
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un dün düzenlediği “İletişim Toplantısı”nı nefes bile almadan dinledim. Tabii; televizyondan!
“O konuşmayı bir cümleyle yorumla” derseniz, yanıtım hazır:
“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tepesindeki komutan savunma yaptı!”
Beykoz Poyraztepe’de bulunan silahların ve mühimmatın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını söyledi, SAVUNMA YAPTI!
“Demokrasiye, demokratik rejime, hukuk devletine bağlıyız ve saygılıyız” diyerek, TSK’nin bugünkü yönetimini darbeci olarak göstermeye çalışanlar karşısında SAVUNMA YAPTI!
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında tutuklu bulunan emekli ve muvazzaf askerlerin İstanbul GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi’ne sevk edilmelerini “şaibeli”ymiş gibi gösterenler karşısında; SAVUNMA YAPTI!
PKK’yı “kardeş” ilan eden DTP’lilerle aynı çatı altında olmamak için Meclis’e gitmediklerini söyledi; SAVUNMA YAPTI!
Sakın yanlış anlamayın; Başbuğ; bu kadar çok SAVUNMA yaparak, demokrasiye ve hukuka ne kadar bağlı olduğunu gösterdi... ÇOK İYİ YAPTI!
Tüm soruları açıkça yanıtlayarak, saydamlığa verdiği önemi kanıtladı; ÇOK İYİ YAPTI!
Karşısındaki gazetecileri “benden olan, olmayan” diye ikiye ayırmadı ve herkese eşit mesafede durdu; ÇOK İYİ YAPTI!
Ama o bu savunmaları yaparken onlarca soru üşüştü beynime:
Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinin ordusu; siyasetteki, hukuktaki, toplumdaki çarpıklıklar karşısında hissettiklerini ANLATAMIYORSA...
Askeri bölgeye polis sokup kazı yaptıracak kadar yetkisi olan savcıların, İstanbul’un göbeğindeki Şeriat Üniversitesi’ni görmemelerini nasıl değerlendirdiğini ANLATAMIYORSA...
Adalet Bakanlığı’nın Deniz Feneri dosyasını savcılara göndermemek için çırpınmasını nasıl yorumladığını ANLATAMIYORSA...
Bazı tarikatların ve cemaatlerin, devlet kadrolarını hızla ele geçirerek, bizi sürüklemek istedikleri maceraları ANLATAMIYORSA...
Anayasa Mahkemesi’nin, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmaktan suçlu bulduğu iktidar partisiyle çalışırken zorlanıp zorlanmadığını ANLATAMIYORSA...
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temel ilkelerinin içinin boşaltılmasından rahatsızlık duyup duymadığını ANLATAMIYORSA...
Tüm bunları “demokrasi gereği” yok saymak zorunda bırakılıyorsa...
Bunda bir “sakatlık” yok mudur?
Yasa yetmiyorsa...
Hukuk avuçlarının içine geçmişse...
Siyasiler ihanet içindeyse...
Asker de konuşamayacaksa...
Demokrasiyi kullanarak ülkeyi bölmek ya da din devletine dönüştürmek isteyenlere; hangi demokratik kurum, nasıl engel olacak?
Yoksa; bu durumda, “Hayırlı osssssun” diyerek, “86 yıllık defter”i kapatmamız mı gerekecek?
Tamam; Genelkurmay Başkanı konuşmasın... Maazallah darbe falan olur!
O zaman bu sorulara, “demokrasi gereği” Cumhurbaşkanı ve Başbakan yanıt versin!
GÜNÜN SORUSU
Bazı “takkeli liboşlar” ve tarikat şarlatanları yukarıdaki yazıyı okuyunca, “Demokratik bir ülkenin Genelkurmay Başkanı siyasete, yargıya müdahale etmez” diyecekler ve beni “darbecilikle” suçlayacaklar. Sorum onlara:
Bir ülke, demokrasi yoluyla din devletine dönüşürse; o din devleti, demokrasi isteyenlere de aynı özgürlüğü tanır mı?
10 şehit ve gayretli DTP!
Eli kanlı bebek katilleri dün sabah Lice’de 9 askerimizi daha şehit etti... Yetmedi; Şemdinli’de 1 askerimizi şehit etti, yetmedi; Viranşehir’de bir ilköğretim okulunun bahçesindeki anaokuluna molotoflu saldırı düzenleyerek çocukları yakmaya kalkıştı.
PKK’nın “kardeş”i DTP’nin Genel Başkanı da bir mesaj yayınlayarak, ölümlerden büyük üzüntü duyduğunu açıkladı, “Partimiz, ülkenin sorunlarının diyalog yöntemi ile barışçıl bir şekilde çözülmesi için elinden gelen bütün gayreti göstermeye devam edecektir” dedi.
Aman; gayret etmeyin Ahmet Türk... Çünkü siz “gayret” ettikçe, katil “kardeş”iniz de gayretleniyor!
Eğer yüreğinizde tırnağınızın ucu kadar “insan sevgisi” kaldıysa (ki; ihtimal bile vermiyorum) köşenize çekilin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder