı. 15 yıllık bir sürece ve altı albüm ile bir film çalışmasına dayanan kontrat, Michael'e sağladığı ekonomik getiriyle, adından çok söz ettirdi. Aynı yılın Kasım ayında, sanatçının yeni albümü "Dangerous" piyasaya çıktı.
Michael Jackson, "Ben yalnızca dürüst olmak isteyen, insanları mutlu etmeye çalışan biriyim. Tanrı'nın bana ihsan ettiği yeteneğim aracılığıyla onlara biraz olsun 'kaçış duygusu' vermek amacım. Kalbim burada işte. Tüm yapmak istediğim bu..."
Albümün hit parçası olan "Black Or White"a David Lynch yönetmenliğinde çekilen klip, büyük sükse yaptı. Klip, şiddet, cinsellik ve ırkçılık gibi öğelere gönderme yapıyor; özellikle sonlarına doğru görülen bazı sahnelerle şimşekleri üzerine çekiyordu. Sözkonusu klibin medya ve kamuoyundaki tartışmaları nedeniyle, Jackson bir basın bülteni yayınlayarak, üzüntüsünü ifade etti ve ihtilafa konu olan bölümleri kaldırttı. Bu sansasyonlara rağmen, "Remember The Time", "In The Closet","Jam" gibi hit parçalar daha çıkaran albüm, 17 milyonluk bir satış rakamına ulaştı. Sanatçının çıktığı ikinci dünya turnesi, hemen her ülkenin basın-yayın organları tarafından birebir takip edildi. 1992'de, MTV tarafından kanalın ilk uluslararası yarışması yayınlanmaya başladı. Dünya çapında birçok insanın katılabildiği yarışmanın ödülü ise, Michael'le bir akşam yemeğiydi. Oldukça büyük ilgi uyandıran yarışmanın talihlileri, ünlü sanatçının "In the Closet" adlı teklisinin klip çekimlerinde biraraya geldi. Ertesi yıl ise, ABC kanalınca Jackson kardeşlerin gerçek hayat hikâyelerine dayanan görsel biyografileri "The Jacksons: An American Dream" yayına sunuldu. Gerçekten de, neredeyse bir rüyanın dünyanın gerçek olgularıyla yakın temasa geçtiği bir hikâyeye sahip olan Michael ve kardeşlerinin, evrensel popülaritesinin altında yatan neden belki de buydu. Aynı yıl, Jackson, sosyal sorumluluk çerçevesinde, hümanist projelere imza atmaya devam etti ve "Heal the World Foundation" adı altında bir fon kurdu. Fonun amacı, çocukların daha iyi ve eşit yaşam koşullarına sahip şekilde büyümesini, yaşadıkları topluma faydalı hale gelmesini sağlamaktı. Kuruluşun faaliyet merkezi Kaliforniya civarında, Santa Ynez'di ve yardıma muhtaç çocuklar, ünlü yıldızın Neverland çiftliğindeki oyun alanlarından yararlanıyordu. Jackson bu fon için 3.5 milyon kişiye 67 tane konser verdi. Konserlerin tüm geirleri bu fona yatırıldı. O $ 20 milyon, bir rekor daha kırma için halen ayakta olan HBO ile yaptığı anlaşmayla Dangerous dünya turu için yayın haklarını sattı. 1993'de 27.Superbowl maçının devre arasında mini bir konser veren Michael, Amerikan televizyonlarında o zamana kadar elde edilmiş en büyük izlenme payına sahip oldu ve yaklaşık 100 milyon kişiyi ekranları başına topladı. Şubat ayında düzenlenen 35.Grammy Ödül töreninde, Jackson'a "Yaşayan Efsane" ödülü verildi. Mart ayında ise, Soul Train tarafından Yılın Hümanisti ödülüne layık görüldü.

