23 Mart 2009 Pazartesi

AKP Kapıkulu istiyor

23.03.2009
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e, Emine Ayna’nın “Kürt olan DTP’ye oy verir” sözünü hatırlatarak, “AKP’ye oy vereni Kürt saymayacak mısınız?” diye soruyorum. “Şüphesiz ki bize oy veren de vermeyen de saygın yurttaşımızdır. Biz kimsenin kan tahlilini yapmıyoruz, yapmayacağız da... Bizim açımızdan bu bir dava meselesidir” diyor. Ardından AKP’nin Güneydoğu politikalarını eleştirmeye başlıyor; “Biz Erdoğan’ın politikalarının Kürtler’in aleyhine olduğuna inanıyoruz. AKP’nin yaratmaya çalıştığı Kürt tipi, Kapıkulu askeri tipidir” diyor...

Diyarbakır’da son durum nedir?

Bence bir adayın rakam vermesi doğru değil. Ama seçim kampanyasında halkın bize gösterdiği teveccüh ve yaklaşımdan görüyoruz ki, 2004 yerel seçimlerini aşacağız.

O zaman yüzde 58 oy almıştınız. Bu rakamı aşar mısınız yani?

Evet. Aşacağımıza inanıyorum.

Ama Başbakan Erdoğan aylar öncesinden “Diyarbakır’ı istiyorum” dedi ve çalışmalara başladı... AKP yardımlarla oy çalmaz mı DTP’den?

Sayın Başbakan, 2007 seçimlerinden sonra fetih psikolojisiyle yaklaştı Diyarbakır’a. Açık ve net söylüyorum, fetih psikolojisiyle hiç kimsenin Diyarbakır’ı alma şansı yoktur. Kaldı ki, eğer bu bir hizmet aşkıysa, buyrun hizmetimizi mukayese edelim. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmayan hizmeti biz 10 yılda, özellikle de son 5 yıl içinde ortaya koyduk... AK Parti’nin 7 yıllık hükümet pratiğini incelediğimizde ise Diyarbakır halkının gönlünü kazanacak hiçbir şey yapmadıklarını görüyoruz. Diyarbakır halkıyla ortak paydalarda uzlaşma adına, samimi, kararlı ve cesur olmadıklarını görüyoruz.

Bugünlerde AKP’nin Diyarbakır’da yoksul halka çok yardım yaptığını duyuyoruz. Peki ya daha önceleri?

Yoksullukla mücadele için hiçbir şey yapmadılar. Ekonomik ve sosyal kalkınmada bölgelerarası gelişmişlik farkının ortadan kaldırılmasında büyük bir hayal kırıklığı yarattılar. 2002 ile 2007 yılları arasında, kamu yatırımlarının bölgeye dağılımına baktığımızda çok ciddi bir negatif ayrımcılık yaptıklarını görüyoruz. Örneğin, bu yıllar arasında ulaşım altyapısı için Diyarbakır’a gelen kaynağın toplamı 14 trilyon. Oysa ki sadece Samsun’a giden kaynak 250 trilyon. Samsun’u örnek veriyorum, çünkü nüfuslarımız benzer. Aynı durum turizm için de geçerli. Diyarbakır’a hizmet etmek için Diyarbakır’ı almak mı gerekiyor? Surları neden onarmadılar? Hâlâ tur operatörleri Diyarbakır’ı kapsama alanına almıyor. Turizm Bakanlığı hükümete bağlı. Bu dönem Diyarbakır’dan 6 milletvekilleri var. Neden bu sorunlar için uğraşmıyorlar? Bunlarla birlikte çevreyolu olmayan tek kent Diyarbakır. Hâlâ tek çivi çakılmadı. Sivil havaalanımız yok. AK Parti’nin bu bölgede uyguladığı yegane politika var; makarna dağıtmaya devam, kömür dağıtmaya devam...

Genç kızlara çeyiz parası dağıtılıyormuş, düğünler de bedavaymış. Öyle mi?

Vallahi, bunlar gibi bir sürü bonus var. Ama olmayan tek bonus var; o da onurlu bir şekilde iş, istihdam, yaşam... Sosyal devlet ilkesi AKP hükümeti döneminde yerle bir olmuştur. Sosyal devlet ilkesi, makarna, kömür dağıtmaktan ibaret değildir. AK Parti’nin dağıttığı çamaşır makinelerinin tümünü kullansanız bile, onların politikalarını temizlemeye yetmeyecektir. Diyarbakır’da ekonomik kriz yüzünden kapanan kepenklerin sayısı, AK Parti’nin dağıtmış olduğu çamaşır makinesi sayısını, kömür torbası sayısını aşmıştır. Ben bunun sandığa da yansıyacağına inanıyorum... Şimdi Vali Bey, köylere mektup göndermiş, ‘İnek dağıtacağız’ diyor.

Burada da mı vali, AKP için çalışıyor?

Tabii, şu anda kampanyayı Vali Bey yürütüyor. Hatta 3 yaşında, 6 yaşında çiftçiler çıkmış, yanlışlık mı yapmışlar ne, bilmiyorum. Herkese akla gelebilecek her şeyi dağıtıyorlar. Yardımlar seçimden önce yapılıyor ama, ‘Seçimden sonra da devam edecek’ diye mektuplar gönderiyorlar. Diyarbakır’da Tunceli’de yapılanın daha ötesi var. Kum dağıtılıyor, çimento dağıtılıyor, hazır kapı, pencere, lavabo dağıtılıyor. Bu ise kaçak yapılaşmayı teşvik ediyor. Biz de yurttaşımızla karşı karşıya kalıyoruz... Kadınlara 6 ay içinde ödenmek üzere bin 200 lira yardım yapılıyor. Peki siz 5 yıl önce, 3 yıl önce neredeydiniz? Seçimden 3 ay önce mi aklınız başınıza geldi?

İyi ya, bu gidişle Diyarbakır kalkınacak...

Bence bu ahlaksızlıktır.

Peki halk böyle düşünüyor mu?

Biz halkımıza şu çağrıyı yapıyoruz; “Alın, bu sizin hakkınızdır. Bu yardımlar sizin rızkınızdan kısılanlarla yapılmaktadır. Yetimlerinizin hakkıdır. Alın, ama bildiğinizi yapın, bunlara da sandık başında bir sille vurun. Biz satılık bir halk değiliz. Bizi açlığa mahkum eden bu devlet zihniyetinin ta kendisidir. Bu insanlar köylerinde bağ, bahçe sahibiydiler, sürü sahibiydiler. Bugün kentte eğer yoksul haldeyseler, bu zihniyet onları bu hale dönüştürmüştür. Dolayısıyla, seçime 3-4 ay kala insanların açlıklarından istifade ederek onların fikirlerini dönüştürme çabası bana göre tam bir ahlaksızlıktır.

“Bu seçim bir referandumdur”

Fikirlerini DTP’den AKP’ye dönüştürme çabası mı?

Hayır, Kürtlükten dönüştürme çabasıdır... Nihayetinde bu seçim DTP-AKP rekabetini, yerel seçim olma özelliğini aşmıştır. Tabiri caizse ülke genelinde bir referandumdur. Bir yandan 70 yıllık politika irdelenecek, diğer yandan özgürlükçü, demokratik ve onurlu bir barışı savunan yaklaşım halk tarafından oylanacaktır.

Siz ’2007 seçimlerinde AKP’ye karşı çok da muhalefet yapmadık’ demiştiniz...

2006 yılı başlarına kadar AKP hem işsizlik sorununun çözümünde, yani ekonomik ve sosyal kalkınmada, hem Türkiye’nin Avrupa Birliği entegrasyonunda, hem de Kürt sorununun barışçıl çözümünde bize umut verdi. Ama sonra gördük ki aslında AKP’nin bu meseleye dair bir vizyonu, samimiyeti, kararlılığı, isteği yokmuş. Bu yüzden bugün bölge insanı kendisini kandırılmış, aldatılmış hissediyor. Bu aldatmanın yansıması da mutlaka 29 Mart’ta sandıkta ortaya çıkacaktır... 27-28 Mart 2006 olaylarında Başbakan; ”Kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yapın“ dedi. Kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapıldı ve bu kentte 7 yaşında, 9 yaşında çocuklar sokak ortasında vuruldu. O günden itibaren ben Başbakan’a dair tüm inancımı yitirdim.

Ama bu olaylar 2006’da oldu. Siz 2007 seçimleri için ciddi muhalefet yapmadık diyorsunuz...

Ondan sonra bu kandırma siyaseti devam etti. Örneğin, 2007 seçimleri öncesinde hükümet, ’Biz barışı sağlayacağız’ diyordu. Ama seçimlerden hemen sonra yaptıkları ilk iş sınır ötesi operasyon için tezkere çıkarmak oldu. Askeri operasyonlar oldu, çatışma ortamı oldu. Yaptıkları ilk iş DTP’yi terörize etmek, olduğundan farklı göstermek oldu. Hâlâ Sayın Başbakan, Genel Başkanımızın elini sıkmış değil. Ve hâlâ bir uzlaşı, bir diyalog, ortak noktalarda buluşma çabası ortaya koymuş değil. Dolayısıyla bütün bunları üst üste koyduğumuzda halkımızın vermiş olduğu emanet oyları geri çekeceğinden şüphe duymuyorum.

Bence AKP, Kürt sorununu çözme konusunda samimi olmasaydı DTP’nin kapatılması için adım atabilirdi. Onlar da Meclis’te çözmek istiyorlar bu sorunu... Yanılıyor muyum?

Keşke böyle bir samimiyet olsaydı. Bugün ülke böyle bir kaosu yaşamayacaktı...

Emine Ayna, ”DTP’ye oy vermeyen Kürt değildir“ diyor. Bu sözden yola çıkarsak, Diyarbakır’da size oy vermeyen Kürt sayılmayacak mı?

Genel Başkanımız çok deneyimli bir siyasetçi. Benim de kendisine saygım ve sevgim sonsuzdur. Bizim meramımız şudur; şüphesiz ki bize oy veren de vermeyen de bizim saygın yurttaşımızdır. Biz kimsenin kan tahlilini yapmıyoruz, yapmayacağız da. Bizim açımızdan bu bir dava meselesidir, inanç, kararlılık, cesaret meselesidir... Bu aynı zamanda bedel ödemeyi göze alma meselesidir. Biz bu nedenle kendimizi AKP ile aynı kefeye koymuyoruz. AKP’nin tüm politikalarının Kürt yurttaşlarının aleyhine olduğuna inanıyoruz. Bu itibarla AKP’nin yaratmaya çalıştığı Kürt tipi bir Kapıkulu askeri tipidir. Bu nedenle de Kürt sorununu algılayan, barışçıl, demokratik çözüm isteyen, aynı zamanda insanların dilinin, kimliğinin, kültürünün ve inancının hizmet görmesi önünde bir engel olmadığına inanan herkesin tercihini DTP’den yana yapacağına inanıyoruz. Biz dindarlardan, laiklerden, sosyal demokratlardan, liberallerden, işçiden, işsizden, herkesten oy talep ediyoruz. Bizim meramımız budur. Dolayısıyla Genel Başkan’ın da sözünün içeriğinin bu olduğuna inanıyorum.

Peki bahsettiğiniz barışçıl ve demokratik çözüm nasıl olur?

Dilerseniz, bu ve benzeri soruları Genel Başkanlarımıza yöneltin.

Amed seninle gurur duyuyor!..

“Bu halk terörist midir?” diye tutturdu soruyor. İlla ki cevap istiyor. Tekrarlıyor da tekrarlıyor, “Nereden çıktı şimdi bu soru?” diyorum geçiştirmek için. İnadı inat, “Gerçekleri yazabilecek misin?” diye iyice üstüme geliyor. “Hangi gerçekleri?” diye soruyorum. El cevap; “Sen bilirsin hangi gerçekler olduğunu?” Sıktı artık, benim de sinirim tepeme çıkıyor; “Provokatör müsün? Ne istiyorsun?” diye tersliyorum. Provokatör olsa, bağırır çağırırmış! “Derdini söyle... İsmini ver, yazayım” diyorum. “Ben keriz miyim?” der gibi, pis pis gülüyor... Sanki düşmanım, sanki sorguya gelmişim! Neyse ki araya DTP’liler giriyor da sesini kesiyor...

