29 Temmuz 2009 Çarşamba

Mehmet Ali Ağca cezaevinden çıkıyor ama..


Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi İpekçi'yi öldüren, Vatikan'da Papa 2. Jean Paul'a suikast girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca'nın 30 yıllık cezaevi hayatı 18 Ocak 2010'da son bulacak.

VATİKAN DA PORTEKİZ DE REDDETTİ
Cezaevinden 52 yaşında çıkacak olan Ağca, aldığı "Antisosyal kişilik bozukluğu" raporuyla askerlik yapmaktan da kurtulacak. Halen Ankara Sincan Cezaevi'nde tek kişilik odada kalan Ağca, tahliye olduktan sonra yerleşeceği ülke arayışını sürdürüyor. Vatikan'a yerleşme isteği kabul edilmeyen Ağca'nın, Portekiz'e iltica istemi de kabul görmedi. Ağca'nın, Türkiye'de kalması halinde hangi şehire yerleşeceğine de henüz karar vermediği bildirildi.

ÖZBEY ZAMAN AŞIMINDAN KURTULDU
Bu arada, Papa'ya suikast olayının kilit isimlerinden Yalçın Özbey ise şimdiye kadar yakalanmadığı için zaman aşımından kurtuldu. Özbey'in, buna rağmen Türkiye'ye gelmek istemediği bildirildi.

Deniz Feneri Derneği'ni kapatın gitsin



Geçtiğimiz hafta Artvin Şavşat'taki selzedelere yardım için kente giden Deniz Feneri derneği üyeleri protesto şoku yaşadı. Son yaşanan bu olayın ardından Yeni Şafak gazetesi yazarı Salih Tuna bile isyan etti:
Yeter artık kapatın şu derneği..

ADIMIZ ÇIKMIŞ DOKUZA İNMEZ SEKİZE
Bekledim ki, bir kardeşimiz şu mevzua el atsın da, “farz-ı kifaye” hesabı, vebalden kurtulalım! Ne hikmetse şu saate kadar yazan çizen çıkmadı.
İş başa düştü!.. “Adımız çıkmış dokuza, inmez sekize” limanına demir atsak da, mecburen bigane kalmayacağız. Gelgelelim “mevzu” gerçekten de netameli: Artvin Şavşat'taki selzedelere yardım etmek için yola çıkan Deniz Feneri Derneği görevlileri muhtelif sataşmalara maruz kalmış geçen hafta.

İLK KEZ BİR YARDIM DERNEĞİ PROTESTO EDİLİYOR
Dikkat isterim: İlk kez bir yardım derneği, yardım eli uzattığı insanlar tarafından protesto ediliyor! Nerden baksanız bir acayip hal… Meramımı açıklamadan evvel biraz daha tafsilat verelim: Şavşat Kaymakamlığı önünde toplanan yaklaşık 200 kişilik bir grup hakaretamiz sloganlarla protesto etmiş dernek görevlilerini. Hatta spreyle “defolun” falan yazmışlar dernek aracına. Dernek yetkilileri ne yapmış peki? Ne yapacaklar; “Yardım ve iyilik karşıtı bu insanları, 'iyilik ve insanlık' adına kınıyoruz…” falan demişler.

KAPATIN ŞU DENİZ FENERİ DERNEĞİ'Nİ
İyi, güzel söylemişler; mamafih, benzer şeyleri korkarım ben de onlar için söylemek makamındayım. Yani… “İyilik ve insanlık adına, şu Deniz Feneri Derneği'ni artık kapatın!..” demek istiyorum.

Üstelik “Bir süredir asılsız iddialar ve gerçek dışı söylemlerle miting alanlarından, televizyonlardan ve gazete sütunlarından halkı bu denli yanlış yönlendiren ve bu olayın yaşanmasına sebep olan kişileri kınıyoruz…” şeklindeki tepkilerine hak verdiğim halde!

KİM HAKLI KİM HAKSIZDAN ÇIKTI MESELE
Ne ki, kimin haklı, kimin haksız olmaklığından çoktan çıkmış bir mesele bu. Ona bakarsanız, adı malum tezvirata bulaştırılmaya çalışılan, (mesela) Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Zekeriya Karaman'ın infak parasına, kul hakkı yemenin bu en müstekreh haline tenezzül edeceğine herkes inansa, ben inanmam.

BU SAATEN SONRA DURUM DEĞİŞMEZ
Gelgelelim “Şüyu'u vuku'undan beter!” diye de bir deyim var. Dolayısıyla, hiçbir şey olmamış gibi yola devam edilemez. Çünkü hiçbir şey olmamışsa da, imaj bakımından “dava” kaybedilmiştir. Mezkur “açıklama” da bunun teyidi zaten. Demem o ki; sabah akşam, Almanya Deniz Feneri'yle alakamız yok dense de, bu saatten sonra durum değişmez…

Yardımlaşma faaliyetleri nihayetinde “gönül” işidir; veren el için de, alan el için de. İşin içine herhangi bir şekilde “gönülsüzlük” girmişse, kimseye “hayr” gelmez o işten. Kardeşin kardeşe yardım etmediği bu çağda, illaki yardım edeceğim diye tutturmak “fitneye” neden olur sadece. Diğer yardım kuruluşlarını töhmet altında bırakmanın yanı sıra, olmadık şeyler getirir insanın aklına.

ADINI DEĞİŞTİRİN BARİ
Sizden yardım istemeyen, dahası, aracınıza saldıran insanlara niçin, “Ne haliniz varsa görün!..” demiyorsunuz? Babalar evlatlarının “nankörlüğüne” tahammül edemezken, hiç tanımadığınız insanların “nankörlüğüne” niçin tahammül ediyorsunuz? Bu nasıl yardım aşkıdır Allah aşkına?! Nasıl bir takvadır ki bu, gördüğünüz muamelenin etkisiyle pire için yorgan yakacağınıza, yollara “yorgan” döşeyip “yardıma” koşuyorsunuz?

Biz alıştık; yardım yapmadan yaşayamayız diyorsanız, diğer yardım derneklerine katılmayı niçin düşünmüyorsunuz? Yok, dernek bizim olacak, biz yöneteceğiz diyecekseniz; o zaman derneğinizin adını değiştirin bari. Bunları söylüyorum diye de, fakire gönül koymayın.

DENİZ FENERİ YÜZÜNDEN YEDİĞİMİZ KÜFÜRLERİN HADDİ HESABI YOK
Kitabın ortasından konuşmuş, kalbinizi istemeden de olsa kırmış olabilirim. Yazık ki yazık, Ahmet Taşgetiren yumuşaklığında veya Fehmi Koru kuşatıcılığında bir “üslubumuz” yok! Lakin hatırımız olsun.
Zira… Deniz Feneri Derneği yüzünden yediğimiz küfürlerin haddi hesabı yok. Ergenekon hakkında her yazdığımızda, “Deniz Fener'ini de yazsana…” yollu sitemlerin ardından gelen küfürlerin bini bir para!

Gerçi aşktan, ölümden, ayrılıktan bahsetsek de durum pek değişmiyor. Ne alakası varsa, “Niçin Deniz Fener'ini yazmıyorsun?..” diyerekten başlıyorlar saydırmaya. Tamam, bu küfürbaz şebekleri iplemeyelim, ama, siz de suyu yokuşa akıtmaya çalışmayın.



http://www.ensonhaber.com/gundem/218538/deniz-feneri-dernegini-kapatin-gitsin.html

O kadar rütbeyi nasıl uydurdun



Geçtiğimiz hafta Hürriyet gazetesinde yer alan "Çavuşlar BEY olacak" habere Genelkurmay'dan yalanlama geldi.

"Astsubay Konsept 2010 adlı bir çalışma yürüten Genelkurmay Başkanlığı, astsubay çavuşların rütbelerinin isimlerini, "Erbey, üstbey" şeklinde değiştiriyor. Değişiklik kararı astsubayların eğitim seviyelerinin yükselmesi üzerine alındı. Rütbe isimleri, internet üzerinde tartışıldıktan sonra belirlendi. " şeklindeki içeriğe Genelkurmay sitesinden cevap verdi.


ASTSUBAY RÜTBELERİYLE İLGİLİ ÇALIŞMAMIZ YOK
Genelkurmay Başkanlığı, internet sitesinde yer verdiği kısa açıklamayla Astsubay rütbelerine yeni isimler verileceğine ilişkin haberlere açıklık getirdi. Genelkurmay açıklamasında, "Bazı basın yayın organlarında astsubay rütbeleriyle ilgili haberlere yer verilmektedir.

Söz konusu haberler gerçeği yansıtmamakta olup, astsubay rütbelerine yeni isimler verilmesine ilişkin bir çalışma yoktur" denildi.

HÜRRİYET'İN O HABERİ
GENELKURMAY Başkanlığı, "Astsubay Konsept 2010" adlı astsubaylarla ilgili kapsamlı çalışmada, son aşamaya yaklaştı. Henüz imzaları tamamlanmayan, ancak ana esasları belli olan çalışma ile astsubayların unvanları ve rütbe işaretleri başta olmak üzere pek çok değişiklik planlandı.


Astsubayların eğitim seviyesinin yükselmesi Genelkurmay'ın dikkatini çekti. Muvazzaf astsubayların yüzde 90'ının ön lisans ve lisanslarını tamamladığı, bazı astsubayların yüksek lisans hatta doktora öğrenimlerini yaptıkları belirlendi. Astsubayların eğitim seviyesine uygun rütbe işareti ve kadro görevlerini karşılaması gerektiği üzerinde duruldu. İsim ve rütbelerin değiştirilmesi aşamasında "herkes fikrini söylesin" diye rütbe isimleri internet ortamında tartışıldı. Sonuçlara göre rütbelerin ismi yeniden belirlendi. Sonuçta 6 rütbede bulunan "çavuş" kalkarken yerine "bey" geldi.


ASTSUBAY İFADESİ KALKTI
Astsubaylığın bir statü olmasından yola çıkılarak her rütbenin önünde bulunması uygulamasından da vazgeçildi. Subayların durumu bu uygulamaya örnek oldu. Teğmen için subay denilmemesinden yola çıkılarak çavuş için astsubay çavuş denilmemesi formülü benimsendi. Astsubayların rütbe işaretlerinin uzman jandarma, uzman erbaş ve erbaşlar ile karıştırılması üzerine yerinin değişmesi de gündeme geldi. Subaylara benzer şekilde astsubaylara apolet takılması uygulamasının dünyadaki benzerlerine dikkat çekildi. Ancak bu aşamada işaretlerin yeri konusunda henüz fikir birliği sağlanamadı.


EMEKLİLİK SÜRELERİ UZUYOR
Ortalama ömür süresinin uzaması ve uzmanlığın öneminin artması nedeniyle terfi ve çalışma süresinin de uzaması öngörülüyor. Bunun sonucunda emeklilik yaşının kademeli olarak artırılması ve 2048 yılında kadın ve erkeklerde 65 olarak eşitlenmesi düşünülüyor. Bu uygulamayla önceden 20 yılda emekliliğine hak kazanan astsubaylar kademeli olarak en az 30 ve daha fazla hizmet süresini tamamlamak zorunda kalacak.


YÜZDE 15'İ SUBAYLIĞA GEÇECEK
Astsubayların yaş ve kıdemlerine bakılarak subaylık sınavına girmesine izin verilirken, 35 yaşından küçük ama doktora eğitimi almış olanların yalnız sözlü sınava alınmasına izin veriliyor. Bu durumda doktora yapanlar, subaylık seçme yazılı sınavından muaf olacak. Yapılan çalışmalarla ordunun subay ihtiyacının yüzde 15'i astsubaylardan karşılanacak.


YENİ RÜTBELER VE SÜRE


Erbey: 3 yıl


Astsubay Çavuş yerine Teğmen Yardımcısı anlamında.


Üstbey: 6 yıl


Astsubay Kıdemli Çavuş yerine Üsteğmen Yardımcısı anlamında.


Olbey: 6 yıl


Astsubay Üstçavuş yerine Yüzbaşı Yardımcısı anlamında.


Akbey: 5 yıl


Astsubay Kıdemli Üstçavuş yerine Binbaşı Yardımcısı anlamında.


Sanbey: 3 yıl


Astsubay Başçavuş yerine Yarbay Yardımcısı anlamında.


Serbey: 5 yıl


Astsubay Kıdemli Başçavuş yerine Albay Yardımcısı anlamında.

Erdoğan - Unakıtan kavgası


Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan ve Başbakan Erdoğan arasındaki sürpriz kopuşun arkasındaki sır perdesini Güneş gazetesi yazarı Talat Atilla araladı

UNAKITAN - ERDOĞAN ATIŞMASI
Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan ve Başbakan Erdoğan arasındaki sürpriz kopuşun arkasındaki sır perdesi bir türlü aralanamadığı gibi gün geçtikçe de derinleşti. Başbakan, Kemal Unakıtan'ı sağlık nedeniyle görevden aldığını söyler söylemez Unakıtan, 'Benim sağlığım yerinde...' cevabını yapıştırdı. Unakıtan bu cevabıyla açıkça, 'Başbakan doğruyu söylemiyor...' demek istedi.Ya şu cevaba ne dersiniz? Unakıtan, kendisine, 'Başbakan krizin teğet geçeceğini söylemişti' diye soru yönelten gazeteciye sürpriz ötesi bir yanıt verdi; 'Başbakan kendisini kastetmiş olabilir!..'

NEREDEN NEREYE
Ve Final;Yaklaşık 20 yıldır üst düzey bürokratlık yapan Unakıtan'ın kayınbiraderi Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Cihansel Erel, Unaktan'ın görevden alınmasından hemen sonra görevinden alındı... Nereden, nereye, öyle değil mi? Peki, ne olmuştu?

ERDOĞAN - UNAKITAN KAVGASI
Bana gelen sağlam bilgilere göre; Başbakan Erdoğan'la Unakıtan arasındaki kopuşa Başbakanlık makam odasında yaptıkları şiddetli kavga neden oldu. Tartışmanın nedeni bir arazi konusu...

REİS MÜSAİT Mİ
Başbakan Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'dan sürüncemede kalan bir arazi konusunu çözmesini ister. Erdoğan'ın sık sık Unakıtan'a yönelttiği, 'Ne yaptın arazi konusunu?' sorusuna Unakıtan, 'İlgileniyorum efendim!..' cevabını verir.Bardağı taşıran son damla ise Ocak 2009'un sonlarında yaşanır. Yer Başbakanlık makam odası.
Unakıtan, Başbakanlık özel kaleme, 'Reis müsait mi?” diye sorar. Özel kalemin, 'Evet efendim, sizi bekliyor.' yanıtından sonra Unakıtan, Başbakanlık makam odasına girer. Başbakan, Unakıtan'ı görür görmez, 'Arazi konusunu ne yaptınız Kemal Bey, bilgi de vermiyorsunuz bana?' diyerek içinde sitem ve otorite barındıran bir tonlamayla Unakıtan'a soru yöneltir.

KIYAMETİN KOPTUĞU AN
Henüz yerine oturmamış olan Unakıtan, elektrik yüklü ortamı rahatlatmak için hafif bir tebessümle, 'Sayın Başbakanım konuyu milli emlağa havale ettim, henüz bilgi gelmedi.' yanıtını verir.İşte bu yanıt kıyametin koptuğu andır.

ERDOĞAN UNAKITAN'IN ÜZERİNE YÜRÜR
Yerinden hiddetle kalkan Başbakan, Unakıtan'ın üzerine yürür. Unakıtan ani refleksle geriye çekilince dengesini kaybeder ve yere düşer. Erdoğan'ın öfkesi bu durumda da devam eder. Hiddetli bir tonlamayla konuşmaya devam eder, 'Bu ne laubalilik? ben sana söylüyorum, sen milli emlağa havale ettim diyorsun? Ayıp! ayıp!..'Unakıtan sandalyeye tutunarak ayağa kalkar ve sessizce Başbakanlık makam odasını terk eder. Bu olaydan kısa bir süre sonra da Unakıtan Şubat'ın 18'inde ABD Cleveland'da by-pass ameliyatı olur. Çok geçmeden de görevinden alınır.

http://www.ensonhaber.com/politika/218696/erdogan-unakitan-kavgasi.html

TRT’de türbanlı muhabir


Gazeteci-yazar Nezihe Araz'ın cenaze töreninde görev yapan türbanlı TRT Türk muhabiri dikkati çekti. Kanal 7 televizyonundan 3 ay önce TRT Türk'e transfer olduğu öğrenilen Seda Ateş adlı muhabir, cenaze namazında da saf tuttu.

BİZ DE TÜRBANLI YOK
TRT yetkilileri ise kurumlarında türbanlı bir çalışan bulunmadığını, yasal olarak türbanlı birinin kurumlarında çalışamayacağını ifade etti.


http://www.ensonhaber.com/medya/218851/trtdeturbanlimuhabirhaberhaberleri.html

PKK'yı bitirecek olan o 3 şart



PKK'nın tasfiyesinin yüksek sesle konuşulduğu şu günlerde Türkiye, ABD ve Irak'ın oluşturduğu üçlü mekanizma kritik kararların eşiğinde...İçişleri Bakanı Atalay, üçlü mekanizma toplantısında Türkiye'nin taleplerini masaya koydu: Mahmur Kampı kapatılsın. Örgütün Kandil Dağı'ndaki askeri ve siyasi kampları lağvedilsin. Lider kadro yargılanmak üzere Türkiye'ye iade edilsin...

Terör örgütü PKK'ya karşı Türkiye, ABD ve Irak tarafından oluşturulan "üçlü mekanizma" ana toplantısında Türkiye masaya "üç" şart koydu. Irak'ın Ulusal Güvenlikten sorumlu Devlet Bakanı El Valili'nin başkanlık ettiği heyette IKYY'den üç temsilci yer aldı.

PKK zirvesi Dışişleri Bakanlığı'ndaki "Taha Carım Salonu”nda gerçekleşti. Sabah saat 09.30'da başlayan zirvede ABD'yi Irak'taki Çok Uluslu Gücün Komutan Yardımcısı Steven Hammer, Irak'ı ise El Valili başkanlığındaki 14 kişilik heyet temsil etti.

ATALAY BAŞKANLIK ETTİ
Zirveye Dışişleri, Genelkurmay, Jandarma, MİT ve Emniyet'ten yetkililer katıldı. Türk heyetine başkanlık eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay, üçlü mekanizma ana toplantısında üç şartta bulundu:

PKK terör örgütünün lojistik destek ve insan kaynağı olarak kullandığı Kuzey Irak'taki Mahmur Kampı kapatılsın. Kamp PKK'nın dağ kadrosuna eleman kazandırıyor.

Örgütün Kandil Dağı'ndaki askeri ve siyasi kampları lağvedilsin.

Sözde Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve üyelerinden oluşan lider kadro yargılanmak üzere Türkiye'ye iade edilsin.

LİDER KADRO KANDİL'DE
Türkiye'nin "Kırmızı Bülten" ile 186 ülkede aradığı 326 terör örgütü üyesinin büyük bölümünü PKK'lılar oluşturuyor. Murat Karayılan, Cemil Bayık, Fehman Hüseyin, Mustafa Karasu, Duran Kalkan, Sabri Ok, Ali Haydar Kaytan, Osman Öcalan ve Nizamettin Taş gibi "lider" kadro ise Kuzey Irak'taki kamplarda faaliyet yürütüyor.

Üçlü mekanizma toplantısı sonrası İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Irak ve ABD heyeti onuruna Başkent'in seçkin mekanlarından biri olan Park Fora restoranda öğle yemeği verdi. Ardından El Valili ile başbaşa görüştü.

SOMUT SONUÇ BEKLiYORUZ
Üçlü mekanizmanın bakanlar düzeyindeki ana komitesinin üçüncü toplantısında Türk heyetine İçişleri Bakanı Beşir Atalay başkanlık yaptı. ABD'yi ise Irak'taki Çok Uluslu Gücün Komutan Yardımcısı Steven Hammer temsil etti.

ATILACAK ADIMLARI GÖZDEN GEÇİRDİK
Toplantıya ilişkin açıklama yapan İçişleri Bakanı Beşir Atalay üçlü mekanizmaya her üç tarafın da verdiği önemin ortaya konduğunu söyledi. Atalay toplantıda, son görüşmeden bu yana elde edilen gelişmelerin ele alındığını, önümüzdeki dönemde atılması gereken adımların gözden geçirildiğini söyledi.

Atalay "Kuzey Irak'taki hareketliliği değerlendirdik. Alt komisyonların raporlarını konuştuk. Türkiye olarak daha somut sonuçlar peşindeyiz, daha fazla beklentimiz var. Güvenlik noktasında eğitim amaçlı işbirliği konusunu görüştük. Bundan sonraki toplantımızı ekim ayında Bağdat'ta yapacağız" dedi.

PKK IRAK İÇİN TEHLİKE
Atalay, Mahmur Kampı'yla ilgili soruya "Mahmur ve diğer konular bir bütündür. Mahmur Kampı da gündemimizde, inceliyoruz. Çok nüfus olduğu için daha fazla bilgiye ihtiyaç var. Bugünkü toplantıda bunu da konuştuk" yanıtını verdi. Irak'ın Ulusal Güvenlikten Sorumlu Devlet Bakanı Şirvan El Vaili de "PKK unsurlarını Irak'tan temizlemeyi amaçlıyoruz. Irak olarak bu konuya bütün ağırlığımızı koyuyor, çalışmalarımızı sürdürüyoruz. PKK Irak için de tehlike teşkil ediyor" diye konuştu.

ZİRVEDE MAHMUR AÇILIMI
Türkiye, bölücü terör örgütü PKK'nın sona erdirilmesi konusunda atılacak en önemli adımların başında Mahmur Kampı'nın kapatılmasını görüyor.

11 BİN KİŞİ YAŞIYOR
PKK'ya "lojistik" destek sağladığı belirlenen kampın kapatılması örgüte ciddi darbe vuracak. İçişleri Bakanı Atalay, üçlü zirvede Mahmur Kampı konusunda atılacak adımın önemine vurgu yaptı. 1988'de oluşturulan kampta 11 bin kişi yaşıyor. Türk tarafı, kamptaki Türk vatandaşı ile yabancı uyruklu mülteci sayısının belirlenmesini gündeme getirdi.

7 GERİ KABUL MERKEZİ
Türkiye'ye dönmek isteyenlerin ilk etapta yeni kurulan 7 adet Geri Kabul Merkezleri'ne yerleştirilmesi ve daha sonra onlara kalıcı yer sağlanması planlanıyor.

IRAK HEYETİ TATİLDE
PKK-Mahmur Kampı zirvesinde bunalan Irak heyeti akşam saatlerinde uçakla İzmir'e gitti. Efes ve Selçuk'taki tarihi yerleri gezen Irak heyeti mavi sularda tekne turu yaptı. İçişleri'nin ev sahipliği yaptığı heyete Efes harabeleri ile Meryem Ana Kilisesi gezdirildi. Geceyi İzmir'de geçirecek Irak heyeti bugün Aydın'a geçecek ve Kuşadası'nda tatil yapacak.


ATALAY BUGÜN AÇIKLAMA YAPACAK
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Hükümet'in Kürt açılımıyla ilgili çalışmaları hakkında bugün bir açıklama yapacak.


Atalay'ın bugün saat 12:30'da düzenleyeceği basın toplantısında Hükümet'in 'demokratik açılımlar'a ilişkin yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi vereceği belirtildi. Bir süredir İçişleri Bakanlığı'nda konuyla ilgili yoğun bir çalışma yürütülüyordu.


NTV'nin aldığı bilgiler, kamuoyuna yansıtıldığının aksine, çalışmaların Abdullah Öcalan'ın bir yol haritası açıklayacağı söylenen 15 Ağustos tarihine göre endekslenmediği yönündeydi.


Açılımların Meclis açılmadan tartışmaya başlanması, Milli Güvenlik Kurulu'nda değerlendirilmesi, ardından üzerinde mutabakata varılan başlıkların uygulamaya geçirilmesi öngörülüyor.


Çalışmada üzerinde durulan en önemli başlık Kuzey Irak'taki Mahmur Kampı'nın boşaltılması.


Hükümet Irak'taki PKK'lıların silah bırakıp, daha önce boşaltılacak Mahmur Kampı'na yerleştirilmelerini planlıyor.


İçişleri Bakanlığı'nın koordine ettiği çalışmaya Beşir Atalay'ın dışında ağırlıklı olarak, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Osman Güneş ve Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kaan Köksal katılıyor.

Girit böyle gitmişti


Apo'nun İmralı'dan yaptığı "Erdoğan ve Gül benden ricada bulundular" açıklamasının hemen yalanlanması Vatan yazarı Hikmet Bila'nın dikkatinden kaçmadı.Bugün köşesini bu konuya ayıran Bila'ya göre İnisiyatifin terör örgütü ve liderinin elinde bu arka arkaya gelen yalanlamalar da bunu kanıtı..

“Açılım”la ilgili en son ve en önemli haber neydi, biliyor musunuz? PKK'nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan'ın, Çankaya ve Başbakanlığı kastederek, “Dolaylı da olsa çağrıları, ricaları oldu” sözlerinin yalanlanmasıydı.