- HISTORY, BLOOD ON THE DANCE FLOOR: 1995 - 2000

Jackson, "HIStory: Past, Present And Future" adlı yeni albümününün birinci bölümünü, 1995'in Haziran ayında çıkardı. HIStory Begins, albüm serisinin başlangıcıydı ve cover'lanmış 15 eski hit parçadan oluşuyordu. Serinin ikinci bölümü, HIStory Continues ise, 15 yeni parçayla piyasaya sürülmüştü. İlk albümün ilk teklisi, büyük liste başarısı sağlayan "Scream" oldu. Kızkardeşi Janet Jackson'la birlikte seslendirdiği bu parçaya çekilen klip ise, tüm zamanların en pahalı videosu oldu. Jackson, yarım şirket sahipliğini korunur gibi hatta daha fazla şarkı için haklarını açık 95 milyon dolar kazandı. Jackson kardeşler "Scream"le, MTV Video Müzik Ödülleri gecesinden, farklı kategorilerde 3 ayrı ödülle ayrıldı. Anti-Semitik ifadeler içerdiği için Yahudi toplumunun tepkisini çeken "They Don't Care About Us" şarkısı, HIStory albümünden çıkan dördüncü tekli oldu. Parçanın anti-semitik sözleri, sonraki düzenlemelerde sound'a uygun bir şekilde değiştirildi. Bu arada Michael; Elvis Presley'in kızı olan Lisa Marie Presley ile evlendi. Ancak evlilik 18 ay gibi kısa bir zaman sürdü. Albümün başarısı üzerine 1996'da yine dünya turnesine çıkan Michael, henüz konserler devam ederken Deborah Jeanne Rowe ile evlenerek; Michael Joseph Jackson, Jr. (Prens olarak da bilinir) adında bir erkek ve Paris Katherine Jackson adında bir de kız çocuk evlat edindi. Ancak bu evliliğini de sürdüremeyen Jackson ile Rowe, 1999 yılında olaylı bir şekilde boşandı. Sansasyona neden olan şey, evlat edinilen çocukların velayet davasıydı. Popun kralı hakkında yapılan tartışmalar bununla da sınırlı kalmadı. 1996'da Brit Ödülleri gecesinde, "Earth Song" adlı parçasını, beyazlara bürünmüş ve çevresini sarmış birçok küçük çocukla seslendiren Jackson, iki ağaç arasında kollarını açtığı figürü nedeniyle, kendisini Mesih gibi gördüğü iddiaları ile karşı karşıya kaldı. 1997 yılına gelindiğinde, ünlü pop şarkıcısı, HIStory albümünün hit parçalarının remix'lerinden oluşan "Blood On The Dance Floor: HIStory in the Mix" i piyasaya çıkardı. Albümün çıkış parçası "Blood On The Dance Floor", "Is It Scary" ve "Ghosts" büyük ilgi gördü ve iyi bir liste başarısı kazandı. Michael, bu albümünü, büyük yardımını gördüğü Elton John'a ithaf etti. "Is It Scary" ve "Ghosts"a, Jackson ile Stephen King tarafından yazılan, Stan Winston tarafından yönetilen 35 dakikalık bir klip çekildi. Halen dünyanın en uzun müzik videosu olma özelliğini koruyan klip, yine uluslararası bir başarı kazandı.

