29 Nisan 2009 Çarşamba

"TSK'nın hiçbir yerde gömülü silahı yok"


Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, basın toplantısında konuşuyor:

"İkinci iletişim toplantısında beraberiz. Bu toplantıya malesef biraz evvel ssizlerin de duyduğu üzere üzücü bir olayla başlıyoruz. Her zaman söylüyorum. Türkiye aslında terörle yaşayan bir ülke. 2 gün önce İstanbul'da ve bugün de Lice'de yaşadıklarımız terör olaylarıdır. Bu sabah Lice-Genç yolu üzerinde yol emniyeti için bir tank ve bir zırhlı personel taşıyıcı görevlendiriliyor. Bölgeye geldiktenn sonra olayın olduğu yerden tank geçiyor, arkasından M113 zırhlı personel taşıyıcı geçerken bir patlama olayı oluyor. Ve bu olay sonucunda elbette yüreğimizi yakan 9 tane vatan evladını şehit verdik. 2 tanesi uzman, diğerleri er. Zırhlı personel taşıyıcı hepinizin bildiği gibi ismi üzerinde zırhlı. Altında zırhlar var. Bu araca bu denli etki yaptığına göre patlama hakkında elbette şu an detaylı bilgi vermek mümkün değil. Daha sonra kamuoyuyla bu bilgileri paylaşacağız. Bu aracın altında 4-4.5 cm'lik zırh var. Demek ki patlayıcı çok güçlü. Ne olabilir? Muhtemelen çok güçlü el yapımı patlayıcı olabilir. Patlama düzeneğinin nasıul olduğunu söylemek de şu an doğru değil. Ama tank geçtikten sonra olduğuna göre büyük bir ihtimalle uzaktan kumandalı veya kablolu bir sistem. Kaybettiğimiz 9 vatan evladına rahmet diliyorum. Büyük bir acıdır. Türkiye'ye de başsdağlığı diliyorum. Ancak şunu da unutmayalım. Terörle mücadelede karamsarlığa yer yok. Karamsarlığa girdiğiniz anda kaybedersiniz. Dolayısıyla bu tür olaylar kesinlikle bizim azim ve kararlılığımızı azaltmaz.




Bu toplantıyı yapacağımızı sizlere daha önceden bildirmiştik. Bugün bu ntoplantının süresini 90 dakika olarak planladım. Ve bu toplantıda ağirlıklı olarak sizlerin sorularını alarak yürütmeyi düşünüyorum. Başlangıç olarak girişte çok büyük bir açıklama yapmayı düşünmüyorum.

Erggenekon soruşturması kapsamında bulunan muhimmat ve silahlarla ilgili gerek kamuoyumuzun gerek medyanın haklı olarak bilgiye ihtiyacı var. Bu konuya ilişkin bizdeki bilgileri ve değrelendirmeleri sişzlerle paylaşacağım.

Bulunan silah ve muhimmat... Konuyla ilgilki sağlıklı değerlendirmeler yapabilmek için silahla muhimmat arasındaki farkı açıklamak lazım. Bugüne kadar soruşturma kapsamında bulunan 45 adet silahın hiçbiri TSK'nın envanterine kayıtlı silahlar değil. Bu konunun aydınlatılması gerekiyor. Bu konuda kamuoyunda eksik bilgiler oluyor.

İkinci konu muhimmat konusu. Tabi çok çeşitli muhimmat var. Muhimmatlar nelerdir? LAV, el bombası, tüfek bombaları muhimmattır. Muhimmat, bir kere kullanılır. İkinci kez kullanma olanağınız yok. Her muhimmatın üzerinde kafile numarası var. Yani 6 bin adet üretilen lav silahlarının hepsinin üzerine aynı numarayı vuruyor.Boş lav ne yapılır. Ya eğitimde kullanılır ya da atılır. Poyrazköy'de kazılar yapıldı. Bu kazıların bir tanesinde 5 tane lav paketlenmiş olarak kazıda bulundu. Gömülmüş. Şimdi yani bu boş lavın kullanım olanağı yok. Kullanamzsınız. Ben de soruyorum bu 5 tane boş lavı neden gömdüler. Ben bunu anlamaya çalışıyorum. Çünkü bunlar hiçbir işe yaramaz.

