Deniz Feneri dosyası Türkiye'ye teslim edileli 2 ay oldu. Adalet Bakanlığı'na göre 3 tercüman dosya üzerinde çalışmaya başlamıştı. Medya haklı olarak 15 günde bitecek bir işin 2 aydır bitmemesini eleştiriyordu.
Şimdi öğreniyoruz ki, 24 Şubat’ta savcılığa teslim edilen dosya aslında Türkçe'ymiş. Yani tercüme edilecek bişey yokmuş ortada. Bu olay, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in gazetecilerin sorduğu Fener dosyasındaki gelişmelerle ilgili sorulara verdiği ilgili geçen hafta “Almanya'dan yeni bir dosya geldiği ve Türkçe'ye çevrilmeden önce içerik hakkında bilgi veremeyeceği"şeklindeki açıklamaya bu gün Frankfurt Savcılığı Basın Sözcüsü Dorris Müller Scheu'dan yanıt geldi: “Tek bir dosya yolladık o da Türkçe.”
İnanılır gibi değil. İnsan bunları gördükçe adaletin nasıl işlediğini ciddi anlamda düşünmeye başlıyor. Hükümetin adalet sistemini değirtirmesi gündemde, ancak, bence önce varolan adalet sistemini doğru düzgün kullanmayı öğrenmeliler.
Fakir fukaranın hakkını sonuna kadar savunduklarını söyleyen hükümet yetkilileri ve özellikle Başbakan'ın acilen duruma el koymasını ve Adalet Bakanı'nı görevden almasını bekliyorum. Çünkü burada Adalet Bakan'lığı tarafından ciddiyetsizlik, en kötü ihtimalle oyalama manevrası, bu işte vebali olan, muhtemel sanıklardan yana da bir sömürü söz konusudur. Samimi duygularla ihtiyacı olan insanlara yardım edenler de haklarını aramalı, fakire fukaraya gitmesi gereken yardımların kimlerin cebine girdiğini mutlaka soruşturmalıdır. Dünyanın başka bir ülkesinde buna benzer bir olayda o hükümetin başına gelecekleri tahayyül edemiyorum. Ancak, dünyanın başka bir ülkesinde bu denli vurdumduymaz bir halkın olduğunu da bilmiyorum. Bu durum böyle devam ederse, yakın bir gelecekte başımıza bunların daha ağırları gelecektir. Kimsenin kuşkusu olmasın.
Münevver ve Cerrah
Bir polis teşkilatı düşünün 2 aydır, vahşi şekilde öldürülen bir genç kızın dosyasında milim ilerleme kaydedememiş. Öldürülen genç kızın ailesinin ortaya attığı gerçekten dikkate alınması gereken iddiaların hiç biri araştırılmamış. Genç kızı öldürdüğü iddia edilen Cem Garipoğlu'nun ailesi basında çıkan haberlerden rahatsız olup, gazetecilere aba altından sopa göstermeye çalışıyor. 2 aydır Cem Garipoğlu ortada yok, polis buna bir açıklama getiremiyor. İşin kötü tarafı teşkilatta konuyla ilgili ciddiyetsiz bir tavır sergilendiği gibi bir hava oluştu kamuoyunda.
Geçtiğimiz gün İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman'a verdiği mülakatta katledilen Münevver Karabulut'un ailesini suçlar şekilde konuşmuş, “E, takip etselermiş kızlarını” demişti. Şaşırmadım. Ropörtajın tamamını okuyanlar da bu açıklamalara şaşırmamıştır eminim. Cerrah'ın beyanlarını takip edenler önceki konuşmalarını da hatırlarlar. Ne diyordu Cerrah devam eden açıklamalarından birinde; “Eşim ve kızlarım da iyi silah kullanır. İlkokuldan beri ateş etmeyi öğretirim çocuklarıma. Ateş etmek rahatlatır insanı. Patlayan tabanca sesi huzur bizim gibilere. Stresini alır.”
Şu konuşmanın muhteşemliğine bakar mısınız? İstanbul gibi bir metropolün, suç oranında dünyayla yarışan bir şehrin polis müdürü, halka örnek veriyor, örnek oluyor hemde birkaç açıdan. Ne anlayalım bilmem, nereden tutalım bunun ucunu ama imkan yok. Çocuklarımıza ateş etmeyi mi öğretelim milletçe? Yoksa başımızın çaresine bakmamız gerektiğini mi anlayalım? Eğer herkes ateş etmeyi öğrenecek ve silah taşıyıp kendini koruyacaksa polise ne gerek var?
Sizi bilmiyorum ama biz çocuklarımızı silahtan uzak tutmakta kararlıyız. Bırakın gerçek bir silahla ateş etmeyi öğretmeyi, oyuncağını bile vermeyi düşünmüyoruz ellerine. Ülkede bir sürü ateşli silah kazası olurken, sıradan bir düğünde bile bir atışta 3-4 kişi öldürmeyi başarabilen sınaypır nişancı magandalarımız varken sizin gibi birine bu tarz konuşmalar yakışmıyor sayın müdür. Biraz insaflı olun lütfen...
Gölge Adam- Bütün hakları yazarına aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder