30 Ocak 2009 Cuma

Ergenekon’a kontrgerilla dayağı

06.02.2009 Geçtiğimiz hafta, Ergenekon’un 11. dalgasıyla sarsıldı. Türk Metal Sendikası’nın yöneticileri gözaltına alınırken, binası da arandı. Fotoğraf: Cem Özdel/AA
Kontrgerillanın görevi kurulu düzeni korumaktır. Devletin çelik çekirdeğidir. Düzeni korumak adına silahlı ya da silahsız yapmadığı iş yoktur
2009 hızlı başladı. Daha ilk haftası bitmeden Türkiye yeni bir Ergenekon operasyonuyla daha sarsıldı. Arkasından operasyonun 11. dalgası geldi. Son olmadığı tahmin edilen bu operasyonda emekli orgeneraller Kemal Yavuz ve Tuncer Kılınç ile Özel Harekat Dairesi eski başkan vekili İbrahim Şahin’in de aralarında olduğu 33 kişi gözaltına alındı. Gözaltıların olduğu günün akşamı Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları Genelkurmay’da saatler süren bir toplantı yaptılar. Ertesi gün de komutanların eşleri topluca Tuncer Kılınç’ın evine gidip Kılınç’ın eşine geçmiş olsun dileklerini bildirdiler. Sonra Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile yüzyüze görüşmeler yaptı. Arkasından gözaltındaki paşalar serbest bırakıldı. Komutanlar bu girişimleri ile eski silah arkadaşlarına sahip çıkarken bir bakıma Ergenekon operasyonuyla askeriye arasındaki sınırı da çizmiş oldular. Yapılan kazılarda yere gömülü pek çok silah ve bomba bulundu. Kontrgerilla hakkında az çok bilgisi olan herkesin tahmin edeceği gibi, bu silahlar yerleri sonradan değiştirilmiş olsa bile devlete ait silahlardır. Bir iç isyanda ya da dışarıdan gelebilecek bir saldırıya karşı kullanılmak üzere toprağa gömülmüşlerdir. Bu operasyonla bağlantılı olarak Jandarma Eski İstihbarat Daire Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz de yakalandı. Ersöz’ün evinde eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ ün telefon konuşmalarına ait dinleme kayıtlarının ele geçirildiği bildirildi. Hilmi Özkök görevdeyken Genelkurmay’da pişirilen yemekleri değil kendi evinden götürdüğü yemekleri yerdi. Besbelli zehirlenme endişesi taşıyordu. Özkök o zamanlar telefonlarının dinlendiğinden yakınmıştı. Arkasında koskoca bir ordu olan ve her şeye muktedir olduğu düşünülen bir genelkurmay başkanının öldürülme kaygısı taşıması ve telefonlarının dinlenmesi dehşet vericiydi. Türk devlet yapılanması içinde resmi devletin kuytularında bir kontrgerilla örgütlenmesinin olduğu herkesçe biliniyor. Bir zamanlar Kontrgerilla Cumhuriyeti olarak da adlandırılan bu silahlı teşkilat asker ve sivil tüm devlet kurumlarında, partilerin alt ve üst kademelerinde, basında, derneklerde, sendikalarda, barolarda, şehir ve köylerde geniş bir örgütlenme ağına sahip. Örgütün göreviBu örgütün görevi kurulu düzeni korumaktır. Bu nedenle devletin çelik çekirdeğidir. Düzeni korumak adına silahlı ya da silahsız yapmadığı iş yoktur. Pek çok silahlı kanadı vardır. Sol örgütlere karşı silahlı mücadele verir, faili meçhul cinayetler işler, gerektiğinde toplumu şoke eden büyük katliamlar gerçekleştirip askeri darbeler düzenler. Toplumu korkutup tedirgin edecekse gözünü kırpmadan devletin tepesindekileri bile ortadan kaldırır. Hatta kendi mensuplarını bile gözden çıkartabilir. 