30 Ocak 2009 Cuma

Doğu Perinçek için suç duyurusu

30.0.12009
Doğu Perinçek için suç duyurusu
Ergenekon davasının bugünkü duruşmasına taleplerin değerlendirilmesi için ara verildi. Savcı Pekgüzel, Perinçek hakkında suç duyurusunda bulunurken, tutuklu sanık Vatan Bölükbaşı'nın tahliye edilmesini istedi



edilmesini istedi.
Doğu Perinçek ve avukatlarının savunması tamamlandı. Bugünkü duruşmaya taleplerin değerlendirilemesi için ara verildi. Soruşturma Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, sanık Doğu Perinçek'in savunması sırasında, "Türk yargısı ABD'nin infaz kurumu haline gelmiştir, Türk Silahlı Kuvvetleri ABD'den korktuğu için ses çıkarmıyor" gibi sözleri ile Türk hukukunu, askeri ve emniyet kurumlarını alenen aşağıladığı için hakkında suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Savcı Pekgüzel, tutuklu sanık Vatan Bölükbaşoğlu'nun tutuklu kaldığı süre, suç vasfı ve mevcut delil durumu gözönünde bulundurularak tahliyesini de talep etti.
(CİHAN)

İşte Peres-Erdoğan telefon görüşmesi

30.01.2009
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile dün akşam yaptığı telefon görüşmesinde, dostlar arasında böyle şeyler olabileceğini belirterek, ''Bugün olanlar için son derece üzgünüm'' dediği öğrenildi.

Alınan bilgiye göre, Cumhurbaşkanı Peres ile Başbakan Erdoğan arasında geçen telefon konuşması şöyle:


Peres; Dostlar arasında böyle şeyler olur, bugün olanlar için son derece üzgünüm. Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Başbakan olarak size olan saygım ve takdirim hiçbir zaman değişmedi.


Erdoğan; Tabii her şeyden önce dostlar kendi aralarında şüphesiz ki tartışma yaparlar, ama uluslararası bir toplulukta böyle bir kabile lideriyle değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin lideriyle yüksek sesle böyle konuşulmaz.


Peres; Sesimi yükselttim. Zira arkadaşlarım sesimin az çıktığını ve anlaşılamadığını söylerler. Bunun, (sesimin yüksek çıkmasının) Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanıyla ilişkimle hiçbir ilgisi yoktur. Bugün olanlar için üzgünüm.


Erdoğan; Biraz sonra bir basın toplantısı yapacağınızı duydum.


Peres; Bugün değil, yarın.


Erdoğan; Yarın yapacağınız basın toplantısında şu anki samimi duygularınızı açıklayabilirseniz, öyle zannediyorum ki bu sıkıntı bir ölçüde giderilmiş olur.


Peres; Elbette bu söylediklerimi basına da (Publicly) aynen ifade ederim.


Erdoğan; Telefonunuz için teşekkür ederim Sayın Cumhurbaşkanı.


Peres; Ben de size teşekkür ediyorum iyi yolculuklar dilerim
a.a.

Osman Pamukoğlu'dan iddialı sözler:"Sadece 365 günde tek terörist bırakmam"

30.0.12009 Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, ''Sadece 365 günde dağlarda bir tek terörist ve eşkıya bırakmayız. İsteyen buna bizimle gelip kayıt tutarak şahit olabilir'' dedi.HEPAR ilçe teşkilatının açılışı için Çorlu'ya gelen Pamukoğlu, Çorlu Atatürk Kültür Merkezi'nde partililerle bir araya geldi.Pamukoğlu, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'de insanların huzursuzluğunu, hak ve eşitliklerin ihlal edildiğini gördükleri için HEPAR'ı kurduklarını söyledi.Partilerinin ambleminin kartal olduğunu hatırlatan Pamukoğlu, ''Bu topraklarda yaşamak gerçekten zordur. Kartal, evcilleşmez ve 3 bin 600 metre gibi en yükseğe çıkabilen tek hayvandır. Çıktığı yükseklikten tavşanı, tilkiyi ve kemirgenleri çok iyi görür. Biz de böyle yapacağız. Bu nedenle partimizin logosunu Anadolu Kartalı olarak belirledik'' dedi.Onurlu ve başı dik bir millet için bağımsızlığın şart olduğunu vurgulayan Osman Pamukoğlu, şunları kaydetti:''Bir milletin onurlu, rahat ve başı dik olarak yaşayabilmesi için, ilk önce tam bağımsız ve dışa bağlılığı olmayan bir millet olması gereklidir. Dağların, eşkıyalardan, şehirlerin ise mafya bozuntusu gangsterlerden bir an evvel kurtarılması lazım. Biz, dağları eşkıyadan tamamen temizleyeceğiz. Bu zaman öyle sanıldığı gibi 30 – 40 yıl gibi uzun bir süre değil. Sadece 365 günde dağlarda bir tek terörist ve eşkıya bırakmayız. İsteyen buna bizimle gelip kayıt tutarak şahit olabilir.''Türkiye'nin iç ve dış politikalarını da eleştiren Pamukoğlu, ''Ülke çok kötü günlerde ve daha da kötüye doğru ilerliyor. Ekonomi iyice bozuldu. Sağlık, eğitim ve güvenlik ise çok kötü durumda'' diye konuştu.Türkiye'de günahsız yere birçok insanın, terör eylemlerine kurban giderek öldürüldüğünü ifade eden Pamukoğlu ''Bu kadar can alan ve insan öldüren terör örgütü liderlerine idamı geriye getireceğiz'' dedi.

Sapık dehşeti!