- INVİNCİBLE: 2001 - 2002

2001'de Jackson, 13 ülkenin pop müzik listesinde bir numaraya oturacak olan "Invincible"'ı çıkardı. "You Rock My World", "Cry" ve "Butterflies" gibi hit teklilerle piyasalarda fırtına gibi esti. Ancak, albüm çıkmadan önce, ünlü yıldızın, Sony Müzik'in sahibi Tommy Mottola'yı, süresi dolmak üzere olan kontratlarını yenilemeyeceği doğrultusunda uyarmasına rağmen, Jackson'la şirketin arası açıldı. Yasal prosedürler nedeniyle, albümle ilgili tüm promosyonlar ve tekli satışları iptal edildi. Mottola'nın, Afrika kökenli Amerikan sanatçılara saygısız davrandığını ve hakaret içerikli konuşmalar yaptığını iddia eden Michael, şirketin zenci artistleri çıkarları doğrultusunda kullandığı yönünde bir açıklama yaptı. Sony ise, sanatçının iddialarında doğruluk payı olmadığını savundu. 2001 yılının Eylül ayında, yıldız şarkıcı, solo kariyerinin otuzuncu yılını doldurması şerefine, Madison Square Garden'da bir kutlama partisi düzenledi. Partide Michael'ın yakın dostlarından efsane aktris Elizabeth Taylor, bir zamanların ünlü çocuk yayıldızı Macaulay Culkin ve Chris Tucker da yer almışdır. Bu özel gecede, Usher, Whitney Houston, Destiny's Child, James Ingram, Gloria Estefan, Liza Minelli, Marc Anthony, Shaggy gibi ünlülerden bazıları Michael'ın hafızalara kazınmış şarkılarını okurken, bazıları da kendi parçalarını seslendirerek geceye renk kattılar.[84] N'sync ve Britney Spears Michael'la düet yapma şansını yakalamışlardır. Michael kardeşleriyle de özel bir performans sergiledi. Bu gece ile yıllarca ara verse dahi Michael'ın en üstün sahne sanatçısı olduğu ve King Of Pop lakabını layıkıyla almış olduğu akıllara bir kere daha kazındı.

- NUMBER ONES, VİSİONARY: 2003 - 2007

2003'te Jackson, "Resurrection" adında bir albüm çıkaracağı haberini verdi ve albümün promosyonunu kısa bir filmle yaptı. Aynı yılın Mart ayında, "Xscape" şarkısının çıkacağı, yayın organlarında duyulmasına rağmen, bilinmeyen nedenlerden dolayı iptal edildi. Bunun yerine yılın sonlarına doğru, Jackson'ın zirveye çıkıp hit olmuş tüm parçalarını içeren "Number Ones", Sony Records etiketiyle CD ve DVD formatında piyasaya sürüldü ve 8 milyondan fazla bir satış rakamı yakaladı. Çocuk istismarı hakkında şunları söyledi: "Beni gerçekten tanıyan herkes şunu iyi bilir ki, çocuklar hayatımdaki her şeyden önce gelir ve bir çocuğa asla zarar veremem." Albümdeki tek yeni parça olan "One More Chance"'in klip çekimlerinde, yine çocuk istismarı iddiasıyla ikinci kez tutuklanan Jackson, masum bulunarak salıverildi. Aynı yıl, basında Michael Jackson'ın dinini değiştirerek İslamiyet'i seçtiği ve Müslüman olduğu yönünde haberler çıktı. Sonrasında ise, 2005'te, bir cami yaptırdığı haberleri de çıktı. Jackson, çocuk istismarı ile ilgili iddialar karşısında yaptığı bir açıklamada "Yatağımı erkek çocuklarıyla paylaştım, ancak bunda cinsel yön olmadı" dedi. 2004 yılının Ağustos ayında VH1 müzik kanalında, "Man In The Mirror: The Michael Jackson Story" adında, sanatçının hayat hikâyesini anlatan görsel bir biyografi yayınlandı. Gavin Arviso tarafından Jackson aleyhine tekrar gündeme getirilen cinsel çocuk istismarı suçlamalarına karşılık, ünlü rap şarkıcısı Eminem "Just Loose It" şarkısıyla göndermeler yaptı. Tartışmaların alevlenmesi üzerine Michael, açıklama yapmak zorunda kaldı. 2005 yılının Haziran ayında, hakkında açılan on davanın tamamından beraat eden Jackson, Bahreyn'e yerleşti. Şarkıcının aşırı kilo kaybetmesi ve stres-zararlı alışkanlıkları onu kötü etkiliyordu. Ünlü sanatçı California, Santa Maria`daki mahkemede hakkında öne sürülen çocuklara taciz suçlamasından aklandıktan hemen sonra Prens Şeyh Salman bin Hamed Halife`nin davetlisi olarak Bahreyn`e uçmuştu. `Movie Database` sitesinin haberine göre Jackson`ın avukatı Thomas Mesereau, şarkıcının Neverland`daki
malikanesini satıp hayati bir karar alarak Bahreyn`i çalışma merkezi ve ikametgahı olarak seçeceğini doğruladı. Mesereau, `Jackson hayatının seçimini yaparak en zor anında kendisini yalnız bırakmayan sadık dostlarının yanına yerleşiyor. Ayrıca Bahreyn Michael`a sağlık açısından oldukça iyi geldi` dedi. Burada zamanını yeni besteler yaparak ve Katrina Kasırgası mağdurlarına ithafen "I Have This Dream" şarkısını yazarak geyçirdi. Bu şarkının seslendirilmesinde Ciara, Snoop Dogg, Keyshia Cole, James Ingram, Jermaine Jackson, Shanice, Shirley Caesar ve The O'Jays gibi ünlüler yer aldı. Ancak, şarkı bilinmeyen nedenlerden dolayı yayınlanmadı. 2006 Şubat ayında, Jackson'la eski eşi Deborah Rowe'un velayet davası sonuçlandı. Mahkeme, eski eşlerin çocukları üzerindeki haklarını sınırlandırarak ihtilafa açık bir karar verdi. Mart ayında ise, Kaliforniya İşçi Dairesi, sigorta ücretlerini ödemediği gerekçesiyle Neverland çiftliğini kapatarak, sanatçıyı, 69 kişiden oluşan her bir işçi başına 1000 dolar olmak üzere, toplamda 69 bin dolar tazminat ödemeye mahkum etti. Jackson Nisan ayında, Two Seas adlı müzik şirketinin CEO'su olan İngiliz müzik yapımcısı Guy Holmes ile, 2007'de çıkması planlanan tek albümlük bir sözleşme yaptı. Mayıs 2006'da ise Tokyo'da, MTV'nin Japonya lokasyonu tarafından düzenlenen Video Müzik Ödülleri'nde Yaşayan Efsane ödülünü aldı. Uzun bir aradan sonra Michael'in ekranlarda göründüğü ilk geceydi bu. Kasım ayında, ünlü pop yıldızının, "Visionary: The Video Singles" adında, yirmiden fazla hit şarkısını içeren bir çalışması, yine Sony Müzik
etiketiyle yayınlandı. Guiness Dünya Rekorları'nın Londra ofisinde 8 dalda layık görüldüğü ödülleri alan Jackson, Dünya Müzik Ödülleri'nde, 100 miyondan fazla satış rakamına ulaştığı için Elmas ödülün de sahibi oldu.