ARKA ARKAYA GELEN YALANLAMALAR
“Ne var bunda, teröristbaşı bir laf ortaya atmış, en üst yetkililer de bunu anında yalanlamışlar” gibi bir itiraz konunun önemini azaltmıyor. Öcalan'ın, avukatları aracılığıyla ortaya attığı bu lafın Çankaya ve Başbakanlık tarafından acilen ve peş peşe yalanlanması her şeyden önce yeni bir durumu yansıtıyor:

İNSİYATİF ÖCALAN'IN ELİNDE
İnisiyatifin terör örgütü ve liderinde olduğunu, Çankaya ve Başbakanlığın bile, gündem yaratan terör örgütünün peşinden koşmak zorunda bırakıldığını...

Terör örgütünün aynı zamanda bir yalancı olması bu gerçeği değiştirmiyor. Çankaya ve Başbakanlığın böyle bir iddiayı ciddiye alması da, basın merkezlerince yapılan açıklamalarda kullanılan telaşlı dil de bu yargıyı güçlendiriyor.

PKK ASKERİ OLARAK YENİLDİ
Öcalan'ın 15 Ağustos'ta açıklayacağı söylenen önerilerin yarattığ telaşı da herhalde buna eklemek gerekiyor. (15 Ağustos'un PKK saldırılarının başlangıcı olduğuna, şimdi terör örgütünün bu tarihe bir “19 Mayıs 1919” havası vermek istediğine, geçen hafta bu köşede iki defa dikkati çekmiştim). Peki ne oldu da inisiyatif terör örgütüne ve onların siyasal yandaşlarına geçmiş görünüyor.

Bir: PKK'nın Türkiye'ye karşı silahlı saldırıya başladığı 1984'ten bu yana 25 yıl geçti. Bu sürede binlerce kişi öldü, on binlercesi yaralandı. Yüzlerce kez saldırdı ama PKK (ve arkasındaki güçler) silahlı yolla hiçbir askerî başarı kazanamadılar. Ne bir zamanlar amaçladıkları gibi “kurtarılmış bölge” sahibi olabildiler ne de Türk Silahlı Kuvvetleri'ni geriletebildiler. Aksine çok kayıp verdiler, sıkıştılar, gerilediler, ancak vur-kaç, uzaktan ateş ya da mayın döşeme gibi saldırılara başvurabilir hale geldiler. Kısacası askerî olarak yenildiler.

NEDİR BU PAZARLIK HAVASI
İki: Yenilmiş bir askerî güce koşullar ancak dikte edilir. Tarihte bu hep böyle olmuştur. O halde, neden bu eziklik, bu aşağıdan alma, neden bu pazarlık havası?

Üç: Yenilmiş bir askerî gücün siyasal uzantılarına koşullar dikte edilir. Tarihte bu hep böyle olmuştur. O halde, neden yenilmiş bir askerî gücün ve Türkiye çapında yüzde 5'lerde oy sahibi olan siyasal uzantılarının daha fazla söz sahibi olması ve devletin onların peşinden sürüklenmesi?

YENİK TERÖR ÖRGÜTÜ BU CESARETİ NEREDEN ALIYOR
Dört:
Yenik terör örgütü (ve arkasındakiler) ile siyasal uzantıları, pişman olmuş, af dilemiş, silahlarını ve silahlı mücadeleyi terk mi etmişlerdir ki, “Şimdi sıra yaraları sarmakta” noktasına gelinmiştir? Onlar, Türkiye devleti ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu savaşta yenilmiş, kendileri kazanmış gibi, koşullar dayatma cesaretini nereden almaktadırlar?

Beş: “Açılım” adıyla ortaya sürülen projenin kamuoyu desteğine sahip olduğu nereden bellidir? Hangi araştırma, hangi yoklama, hangi referandum bu izlenimi vermiştir? Parlamento içi ve dışı muhalefetin bu “açılım”a desteği var mıdır? Yoksa, “Kamuoyunun ne önemi var? Muhalefet mi o da ne?” anlayışı mı söz konusudur? Kamuoyu desteği olmayan böyle tarihsel projelerin sonunun hüsran ve acı olduğunu hatırlamak çok mu zordur?

GİRİT'İ DE BÖYLE KAYBETTİK
Aslında daha çok soru var ama şimdilik bu beşi yeter. Hayır, hayır bir altıncısını ekleyelim isterseniz:

Altı: Yenenler yenilenlere koşullarını her zaman kabul ettirir demiştim az önce. Düzeltiyorum. İstisnaları var elbette. Yine Türklere dair... “Girit sorunu” yüzünden çıkan savaşta Türk orduları Yunan ordularını fena yenmişti. 1897'de... Ama masa başında Türkler kaybetti, Girit elden gitti... Buna ne dersiniz?



'Süper Savcı'ya şok suçlama












Yengeç 2 davasında ifade veren tanık, Savcı Gök'ün sanık Ayhan Doğan aleyhine ifade vermesi durumunda kendisine yardımcı olacağını söylediğini iddia etti

AA




İzmir'de gerçekleştirilen 'Yengeç 2' adlı operasyonun ardından, muratic14'ü avukat 40 sanık hakkında 'rüşvet aldıkları ve rüşvete aracılık ettikleri' iddiasıyla açılan davanın görülmesine devam edildi.

İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesindeki davaya, tutuksuz sanıklardan emekli hakim Erdem Yandımata ile avukatlar Ahmet Ömer Ayçiçek, Özgür Değirmenci, Ayhan Doğan, Mehmet Korkut, Murat Çakal, Bayram Özcan ve Metin İnan'ın da aralarında bulunduğu 12 sanık katıldı.

"ALEYHTE İFADE VER, YARDIMCI OLAYIM"

Duruşmada tanık olarak dinlenen başka suçtan tutuklu Tayfur Arşan, cezaevindeyken gece saat 23.30 sıralarında idare tarafından çağrıldığını belirterek, o gece savcı Murat Gök'ün, Ayhan Doğan aleyhine ifade vermesi durumunda kendisine yardımcı olacağını söylediğini iddia etti.

'Murat Gök'ün yanında Orhan Çelenk adlı kişi de vardı. O saatte orada neskafe içiyorlardı. Bunun hoş olmadığını söyledim' diyen Arşan, kendisinden istenen ifadeyi vermediğini söyledi. Arşan, 'Murat Gök de bana 'Sen tam yerindeymişsin' dedi. Ben de kendisine 'yanlış adrese geldin' karşılığını verdim' diye konuştu.

"GÖK ALEYHİNE 8 DİLEKÇE VERDİM"

Tutuksuz sanıklardan Ayhan Doğan da Cumhuriyet Savcısı Murat Gök aleyhine Şubat ayında 8 ayrı dilekçe vererek soruşturma açılması için talepte bulunduğunu hatırlatarak, bu dilekçelerden 4'ünün Mayıs ayı itibariyle kabul edildiğini söyledi.

Gök hakkında 'yasal olmayan yollardan delil elde etmek, soruşturmanın gizliliğini ihlal, görevi kötüye kullanma, özel hayatın gizliliğini ihlal, aleyhe usulsüz yollarla tanık dinleme' suçlamasıyla inceleme başlatıldığını belirten Doğan, İzmir Adalet Başmüfettişliği tarafından açılan inceleme kapsamında geçen ay ifade verdiğini aktardı. Doğan, bu durumun tanığın ifadeleriyle de kanıtlandığını savundu.

Tanıklar Eşref Altuntaş ve Mehmet Alkan da İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandıklarını, cezaevinde bulundukları süre içerisinde kendilerine para karşılığı tahliye edilme gibi teklif gelmediğini anlattı. Duruşma, yargı makamlarının hakimlerle ilgili idari soruşturma sonucunun beklenmesi ve diğer tanıkların dinlenmesi için ertelendi.

Savcı Murat Gök tarafından hazırlanan iddianamede, aralarında emekli yargıç Erdem Yandımata'nın da bulunduğu 40 sanığın, 'rüşvet', 'irtikap', 'nitelikli dolandırıcılık', 'yargı görevini etkileme' gibi suçlardan 19 ile 119 yıl arasında değişen sürelerle hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor.

http://w9.gazetevatan.com/Super_Savciya_sok_suclama/251260/1/Gundem

Sürpriz talep












‘Ayışığı ve Sarıkız’ı Ankara’da soruşturun!

Ergenekon savcılarının 3. İddianame’de dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök’ün tanık ifadesine ve dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Örnek’in 2003-2004 yıllarını kapsadığı ileri sürülen “darbe günlükleri”ne geniş yer verdiği öğrenildi. Savcılar iddianamede ilginç talepte bulundular: İddialar, Ergenekon örgütüyle ilgili soruşturma kapsamında değil. Bunları Ankara Savcılığı soruşturmalı...

ANKARA- Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların hazırladığı ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce halen incelenen 3. İddianame’de, “darbe girişimi”nin Ankara’da soruşturulmasının talep edildiği ortaya çıktı.

Savcılar, 2003-2004 yıllarını kapsayan ve dönemin bazı kuvvet komutanlarının içinde yer aldığı “askeri müdahaleye hazırlık” faaliyetlerinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca soruşturulmasını istediler. 15 günlük inceleme süresi bulunan iddianamenin kabulü halinde, savcıların bu istekleri doğrultusunda, daha önce ’tefrik’ (ayrılma) edilen ’Sarıkız’ ve ’Ayışığı’ darbe planlarıyla ilgili soruşturma dosyası Ankara’ya gönderilecek. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün 20 sayfalık ifadesi ve Deniz kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu belirtilen günlükler Ankara’daki Özel Yetkili Mahkeme savcılarınca değerlendirilecek ve gerek görülürse dava açılabilecek.

26 aydır sürüyor

12 Haziran 2007’de Ümraniye’deki gecekonduda el bombalarının ele geçirilmesiyle başlayan Ergenekon soruşturması tam 26 aydır sürüyor. Savcılar Zekeriya Öz, Nihat Taşkın ve Mehmet Ali Pekgüzel ilk iki iddianamede 132 kişinin çeşitli suçlardan cezalandırılmasını istedi. 1454 sayfalık 3. İddianame’nin hazırlanması çalışmalarına savcılar Kasım İlimoğlu, Mehmet Çavuşoğlu da katıldı. 20 Temmuz’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı’ya teslim edilen iddianamede 37’si tutuklu 52 şüphelinin cezalandırılması isteniyor. Aynı gün Köksal Şengün’ün başkanlığını yaptığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletilen ve incelemesi süren iddianamedeki çok ilginç bir ayrıntının yer aldığı öğrenildi.

Yetki Ankara’nın

Ergenekon savcılarının, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek’in günlüklerinde yer alan “2003-2004 tarihleri arasında bazı komutanların darbe planları yaptığına ilişkin” bilgileri de soruşturma kapsamında etraflı biçimde araştırdıkları ortaya çıktı. Günlükleri yayınlanan Nokta Dergisi Yayın Yönetmeni Alper Görmüş’ten bilgi ve belgeleri alan, ardından dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ü İzmir’de tanık olarak dinleyen savcıların, iddianamede bu konuya geniş yer ayırdığı öğrenildi. Savcılığın, bu konuyla ilgili ilginç bir hukuki değerlendirmede bulunduğu ortaya çıktı. Savcıların öncelikle halen yürütülen soruşturmanın “Ergenekon Terör Örgütü’nün yapılanması ve faaliyetleriyle ilgili” olduğuna dikkat çektikleri belirtiliyor. Bazı komutanların ’hükümeti düşürmeye dönük’ bir müdahele hazırlığı içinde bulunduklarına dair iddia ve belgelerin bu kapsamda olmadığı vurgulanıyor. Bu yöndeki inceleme ve soruşturmanın tefrik edildiği ve gereğinin ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi talep ediliyor.

İddianameye inceleme süresi 3 Ağustos’ta bitecek olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iddianameye kabul etmesi halinde bu soruşturma evrağının Ankara’ya gönderilmesi bekleniyor.

Çolakkadı ima etmişti

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı’nın 3. İddianame’yle ilgili 20 Temmuz’da basına yaptığı yazılı açıklamada yer alan bir ayrıntı bu gelişmeyi doğrular nitelikte. Çolakkadı, “Üçüncü iddianamenin tanziminden sonra her biri ayrı numaraya kayıtlı derdest (süren) soruşturmalar mevcut bulunmaktadır” ifadesini kullanmıştı.

Tarih: 3 Aralık 2003

Yer: Genelkurmay Başkanlığı

Konu: YAŞ (Yüksek Askeri Şura) Hazırlık Toplantısı (...)

Özkök: Muhtıra vermeye niyetim yok

(...) Genelkurmay Başkanı en kıdemsizden başlamak üzere tüm katılanlara söz verdi. Söz alanlar, ifade ettikleri konular sırasıyla ve özet olarak aşağıdadır.