30.0.12009
Kocaeli'de 12 yaşındaki kız çocuğu, adres sorma bahanesiyle yanına gelen birkişi tarafından otomobile bindirilmek istendi. Saldırgan, direnen küçük kızın boğazını kesti. Küçük kızın hayati tehlikesi bulunuyor. Polis kaçan saldırganı arıyor

Aktütün'le ilgili önemli açıklama

30.0.12009

.hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}
.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}
PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplarında askeri ve siyasi eğitim aldıktan sonra pişmanlık duyarak örgütten kaçıp güvenlik güçlerine teslim olan Bişar kod adlı PKK’lı B.U, “PKK Aktütün Jandarma Karakolu’na saldıran sorumlu düzeydeki 4 kişiyi başarısızlıkla suçlayıp görevden alarak savaşçı statüsüne aldı. Çünkü saldırıdaki asıl hedef tepede bulunan 60 askeri vurmaktı” dedi.
PKK’nın Kuzey Irak’taki Zap, Çemço ve Avaşin kamplarında uzun süre silahlı ve siyasi eğitim aldıktan sonra 3 ay önce Şırnak’ın Silopi İlçesi yakınlarındaki Habur Sınır Kapısı’nda güvenlik güçlerine teslim olan ve hakkında Diyarbakır 6’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 10 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan 28 yaşındaki B.U, teslim olduktan sonra güvenlik güçlerine önemli itiraflarda bulundu.
PKK’lı B.U, 5 Ekim 2008'de 17 askerin şehit olduğu, 23 teröristin öldürüldüğü Hakkari'nin Şemdili İlçesi'ndeki Aktütün Jandarma Karakolu’na baskın düzenleyen 4 PKK’lı yöneticinin örgütün üst kademesi tarafından başarısız görülerek görevlerine son verilip haklarında örgüt içi soruşturma açıldığını söyledi.
Saldırıya, organizasyonu sağlamak amacıyla aralarında üst düzey yöneticilerin de bulunduğu 250 PKK’lının katıldığını belirten PKK’lı B.U şu itiraflarda bulundu:“Bu saldırı aylar öncesinden planlanıp organize edildi. Ancak saldırı ile ilgili savaşçı kadrosuna herhangi bir bilgi verilmedi. Saldırıdan 3 gün önce Avaşin-Basyan, Zap ve Çemço bölgelerinden takviye güçler istendi. Yaklaşık 250 kişi ile 30 katır yükü silah ve mühimmat karakola yakın bölgedeki yüksek rakımlı tepelere getirildi. Ancak güvenlik güçlerinin gerek termal kamera, gerek çevre istihbaratı, gerekse telsiz cihazlarındaki hareketlenmeden dolayı baskın yapılacağını önceden fark edip PKK’lıların mevzilendikleri alana operasyon yapmasıyla örgüt saldırıyı erken başlatmak zorunda kaldı. Çünkü saldırıdaki asıl amaç Berçar ve Bayraktepe adı verilen bölgelerde konumlanan 60’ın üzerindeki askeri vurmaktı. Saldırı planlamanın dışında erken gerçekleşince kontrol güvenlik güçlerinin eline geçti ve örgüt bu baskında 9 kayıp verildiğini duyurdu. Bu nedenle Aktütün baskınını bizzat planlayıp organize eden Adem, Reşit, Hüseyin ve Cesur kod adlı kol komutanlarını görevden alarak merkez karargahında savaşçı olarak görevlendirdi. Bu kişiler, örgütün açtığı iç soruşturmayla başarısızlıkla suçlandıkları için PKK’ya rapor verdiler. Ancak bu baskını örgüt kamuoyuna 60’ın üzerinde askerin vurulduğu şeklinde propaganda amaçlı başarılı bir eylem gibi gösterdi. Görevden alınan sorumlulardan Reşit, daha önce de Dağlıca Karakol baskınına katılmıştı.”
Kamplara yönelik düzenlenen hava harekatlarıyla moral ve motivasyonlarının bozulduğunu belirten B.U, “Uçaklar genellikle kamp alanı üzerinde bir tur attıktan sonra sorti yaparak iki veya üçüncü turda bombalamaya başlıyor. Biz uçak seslerini aldığımızda veya birinci turda bombalama yapılmadığı için gerekli tedbirleri alıyoruz, ya sığınaklara ya da menfezlere gizleniyoruz. Eğer birinci turda bombalama gerçekleşirse tedbirsiz yakalanacağımız için vereceğimiz zayiat daha da ağır olur” dedi.
IKDP peşmergelerinin Aktütün Karakolu’na düzenlenen saldırıdan sonra kendilerine her türlü lojistik destek sağladığını, erzak, silah ve benzeri mühimmatların peşmergeler tarafından kamyonlarla Amediye kasabasına getirildiğini, buradan örgütün kuryeleri tarafından traktörlere yüklenip Çemço alanına getirildiğini belirten B.U, “Yolun bittiği yerde ise bu malzemeler katır sırtına yüklenerek kamplara taşınıyor. Bu malzemeler Zap, Çemço ve Avaşin-Basyan kamplarına aktarılıyor” dedi.
Şu anda Eskişehir’de askerlik yapan ve etkin pişmanlık yasası kapsamında tutuksuz yargılanan B.U’nun bağlı bulunduğu askeri birliğin tespit edilerek talimatla savunmasının alınmasına karar veren mahkeme duruşmayı erteledi.