12 Eylül Darbesi, kontrgerilla tarafından işte böyle kanlı bir yol izlenerek gerçekleştirildi. Parmak ısırtan harcamaları cebimizden yapılan bu teşkilat, yazılıp çizildiği gibi gizli değil devletin resmi bir kuruluşudur. Sadece faaliyetleri gizlidir. Eskiden inkâr edilirdi ama 1992’de dönemin Milli Savunma Bakanı Meclis’te kontrgerilla hakkındaki araştırma önergesi görüşülürken, bu silahlı teşkilatın PKK’ye karşı mücadelede kullanıldığını hükümet adına resmen açıkladı. Bu kuruluşun elemanları emir komuta zinciri içinde hareket ettikleri sürece işledikleri suçlardan sorumlu değillerdir. Yasalar onlara işlemez. Savcılar, başbakanlar vs. kimse onlar hakkında soruşturma açamaz. Başbakan Süleyman Demirel’in 1992’de Mehmet Menge adındaki il genel meclis üyesini öldürtmek için tetikçi tutan Silvan İlçe Jandarma Komutanı Bülent Eroğlu hakkında soruşturma açtıramadığını ve suikast silahlarını gömülü olduğu yerden çıkarttıramadığını kendi şahitliğimle biliyorum. Başka bir tanıklığım da Yeşil’le ilgili. 1996’da birçok cinayetin faili olduğu bilinen Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında Ankara Savcılığı’na başvurup tutuklanmasını istemiştim. İfademi alan savcı oturduğu masanın arkasında ellerini çaresizce iki yana açıp “Bu beni aşar” dedi. Sonra da dostça gülümseyerek: “Siz beni bu yaştan sonra Kars’a sürdürmek mi istiyorsunuz?” diye ekledi. Savcının açıkkalplilikle söylediği gibi kendisini devletin sahibi olarak gören bu teşkilat hakkında soruşturma açmak ateşle oynamaktan daha da tehlikeliydi. Başbakanları ve genelkurmay başkanlarını bile ürküten böyle bir örgütten savcıların çekinmeleri kadar insanca ne olabilir? Yıllar önce bir DSP milletvekili sohbetimiz sırasında, “Ecevit kontrgerillanın üstüne gitmek istedi, ancak İzmir’deki suikast girişiminden sonra ürküp geri çekildi” demişti. Şövalye ruhlu bir savcının başına neler geldiğini hepimiz biliyoruz. Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya cinayet sanığı kontrgerilla elemanları hakkında dava açtı diye hükümetin ve bağlı olduğu kurulun hışmına uğradı ve alışılmadık bir şekilde görevden atıldı. Bu teşkilatta emir komuta zinciri dışına çıkanlar, haylazlık yapan aslan yavrularının anne aslanın gazabına uğramaları gibi şiddetle cezalandırılır. Ergenekon’da yapılan işte budur. Üst düzey bazı kontrgerilla yetkilileri çelik çekirdeğin ve Amerika’nın rızası dışında darbe yapma sevdasına kapıldılar. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı; habersizce izlemeye alındılar, planları deşifre edildi, suçları bir bir kayda alındı, sonra da anne aslanın ipini koparan yavrularına yaptığı gibi hışımla tepelerine çullanıldı. Mesele basitçe budur. Yoksa bazılarımızın düşündüğü gibi Ergenekon operasyonu kontrgerillaya karşı başlatılan bir operasyon değildir. Bu operasyon kontrgerillanın start verdiği ve soruşturma için resmi mutabakat sağladığı bir operasyondur. Bir yere yazın! Bu düzende kontrgerilla soruşturur, fakat soruşturulamaz.
MAHMUT ALINAK (Arşivi)