Harp Akademileri Komutanı Faruk Cömert:

AKP yerel seçimleri kazanırsa amacına ulaşabilmek için batıya fazla taviz verebilir, dolayısı ile haklarımızı da kaybedebiliriz.

II. Başkan:

Tablo kötü ama umutsuz olmaya gerek yok. Mart ayındaki seçimler önemli. Stratejimizin büyük kısmı yerel seçimlerden öne yapılmalı. Aksi halde işimiz zorlaşacaktır. Eylem planımızın tek zorluğu acaba toplum bu konuyu ne kadar biliyor? En önemli nokta bu. Acaba ne kadar insan bu durumun bu kadar vahim olduğunun farkında? Durum tesbitini kamuoyuna yansıtmalıyız. Halkın desteğini almaksızın bir eylem planı yapmak önemli değil. (Soru: Durum tesbitini kamuoyuna nasıl yansıtacağız.) Çeşitli kişiler ile görüşüyoruz. Ama adamlarımızı iyi seçmeliyiz. 28 Şubat konjonktürü farklıydı. Halk daha hazır değil.

Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon:

Bu iktidar ne olduğunu ortaya koydu. Ancak takiyyeye başvuruyor. Arkasında ABD, AB var. Bunlar Ortadoğu’yu 1915’te yaptıkları gibi şekillendirmek istiyorlar. Bu hükümetten öncelikli tehdit bölücülük, sonra irticadır.

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur:

Söylenecekler söylendi. Sadece bir-iki konu ilave etmek istiyorum. Her şey elden gidiyor. Örneğin Emniyet teşkilatı jandarma ile yarışıyor ve onu kötüleyerek yükselmeye çalışıyor. Ayrıca WEB sayfası açmıştır ve Başbakan’ı destekliyorlar.

1. Ordu Komutanı Yaşar Büyükanıt:

Ortaya konan stratejinin bazı gerekli parametrelerin ilavesi ile gözden geçirilmesi uygundur. Vahim bir tablo. Jeopolitik açıdan ABD ve AB ülkemize Ortadoğu’da yeni bir rol biçmeye çalışmaktadır. Yeni model bir Türkiye yaratmaya çalışmaktadırlar.

Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına:

Eylem planının amacı anayasayı korumaktır. Takdimde TSK’nın eylem planını tek başına yapamayacağını belirtmek bir zafiyetir. Bu cümleler kayıtlardan çıkarılmalıdır. Cumhurbaşkanı ile müşterek hareket şart. Parlamento Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmelidir.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek:

Askerin söylediği yapılır ama bunun nedeni vardır. Zira askerin elinde silahı vardır ve bu silah askere bazı manevra yetenekleri verir. Silahımız bizim caydırıcılığımızdır. Bu nedenle “ben silahımı kullanmayacağım” diye açıklamalar yapmamalıyız. AKP’nin attığı her adıma aynı şiddetle ama çok kararlı olarak cevap vermeliyiz.

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman:

Zamanı boşuna geçirdik. Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planına başlamak. Seçimden önce muhtıra vermeliyiz.

Genelkurmay Başkanı:

Teşekkür ederim, herkesin aynı fikirde olması güzel. Ben yüzde sekseni ile aynı fikirdeyim. Ama katılmadığım noktalar var. Açık konuştuğunuz için hepinize teşekkür ederim. Muhtıra vermeye niyetim yok. Bu hükümet gitmelidir. Demokratik yollardan bu işi halledeceğiz.

Günlüklerde darbe girişimi nasıl geçiyor?

İlk olarak Nokta dergisinin yayınladığı ve operasyonlar sırasında Jandarma eski Komutanı Şener Eruygur ile Mustafa Balbay’ın bilgisayarında da ele geçen Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu belirtilen günlüklerde 2003-2004 yılları arasında darbe girişimleri yer alıyor. Sarıkız, Ayşığı, Yakamoz adları verilen bu hazırlıklarla ilgili dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Ergenekon savcılarına 25 Nisan’da İzmir’de tanık sıfatıyla ifade verdi. Özkök’ün savcılara, “Darbe hazırlığı varsa ya önlenir, ya darbe olur. Ben darbe girişimini önledim” dediği öne sürüldü. İşte Oramiral Özden Örnek’in günlüklerine göre, o dönemde yaşanan bazı önemli gelişmeler:

Darbe ya yapılır ya önlenir ben önledim

Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, Ergenekon savcılarına “Darbe hazırlığı varsa ya önlenir, ya darbe olur. Ben darbe girişimini önledim” dediği öne sürüldü.

Tarih: 6 Aralık 2003

Yer: Jandarma tesisleri

Eylem planı: Sarıkız

‘Öğrenciyi sokağa döküp afişler astıracaktık!

Ora. Özden Örnek, günlüklerinde ’Sarıkız’ planı şöyle anlatılıyor.....

Aytaç Yalman: “Ben bu işten çok rahatsız oldum ve kendime göre şöyle bir plan yaptım. Aralık ayında bunların, Cumhurbaşkanı’nın Erdoğan ile görüşmelerini bekleyip eğer ocak ayı içinde bir hareket olmazsa istifa edeceğim.”

Hepimiz buna itiraz ettik. Ve kendimize göre bir eylem planı yapmaya karar verdik. “Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık. Sonra rektörler ile temas edip öğrencileri sokağa dökecektik. Sendikalar ile aynı şekilde hareket edecektik. Sokaklara afiş astıracaktık. Dernekleri hükümet aleyhine teşvik edecektik. Bütün bu olayları yurt çapında yapacaktık.”

Yukarıdakiler SARIKIZ olarak anılacaktı. Ayrıca bana ALABANDA isimli bir proje verdiler. Ben de onun hazırlığını yapacaktım.

Tarih: 19 Aralık 2003: Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanı general (Levent Ersöz -VATAN) yaptıkları faaliyetler ile ilgili olarak sadece bana özel bir birifing verdiler. AKP hükümetine karşı, bu hükümeti demokratik kurallar içerisinde zayıflatmak için neler yapılması gerekiyorsa hepsi düşünülmüş ve uygulamaya geçmişler. Hayranlıkla dinledim. Bu çalışmaya “Cumhuriyet Platformu” ismini vermişler.

’Eruygur ihtilal özlemi içinde’

Tarih: 20 Ocak 2004

Yer: Hava Kuvvetleri Komutanlığı.

Kuvvet komutanları toplantısına katıldım. MGK ön toplantısı Perşembe günü yerine yarına alındığı için bir koordinasyon ihtiyacı doğmuştu. (...) Konuşmalar sırasında Jandarma Genel Komutanı (Ş.Eruygur) daima bir ihtilal özlemi içersinde, bir an önce bu işi yapalım şeklinde konuşuyordu. Bugün de defalarca tekrar etti, en nihayet dayanamadım ve bakın biz sizle böyle konuşmadık. Planlamayı 23 Ocak’tan sonra yapabileceğimizi birkaç kez tekrar ettim. Onun için hiçbir hazırlığımız yok ama başlayacağız dedim ve ağzı kapandı.

Özkök Paşa öğreniyor

Tarih:15 Mart 2004: Sabah bir ara beni Jandarma Genel Komutanı (Ş.Eruygur) aradı. “Genelkurmay Başkanı her şeyi biliyor. Biraz önce beni aradı. Hemen öğleyin bir araya gelmemiz lazım” dedi.

Guardian'dan ilginç yorum












"Erdoğan, Atatürk'ün mirasına en büyük darbeyi vurmak üzere olabilir..."

ANKA




Türkiye’deki iç gerilimlerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt açılımı”nı rayından çıkarma potansiyelinin olduğu öne sürüldü.

The Guardian’ın köşe yazarı Simon Tisdall, Türkiye’de “Bir barış süreci kökleşirse, bunun bazı çevrelerde Atatürk’ün tek dil ve tek bayrak altındaki tek halk idealini baltaladığı gibi görülecek” diye savunduğu yorumunda “Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün aşınan ultra milliyetçi mirasına şimdiye kadar en büyük darbe vurmak üzere olabilir” iddiasında da bulundu.

The Guardian gazetesinin köşe yazarı Simon Tisdall, Türkiye’de “Kürt açılımı” hazırlıkları ve tartışmalarını, “Türkiye Barışa Mı Hazırlanıyor?” başlıklı yorumunda değerlendirirken hükümetin “Kürt girişimi”nin uzun bir süreden beri devam eden sorunu çözmek için yeterli olup olmayacağı konusunda çok yoğun spekülasyonların bulunduğuna işaret ederek “Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün aşınan ultra milliyetçi mirasına şimdiye kadar en büyük darbe vurmak üzere olabilir” iddiasında bulundu.

Tisdall “Başbakan’dan beklenen adımların, olduğu iddia edilen İslamcı gündeminin ilerletilmesi değil, Atatürk’ün, bastırmak için çoğundan çok çaba gösterdiği, Türkiye’nin 12 milyonluk güçlü etnik Kürt azınlığının hakları ile ilgilidir” görüşünü dile getirirken Erdoğan’ın hükümetin sorunu çözmek için bir “Kürt girişimi” üzerinde çalıştığını doğrulamasının “öfkeli spekülasyonlar”ı tetiklediğini kaydetti.

Söz konusu girişiminin Abdullah Öcalan’ın “yol haritası”nı lanze etmesinden önce beklendiğini kaydeden Tisdall, Türk basınında yer alan haberlerde planın bir genel af ile geliştirilmiş siyasi, ekonomik, dil ve eğitim haklarını içereceği belirtildiğine dikkat çekti.

-“ERDOĞAN’IN NE KADAR İLERİYE GİTMEYE HAZIRS OLDUĞU BELLİ DEĞİL”-

The Guardian yazarı, Erdoğan’ın, “Kürt sorunu” konusunda bu defa kararlı gözükmesine karşın ne kadar ileriye gitmeye hazır olduğunun henüz belli olmadığını da kaydettiği yorumunda şöyle devam etti:

“Erdoğan’ın tereddütlerinin nedeni ise, kuşkusuz ki kısmen, kendisini ve lider olduğu İslam'a dayalı Adalet ve Kalkınma Partisi’ni gizlice dini bir gündemi izlemekle suçlayan aynı muhafazakar, laik sivil ve askeri muhaliflerinden kaynaklanan sert direniştir.”

Bu çerçevede MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sert açıklamalarına da dikkat çekildiği yorumda şu görüşleri dile getirdi:

“Darbe şebekesi ‘Ergenekon’ ile bağlantıları olduğu öne sürülen iki generalin yargılanması ve geçen yılda üniversitede türban yasağının kaldırılması konusunda parlak veren gürültü gösterdiği gibi, devam eden iç gerilimler, Erdoğan’ın Kürt girişimini rayından çıkarma potansiyeli var. Keza eğer bir barış süreci kökleşirse, bunun bazı çevrelerde Atatürk’ün tek dil ve tek bayrak altındaki tek halk idealini baltaladığı gibi görülecek.”
Buna karşın Tisdall “Ancak zaman değişiyor ve katı devletçi Türklerin de değişmesi gerekecek” ifadesini kullandığı yazısında “Türkiye’yi yaratan Lozan Antlaşması’nın 86 yıl sonra Atatürk’ün şekil verdiği dar gömleğin gevşemesine yönelik karşı konulması zor baskılar büyüyor” görüşünü de dile getirdi.

Tatilvitrini rezaletine kim dur diyecek


İnternette faaliyet gösteren tatilvitrini.com üzerinden tatil satın alanların; büyük hayallerle gittikleri otellerin kapılarında kaldıklarını,gelen şikayet maillerinden ve şikayet sitelerinde yaptığımız araştırmalarda tespit ettik.. Skandalın perde arkası ise; hem internetteki turizm faaliyetleri hem de tüketici haklarına yönelik iç karartan bir turizm tablosu çıkardı ortaya.

Şikayetlerin çoğalması ile harekete geçen Türkiye Seyahat Acentaları Birliği(TÜRSAB); önce resmi web sitesinden Alban Turizm ve Tatilvitrini.com un TÜRSAB üyesi seyahat acentası olmadığı yönünde kamuoyuna duyuru yaptı.. Ardından Alban Turizm ve tatilvitrini.com ile ilgili gereken yasal işlemler için savcılığa suç duyurusunda bulundu.

TÜRSAB Hukuk servisi ile yaptığımız görüşmelerde, Alban Turizm ve tatilvitrini.com un kapatılarak faaliyetten men edildikleri belirtildi.. Ancak şu an itibariyle tatilvitrini.com faal durumda...

BAKANLIKTAN CEVAP BEKLENİYOR!
Tatilvitrini.com un künyesinde TÜRSAB 4638 belge nolu seyahat acentası ifadesi yer almaktadır. Bu kadar çok tatilciyi mağdur eden ANİS TUR seyahat acentası ile ilgili olarak ,TÜRSAB Hukuk Servisi bakanlığa yazı yazdıklarını belirtmiştir. Umarız Bakanlık bu yazıyı hızla işleme alır ve sonuçlandırır.