dha

Organize Suçlar Şubesi eski müdürü Adil Serdar Saçan'ın ifadesi

30.0.1.2009
Ergenekon soruşturmasında tutuklanan Organize Suçlar Şubesi eski müdürü Adil Serdar Saçan 60 sayfalık savcılık ifadesinde, soruşturmanın tutuklu sanığı Veli Küçük'ü tanımadığını ve hayatında hiç görmediğini, hakkında işlem yaptığını söyledi.Saçan, 2001 yılında Veli Küçük ile Ergenekon örgütü ile ilgili aldığı proje çalışma izninin bir intikamı olarak 2003 yılında bu örgüt tarafından meslekten atılması için komplo yapıldığını ileri sürdü.
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan eski Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ın savcıkta verdiği 60 sayfalık ifadesinde Ergenekon'un kendisinden intikam almak için komplo kurduğunu, kendisini öldürmek için intikam yemini veren Hayrettin Ertekin'in Ergenekon'un mali finansörü olabileceğini söylediği belirtildi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından sorgulanan Saçan'a ilk yöneltilen soru ise oldukça uzun. Veli Küçük, Sedat Peker, Güler Kömürcü dahil tüm Ergenekon sanıklarının tek tek isimleri sıralayan savcı Pekgüzel, Saçan'a bu kişilerden kimleri tanıyıp kimleri tanımadığını sormuş.Görev yaptığı dönemde şu anda iktidarda bulunan partinin genel başkanı ve milletvekilleri hakkında
DGM'nin emri ile yolsuzluk soruşturması yaptığını belirten Saçan, iktidara gelir gelmez kendisini meslekten attıkları için birçok insan kendisini AKP muhalifi olarak görerek irtibata geçmek istediklerini, bu kişilerden Kuvayi Milliye Derneği Başkanı Bekir Öztürk'le site için yazı yazmak konusunda görüştüğünü, gecekonduda bulunan el bombalarında parmak izi bulunan emekli astsubay Oktay Yıldırım ile de Öztürk aracılığıyla bir kez bir araya geldiğini söyledi."Veli Küçük'ü tanımam, hakkında işlem yaptım"Sorgusunda Veli Küçük'ü hiç tanımadığını ileri süren Saçan, Küçük'ü hayatında hiç görmediğini, telefonla görüşmediğini sadece Tuncay Güney'in anlatımları üzerine hakkında işlem yaptığını belirtti. Saçan Küçük'ün dostu olamayacağını ancak hasmı olabileceğini de ileri sürdü. Saçan'ın sorgu tutanağına göre meslekten atılmasının nedeni de Ergenekon.
Saçan, bu konuda "2001 yılında Veli Küçük ve Ergenekon örgütü ile ilgili olarak aldığım proje çalışma izninin bir intikamı olarak meslekten alındım" dediği öğrenildi. Veli Küçük "Karşılaştık" dedi Saçan "Redddeti"Savcılık sorgusunda Saçan'a, Küçük'ün kendisini tanıdığına ilişkin şu sözleri soruldu. Veli Küçük ifadesinde, "Adil Serdar Saçan isimli şahsı tanıyorum. Kendisi ile bir kez Yeditepe Üniversitesi sahibi Bedrettin Dalan'ı ziyarete gitmiştim. Orada Bedrettin beyin odasında karşılaştım. Kendisinin orada ders verdiğini öğrendim. Ancak konuşmadım. Zaten samimiyetimiz de yoktur" dediği hatırlatarak yeniden irtibatı soruldu. Ancak Saçan Küçük'ün bu iddialarını kabul etmedi. Saçan, Veli Küçük'ü hiç tanımadığını vekarşılaşmadığını ileri sürdü."Sedat Peker'i Veli Küçük yönlendiriyor"Saçan sorgusunda Peker'in Veli Küçük tarafından yönlendirildiğini istihbari olarak bildiklerini özellikle jandarma görevlileri ile arasının iyi olduğunu bildiklerin anlattı. Saçan'ın ifadesinde, "Sedat Peker in adamı olarak 1999 yılında şubemde çalışan Ali İhsan Yıldırım isimli polis memurunun sicilini bozarak attım adli idari soruşturma başlattım" dediği öğrenildi.
Kuvayi Milliye Derneğinde 5 dakika kaldımKuvayi Milliye Derneği ile irtibatı sorulan Saçan'ın "Kesinlikte üyesi olmadım. Üsküdar da verdikleri bir yemeğe davet etmişlerdi. Orada 5 dakika kaldım. Orada ben Bekir Öztürk ve Oktay Yıldırım'ı gördüm. Çok fazla kalmadan oradan ayrıldım" dediği belirtildi.
"Tuncay Güney anlatımlarını kasete aldım"
Saçan Güney'in 2001 yılında Organize Suçlar Şube Müdürlüğünde Tuncay Güney'in anlatımlarıyla ilgili olarak kendisine yöneltilen sorulara da cevap verdi. Saçan'ın Tuncay Güney ile ilgili olarak şunları anlattığı öğrenildi:"Tuncay Güney'in anlatıları kasete alındı. Daha sonra çözümleri yapıldı. Ben bunun üzerine o zamanki DGM başsavcısı ile görüştüm. Bilgi verdim. Çünkü change otodan dolayı Fatih Adliyesi'ne gönderecektik. Ancak çete ile ilgili bilgiler verdiği için DGM Başsavcısı'na bilgi vermek durumunda kaldım. Kendisi bana gerekli çalışmayı yapmamızı kaset çözümlerini göndermemizi ve inceleyip gerekirse proje çalışması başlatacaklarını söyledi. Ben de kaset çözümlerini üst yazı ile başsavcımıza gönderdim. Buradan çalışma izni verildi. Ben bu talimatı aldıktan sonra bu bilgileri istihbarat şubesine gönderdim. 2000 yılı kasım ayında 2001 yılı 1 Mart tarihine kadar İstihbarat Şubesi Tuncay Güney'in telefonları dinlemişti. Change oto ile dinlemeler İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dosyada mevcuttur. Ancak Veli Küçük'ün Ergenekon ile ilgili herhangi bir talep göndermediler. Yalçın beye ilettim. O da gelen bilgiler çerçevesinde proje çalışmasını sonlandırarak soruşturma açılmasına gerek görmedi. Proje kapatılınca savcı bey tüm belge ve dokümanların Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'a teslim edilmesi talimatını verdi. Ben İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden dava nedeniyle teslim ettirmedim. Ben ne kadar belge ve doküman olduğunu bilmiyorum. Ancak 2003 yılında ayrılırken hepsi organize şubenin arşivindeydi" Ergenekon sanıklarını öven mailleri sorulduSavcı Pekgüzel, Saçan'ın "Üzülme sen Oktay kardeşim bizim haklılığımız onların güçlerini yıkar yakar ezer ve geçer" denilen mailini de sordu. Saçan'ın bu e-posta hakkındaki soruya "Oktay Yıldırım yakalanmadan yaklaşık 10 ay önce katıldığı bir mitingte polis tarafından tartaklanmış, kendisi bir gazi olarak üzülmüş. Bu nedenle ben de üzülerek yazdığım" şeklinde cevap verdiği belirtildi.Telefon Görüşmeleri sorulduTuncay Özkan ile yaptığı telefon görüşmesi de kendisine sorulan Saçan
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bunlarla ilgili çalışması var derken kimlerden bahsediyorsunuz?" sorusuna