Oysa etrafta bayram havası var. Olmaz mı? Burası Diyarbakır ve Nevruz arifesi... Canım sıkıldı, ama çabuk unutuyorum. Sebebi ziyaretim Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’le söyleşi, ama hazır gelmişken seçim öncesinde halkın nabzını tutma fırsatını da kaçırmak istemiyorum. Özellikle de Baydemir’le birlikte seçim ziyaretine katılmışken... Bana soru sorup duran adamın sinirini bozan da bu... “Neden DTP’ye oy veriyorsunuz? Baydemir, nasıl bir başkan? Belediye hizmetlerinden memnun musunuz? Neden AKP değil de DTP?” Sorularım bunlar oysa ki! Yani herkesin aklına gelecek normal seçim soruları... Ama bazılarının buna bile tahammülü yok!

Bağlar’da DTP’nin esnaf ziyaretindeyiz... Miting gibi kalabalık. Baydemir kalabalıkta zor ilerliyor... Zaten burası DTP’nin kalesi, ama sadece bu kalabalığı açıklamaya yetmez. Diyarbakırlılar, DTP’ye yürekten inanmış, destek veriyor. Esnafı da, işsizi de, kadını da, çocuğu da Baydemir’i bağırlarına basıyor. Zılgıtlar, zafer işaretleri, alkışlar arasında aynı slogan atılıyor; “Amed seninle gurur duyuyor!” Amed, Diyarbakır’ın Kürtçesi...

Hep aynı soruyu soruyorum...

Özellikle kadınlarla konuşmaya çalışıyorum. Zira AKP, burada ’seçim harcamaları’nı en çok kadınlara yapıyor! Nedeni belli, ocakta yemeği kaynatan kadınlar... Yoksullukla mücadeleyi veren onlar... AKP, çocuk parası dağıtıyor. Kadınların hesabına bin 200 lira yatırıyor. 14 yaşından büyük kızlara 300 lira çeyiz yardımı yapıyor. Çiftçiye inek veriyor. Sıfır faizli dört yıl geri ödemesiz kredi de cabası... Erzak, kömür zaten aylardır dağıtılıyor. Son yardım ise tam anlamıyla kaçak yapılaşmaşmaya teşvik; fırsat bu fırsat, seçim öncesi bir gecekondu dikelim diyenlere bedava kum, çimento, demir, hazır kapı-pencere, lavabo!

Baydemir’in sabrını taşıran özellikle bu inşaat yardımı... “Biz nazım planı çıkardık, düzenli bir şehir kuralım diye. Onlar, kaçak yapılaşmayı teşvik ediyor. ’Bu yardımı halka evlerini onarsın diye veriyoruz’ diyorlar. Ama olur mu öyle şey! Vatandaş ne yapacak? Tabii ki ya kat çıkacak ya da yeni bir gecekondu yapacak. Biz düzenli bir şehir kuralım diye uğraşıyoruz, AKP devlet olanaklarıyla belediyenin yaptıklarını harap ediyor. Üstelik bizi vatandaşla da karşı karşıya getiriyor” diyor...

Kadınlar, sürekli zılgıt çekiyor. Başları kapalı, ama türbanla değil, bembeyaz bir yemeniyle... Oyası hep üç renk; kırmızı, yeşil, sarı... Sohbete girişiyorum, hepsi candan. O, ilk zıtlaşmayı bir daha yaşamıyorum. Hep aynı soruyu soruyorum; “Neden DTP?” Hep aynı cevabı alıyorum; “Çünkü o bizdendir.” Burada Emine Ayna’nın “Kürt olan DTP’ye oy verir” sözü slogan olmuş. Kim ne derse desin, ki bunu DTP dışındaki tüm partiler diyor; “Bu mesele ekonomiyle, kalkınmayla, yatırımla çözülür”, benim izlenimim çok net, bu tümüyle hayal! Sadece Bağlar’da değil, tüm Diyarbakır’da sandıkta verilen kararı tek bir şey belirliyor, etnik kimlik. Her ne kadar DTP’liler, “Etnisite üstünden siyaset yapmıyoruz” dese de...

Bu arada Sezar’ın hakkı Sezar’a, zaten oylar etnik sebeple çantada dememişler, Diyarbakır için çalışmışlar. Belediye hizmetleri, bütçesine göre gayet başarılı. Öncelikle kamu sağlığında önemli başarılar elde etmişler. Tifo, sıtma, şark çıbanı gibi hastalıkların kökü kazınmış. Tek bir açık kanalizasyon kalmamış. Musluktan içilebilecek kadar temiz su akıyor. Kaldırımlar, meydanlar büyükşehire yakışır biçimde, Diyarbakır taşıyla döşenmiş. Güneydoğu’da yeşil bir kent yaratmışlar. Hedefleri kişi başına 18 metrekare yeşil alan, ki bu Ortadoğu’nun en yeşil şehri demek!