TATILVITRINI.COM SKANDALI BİZE NE ÖĞRETTİ?

1- SEYAHAT ACENTALARI TÜRSAB LOGOSU VE BELGE NUMARASINI WEB SİTELERİNE YERLEŞTİRMELİDİR
Sezon ortasında yaşanan bu şikayetler; öncelikle tüketicilerin internette turizm faaliyeti gösteren web sitelerinin TÜRSAB üyesi seyahat acentası olup olmadıklarını araştırması gerektiğine dikkat çekerken, seyahat acentalarının da web sitelerinin ana sayfasına TÜRSAB logosu ve belge numarasını, iletişim adreslerinin yazılmasını gündeme getirmiştir. internette kaçak turizm faaliyeti gösteren kişi ve kuruluşlar denetim ve yasaların eksikliği nedeniyle çoğaldığından, bu uygulamanın yapılması, halkın da bilgilendirilmesi ile önemli bir adım atılmış olacaktır

2- TÜKETİCİ HAKLARI KONUSUNDA BİLGİLENDİRME GEREKİYOR!
Tatilvitrini.com skandalı ile ilgili gönderilen e-mailleri değerlendirdiğimizde; internetten tatil satın alan kişilerin tüketici hakları konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları çok açık bir şekilde gözlemlenmektedir.

Tatilvitrini.com dan rezervasyon yaparak gittiği otelin kapısı önünde kalanlar, nereye başvuracaklarını, sorunun nasıl çözüleceğini bilemiyorlar. Bu durum turizme yönelik yetkili kurum ve kuruluşların tüketici hakları konusunda topluma yeterli bilgi akışı sağlayamadığını gösteriyor.

TURİZMDE SEYAHAT YASALARI VE TÜKETİCİ HAKLARI FARKINDALIĞI YARATILMALI!
En başta Kültür ve Turizm Bakanlığı, TÜRSAB, turizm kapsamındaki sivil toplum Kuruluşları; görsel ve yazılı medya ile işbirliği yaparak seyahat yasaları ve tüketici hakları ile ilgili açıklamalar yapması ve insanların dikkatini çekmesi gerekmektedir. Yerel yönetimler de bu bilgilendirme sorumluğunun içinde MUTLAKA yer almalıdır. Aynı bilgi akışı üniversitelere de yapılmalıdır çünkü gençlerimiz hiçbir güvencesi bulunmayan, yasa dışı kaçak tur faaliyetlerine bilmeden katılmakta ve mağdur olabilmektedir.

TATILVITRINI.COM SKANDALINDAN KONAKLAMA SEKTÖRÜNE BAKIŞ!
Söz konusu web sitesinden rezervasyon yapan tatilciler, tatilin başlayacağı tarihten 1 ay veya birkaç gün önce kalacakları otele telefon ederek rezervasyonu teyit ettiklerini belirtiyorlar.

İddialara göre; otel personeli önce rezervasyonun geçerli olduğunu ifade ediyor hatta oda numarasını dahi veriyor ancak tatilci otel kapısına geldiğinde, otel personeli rezervasyon ücretini alamadıklarını ya da ilgili acenta ile çalışmayı bıraktıkları açıklamasını yapıyorlar. Bunun üzerine tatil mağduru; cumhuriyet savcılığına, tüketici derneklerine,Tüketici Hakları Hakem Heyetine müracaat ediyor. ..

TURİZM SEKTÖRÜNDE ETİK TİCARİ KURALLARA NELER OLUYOR?

Konaklama sektörü ve seyahat acentaları arasındaki ilişkilerin etik bir anlayışla ele alınıp yeniden değerlendirilme zamanıdır.

Tüm bu yaşananlar tatil tüketicisinde güven kaybına neden olduğu gibi turizm sektöründe mesleğini yasalara uyarak doğru düzgün yapan turizmcilerin itibarını da olumsuz yönde etkilemektedir.

Konunun ciddiyetine dikkat çekmek açısından tatilvitrini.com mağdurlarının açıklamalarını sizlerle paylaşıyoruz:


şikayet 1
ŞİKAYETLERLE İLGİLİ YETKİLİ MAKAMLAR NE YAPIYOR?

Adı sürekli değişen Alban Tur un 13-20 Temmuz 2009 Marmaris Aqua Otel mağdurlarıyız. İzmir acentasından nakit ödediğimiz 2830 TL dışında Aqua Otele aynı parayı tekrar ödeyerek adına tatil denen kabusu tamamlamış bulunuyoruz. Aynı iletişim rezaleti, aynı duyarsızlık ve saygısızlık. İnsanı aptal yerine koyan, paranı o gün ödeyeceğim bugün ödeyeceğim oyalaması ve halen insanlardan milyarlarca para toplama cüretkarlığı. Biz hukuk yoluyla hakkımızı ararız ama bu kadar şikayete ilgili makamlar ne yapıyor acaba?.Yüzlerce ailenin sahibi yok mu bu ülkede?.Bu pişkin insanlar diledikleri gibi at oynatmaya devam mı edecekler? Kamuoyu yaratmak için lütfen bu konuyu televizyonlara taşıyın.

ŞİKAYET 2
6 AYLIK KIZIMLA OTEL KAPISINDA BIRAKTILAR!

27 haziranda kredi kartımla 13 temmuz için 1 hafta rezervasyon yaptırdım.ertesi günü parayı kredi kartımdan çektiler.otele gittiğimde yetkili ALBAN TURİZM yani TATİLVİTRİNİ NİN ücreti ödemediğini söyledi ve otele alınmadım.alban turizm i telefonla defalarca aradım ama hiçbir sonuç alamadım.hala arıyorum iade edeceklerini söylüyorlar 15 gün oldu iade etmediler.hem paramızı aldılar,hemde 6 aylık kızımla beni mağdur ettiler...hakkımızı sonuna kadar arayalım.tavsiyem kesinlikle kimse kanmasın... (26.07.2009)

ŞİKAYET 3
TATILVITRINI.COM KABUSUMUZ OLDU!

Ben de tatil vitrini mağduruyum.Ben 19 Haziranda alanyada Lonicera World otel için 20-26 Temmuz tarihleri için 2 kişilik rezervasyon yaptırdım.21 Haziranda da oteli arayıp rezervasyonumun yapılıp yapılmadığını da sordum. Bana rezervasyonumun yapıldığını hatta kalacağım blok numarasını dahi söylediler.Bir problem olmadığını bir sorun çıkmayacağını söylediler.

Tatil günü geldi ve benimle aynı şekilde rezervasyon yaptıran arkadaşım ile beraber yola çıktık.7 saatlik bir yolculuktan sonra otele vardık.Bavullarımızı boşalttık.Arabalarımızı otelin parkına çektik.Resepsiyona geldiğimizde bize şaka yaparcasına rezervasyonumuzun olmadığını otelin tamamen dolu olduğunu ve tatil vitrini ile anlaşmalarının 2 ay önce bittiğini söylediler.Oysaki ben oteli 1 at önce arayıp teyid almıştım.Bizim gibi 3 ailenin de aynı şekilde orada beklediklerini gördüm.

Tatil vitrinini aradık ama ulaşabilmek ne mümkün.Yüzümüze kapanan telefonlar sizi yetkiliye bağlıyorum deyip kapatılan telefonlar...Uzun uğraşlar sonunda bize orada kalamayacağımız bizi başka bir otele yerleştirebilecekleri dalga geçercesine söylendi.Bizde geri dönmektense söyledikleri otele gitmeyi gitmezsek paramızı geri alamayacağımızı düşünerek kabul etmek zorunda kaldık.40km ilerideki dedikleri otele gittik.

Burada da rezervasyonumuzun olmadığı söylendi.Biz bir kere daha şok olduk.Otelin kapısının önüne çıktığımızda dışarıda bekleyenlerin hepsinin elinde telefon tatil vitrini aradıklarını gördük. Yaklaşık 10 aile bizim gibi mağdur durumda idi.Yine büyük uğraşlar yüzümüze kapanan telefonlar sonunda rezervasyonumuzu yaptılar.(bu anlattıklarım tam 5 saat sürdü ve sıcakta terden ıslanmayan yerimiz kalmamıştı).

Daha bitmedi bize 5 yıldızlı olduğunu söyledikleri otelin kenarındaki villa dedikleri yapının bodrum katındaki odayı bize verdiler.Otelin restoranın gitmek için 100-150 merdiven çıkmak aqua parka gitmek için yine 100-150 merdiven inip çıkmak. denize gitmek için ise 100-150 merdiven çıktıktan sonra servis bekleyip 150 mt de yürümek gerekiyordu.birde kucağınızda çocuk varsa siz tahmin edin çektiğimizi.Bir şokta denize indiğimizde yaşadık.

Deniz tam anlamıyla hiç abartısız berbat ötesi. dibi tamamen taş ve yürümek mümkün değil.5 mm ilerliyorsunuz boyunuzu aşıyor birde yüksekliği 1mt yi bulan dalgalar. Eşim ve çocuğum sadece ayaklarını sokabildiler.Benimde ayaklarım taş kesiği yaralarıyla doldu.Anlayacağınız tatil vitrini bize kabus gibi bir tatil yaşattı. Sizlere tavsiyem tatil vitrininden uzak durun. (28.07.2009)

ŞİKAYET 4

Bunun bir kamera şakası olduğunu sandık

eşim ben ve oğlum 2 yıldır yapamadığımız tatilimiz için 18 temmuz sabahı (tatil vitrininden nisan ayında satın aldığımız ve 1 ay önce lidya otelden rezervasyonunu onaylattığımız) otele gelmemizle tatil eziyetimiz başlamış oldu.

önce resepsiyonist otele giremeyeceğimizi söyledi eşim ve ben 11 saatlik yolculuk sonrası bunun ancak bir kamera şakası olduğunu zannettik ama değilmiş . o an yaşadıklarımızı anlatmaya kelimeler yetmez. oğlum denize gitmeyecek miyiz diye ağlamaya başladı. asıl korkunç tarafı da bu. insan böyle bir durumda sadece çocuğunu düşünüyor kendini değil.

uzun lafın kısası 2 saatlik telefon görüşmeleri neticesinde başka bir otele gönderildik ve orada da 2-3 saat sonrası ancak otele girebildik. ama bu yeni otelin istediğimiz otelle uzaktan yakından alakası yok. sırf 2 yıldır tatil yapmadığımız için , 11 saatlik yoldan geldiğimiz için ve ene önemlisi oğlumuzun artık sabrı kalmadığı için mecburen bu oteli kabul ettik. (26.07.2009)

Nilgün ATAR
Turizm Yazarı

http://www.turizmhaberleri.com/KoseYazisi.asp?ID=1144

28 Temmuz 2009 Salı

Ergenekon savcıları göreve devam...












HSYK’daki atama krizi 21. günde aşılabildi

Kemal GÖKTAŞ / VATAN - ANKARA




HSYK’dan çıkan 4 önemli sonuç

1-Ergenekon savcıları yerinde kaldı

2-İlk defa ağır ceza mahkemelerine ikinci bir başsavcı vekili atandı

3-Ergenekon savcılarına iki yeni amir atandı

4-Ergenekon savcıları hakkındaki suç duyuruları işleme konulacak...

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, günlerdir süren ve Ergenekon savcıları konusunda çetin pazarlıklara sahne olan çalışmalarını sonunda tamamladı. Kurul, Ergenekon savcılarının görev yeri değişikliğine gitmedi ancak Ergenekon soruşturmasının kaderini belirleyecek nitelikte radikal kararlara imza attı.

HSYK, dün sabah saat 11.00’da aynı zamanda Kurul’un başkanı olan Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve müsteşar Ahmet Kahraman’ın katılımıyla toplandı. Kurul toplantısı yaklaşık 8.5 saat sürdü. Ergin, toplantı çıkışında gazetecilere kararnamenin internet sitesine konulacağını söyledi.

Troyka yürütecek

Gece saatlerde Kurul’un internet sitesine 164 ünvanlı yani başsavcı, başsavcı vekili, ağır ceza mahkemesi başkanının atama kararnamesi ile bir Kurul kararı konuldu. Buna göre Kurul, Türkiye’de örneğine rastlanmayan bir uygulamaya gitti. Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar ile bu savcıların üstü konumunda olan Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı yerinde kaldı. Ancak Kurul, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların üstü konumunda olan özel yetkili Başsavcı Vekilliği makamına, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Olcay Seçkin’i getirdi. Kurul, bununla da yetinmedi ve aralarında Ergenekon soruşturmasının da olduğu CMK 250. madde kapsamındaki suçların, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ile Başsavcıvekili Çolakkadı ve Seçkin tarafından koordineli bir şekilde yürütülmesine karar verdi.