"Yargıtay'ın AKP'nin kapatılması davası ile ilgili olarak tanık gösterilmem için yaptığım görüşmedir" şeklinde yanıt verdiği belirtildi.Başbakan'a ettiği küfürler sorulduSavcılıkta Adil Serdar Saçan'a telefon görüşmelerinde Başbakan'a küfürlü konuşmaları da soruldu. Saçan bu soruya ise, "Benim yazmış olduğun Akbabalar ve Son Kale isimli kitaplardan dolayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şikayetçi olmuştu. Ben de bu durumdan dolayı küfürlü konuşuyorum" diye yanıt verdiği öğrenildi..Saçan, o dönemin Mali Şube Müdürü Ayhan Mimaroğlu ile yaptığı bir telefon görüşmesinde ise emniyetteki Fethullah Gülen'ci polislerle ilgili mücadelesini şöyle anlatıyor:"Ben organize şube müdürüyken önce Tuncay Güney ile ilgili proje izni aldım. Daha sonra istihbarat şubesinde görevli olan Fethullahçı polislerle ilgili proje çalışma izni aldım. Fethullahçılar askere operasyon yaptırmak istediler" dedi.Saçan'ın, Ergenekon sanığı Güler Kömürcü ile yaptığı konuşmada, "Meclis'te türbanlı kadınlar için ayrı kuaför açılıyor. Bu şekil gider ondan sonra bakarsın ki ağaçlarda sallanmalar var. Az kaldı çok az kaldı. Yani sabırları zorluyor bunlar. Bunlar yalnız Türk devletinin refleksini bilmiyorlar. O refleks yakınlaşıyor onu sana söyleyeyim. Bir gecede her şey değişir. Bu millet direnir" şeklinde konuşması sorulduğunda da; "Ben burada bir karşı devrim yapılması halinde Türk devletinin göstereceği refleksi anlatıyorum. Benim de devletin yanında olduğumu yorumluyorum" şeklinde yanıt verdiği belirtildi.Akbil ve Albayraklar soruşturmasını kitap yapacakmışEvinden ele geçirilen Akbil ve Albayraklar'la ilgili belgeleri kitap yazmak için bulundurduğunu belirten Saçan bunların gizli saklı belgeler olmadığını, yargılamaya başlandığı için aleniyet kazandığınısöyledi. Saçan ayrıca kendi adı geçen her türlü dosyayı da arşivlediğini belirtti. "Danıştay saldırısı, Dink, Santoro ve misyoner cinayetleri tek merkezden yönetiliyor" Mehmet Ali Pekgüzel'in Adil Serdar Saçan'ın medyada verdiği röportajları da sordu.
Saçan'a 27 Ocak 2008 tarih ve 1071 sayılı Aydınlık dergisinin 9. sayfasında Ufuk Akkaya'nın yazısında "Danıştay baskını, Atabeyler operasyonu, Dink cinayeti, Santaro cinayeti, Malatya olaylarının tek merkezden yönetildiği ve emniyet içindeki F tipi örgütlenmeyle ilişkisi olduğu yolunda verdiği röportajda bu olayların başında emniyet içindeki Fetullahçı polis şeflerinin yönettiğini bunların başında da Ramazan Akyürek'inbulunduğunu vurguladı" şeklindeki görüşünün neye dayandığı soruldu. Saçan'ın ise Ramazan Akyürek'in sicil notunda Fetullahçı yazdığı için bu şekilde konuştuğunu söyledi. Bu cinayetlerin de ışık evlerinde yetişmiş olabileceğini düşündüğü için bu şekilde konuştuğunu belirtti.Organize Şubesinin Arşivinde Yok Fırın Deposunda VarMehmet Ali Pekgüzel'in Saçan'a "Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü arşiv kayıtları tetkik edildiğinde 2001 yılında Tuncay Güney ile yapılan mülakatkasetlerinin ve çözümlerinin mevcut olmadığı görülmüştür.
Yapılan araştırmalarda bahse konu kasetlerin İstanbul Terörle Mücadele şubesine 12.12.2003 günü yapılan bir ihbar neticesi, Gaziosmanpaşa İlçesinde bir ekmek fırınının altında bomba yapımında kullanılan malzeme var ihbarı ile yapılan baskında bir çok resmi belge ele geçirildiği, bu belgelerin incelenmesinde Organize Suçlarla Şube Müdürlüğünü ilgilendirdiği anlaşılması üzerine ilgili şubeye teslim edildiği anlaşılmıştır. Devletin arşivinde bulunması gereken bu kasetleri ne amaçla götürdüğünüzü ayrıntılı olarak açıklayınız?"diye soru sorduğu, Saçan'ın ise bu soruya ise "Ben bu konuyla ilgili olarak Fatih 2. Asliye Ceza mahkemesi'nde yargılanıyorum" şeklinde yanıt verdiği öğrenildi.Mülakat Kasetlerindeki İddiaları Niçin Araştırmadınız?Mehmet Ali Pekgüzel'in Tuncay Güney'in mülakat kasatleri incelendiğinde birçok iddianın mevcut olduğu görüldüğünden bu iddiaları adli işlem yapan Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'nün araştırıp araştırmadığı sorulduğunda ise Saçan "Bu iddialarla ilgili olarak savcılıktan soruşturma izni aldık. Somut bir delil olsaydı savcılık işlem yapardı. Biz de gereğini yapardık. Ancak savcılık soruşturma açmadığı için biz de operasyon yapmadık" yanıtını verdiği ileri sürüldü.İstihbarat Şubesini Suçladı Mehmet Ali Pekgüzel'in, Tuncay Güney'den elde edilen belgeler arasında Özel Kuvvetler Komutanlığı mesaj formları ve bu formların içeriği ile ilgili olarakherhangi bir çalışma yapıp yapmadığı sorulduğunda ise Saçan'ın "O belgeleri şu an hatırlamıyorum. İstihbarat Şubesi'ne gönderdim. Benim ne şekilde çalışma yaptığım belli değildir. Bu dosyayı bana istihbarat şubesi getirdiği için çalışmayı da oranın yapması gerekiyordu. Bu olay şubemize intikal ettiğinde Türkiye'nin şartları bu şekilde değildi. Askerler hakkında kolay operasyon ve soruşturma yapılamıyordu.Başsavcının bana yazmış olduğu ön inceleme yazsından da bunu anlamanız mümkündür. Orada bazı kurumları yıpratmayalım şeklinde ibarelervardı" dediği belirtildi.Soruşturmayı Kapattın SuçlamasıSavcı Mehmet Ali Pekgüzel'in Adil Serdar Saçan'a, Tuncay Güney hakkında başlatılan çalışmayı, Güney'i Fetullahçı polislerin Genelkurmay'ın üç dairesini hedef almasından dolayı pas ettiği ve Fetullahçı polisler hakkında soruşturma izni aldığı bir telefon görüşmesi soruldu. Saçan'ın Eski Mali Şube Müdürü Ayhan Mimaroğlu ile yaptığı telefon görüşmesinden çıkartılan bu soruya yanıtı ise; soruşturmayı İstihbarat Şubesi yaptı şeklinde oldu.Çetin Çapan Ev Aldı İddiasıSavcı Mehmet Ali Pekgüzel'in Saçan'ın oturduğu Bahçeşehir'deki evi Gürbüz Çapan'ın oğlu Çetin Çapan'ın aldığı sorusuna ise Çetin Çapan'ı tanımadığını, o evi de Beylikdüzü'nde sahibi olduğu kooperatif evini satarak satın aldığını söyledi.Evinde Çıkan Cd'ler Tuncay Güney SoruşturmasındanSoruşturma savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in Saçan'a sorduğu ve evinden çıkan çeşitli CD'lerde Ergenekon örgütü ile bilgilere rastlandığı ve bu CD'leri niçin savcılara teslim etmediği sorulduğunda ise Saçan'ın bu CD'lerin Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'dan ele geçirilen CD'lerin birer örneği olduğunu, bu CD'lerin birer örneğinin İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesinde emanetinde bulunduğunu söyledi.