1 yorum:

  1. Ergenekon için Kontrgerilla sadece bir "bahane" dir! -
    Sayın Mahmut Alınak'ın devletin çelik çekirdeği olarak adlandırdığı ve ahtapoton kolları gibi sivil-asker tüm kuruluşlarda yuvalanan "Kontrgerilla" tipi bir örgütlenmenin varlığı konusunda Türkiye'de çoğunluk hem fikirdir. Gene bu örgütün kullandığı faili meçhul cinayetler, suikastler, toplumsal çatışma ve provokasyonlar v.s. gibi yöntem ve usüller konusunda da düşünceler aynıdır. Ancak Sayın Mahmut Alınak'ın bu kuruluş için kullandığı "gizli değil devletin resmi bir kuruluşudur" ifadesi doğru değildir. Normal bir hukuk devletinde, devlet organları Anayasa ve yasalarla düzenlenir. Hukuk devletinde her türlü kuruluşun amaçları, yöntemleri ve örgütsel yapıları yasal ve şeffaftır. Her şey kamuoyu önünde yapılır. Bu nedenle bu örgüt hem gizlidir hem de meşru değildir. Yani illegaldir. Sonuç olarak ta, normal demokratik bir hukuk devletinde, bu tip illegal örgütlerin soruşturulmaları, koğuşturulmaları ve sorumluların yargılanmaları şarttır. "Kontrgerilla" ile ilgili önemli birinci tesbit budur. Bu tavır hem "demokratik" ve hem de "hukukun üstünlüğü"nü esas alan ilkesel bir tavırdır. Bundan asla vaz geçilemez. İkinci ve asıl çok önemli diğer bir hususa gelince..Bu da "Kontrgerilla" denen bu illegal örgütlenme ile bugün "Ergenekon" denen güncel dava arasındaki bağlantının niteliğidir. Bugün tartışma konusu olan bu ilişkidir. Bazı çevreler "Ergenekon"u "Kontrgerilla" yı tasviye eden bir hukuki operasyon olarak değerlendiriyor. Bu makalenin yazarı Sayın Mahmut Alınak'ın bu konudaki tezi ise bizzat "Kontrgerilla" nın kendi içindeki otonom, kendi başına buyruk ve "yaramaz" elamanlarını cezalandırma operasyonudur. Bence bu iki görüş te doğru değildir. Çünkü "Ergenekon" denen dava, "hukuk" maskesi altında, "Kontrgrilla"yı tasviye etme bahanesiyle Cumhuriyet değerlerini ve onu savunanları tasviye etmeye çalışan bir siyasal operasyondur. Sayın Mahmut Alınak'ın işaret ettiği gibi bu siyasal operasyonda ne kontrgerillanın "start vermesine" ne de onun "mutabakatı" na ihtiyaç vardır. Çünkü bu dava AKP iktidarının kontrolündeki Adalet ve İçişleri Bakanlığının startı ve denetimiyle yapılmaktadır. Davaya yalnız bir hukuki kılıf geçirilmiş, işin içine savcılık ve yargıçlar da katılmıştır. Bu operasyonun AKP iktadarının 5. yılında ve Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım 2007 yılında ABD Başkanı Bush'la görüşmesinden sonra uygulanmaya konmuş olması çok dikkat çekicidir. Çünkü AKP iktidarı ilk 5 yıllık dönemde hem polis teşkilatı içinde hem de "Adalat Bakanlığı" nezdindeki kadrolaşmaları tamamlıyarak F-tipi örgütlenmeyi tamamen yerleştirmiş ve ABD emperyalizminden de 2007 Kasımı' nda ya operasyon için bu "plan"ın kendisini ya da "icazeti"i almıştır. Daha sonra "Kontrgerilla" ile mücadele bahanesiyle operasyona "hukuki" bir kılıf geçirilerek ve "Ergenekon" davası adı verilerek meşrulaştırmıştır. ABD emperyalizminin bu tip komplolarda çok zengin deneyimleri vardır. II. Dünya Savaşı sonrası ABD içinde komunistlere ve diğer muhalefete karşı uygulanan Mc Carthy operasyonu bunun için en güzel bir örnektir. "Ergenekon" denen davanın asıl hedefi, laik demokratik cumhuriyet ilkelerini savunan, Emperyalizme ve NATO'ya bağımlılığı artık sorgulamaya başlıyan ve ülkenin ulusal birlik ve bütünlüğü savunan asker-sivil güçleri tasviye etmektir. "Ergenekon" denen davanın görünen sahte yüzündeki hukuki konumunun kamu oyunca da inandırıcı ola bilmesi için, dava içine Susurluk'ta kamu oyunca çok iyi tanınan kontrgerilla ve devlet içi çete üyeleri ve onlara ait olduğu iddia edilen delil ve kanıtlar(silah, cephane v.s.) da katılmışlardır. Sapla saman gayet bilinçli olarak bir birine karıştırılmıştır. Bence bu davanın gerçek iç yüzü budur!

    YanıtlaSil

gallery

Gölge Adam