Suç duyuruları

Kurul ayrıca Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla ilgili şikayet ve suç duyurularıyla ilgili gereğinin yapılması için Bakanlığın “işleme koymama” kararlarını devre dışı bırakmak üzere ayrı bir karar daha aldı. Kurul, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla ilgili HSYK ve Adalet Bakanlığı’na yapılan şikayet ve suç duyuruları hakkında Adalet Bakanlığı’nca yasal gereğinin başlatılarak, Kurul’ca sonucuna göre işlem yapılmasını da karar altına aldı.

‘Gereği yapılacak’

Bir kurul üyesi, Bakanlığın yapılan suç duyurularını işleme koymama tavrı yüzünden savcılar hakkındaki iddiaların incelenemediğini belirterek, “Bu kararla Bakanlık bu savcılar hakkındaki suç iddialarını Teftiş Kurulu’na sevk etmek zorunda. Teftiş Kurulu gerekli soruşturmayı yapıp raporunu hazırlayacak ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne verecek. Onlar da gereğini yapacak” dedi. Aynı üye, bu kararın Bakanlığın savcılarla ilgili iddiaları HSYK önüne götürüp götürmeme konusundaki takdir hakkının elinden alınması anlamına mı geldiği sorusuna ise “Hayır, kanunla verilen takdir hakkını elinden alamayız. Ama bu raporlarda eğer bir şey varsa Bakanlık bunun gereğini yapmak zorunda olacak” dedi. Bu karar, ergenekon savcılarının uzun dönemde görev yerlerinin değiştirilmesi konusunda da etkili olabilecek. Teftiş Kurulu’nun Ergenekon savcıları hakkında hazırlayacağı dosyalar gerekçe gösterilerek Ergenekon savcılarının görev yeri değişikliği yeniden gündeme gelebilecek.

Oy çokluğuyla

Kurul’un Ergenekon soruşturmasının gidişatını değiştirebilecek nitelikteli bu iki kararını da oyçokluğu ile aldığı öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, Bakan Ergin ile Müsteşar Kahraman’ın bu kararlara karşı oy kullandığı belirtildi.

Ergenekon’un vekil savcıları asil oldu

HSYK, daha önce özel yetkili Cumhuriyet Savcılığı görevine geçici olarak atadığı savcılar Kasım İlimoğlu ve Mustafa Çavuşoğlu’nun bu görevlere aslen atamalarını da yaptı. Kurul ayrıca Bakırköy Savcısı Tuncay Aslan’ı özel yetkili İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğine atadı ve Aslan’ın ihtiyaç halinde diğer mahkemelerde de göre yapabileceğine karar verdi. 9. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon soruşturmasında önemli kararlar vermişti. Mahkeme hakimleri Ergenekon kapsamında tutuklanan emekli Org. Hurşit Tolon’un tahliye taleplerini reddetmişti. Tolon 12. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla tahliye edilmişti.

Trabzon Başsavcısı Kütahya’ya gitti

Trabzon Başsavcısı Rıza Can, Kütahya’ya atandı. Can, Hrant Dink cinayetinin işlendiği sırada da cinayeti işleyenlerin oturduğu Trabzon’da görev yapıyordu. Can’ın, cezaevinde meydana gelen bir olayla ilgili olarak haber yapan bir gazeteciyi makamında azarladığı haberleri basında yeralmıştı.

‘Süper savcı’ Gök düz savcı oldu

İzmir özel yetkili ağır ceza mahkemesi savcısı Murat Gök de, Samsun’a düz savcı olarak atandı. Gök, kamuoyunda çok ses getiren Yengeç, Anafor, Kumsal operasyonlarının yanı sıra çok sayıda belediyede de yolsuzluk operasyonları yapmıştı. Gök, geçtiğimiz Nisan ayında özel yetkili savcılık görevinden alınmıştı.

Öcalan’a yeni başsavcı

Kararname ile Bursa Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Er, aynı görevle Aydın’a gönderilirken yerine Manisa Başsavcısı Sait Gürlek getirildi. Kulislerde, hükümetin Kürt açılımı öncesi Abdullah Öcalan’ın kaldığı İmralı Cezaevi’nden sorumlu olan başsavcının görev yerinin değiştirilmesinin kritik olduğu belirtiliyordu. Yeni Bursa Başsavcısı Sait Gürlek, Ergenekon sanıklarından dönemin Jandarma İstihbarat Daire Başkanı Levent Ersöz’ün başvurusu sonucu, çocuklara Kürtçe isim konulmasına göz yumdukları gerekçesiyle nüfus memurları hakkında dava açılması için girişim başlatmıştı. Ersöz’ün 602 ismin yasaklanması için liste gönderdiği iddia edilen Gürlek’in memurlar hakkında dava açma isteği, İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma izni vermemesi kararına takılmıştı

YAŞ'a vedalar damga vuracak












"TSK’nın yıpratılmasına izin vermeyin"

ANKA




Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ), hafta sonunda yapılacak yıllık olağan toplantısına bu yıl emekli olacak komutanların veda mesajlarının damga vurması bekleniyor. Toplantıda bu yıl emekli olmalarına kesin gözüyle bakılan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu ve 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygın’ın hükümete, “TSK’nın yıpratılmasına izin vermeyin” mesajını verecekleri bildirildi.

YAŞ, tayin ve terfilerin görüşüleceği yıllık olağan toplantısı için 1 – 4 Ağustos tarihleri arasında Ankara’daki Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda toplanacak. Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün katılacağı toplantıda, Genelkurmay Başkanlığı YAŞ üyelerine iç ve dış tehdit ile genel stratejik değerlendirme sunumu yapacak. Toplantıda tayin ve terfilerin yanı sıra bölücü ve irticai faaliyetlere katıldığı belirlenen personelin TSK ile ilişiklerinin kesilmesine yönelik kararlar da alınacak.

YAŞ’ın bu toplantısında Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu ile 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygın 4 yıllık sürelerini doldurdukları için emekliye sevk edilecekler. Her üç komutanın yapacakları veda konuşmalarında, özellikle son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik planlı bir kampanya yürütüldüğüne vurgu yapmaları ve bu nedenle de hükümete “TSK’nın yıpratılmasına izin vermeyin” mesajını verecekleri öğrenildi.

-YAŞ’IN ÖNEMİ-

Bu yılki YAŞ toplantısının bir başka önemini ise terfi edecek tüm korgeneral ve koramirallerin 2011 veya 2013 yıllarında kuvvet komutalıklarına atanmalarının nerdeyse “garanti olması” oluşturuyor. Eskiden iki yıl sonrasının Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarının belirleneceği toplantılar 2005, 2007 gibi tek sayılı yıllarda; dört yıl sonrasının Kara Kuvvetleri Komutanı’nın belirleneceği şuralar ise 2004, 2006 gibi çift sayılı yıllarda toplanıyordu.

Bu yıl YAŞ’ın, geleceğin üç kuvvet komutanını seçecek olmasını ise Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner’in doğum tarihi oluşturuyor. Orgeneral Koşaner gelecek yıl Genelkurmay Başkanlığı’na atanacak. 5 Aralık 1945’te doğan Orgeneral Koşaner 2013’te yaş haddinden emekliye ayrılacak. Dolayısıyla o yıl Genelkurmay Başkanlığı ile birlikte Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na da atama yapılacak.

Bu Ağustos’ta 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygun emekliye ayrılacak. Orgeneral Saygun’dan boşalacak orgeneral kadrosuna kim seçilirse, 2013’te Kara Kuvvetleri Komutanı olması “garanti” gözüküyor. Çünkü Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na orgeneral rütbesinde 4. yılını tamamlayanlar arasından seçim yapılıyor. 2013’te ise tek aday olacak. Kara Kuvvetleri’nde Orgeneral Saygun’dan boşalacak orgeneral kadrosu için yarışan korgeneraller ise şöyle:
Hasan Memişoğlu (GATA Komutanı), Hüseyin Nusret Taşdeler (Genelkurmay Plan Prensipler Başkanı), Selahattin Uğurlu (Harp Akademileri Komutan Yardımcısı), Bekir Kalyoncu (7. Kolordu Komutanı), Hilmi Akın Zorlu (Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanı), Servet Yörük (Özel Kuvvetler Komutanı), Yalçın Ataman (3. Kolordu Komutanı), Eyüp Kaptan (8. Kolordu Komutanı)

-DENİZ VE HAVA KUVVETLERİ-

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç ile Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu da 30 Ağustos’ta emekli olacaklar. Her iki kuvvet komutanlığında boşayacak kadro için üçer aday var. Terfi edenler 2011’de kuvvet komutanlıklarına atanacak.

Deniz Kuvvetleri’nde boşalan oramiral kadrosu için Koramiral Şevki Erdal Bucak, Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü ve Koramiral Emin Murat Bilgel terfi bekliyor.

Hava Kuvvetleri’nde açılacak orgeneral kadrosu için ise Korgeneral Bilgin Balanlı, Korgeneral Şevket Dingiloğlu ve Korgeneral Rasim Arslan yarışıyor.

Sağlık Bakanı zor durumda!












Tatilde gittiği resmi otomobili çalındı

DHA




İSPANYA'nın Alicante kenti yakınlarında yaptığı tatil sırasında resmi aracı çalınan Sosyal Demokrat Parti'li Sağlık Bakanı Ulla Schmidt, tatilde resmi otomobil kullandığı için ülkesinde eleştirilere maruz kalırken istifa etmesi istendi.

Schmidt'in İspanya'da resmi ziyaretler için kullandığı araç, şoförün odasına girerek aracın anahtarlarını alan kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından çalındı. Bu olay Almanya'da büyük yankı uyandırırken gündemin 1 numaralı maddesi oldu.









Sağlık Bakanı zor durumda!
Foto galeri için tıklayın


Alman Bağımsız Tabipler Derneği Başkanı Martin Grauduszus, Bakan Schmidt'in, çalınan Mercedes marka `Limuzin' otomobili Almanya adına önemli toplantılar için kullandığını kanıtlayamaması halinde istifa etmesi gerektiğini söyledi. FDP Bütçe Komisyonu Başkanı Otto Fricke, yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanı Schmidt'in resmi aracı hangi toplantılar için kullandığını ve kendisine neden İspanya'daki Almanya Büyükelçiliği tarafından bir araç tahsis edilmediğini bilmek istediğini söyledi.

Alman Vergi Mükellefleri Birliği Genel Sekreteri Reiner Holznagel de, "Bakanın resmi aracının gidiş- dönüş yaklaşık 5 bin kilometre götürülmesi gerektiği konusuna açıklık getirilmesini istiyoruz" derken, hükümetin tasarruf çağrılarında politikacıların örnek olması gerektiğini, halktan toplanan vergilerin bir bakanın rahatı için gelişi güzel harcanmaması gerektiğini söyledi.

Schmidt'in İspanya'da resmi ziyaretler için kullandığı aracın şoförünün ailesinin de aynı kentte tatilde olduğu açıklandı. Sosyal Demokrat Parti'li bakanın olay nedeniyle eleştirilerin odağı haline gelmesi, iki ay sonra yapılacak genel seçimler öncesinde partisini güç durumda bıraktı.

Federal Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada Sağlık Bakanı Ulla Scmidt'in kurallara aykırı hareket etmediği savunuldu. Bakanlık sözcüsü, bakanın iki haftadan daha uzun süren tatili sırasında iki resmi görüşme yaptığını, makam otomobilinin resmi hem de özel amaçlarla kullanıldığı, aracın özel amaçlarla kullanımından doğan masrafın bakan tarafından karşılanacağı ifade edildi. Sözcü, İspanya tatili sürmekte olan bakan tatilden döndükten sonra bütün masrafların hesaplanacağını ve belgelerin kamuoyuna açıklanacağını duyurdu.

Rüşvetle lüks villa ve otomobil aldılar












71 kişi hakkında açılan Mavi Hat Operasyonu davasının bilirkişi raporu tamamlandı

Ömür ÜNVER / VATAN




Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı BOTAŞ ihalelerinde yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla aralarında Enerji ve Tabii Kaynaklar Müsteşar Yardımcısı Bekir Aksoy, BOTAŞ eski Genel Müdür Vekili Rıza Çiftçi ve Fenerbahçe 2. Başkanı Nihat Özdemir ile ortağının da bulunduğu 71 kişi hakkında 2007 yılında açılan “Mavi Hat Operasyonu” davasının bilirkişi raporunda, kamu görevlisi sanıklara ait olduğu belirtilen villa, daire ve otomobillerin, suçtan elde edilen parayla alındığı iddia edildi.