haberturk

Kuva'yı milley olmasaydı...

30.01.2009
Türk Ulusu'nun işgallere karşı gönüllü direniş ve savaşı ve de Damat Ferit ve avanesinin işbirlikçilik ve ihanetleri .. Milletlerin tarihlerinde inişler ve çıkışlar vardır. Uygarlığın yükselmesine veya düşmesine de bağlı olarak da ortaya çıkan bu gelişmeler, o Ulus'un var ya da yok olmasını da neticelendirebilir. Karşı uygarlığın bütün üstünlüğüyle karşılaşan Ulus, mücadelesi ölçüsünde varlığını muhafaza edebilir. Bu mücadele, istiklalini ve varlığını koruma başarılamazsa, o Ulus tarih sahnesinden çekilme tehlikesiyle dahi karşılaşabilir. İstanbul ve Anadolu’nun hemen her tarafının işgal tehlikesi ve işgale girmesiyle, uzun yıllardır savaşlarda sayısız evladını kaybetmiş Türk Ulusu, İstanbul Hükümeti'nin talimat ve tedbirlerine rağmen, gönüllü silahlı direnişini başlatmış ve bu savaşım ülkenin her tarafına yayılmıştır."Kuva-yı milliye dönemi" düzenli ordu tam oluşuncaya kadar, 1918 Ekim-1921 Ocak arası olan dönemdir. İlk kurşun nereden atıldı konusu bazılarınca tartışılır.Gerçek odur ki Vatanın dört yanından işgalcilere pek çok kurşunlar atılmıştır, önemli olanda budur. İbretle bilinmesi gereken şudur ki Kuva-yı Milliyeciler, işgalci düşmana karşı savaşırken, İstanbul'dan padişah ve bilhassa Damat Ferit avanesi tarafından bilhassa da İngilizlerden aldıkları destek ve imkanla, her türlü suçlanmışlardır. İttihatçılıkla!,hainlikle, dinsizlikle, bolşeviklikle, çete, eşkiya olmakla... Nemrut Mustafa Mahkeme- lerinde sayısız idam fermanları çıkarılmış ve pek çok Kuvvacı, "gavurlara" yaranmak için idam edilmiştir. Damat Feritlerin; maceracı, eşkiya dedikleri Kuvvacılara karşı işbirliğine gittikleri güçler arasında o zamanın bölücü Kürtlerini, Pontuscu ve Ermenileri saymazsak ayıp olur. Yazıyı okuyan malumlar.. ..Resmi Tarih.. resmi tarih diyorlardır. Bende o zavallılara burası da yani Türkiye, resmi devlet diyor, yazıyı bir zahmet sonuna kadar okumalarını rica ediyorum. KUVA-YI MİLLİYE TABİRİ İLK NERDE KULLANILDI: Türk Milli Mücadelesinin simgesi olmuş, Kuva-yı Milliye (Milli Kuvvetler) adına 1913 yılında rastlıyoruz. Balkan Savaşı devamı resmi sınırı aşarak, Batı Trakyada ilerleyen Teşkilat-ı Mahsusa'cıların, Binbaşı Süleyman Askeri Beyle, Kuşçubaşı Eşref Bey'in liderliğinde, yöre halkıyla , gönüllü milislerle kurdukları Batı Trakya bağımsız Türk Cumhuriyeti'nde.Merkezi Gümülcine'de olan bu devlet, 31 Ağustos 1913'ten, 25 Ekim 1913'e kadar yaşamıştır. Bu hükümetin ordusunda Kuşçubaşı Eşref Bey'e Kuva-yı Milliye Kumandanı ünvanı verilmiştir. Ayrıca Manastırlı Hüsrev Sami ile Cihangiroğlu İbrahim Beyler de Kuva-yı Milliye Müfreze komutanlarıdır.Önemli bir husus da, bir Türk devleti ilk kez "Cumhuriyet" adını da bu devlet de kullanmıştır. Kuva-yı Milliye tabirinin yaygınlaşması ise Mondros Mütarekesi bilhassa İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali ile olmuştur. 1918 Kasım ayında toplanan Milli Kongrede, Kuva-yı Milliye'yi oluşturmak ve birleştirmek için İstanbulda ki duyarlı tüm kuruluşların toplantıya çağrıldığı anlaşılmaktadır.13 Haziran 1919 da Alaşehir'de toplanan heyet de Kuva- yı Milliye Heyeti adını almıştır.Oluşturulan kuvvetlerden 16 kişi Yunanlılara esir düşmüş ve "çete" olarak adlandırılarak idam edilmiştir. Bunun üzerine, çete tabiri yerine Kuva-yı Milliye tabiri genel bir ad haline getirilmiştir.Erzurum Kongresi'yle birlikte de Kuva-yı Milliye tabiri sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Sivas Kongresi sırasında, 9 Eylül 1919 tarihinde, Heyet-i Temsiliye aldığı kararla, 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa'yı, Batı Anadolu umum Kuva-yı Milliye Kumandanlığına tayin etmiştir. Kuva-yı Milliye adı, Milli Mücadele'de iki şekilde kullanılmıştır. Birincisi Milis (gönüllü, çete) anlamındadır. İkincisi ise Milli Mücadelenin tamamı bu tabirle ifade edilmiştir. Şöyleki, müdafaa-i Hukuk kuruluşları, Heyeti Milliyeler, kongreler, Ankara'da Büyük Millet Meclisi, bunlara yardımcı kuruluşlar ve Ordu, Kuva-yı Milliye idi. Mücadele Vatan'ı kurtarmak ve Millet için yapılıyordu, bu sebeple Milli Mücadeleye katılan her şahsa, "Kuva-yı Milliye'ci" veya "Millici" denilmekte idi. Yunanlıların İzmir'i ve Batı Anadolu'yu işgallere başlaması üzerine oluşmaya başlayan milis kuvvetler, günün şartlarında mecburiyet idi. Mondros Mütarekesi'nin şartları gereği, ne hükümet ne ordu fiilen müdahale imkanına