- Thriller 2008

2008 Şubat ayında Michael Jackson Thriller albümünün 25. yılı şerefine Thriller 25'i yayımladı. Thriller 25, Amerika'da 2, Birleşik Krallık'ta 3. sıraya ulaştı. 2009 Mart ayında Londra'da yaptığı basın açıklamasında Michael Jackson, Londra'da 8 Temmuz itibari ile 50 konser vereceğini açıkladı. Ayrıca Michael Jackson, bu konserlerin Londra için son konserleri olacağını belirtti.

- FİZİKSEL GÖRÜNÜŞTEKİ DEĞİŞİKLİKLER

Michael Jackson'da 1980'li yıllarda fiziksel değişiklikler görülür. Kahverengi olan teninin açılarak beyazlaşması gibi bazı değişiklikler olmuştur. Michael Jackson'da vitiligo hastalığı vardır. Bu hastalık dünya üzerindeki zenciler arasında milyonda bir oranında görülmektedir. Bu hastalığa ilk yakalandığı dönemlerde beyaz lekelerin oluştuğu bölgeleri koyu renk makyajla kapatmıştır. Daha sonra hastalık sebebiyle vücudunun büyük bir kısmı beyazlayınca koyu bölgeleri de açık renk makyajla kapatmaya çalışmıştır. Bu hastalığın teşhisi kendisine ilk olarak 1981 yılında konmuştur. Bu hastalık en çok yüzüne vurmuştur. Yüzü beyazlamış, burnunun üstünde bir leke oluştu."

- 2009 26 Haziran 2009 saat 01.21'de Michael Jackson'ın kalp yetmezliği sonucu hayata veda ettiği açıklandı.

gallery

Gölge Adam