16 ihaleye fesat

BOTAŞ’ın başta Dünya Bankası Tuzgölü Doğalgaz Depolama Tesisi yapımı olmak üzere 16 ihalesine fesat karıştırıldığı iddiasıyla aralarında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan bazı üst düzey bürokratları ile ünlü işadamlarının da bulunduğu 71 sanıklı “Mavi Hat Operasyonu” davası kapsamında bilirkişi raporu hazırlandı. 3’ü emekli Sayıştay denetçisi biri bankalar yeminli murakıbı toplam 4 kişi tarafından hazırlanan 249 sayfalık rapor, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslim edildi. Raporda, Tuz Gölü Tatlı ve Tuzlu Boru Hatları Yapım İhalesi’nde BOTAŞ Değerlendirme Komitesi üyeleri Rıza Çiftçi, Hasan Turgay Günay ve Ethem Tozlu’nun ihale sürecinde ihaleye katılma ve yeterlik koşullarına sahip olmayan firmaların veya kişilerin ihaleye katılımını sağladıkları belirtildi.

Raporda, Limak İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, Başkan Yardımcısı Sezai Bacaksız, işadamları İbrahim Selçuk ve Bahaddin Özdemir ile RTÜK Uzmanı Seydi Çevik’in de ihaleyi kazanacak duruma gelen kişinin ihaleden çekilmesi ile daha sonraki ve daha pahalı teklif veren kişi veya firmanın ihaleyi kazanmasının yolunun açılması gibi gizli anlaşma yapmak fiiline iştirak ettikleri ve yardım ettikleri iddia edildi.


Müdür ve memurların mal varlığı nasıl arttı?


Soruşturma kapsamında sanıkların mal varlıklarına ilişkin araştırmalar ve teknik takip sonucu elde edilen bilgiler sonucu haksız mal varlıklarına ilişkin saptamalar raporda yer aldı. Buna göre, bazı örgüt mensuplarının ihalelere fesat karıştırma eylemi sırasında aldıkları iddia edilen rüşvet paralarıyla haksız elde ettikleri ileri sürülen taşıt, menkul ve gayrimenkuller şöyle sıralandı:

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Bekir Aksoy: 2007 model Ford marka otomobil.

BOTAŞ Genel Müdür Vekili Rıza Çiftçi: Gölbaşı’nda 240 bin TL değerinde dubleks bina.

BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Şakir Arıkan: 2006 model Ford marka otomobil.

BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Kerim Taşkıran: Samsun’un Bafra İlçesi’nde 1006 ada 3 parsel A blok/4 23 numaralı mesken.

RTÜK Uzmanı Seydi Çevik: Çayyolu’nda 770 metrekarelik villa, Troya firması tarafından gönderilen 130 bin euro.

BOTAŞ İhale Komisyonu üyesi Ethem Tozlu: Mercedes minibüs, 30 bin Euro, Samsung plazma TV , 21 kalem bilgisayar malzemesi, 2 adet Nokia N70 cep telefonu.

BOTAŞ Yöneticisi Hasan Turgay Günay: 2000 model Opel marka otomobil, 10 bin euro, 3 bin 700 TL değerinde Philips marka televizyon, 469,99 TL değerinde Alaska Mono Split 09 HP marka klima.

Rıza Çiftçi döneminde BOTAŞ Özel Kalem çalışanı Mustafa Şağban: 2000 model Renault marka otomobil.

BOTAŞ personeli Vahap Alaca: 2007 model Renault marka otomobil.

DSİ Genel Müdürlüğü Barajlar ve HES Dairesi Başkan Yardımcısı İsa Yerdelen: Antalya Merkez Zeytin Köyü Mahallesi 8275 ada 3 parselde bulunan 14 nolu mesken.

Festivale Kamer Genç damgası












Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın eli havada kaldı

DHA




Tunceli'nin Çemişgezek İlçesi'nde düzenlenen Dut ve Peynir Festivali'nin açılışına Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç'in sert tepkileri damgasını vurdu

Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç, halkın arasına karışarak yaklaşık bir saat etkinlikleri izledi, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın konuşmasını dinledi. Ardından hızla protokole yönelen Kamer Genç, göreve yani başlayan Tunceli Valisi Mustafa Taşkesen ile tokalaştıktan sonra hemen yanında oturan Egemen Bağış'a yöneldi, "Ben halkın temsilcisiyim. Tunceli milletvekiliyim. Belediye başkanınız festivale partizanlık yaparak beni davet etmiyor. Bu haksızlıktır" dedi.

BAKANIN ELİ HAVADA KALDI


Egemen Bağış ise hoş geldin demek için Kamer Genç'e elini uzattı. Ancak, Kamer Genç, "Senin elini sıkmam. Kürsüde konuştuğun her şey yalan. Bu memlekete ne hizmet yaptınız. Bunun hesabını size mecliste soracağım" diyerek Bakan Bağış'ın uzattığı elini sıkmadı. Bakan Bağış, ısrarla Kamer Genç ile tokalaşmak istedi. Genç, "Sizin elinizi sıkmam" diyerek Bağış'a çıkışmayı sürdürdü.

Genç, Bağış'ın yanında oturan AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş'a da çıkışıp elini havaya kaldırarak, "Siz göreceksiniz, bu memlekete ne yaptın? Bunun hesabını sizden soracağım" diyerek tören alanından ayrıldı.
Festivale katılanların bir kısmı, Genç'e ayrılışı sırasında, alkış tutarak sevgi gösterilerinde bulundu.

Pilot Tümgenerale komplo mu düzenlendi?












Kaçamakta yakalanınca istifa etti

TSK’dan 3 ay önce istifa ederek emekli olan tümgeneralin ihbar üzerine polisin otele yaptığı baskında evli bir kadınla yakalandığı ileri sürüldü. Olayın bir süre önce, bir askeri savcının gizlice evli kadınla görüntülenmesine benzemesi komplo teorilerini artırdı.

ANKARA- Türk Silahlı Kuvvetleri’nden üç ay önce istifa eden 1. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı’nda görevli Tümgeneral H.L.T.’nin, polisin Çankaya’da bir otele düzenlediği operasyonda evli bir kadınla yakalandığı ileri sürüldü. Son dönemde askeri görevlilerin ses ve görüntü kayıtlarının internet ortamında yayımlanması, “general komplo kurbanı mı?” sorusunu da gündeme getirdi. Tümgeneral H.L.T.’nin TSK’dan istifa etmeden önce yaşandığı iddia edilen olay, şöyle gelişti:Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü Narkotik Büro Amirliği ekipleri, Çankaya’da bir otelde uyuşturucu alemi yapıldığı yönünde bir ihbar üzerine harekete geçti. Otele baskın düzenleyen polis, bir odada uyuşturucu hap buldu. Ekipler, odada kalan kadınla birlikte olduğu kimliğini açıklamayan bir erkeği gözaltına aldı.

Emniyet’te kimliğini açıkladı

Emniyet Müdürlüğü’ne getirilen kişi, burada kimliğini açıklamak zorunda kaldı. Sözkonusu şahıs, 1. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı’nda görev yaptığını, adının da H.L.T. olduğunu belirterek, olayın Merkez Komutanlığı’na bildirilmesini istedi. Bunun üzerine Merkez Komutanlığı’ndan Emniyet’e giden bir ekip tümgenerali teslim aldı.

Tümgeneral, bu olaydan bir süre sonra da TSK’dan kendi isteğiyle emekliye ayrıldığını duyurdu. Tümgeneral açıklamasında, “Mensubu olmaktan gurur duyduğum TSK’dan kendi irade ve isteğimle ayrıldım. Tek taraflı bu kararımda komutanlarımın hiçbir telkin ve teklifi olmamıştır” demişti.

Son dönemde askeri görevlilere yönelik komplo iddiaları bu olayda da gündeme geldi. Birçok askeri görevlinin, ses ve görüntü kaydının internette yayımlanmasının yanı sıra bir süre önce de bir askeri savcının, evli bir kadınla çekilmiş görüntüleri gündeme getirilmişti. Askeri savcının birlikte olduğu kadının kocası, savcılığa verdiği dilekçede, “Tanımadığı kişiler tarafından işyerine gönderilen paketteki bir CD’yi izleyince ilişkiden haberdar olduğunu” belirtmişti. Son olayda da, tümgeneralin birlikte olduğu kadının komplo için kullanılmış olabileceği ileri sürüldü.

Nuriş, Veli Küçük'e racon kesti












Karagümrük Çetesi elebaşı `Nuriş' cezaevinden 6 sayfalık mektup gönderdi

Ergenekon tartışmalarına Karagümrük çetesi de karıştı. Nuri Ergin, Veli Küçük’e “Taşıdığı üniformaya saygımız olmasa ağır konuşuruz” dedi. Mustafa Duyar’ı kendisinin öldürttüğünü söyleyen Ergin, bu konuda kimseden talimat almadığını da iddia etti.

Hakkında kesinleşmiş çok sayıda hapis cezası bulunan ve çeşitli mahkemelerde birçok davası da devam eden, kamuoyunda Karagümrük Çetesi elebaşı ’Nuriş’olarak bilinen Nuri Ergin, yattığı Edirne F Tipi Cezaevi’nden, avukatı Ergün Bademci aracılığıyla basın mensuplarına 6 sayfadan oluşan mektup gönderdi. Ergin mektuÖzdemir Sabancı’nın katili Mustafa Duyar’ı kendisinin öldürttüğünü yazdı.

’Duyar’ı ben öldürttüm’

Mustafa Duyar’ın öldürülmesi olayı ile bazı kişilerin çok ilgilendiğini belirten Nuri Ergin, bu konu ile ilgili Savcı Zekeriya Öz’e her şeyi anlattığını kaydederek, mektubunun son bölümünde şöyle dedi:

“Ben İstanbul 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesi heyetine geçtiğimiz 8 Haziran’da dedim ki; ‘Sayın Savcı Zekeriya Öz’e sizin aracılığınızla sesleniyorum. Mustafa Duyar’ın öldürülmesi olayıyla çok ilgileniyorsa, rahmetli Özdemir Sabancı’yı öldürdükten sonra, bir erimizi şehit ettikten sonra, bulunmuş olduğu Kırklareli E Tipi Cezaevi’nden dışarıya çıkarıp, hangi şer odakları, neyin mükafatı olarak villalarda alem yaptırdıysalar, bunları araştırıp ortaya çıkarsın’dedim. Duruşmada, Cezaevleri eski Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’la ilgili bir söz söylemedim. Bunlar hep saptırılarak yazıldı. Ayrıca Mustafa Duyar’ın yatmış olduğu cezaevinde aynı tahrilerde ne ben ne de kardeşim yatmadık, bu da yalandır. Doğru olan Mustafa Duyar’ın, Afyon Cezaevi’nde, kardeşliğinden, kader arkadaşlığından, onur ve gurur duyduğumuz kardeşimiz Sami Tokur’un, benim talimatımla öldürmesidir. Gerçekler budur böyle bilinmelidir.”

‘Gladyoyla işim olmaz’

Nuri Ergin, ’Basın açıklamamdır’diye başlayan 6 sayfalık mektubunda “Ben 46 yaşında, kardeşim Vedat Ergin 36 yaşındadır. Bizim hayatımız boyunca ne Gladyo’yla, ne MİT’le, ne JİTEM’le, ne polisle ne bir cemaaatle, ne bir partiyle hiçbir işimiz olmaz, asla ve asla olamaz. Eğer biz bir suç işlemişsek polis görevini yapar, bunun dışında yukarıda belirttiğim hiçbir teşkilatla işimiz olmaz. Bizi tanıyan şerefli tüm insanlar ve bu alemin şerefli tüm delikanları da bunu çok iyi bilir” dedi.