sahip değildi. Esasen teşekküllü bir orduda kalmış değildi. İşte bu şartlarda Türk Ulusu'nun, hiç bir makamdan emir almadan, kendiliğinden milli kuvvetler meydana getirerek, işgale ve düşmana karşı, çete savaşıyla yani gerilla savaşıyla direnen ve savaşan kuvvetlerine, "Kuva-yı Milliye" denmiştir. Bu milli kuvvetler, işgal tehlikesiyle karşılaşılan her bölgede kendiliğin -den oluşmuştur. Orta Asya dönemlerinden beri Türkler Ordu/Millet haline gelebilen topluluklardır. Türklerde halk bir ordu, ordu ise halktır.Türklerde devlet zora düştüğünde, millet kadın erkek, yaşlı genç silahlı direnişler oluşturmuşlardır. Esareti kabul etmeyen özgürlüğüne düşkün bir Ulus. Kuva-yı Milliye hareketide bunun tüm dünyaya örneği... DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETLERİ KUVA-YI MİLLİYE'YE KARŞI: Damat Ferit Paşa, Osmanlı Devleti'nin en kritik zamanında, işgale uğradığı günlerde 5 kez sadrazamlığa (başbakanlığa) getirildi. Zaman zaman milli mücadeleye destek vermek isteyen bakanlarında bulunduğu sancılı İstanbul Hükümetlerinde, sarayın damadı bu zat tahmin edileceği üzere İşgalcilerin bilhassa da İngilizlerin isteği, Padişah Vahidettin'in de önerisiyle hükümetler kuruyor, hüküm sürüyordu. Damat Ferit Paşa, İttihat ve Terakki karşıtı ve "kendisi ve efendisi padişahın, Allah’tan sonra İngiltere'ye umut bağladık- larını" söyleyecek kadar İngiliz yanlısıydı. Kabinesine hakim olan görüş, Anadolu hareketini idare edenlerin ittihatçı oldukları yönündeydi. Bunun yeterince işe yaramaması üzerine, Kuva-yı Milliyeciler Bolşeviklikle suçlan- mıştı. 8 Mart 1919 tarihli bir kararnameyle de İstanbul’da Divanı Harbi Örfiyi kurmuştu.(Nemrut Mustafa Divanı) İttihatçıları yargılamakla görevli ve siyasi içeriği olan bu mahkemelerin verdiği kararlar bugün sözde Ermeni soykırımcılarına malzeme olmaktadır. Damat Ferit, başlangıçta, 9. Ordu müfettişi olarak Samsun'a çıkan Mustafa Kemal'i, kendisine siyasi bir rakip olabileceği düşüncesiyle, İstanbul'dan uzaklaştırmak maksadıyla, atanmasını onaylamıştı. Mustafa Kemal'in işgallere karşı milli bir direniş için gösteri ve mitingler yapılması emirleri ve giderek İstanbul hükümetine cephe alması onun görevden alınmasını gündeme getirmişti. Bu mitinglerin ilklerinden birisi İzmir'in işgali üzerine Giresun'da yapılmış ve Damat Ferit Hükümeti'ne sert bir yazı yollanmıştı. İşgaller kabul edilemez... diyordu kısaca..Ancak İstanbul Hükümetine göre bu gösteriler asayişsizliğe yol açıyordu.Bu gösterilerin yasaklanması gerekiyordu. Mustafa Kemal bunu reddetti, zaten milletin sesini kesmeye kimsenin gücü yetemezdi... Dahiliye nazırı Ali Kemal Bey'in, 23 Haziran 1919 tarihli genelgesi, "Mustafa Kemal Paşa azledildiğinden kendisiyle hiçbir resmi muameleye girişilmemesini ve hükümet işleriyle ilgili hiçbir talebinin yerine getirilme- mesini" bildiriyordu. Hükümetin görüşlerini yansıtan Sabah gazetesinde ise, Milletin işgaller karşısında hissettiği üzüntüyü, tamamen haklı buldukları ancak tedbirle, siyasetle, sessizce müdafaa dışında bir silahlarının bulunmadığı belirtiliyordu. Damat Ferit, Erzurum ve Sivas Kongreleri'ninde toplanmasını engellemeye çalıştıysa da başaramadı. Çünkü asker ve sivil devlet görevlilerinin çoğu esasta milli mücadeleden yanaydı ve Ferit'in emirlerini dinlemiyorlardı. Avrupa’da kötü bir etki yaratan! Sivas Kongresini dağıtmak için görevlendirilen Elazığ valisi Ali Galip Bey ve İngiliz Binbaşı Noel'in kaçmaları, Damat Ferit'te hayal kırıklığı yaratmıştı. Devam eden benzer olayların sonucu; Anadolu'nun İstanbul ile ilişiğini kestiğini, padişa- ha, yabancı devletlere ve bütün yurda bildirmesi olmuştu..... 16 Mart 1920'de İstanbul'un İtilaf devletleri tarafından işgal edilmesi yeni ve daha sert bir damat Ferit Paşa hükümetine yeşil ışık yaktı. Yeni hükümetin programı, Kuva-yı Milliye'yi tamamen ortadan kaldırmayı öngörüyordu. Bunun için, Kuva-yı Milliye'ye karşı hareketlerin başını çeken Anzavur Ahmet'e "paşa" unvanı verilerek 8 Nisan'da Balıkesir mutasar- rıflığına tayin edildi. 