Muhimmat konusu dediğim gibi üzerinde sadece kafile numarası var. Mesela bir taarruz el bombası 6 bin 380 tane üretilmiş, hepsinde aynı numara var. Bir lav üretilmiş 4 bin 500 tane üretilmiş. Önemli bir husus daha var. MKE'nin ürettiği tüm muhimmatlar TSK'nın envanterine girmiyor. Emniyet Genel Müdürlüğü'ne de veriiliyor. LAV, el bombası gibi muhimmatlar sadece TSK'nın envanterine girmiyor. Burada yanlış anlaşılma olmasın. Bu silahlar TSK'nın değil şu birimindir diye birşey söylemiyorum.

Deniliyor ki bulunan muhimmatın bir kısmı özel kuvvetlere ait gömülü muhimmat olabilir. Bunun cevabını çok net veriyorum. 1986 yılına kadar TSK'nın Türkiye çapında gömülğü silah ve muhimmatı vardı. 1986'da alınan karar çerçevesinde bu silah ve muhimmatın tümünün toplatılarak depolara alınmasına karar verildi ve bu 1988 yılında tamamlandı. Bu da şu demek: TSK'nın ülkenin hiçbir yerinde gömülü silah ve muhimmatı yoktur.

Bulunan muhimmatların kafile numaralarına göre birliklerde nokta kontrolü yapıyoruz. Bizde muhimmat eksiği yok. Ele geçirilen muhimmat kaynaklarından biri Irak olabilir.

Her bulunan muhimmat ve silah konusu olduğu anda hiç gecikmeksizin burada ismi geçenler için derhal askeri yargı sistemini çalıştırıyoruz. Şu ana kadar bu tür olaylarda askeri yargı sürecinin başlatılmadığı hiçbir olay yoktur. Son olarak bir yarbayla ilgili iddialar vardı. Hemen Genelkurmay Askeri savcısı soruşturma açmıştır. Aynı şekilde Poyrazköy'deki kazılarla ilgili de Kuzey Deniz Komutanlığı Askeri savcısı hemen o gün soruşturma açmıştır.

Bunları kimin yaptığını ve ne amaçla yapıldığı sorusunun muhatabı biz değiliz. Bir yargı süreci var. Yargı ortaya çıkarsın. Bu konuda biraz sabırlı olalım. Bir sabırsızlık var. Yargının zaman zaman yavaş işlediğini kritize edebilirsiniz. Ama hepimizin yapması gereken yargı kararlarını beklemektir. Dolayısıyla bize kim yaptı, neden yaptı, nasıl yaptı diye sorular sorulması anlamsız olur."

SORU-CEVAP

Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bazı muhimmatlardan verildiğini söylediniz. Poyrazköy'de bulunan muhimmattan da verilmiş olabilir mi?

Bu konuda net bir rapor yok. Bilgiler birşey söylemek için yetersiz. Ama şunu söyleyebilirim. Dolu bulunan lavlardan bir tanesi SAT Komutanlığı'nın envanterinde yok. Ben burada herhangi bir kurumu hedef göstermek istemiyorum. Ben bu işin karmaşıklığını belirtmek istiyorum.

Ergenekon soruşturmasında ortaya çıkan ikinci iddianamede birtakım eski komutanlarla ilgili iddialar var. Sayın Hilmi Özkök ifade verdi bu kapsamda. Siz bu davaya nasıl bakıyorsunuz?

Bir kere isim zikrediyorsunuz. Bu yanlış. Bu konuda bir mahkeme kararı var. Var mı yok mu? Hukuk devleti miyiz? O zmaan saygılı olalım. Benim bildiğim kadarıyla ilgili mahkemenin kararıyla özel isimle bu dava anılamaz. Saygı göstermemiz lazım.

TSK olarak demokratik rejime bağlı ve saygılıyız. Demokrasinin en vazgeçilmez unsuru yargı bağımsızlığı ve hukuk düzenidir. Dolayısıyla hukuk düğzenine zarar verecek tutumlardan kaçınmamız lazım. Biz TSK olarak buna azami şekilde dikkat ediyoruz. Herkes de bu süreçte buna dikkat etmelidir. TSK olarak biz her zaman hukuka sonuna kadar güvenilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Bu konuyla ilgili devam etmekte olan yargı süreciyle iligili yorum yapmamı beklemeyin. Ancak madem sordunuz bazı konularla ilgili düşüncelerimi paylaşmak isterim. Bu düşünceler tamamen silahlı kuvvetleri ilgilendiren konular.

1- Biz dedik ki mahkemeler kesin karar verinceye kadar herkes suçsuzdur, masumdur. Şimdi soralım... Bu yürütülen soruşturma kapsamında bu kurala uyuluyor mu? Siz daha kesin karara varmadan, baştan itibaren insanları suçlu ilan etmeye kimsenin hakkı yok. Bu insanlara verilen zararı kim kapatacak. Medya olarak siz de kendinizi sorgulayın
2- Soruşturmanın gizliliği ilkesi... Bu ilke Türkiye'de gerçekten var mı? Yok mu? En önemli şeylerden biri de bu soruşturma yapılırken kurumların saygınlığına zarar verilmemesidir. Poyrazköy'de bulunan silahlar bir televizyonda tam 50 dakika gösterildi. Bantın toplamı 6-7 dakika. Yani 10 defa aynı görüntüler geçildi. Bu bir haber midir? Evet haberdir. Ama bu kadarı abartıdır. Bu kurumlara acaba zarar vermiyor mu? Defalarca bu görüntülerin gösterilmesi gerçekten habercilik midir, yoksa kamuoyuna korku, karamsarlık vermek midir? Bir itirafçı çıkıyor, konuşuyor. 5 gün yayınlıyor. Bu gerçekten bir haber midir, değil midir? Haber elbette verilecektir ama kamuoyu üzerindeki etkisi de düşünülmelidir.
3- İddianamelere bakıyoruz. 1 ve 2. iddianame. Öyle konular var ki... İkinci iddianamede 1993'te Bingöl'de meydana gelen olayla ilgili bir gizli tanığınn iddiası var. Gizli tanık kimdir? Ne kadar güvenilir? Bu tanığın vermiş olduğu ifadeyi o iddianamede suçlanan kişilerle bağını kurmanız gerekir. İlgisi yok suçlanan kişilerle. Birşey iddianameye konulmuşsa ismi geçen kişilerle suçlayan kişinin bir ilişkisi olması lazım.
4- Bazı olayların sadece ve sadece gizli tanık ve itirafçılara dayandırıldığını görüyoruz. Bu da insanı düşünme noktasına sürüklüyor.

ÖZKÖK'ÜN İFADE VERMESİ

İkinci iddianameyi incelediyseniz bu söz konusu konunun tekrif edildiğini görürsünüz. Ama İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Sayın Hilmi Özkök'ü tanık ollarak dinlemek istemiştir. Bu da gösteriyor ki bu soruşturma süreci devam edecek. Bu konuda Sayın Özkök TSK'dan hukuki danışmanlık aldı. Bu konuda gerekli açıklamayı Sayın Özkök yaptı.

DARBE GÜNLÜKLERİ VE DARBE İDDİALARI

Burada bu kelimelerin, kavramların tartışılması bizi rahatısz ediyor. Tekrar ediyorum: TSK oolarak demokrasiye bağlıyız ve saygılıyız. TSK'nın bünyesinde mevcut demokratik düzene karşı olan kimse bulunamaz barınamaz. Dolayısıyla bu soruna yönelik TSK'da herhangi bir araştırma-inceleme yapma ihtiyacı yoktur. Diğer konu günlükler konusu. 12 Nisan 2007 tarihşinde dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'a bu soru soruldu. O dönemde bu soruya Büyükanıt, 'Genelkuurmay'ın eli,nde bu konuytla ilgili hiçbir belge yoktur' demişti. Ben de bugün aynı cevabı tekrarlıyorum. Bu konuyla ilgili elimizde hiçbir belge yoktur. Sayın Özden Örnek de bu günlüklerin kendisine ait olmadığını söyledi.