’Küçük’ten talimat almadık’

Ergenekon adı verilen davayla ilgili tutuklu ve tutuksuz sanıklardan çok yanlı medya tarafından kendisi ve kardeşi Vedat Ergin hakkında birçok asılsız haberler yapıldığını öne süren Nuri Ergin mektubuna şöyle devam etti:

“Afyon Cezaevi’nde, benim talimatımla öldürülen DHKP-C’li Mustafa Duyar’ı, Veli Küçük’ün talimatıyla gerçekleştirdiğimiz yazıldı, çizildi. Bunların hepsi külliyen yalan, hiçbir doğruluk payı yoktur. Bana ve kardeşim Vedat’a, Allah’ın hiçbir kulunun emir ve talimat vermeyeceğini bu ülkede yaşayan tüm şerefli insanlar ve bu alemin tüm delikanlıları bilir. Ne Veli Küçük’ü, ne talimatı. Bu asılsız yalan haberleri bir takım şer odaklarının özellikle yaptırdığını biliyoruz. Bunların yaptırdığı haberlere kargalar bile güler. Bizim Savcı Zekeriya Öz’e 22 Mayıs 2008’de vermiş olduğumuz ifademiz, yüce yargının tutanaklarında mevcuttur. Veli Küçük’le ilgili en ufak bir suçlayıcı ifademiz olup ortaya çıkartmayan herkesi namert ilan ediyoruz. Veli Küçük, Ergenekon davasındaki ifadesinde mahkeme heyetine bizi savcıların yönlendirdiğini söylemiş. Veli Küçük’ün, bu söylediklerini gazetelerde okudum. Bu sözler eğer doğruysa Veli Küçük’e aitse, o savcılar kimmiş. Bizi kim yönlendirebilirmiş, kendisi onurlu ve şerefli bir şekilde bunu açıklasın ayıptır. Giymiş olduğu şerefli üniformasına saygımız olmasa, sözlerine karşılık ağır kırıcı konuşuruz. Herkesin kilosundan ağır bizlerde cezalar var. Allah’ın hiçbir kuluna onurumuzdan gururumuzdan ödün vermeyiz. Herkesin gerçekle bağdaşmayan, arkamızdan söz söylemesi ayıp, yakışmıyor. Ergenekon davasında bizlerinde dinlenmesi yönünde bazı sanıkların avukatlarının talebi olmuş. Gerekirse, mahkeme çağırırsa gelip bildiklerimizi söyleriz.”

HSYK ve Ertosun etrafındaki tartışma

Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıların başka görevlere atanması tartışması nedeniyle günlerdir kilitlendi. HSYK üzerinde tartışmalar sürerken bazı yayın organlarında kurul üyesi Ali Suat Ertosun hakkında bazı iddialar gündeme getirildi. Ergenekon sanıklarından biriyle fotoğrafı yayınlanan Ertosun’un Ceza ve Tevkif Evleri Müdürlüğü dönemindeki uygulamaları mercek altına alındı. Son iddialardan biri Sabancı suikasti faillerinden Mustafa Duyar’ın Karagümrük çetesi üyeleriyle kasıtlı olarak aynı cezaevine konulduğuydu. Bazı yayın organlarında bu nakilleri dönemin cezaevlerinden sorumlu müdürü Ertosun’un yaptığı ileri sürüldü. Ertosun’la ilgili iddialar en son Milliyet Gazetesi’nde Can Dündar tarafından gündeme getirilmişti. Afyon yatan Mustafa Duyar’la röportaj yapmak için Adalet Bakanı’ndan izin aldığını yazan Can Dündar, bu röportajın bakanın izninen rağmen Ertosun tarafından engellendiğini iddia etmişti: Bizim yerimize başkaları gitti Duyar’ın “ziyareti” ne... Bizi oyalayan Bakanlık bürokrasisi, “Karagümrük çetesi” nin Afyon Cezaevi’ne nakline izin vermişti.

Duyar cezaevinde tabancayla öldürüldü

Karagümrük çetesi üyeleri, 15 Şubat 1999’da Afyon Cezaevi’nde isyan başlattı. Gardiyanları rehin alan çete üyeleri, Sabancı suikasti faillerinden Mustafa Duyar’ı öldürüp, örtülü ödenek dolandırıcısı Selçuk Parsadan’ı yaraladı. İsyan, dönemin Ceza ve Tutukevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun ile Afyon Cumhuriyet Başsavcısı’nın Eskişehir Cezaevi’nde yatan Nuri Ergin’le bağlantı kurmasıyla sona ermişti. Ergin telefonla görüştüğü çete üyelerine verdiği talimatla isyanı bitirmişti. Olayla ilgili davada Ergin ile Duyar cinayetini işleyen üç adamı müebbet hapse mahkum olmuştu. Bu davada Duyar’ı öldürmeyi azmettirdiği iddialarını reddeden Ergin, daha sonra Uşak Cezaevi’nde başlattığı isyanda ilginç açıklamalar yapmıştı. Cezaevi penceresinden gazetecilere seslenen Nuri Ergin “Bu devlet bana Mustafa Duyar’ı öldürttü. Ben öldürttüm. Şimdi canlı söylüyorum”, kardeşi Vedat Ergin ise “Veli Küçük’ü arayın; beni sorun. Başka da bir şey demiyorum” demişti.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

AP'de Deniz Feneri sorusu












Bir AP üyesi, AB ve Türk Hükümeti arasında adli konularda yapılanları sordu

Avrupa Parlamentosu Üyesi Emine Bozkurt, Avrupa Konseyi’ne, Deniz Feneri e.V. dahil İslami yatırım kurumlarıyla ilgili adli kovuşturmalarda, AB üye devletleri ve Türk Hükümeti’nin “daha iyi işbirliği yapması” yönündeki resmi tavsiyeye uyulup uyulmadığını sordu.

Avrupa Parlamentosu Üyelerinden Emine Bozkurt, Avrupa Konseyi’nin yanıtlaması istemiyle Parlamento başkanlığına verdiği yazılı soru önergesinin konusunu“ ‘Yeşil Fonlar’ (Türkiye’de yerleşik İslami yatırım fonları, holding şirketleri, ortaklıklar ve küçük ölçekli işletmeler)” diye belirledi. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkındaki son İlerleme Raporu üzerine alınan bir karara, Avrupa Parlamentosu’nda iki en büyük grubun talebi üzerine bir paragraf eklendiği, burada Türk Hükümeti ve yargı yetkililerinden, çoğunluğu Türk soyundan gelen, dolandırıcılık kurbanı olmuş AB vatandaşı ya da yerleşikleriyle ilgili ceza davalarında AB’ye üye devletler ve bunların yetkilileriyle “daha iyi işbirliği” yapmalarının istendiği belirtildi. Soru önergesinde “Yeşil Fonlar” ve “Almanya’da yerleşik bir yardım kuruluşu Deniz Feneri e.V.” davası örnek gösterildi.

“Avrupa Konseyi, Türkiye’yle ilgili 2008 yılı ilerleme raporuyla ilgili kararda yer alan bu paragrafı dikkate aldı mı?” sorusunun yöneltildiği önergede şöyle denildi:

“-Avrupa Konseyi, Konsey ve Türk yetkilileri arasında, ‘Yeşil Fonlar’ denilen kuruluşlar hakkında yapılan temasları, özellikle faillerin karşı karşıya kaldıkları adli kovuşturmalar, kurbanlar için tazmin olanakları, Avrupa’da hala etkin olan hileli şirketlerin kapatılması ve benzer dolandırıcılıkların gelecekte de olmasını engellemek üzere atılacak adımlar itibarıyla tanımlayabilir mi?

-Milyarlarca avroyla ölçülen bu tür bir dolandırıcılığın büyüklüğü ve bu hileli holding şirketlerinin en az 15 AB ülkesinde çalıştığı yönündeki haberler dikkate alındığında, Konsey ya da AB Üye Devletleri’nden biri (Merkezi Lahey'de bulunan Avrupa soruşturma bürosu) Eurojust’tan bu dolandırıcılığın araştırılmasını istedi mi? Komisyon ne tür yasal soruşturmalar başlatılmış olduğunu açıklayabilir mi?

-Konsey, bu tür dolandırıcılıkların üstesinden gelmek ve kurbanlarına etkin yasal destek sağlamak için taslak çalışma yapmayı istemekte midir? Eğer öyleyse Komisyon’un teklifi nasıl ve ne zaman olacaktır?”

Avrupa Birliği’nin yasama organı Avrupa Parlamentosu’nda, üyeler soru önergelerini AB Komisyonu yanı sıra bir başka üst yürütme organı olan Konsey’in yanıtlaması için de sunabiliyorlar.

Harp Akademisi'nde TÜRBAN


HARP Akademileri Komutanlığı'nm 2008-2009 eğitim ve öğretim yılı mezuniyet töreni dün komutanlığın Maslaktaki Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'nde yapıldı.

DEVLETİN ZİRVESİ
Mezuniyet töreni devletin zirvesini ağırladı. 30'u dost ve müttefik ülkelerden gelen öğrenciler olmak üzere toplam 184 kişiye diploma ve sertifikaları verildi. Törene Genelkurmay Başkanı Orgeneral îlker Başbuğ ve kuvvet komutanlarının yanı sıra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Koksal Toptan, Başbakan Tayyip Erdoğan da katıldı.

BAŞBUĞ'A ALKIŞLI KARŞILA
Tören salonuna girişte Başbuğ ve komutanlar ayakta alkışlarla karşılandı.
Başbakan Erdoğan ve TBMM Başkanı Toptan ise sessiz karşılan¬dı. Cumhurbaşka¬nı Gül de kendisi¬ni kapıda karşıla¬yan Harp Akade¬mileri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay ile birlikte salona geldi ve ayakta karşılandı. Diploma alan askerlerin yakınlarının doldurduğu sa¬londa türbanlılar dikkat çekti.

MİSAFİR YAKINLAR
Kışlalara, askeri tesislere kılık kıyafet yönergesi gereği türbanlı, çarşaflı ya da sakallı kimseyi almayan TSK'da "Kıyafet açılımı mı var?" soruları akla gelirken türbanlıların dost ülkelerden 'misafir' öğrencilerin yakınları olduğu anlaşıldı. TSK'nm eğitim kurumlarında Pakistan, Azerbaycan gibi birçok ülkeden öğrenci eğitiliyor.



HT

367 Sabih'e katsayı kararı soruldu


Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, YÖK'ün ''tek katsayı'' kararının iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gitmenin anlamı olmadığını, kararın ve yönetmeliğin iptali için Danıştay'ın yeterli olduğunu savundu.

LOZAN'DAN LOZAN'A KONFERANSINA GELDİ
Antalya Büyükşehir Belediyesi, Atatürkçü Düşünce Derneği Antalya Şubesi ve Cumhuriyet Okurları Kulübü'nce düzenlenecek ''Lozan'dan Lozan'a'' konulu konferans için Antalya gelen Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Antalya Cumhuriyet Başsavcısı Osman Vuraloğlu'nu ziyaret etti.

ANAYASA'YA AYKIRI BİR YÖNÜ YOK
Ziyaretin ardından adliye binasından gazetecilerin, YÖK'ün aldığı ''tek katsayı'' kararı ile Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu''nun buna yönelik, ''Anayasa'ya aykırı bir yönü yok'' şeklindeki açıklamasını hatırlatması üzerine Kanadoğlu, şunları söyledi:

ANAYASA MAHKEMESİ DEĞİL DANIŞTAY
''Öyle mi diyor? Kararı da veriyor. Bu konuda Anayasa Mahkemesi'ne gitmenin bir anlamı yok. Kararın ve yönetmeliğin iptali için Danıştay yeterlidir. Karar ortada. Genelge haline gelecek. Elbette ki Danıştay'a götürülecektir. Yalnız, Anayasa Mahkemesi'nin, AKP hakkında almış olduğu o kararın okunmasında, AKP için yarar vardır. Tam zamanıdır şimdi.''

Bir kadın sevdim savaştan soğudum



Genel Kurmay Başkanlığı özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı timler tarafından 1998'de yakalanarak Türkiye'ye getirilen ve ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan "Parmaksız Zeki" kod adlı Semdin Sakık, cezaevinde yeni bir kitap yazdı. "Şiddetin Sefaleti" isimli kitabında Sakık, 1992'den bu yana âşık olduğu PKK'lı sevgilisiyle ilgili itiraflarda bulundu.

BİR KADIN SEVDİM SAVAŞTAN SOĞUDUM
Bir dönem PKK'nın yönetim kadrolarında da yer alan Sakık kitabında, her sabah uyandığında aklına ilk sevgilisinin geldiğini belirterek, halen Batman Cezaevi'nde tutuklu bulunan Laleş Çelikerden "hayatımın aşkı" diye söz etti. Sakık hayatını anlattığı kitabında sevgilisi Laleş için de "Bir kadın sevdim, savaştan soğudum" başlıklı bir bölüm açtı. Sakık hayatını Sakık sevgilisine aşk dolu şu edebi cümlelerle hitap etti:

ESANS SÜRÜYORUM
"Mübarek ismi Laleş'ti. ömrümün ve ertelenmiş var oluşumun miladı... Düş olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar düssel… Hem gerçeğimin kendisi, hem de düşlerimin prensesi… Vazgeçilmezim… Laleş Laleş Laleş!”

KADIN MI SAVAŞ MI
Aşık olduğı yıllarda "kadın mı savaş mı?" bocalaması yaşadığını yazan Sakık, Laleş ile birlikte esans ve kolonya sürmeye, şık giyinmeye ve müzik dinlemeye başladığını kaydetti. Aşkla beraber kendisindeki değişime ilişkin itiraflarda da bulunan Sakık. "Şık ve sivil giyiniyor, tarak ve ayna taşıyor, cımbız ve krem kullanıyor, kitap okuyor kitap yazıyordum” dedi.

gallery

Gölge Adam