Şimdi gelelim, ziyaretin başındaki o sıkıcı soruya... “Bu halk terörist midir?” Kişisel olarak bir halkı toptan terörist olarak görecek kadar faşist olmadım. Ama mesele benim ne olup olmadığım değil. Eğer ki DTP’ye oy verenleri terörist olarak görenler varsa, derim ki, “Buyrun Bağlar’a, DTP’nin kalesine... Zılgıt çeken, yoksulluk içinde gülümseyen kadınları bir görün. Siz karar verin, onlar terörist mi, değil mi?”

“Kutbettin Bey, Ankara’nın arsenikli suyunu içti. Milyon oyum olsa çeyreğini vermem”

AKP’nin Diyarbakır adayı Kutbettin Arzu, ’Eğer DTP’den aday olmasaydı, Osman Baydemir de bana oy verirdi’ dedi. Verir miydiniz?

Açık söylüyorum, mevcut siyasal koşullar içerisinde, AKP’nin içinde bulunduğu bu ideolojik zemin içerisinde, 1 milyon oyum olsa ve AKP ölüm döşeğinde olsa, bir tane oyum da derman olsa, çeyreğini vermem.

Kutbettin Arzu’ya da mı vermezsiniz?

Kutbettin Bey AKP’dir artık. 20 ay önceki Kutbettin Bey değildir. Kutbettin Bey, tezkereye oy vermiş bir insandır. Ölüme oy vermiş bir insandır. Kutbettin Bey, kentin ekonomik ve sosyal kalkınması için, işsizliğin, yoksulluğun ortadan kaldırılması için, 20 ay boyunca Ankara’da, parlamentoda tek bir laf etmemiş bir milletvekilidir. Kutbettin Bey, çevre yolu konusunda kılını kıpırdatmamış bir milletvekilidir. Sivil havaalanı için kılını kıpırdatmamış bir milletvekilidir. Kutbettin Bey, biz Diyarbakır’da temiz su dağıtırken, Ankara’nın arsenikli suyundan içmiş, diğerlerinin kervanına katılmış bir milletvekilidir.

DTP’liler de bu suyu içiyor ama...

Ama DTP’liler de içiyor bu sudan...

DTP’liler de değişirse aynı şeyi söylerim.

Kutbettin Bey, bir de “AKP Diyarbakır’ı alırsa terör biter” diyor...

İnsanın boyunu aşan sözleri etmemesi lazım. Şüphesiz ki seçim sathında her siyasal partinin ve adayın kendini ifade etmeye, hatta zaman zaman hayal görmeye, yüksek beyanlarda bulunmaya hakkı vardır. Ama o zaman sormazlar mı adama, AKP 5 yıldır Bingöl’de iktidar. Van’da iktidar. Bitlis’te iktidar. Sayın Başbakan’ın milletvekili seçildiği Siirt’de iktidar. Neyi durdurdunuz siz Kutbettin Bey? Neyi durdurdunuz Sayın Başbakan? Siz Van’da insanların kolunu kırmadınız mı? Nevruz kutlaması yapan insanları kurşunlamadınız mı? Bingöl’de aynısını yapmadınız mı? Şiddetin durması başka bir şeydir...

Yatırımla, yardımla olmaz diyorsunuz yani?

Bu bir diyalog işidir, istişare işidir, samimiyet, namus işidir. Böyle afaki atmayla olacak iş değildir. Bu bir davadır.

Dava dediğiniz şeyi biraz açar mısınız?

Bu mesele birey meselesi değildir. A şahsının, B şahsının, C şahsının meselesi değildir. Bir halkın varolma meselesidir. Kimliğiyle, onuruyla, kültürüyle, diliyle eşit yurttaş olma meselesidir. Yoksa birkaç kişinin zengin olması, şan şöhret sahibi olması, makam mevkiye gelme meselesi değildir.(vatan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

gallery

Gölge Adam