ERGENEKON PKK'YI KULLANDI MI?

Bu, tamamen gizli tanık ve itirafçıların ifadelerinden yola çıkılarak iddianameye konmuştur. 1993 yılında olan bir olayı bu davayla nasıl bağlayacaksıınız? Bu da anlaşılması zor bir durum.

'TSK SORUŞTURMAYA DESTEK VERİYOR' İDDİALARI

Bir hukuk devletinde yürütülmekte olmakta olan bir yargı sürecine herhangi bir kurumun destek vermesi ya da vermemesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Bu çok ayıp bir şey. Önemli olan bu sürecin yasalar çerçevesinde yürütülüp yürütülmemesidir. Bu türden değerlendirmeler gerçekten bizi rahatsız ediyor. Bunlar hukuk devletinde konuşulmaması gereken şeylerdir.

GATA İLE İLGİLİ İDDİALAR

Tutuklu statüsünde olan muazzav ya da emekli askerlerin askeri hastanelere sevki mevcut mevzuat çerçevesinde ve Adalet Bakanlığı ile birlikte yapılmaktadır. Bizim TSK olarak bu konuyla ilgili hiçbir müdahale yetkimiz yoktur. Sanki bu sevkleri biz yapıyoruz. Bu yalan ve çirkin bir iftira. İstanbul Tabip Odası da bu konuda bir rapor yayınladı ve bu sevklerde herhangi bir usulsüzlük olmadığını açıkladı. GATA'da yapılan herşey hukuk, kanun, mevzuat neyse ona göre yapılmaktadır. Bu konuda farklı şeyleri gündeme getirmek de ahlaksızlıktır.

'TÜRKİYE HALKI' AÇIKLAMASI VE AF TARTIŞMALARI

Ben bu konuda dedim ki 'Devlet dağ kadrosununn örgütten ayrılmasını sağlayacak şekilde mevcut ysal düzenlemelerin daha iyi uygulanabilmesini sağlamak için bazı değişiklikler yapmalıdır" Ben TCK'nın 221. maddesinin 2. fırkası iyi uygulanırsa dağdaki çözülmenin artacağına inanıyorum. Biz maddeyi değiştirelim demiyoruz. Bu madde nasıl daha anlaşılır olur? Nasıl daha iyi işler? Bunu sözylüyoruz. Bu konuda bizim de çalışmalarımız var. Yasa aslında iyi yasa. Önemli olan bu yasanın etkin şekilde ve dağdaki terörist için daha cazip hale gelmesidir.

'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir' Bu, Atatürk'ün sözüdür. Bu konuda söyleyecek başka birşeyim yok.

MECLİS'E NEDEN GELMİYORLAR?

Terör örgütü ile arasın amesafe koyamayan ve bunu da açıkça ifade eden bir grupla aynı çatı altında bulunmak istemiyoruz. Ben sabah 9 tane şehit verdim. Şimdi benden bunlarla bir arada bulunmamı bekleyemezsiniz herhalde.

BEDELLİ ASKERLİK

Bu konu biliyorsunuz 1111 sayılı askerlik kanunu diyor ki 'Bedelli askerlik uygulaması fazla yükümlülük olması halinde uygulanır.' Eğer o sene askere müracat eden personel adedi ihtiyaçtan fazla olursa uygulanabilir. Şimdi durum nedir? Özellikle 2008'den itibaren TSK'nın asker ihtiyacını karşılama oranı düşüyor. 2008'de ihtiyacın yüzde 65.9'u karşılandı. 2009'da 64'e, 2010'da daha da aşağıya düşecek. Bu durumda bizim TSK olarak bedelli askerliği düşünmemiz söz konusu değil. İkinci nokta ise bunun bir moral boyutu var. Türkiye terörle mücadele ediyor. Bu sabah 9 tane şehit verdik. Terörle mücadele ederken bu uygulamayı kimse getiremez. Benim oarada 9 tane askerim şehit oluyor. Diğer taraftan 7 bin 500 dolar veren bedelli askerlik yapacak. Bunu kimseye anlatamayız. Dolayısıyla bedelli askerlik uygulaması söz konusu değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

gallery

Gölge Adam