10 Nisanda da tehcir ve taktil davalarına bakmakta olan İstanbul'da ki Divanı Harbi Örfi başkanlığına Nemrut Mustafa Paşa atandı. Bu arada İngiliz baskısı ve baskını ile Meclis-i Mebusan kapatılmıştı. Mebuslar, İttihatçılar, Bekirağa zindanlarına dolduruluyordu. Millicilere karşı sıkı bir harekat başlatılmıştı. Bu harekata, Padişah Vahdettin yayınladığı hattı hümayunla, şeyhü'l-islam Dürrizade Es Seyit Abdullah Efendi ise, "Anadolu hareketine katılanların katledilmelerinin dinen vacip olduğu" yolundaki fetvasıyla, İngilizler de bu fetvaları savaş uçaklarıyla Anadolu'ya dağıtarak destek vermişlerdi. Hükümet de yayınladığı beyannameyle Kuva-yı Milliyeci'lerden af dilemeyenlerin şiddetle cezalandırılacağını belirtmek- teydi. Ayrıca Damat Ferit, İstanbul'da ki "Kürt Teali Cemiyeti" ile de bağlantı halindeydi. Onlardan Mustafa Kemal'e karşı yardım istiyordu. Ayrılıkçıbaşı Seyit Abdulkadir, emellerini kabul ettiği takdirde, Damat Ferit'e yardıma hazır olduğunu bildirmişti. Hızını alamayan Ferit, Kuva-yı Milliye'ye karşı Kuva-yı İnzibatiye kurulmasına karar verdirmiş, 18 Nisan 1920'de Kuva-yı İnzibatiye Kararnamesi çıkarılmıştı. Ferit, Harbiye Nezaretini de (Milli Savunma Bakanlığı) vekaleten üstüne almıştı. İngiliz süngüleri gölgesinde şahinleşen Damat, memleketin bir buhran içinde olduğunu, her şeyden evvel anarşinin son bulup, padişah efendimiz etrafında toplanılmasını söylüyordu. Kuva-yı inzibatiye kararnamesinde şunlar yazıyordu: "Devlet yasalarını uygulayan hükümet memurlarını zorla kullanarak görevini yapmaya engel olan ve Kuva-yı Milliye adını taşıyan eşkiyaları tepelemek için Kuva-yı İnzibatiye kurulmuştur. Kuva-yı İnzibatiye devletin silahlı kuvvetidir. Bu kuruluş Harbiye ve Dahiliye Nazırlıklarına bağlı olacaktır. Ayni zamanda da kolluk kuvvetlerine de yardım edeceklerdir..." Bütün bunlar olurken Vatan'ın dört bir yanında Kuva-yı Milliyeciler, Ege'de, Antepte, Kars'ta ve de Karadeniz'de Yunan Ordusu'yla, Ermenilerle, Pontus çeteleriyle, Fransızlarla gücünce savaşmaktaydı.Ve birtakım ileri gelenler İstanbul'da İşgalcilerin kokteyllerinde, Balolarında boy gösterirken , Kuvvacılar , yoksul Anadolu köylüsü, tüyü yeni biten gençler, eşkiya diye umud edilmeyen ama en önde savaşan vatan evlatları, yıllarca savaşmış yorgun ve yaralı gaziler, terhis edilmiş erat, subaylar ve de din adamları, kadınlar, kızanlar...bütün bir milletin canını vermekten korkmayan gerçek kahramanları... Destanlar yazmaktaydı.. Balıkesir mutasarrıflığına atanan Anzavur, Padişah Vahdettin'i ziyaret etmiş, şükranlarını sunarak, Mustafa Kemal kuvvetlerini en kısa sürede mahf ve imha edeğini, emin olunmasını arz etmişti. (Malum) Ali Kemal, 25 Nisan tarihli Peyamı Sabah'ta "bu haydutlar ittihatçılardan daha adi, daha kötü oldukları için cezalarını da daha evvel bulacaklar" diye yazıyordu. Hükümete göre, Anadolu'da Kuva-yı Milliye'ye yardım etmiş olanlar bile memleketin felakete sürüklendiğini görerek dönüş yapıyorlardı. Sürüklenilen felaket diye söz edilen şey, işgalcilere silahlı direnişti. İstenen Yunan'a, Ermeni'ye, Fransız', İngiliz'e selam durmak, toprağını, namusunu teslim etmekti... İngiltere' nin mandası, işte kurtuluş yolu. Sevr'i dayatanların son kalan Anadolu'yu da bölüştürdüklerinden, Türk varlığının tamamen silinmesi operasyonunun hızla gerçekleşmekte olduğunu anlamamazlıktan gelenler, esasında korkaklar ve hainler topluluğundan başkaları değildi. Ali Kemal, "... en birinci vazifemiz, ne emel beslediklerini hepimizin bildiği bu muzur mahlukattan, bu haşarattan Anadolu'yu temizlemektir." diyordu. Ancak hükümet değil Anadolu'ya, İstanbul'a bile tam manasıyla hakim olamıyordu. İstanbul'un merkeze uzak ilçelerinde artık Kuva-yı Milliyecilerin sözü geçiyordu. Örneğin Beykoz'da Kuva-yı Milliye, polis karakollarını basarak teslim almış, Dudullu'da İngiliz ve Yunan askerleriyle çatışmaya girmişti. Anzavur Ahmet, Kuva-yı İnzibatiye ve yurdun çeşitli yerlerinde Kuva-yı Milliye'ye karşı ayaklanmalar, Anadolu hareketini ortadan kaldırma hareketleridir. Milli Kuvvetler düşmanla savaşıp, vatanı kurtaracakken başlarında hainler olan bu kandırılmış insanlarımızla mücadele ettiler.. Ancak, Sakarya savaşında olduğu gibi kandırılarak isyan ettirilen gençler, vatandaşlar, aydınlatılarak yer yer Milli Kuvvetlere katılmış ve düşmanla savaşmışlardır. Kuva-yı Milliye döneminde 18 iç isyan çıkmıştır. Bunlar, İstanbul Damat Ferit Hükümetinin etkisinde kalan, açık hainlerle yanlış bilgilerle kullanılan kimselerce çıkarılmıştır.Kan dökülmüş, İstiklal Mahkemeleri gereğini yapmak zorunda kalmıştır. En çok uğraştıran hiç kuşkusuz Anzavur olmuştur. Ege, Balıkesir yörelerinde etnik ayrılıkçılık da yapan Anzavur, Hilafet Ordusu'nun komutanıydı. İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanlığından emir ve yardım alıyordu.Koyu bir müslüman olduğunu söyleyen Anzavur boynunda asılı Kuran'la dolaşır kendisi gibi Müslüman olan düşmanlarını diri diri incir ağaçlarına asmaktan çekinmezdi. Aznavur; Kuva-yı Milliyecilerle; İzmit, Susurluk, Bandırma, Karacabey, Balıkesir ve Adapazarı civarlarında defaten savaşlar yapmıştır. Yenilmiş, yeniden adam toplamış ortaya çıkmıştır. Etrafındakilere şöyle demektedir; "...Ben İngilizlerden birçok yardımlar görerek bu işlere giriştim. Daha bir çok savaş yapacağım...Ondan sonra memleketi ecnebilere(gavurlara) işgal ettireceğim. Bunun için bana verilen paraların kuvvetiyle yeterince kuvvet elde edeceğim.." Anzavur, Gönen tarafında köylerde dolaşıp, propaganda yapıyordu..." Göğsümde iman, dilimde Kur'an, elimde ferman" Yani İngiliz Komutanlığı, yani Padişah Vahidettin yani Damat Ferit, yani Şeyhül-İslam Dürrizde fermanları... Anzavur bu arada Kuva-yı Milliye'ci avına da devam etmektedir. Mesala 12 Kasım 1919 günü 1000 kişi ile Susurluk Hükümet konağını ele geçirdi. Adamları köyleri basıyordu. Kuva-yı Milliyecilere yönelik Kirmasti ve Karacabey'deki hareketleri artınca, Bursa'daki 174. Alay komutanı Yarbay Rahmi Bey askerleriyle harekete geçti. Anzavur adamlarını ve atını kaybetmesine rağmen kaçtı. Mustafa Kemal, Anzavur'a karşı Çerkez Ethem'i yolladı. Ethem, Anzavur'a baskın çıktı. Anzavur, 1919 Ekim ayından 1920 ortalarına kadar Balıkesir ve çevresi, Adapazarı dolaylarında, Kuva-yı Milliye-ye karşı isyanlar çıkarmıştır. İngilizlerce özel olarak görevlendirilen Anzavur Ahmet, 15 Nisan 1921 tarihinde Karabiga'ya bağlı Adliye köyü civarında Çiftlik köylü Mehmet Efe tarafından öldürüldü ve başı kesildi... Damat Ferit hız kesmiyordu. Anadolu hareketini ezmek için gayret içindeydi. Bu gayretleri sonucu Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki 1 numaralı Divanı Harb, Mustafa Kemal ve Kuva-yı Milliye önderlerini " ÖLÜM" cezasına çarptırdı. Padişah'ta kararı, 24 Mayıs 1920'de onaylamıştır. Kararda, adı geçenler Kuva-yı Milliye adıyla çıkarılan fitne ve fesadın örgütleyicisi, destekleyicisi ve yöneticisi olmak... suçlarından denmekteydi. AKBAŞ CEPHANELİĞİ OLAYI VE KUVA-YI MİLLİYECİLERİN İDAMI: Damat Ferit Paşa'ya göre Milliciler karaktersiz suçlulardı. Bu düşünce tarzı Kuva-yı Milliyecilere karşı gösterilen şiddetin giderek artmasına yol açmıştı. ... Gelibolu ve Eceabat arasında eski Çimpe Kalesi yakınlarında bulunan Akbaş Cephaneliğinde 8000 Rus tüfeği, 40 Rus mitralyözü, 20.000 sandık cephane bulunuyordu. Silah ve cephane ihtiyacı Kuva-yı Milliye için hayati noktadaydı. Bu sebeple Balıkesir Heyeti Merkeziyesi bu cephaneleri ele geçirme görevini Köprülü Hamdi Bey'e verdi. O da Kuva-yı Milliyecilerden Dramalı Rıza Bey ve milislerle Fransız askerleri tarafından korunan cephaneliğe baskın düzenlemiş ve başarıyla ele geçirilen silahları Biga'ya bağlı Yenice köyüne getirmişlerdi. İngilizler bu olaya büyük tepki göstermiş, Anzavur ve adamları bu baskını düzenleyenlerin üstüne salınmıştı. Sonunda Köprülü Hamdi Bey'i şehit eden asiler, 5000 İngiliz altınıyla ödüllendirildiler. Daha sonra Anzavur Yenice köyüne saldırmış, çaresiz kalan Dramalı Rıza Bey cephaneleri havaya uçurmuştu. Ancak ağır şekilde eleştiriye uğramıştı. Bunun üzerine Dramalı Rıza, Damat Ferit Paşa'ya bir suikast planlamıştı. Ancak arkadaşlarıyla yakalandı. 2 Haziran 1920 Vakit gazetesi şöyle yazmaktaydı; Damat Ferit Paşa'ya suikast suçundan tutuklananlar: Salihli Kuva-yı Milliye Reisi Dramalı Rıza başta olmak üzere Bahriye yüzbaşıla- rından Halil İbrahim, Üsküdar Belediyesi Doğancılar mevkii memuru Mehmet Ali, Maliye katiplerinden Tevfik Sukuti ve bir çok isim. Gazeteye göre, yazar Ali Kemal bey de hedef alınmıştı... Zanlıların yargılanmasına Nemrut Mustafa Paşa Divanı Harbinde başlanmıştı. Yargılamalar büyük bir hızla tamamlandı, Dramalı Rıza, bahriye yüzbaşısı Halil İbrahim, Belediye memuru Mehmet Ali ve Maliye memurlarından Tevfik Sukuti (Karakol Teşkilatı kurucularından) 12 Haziran 1920 tarihinde Beyazıt Meydanında İdam edildiler. İşin ayrıca acı yanı, vatan savunmasında bir kör mermiye ihtiyacı olan, bıçakla, sopayla mevzi bekleyen Millicilere silah ve cephane bulmak için canlarını feda eden bu isimsiz kahramanların hakkın -da, Nemrut Mustafa Divanı Harbinin, aşağılayıcı, yalan ve düzmece olduğu hemen anlaşılan basın açıklamasıydı. Basın açıklamasında, bu Kuva-yı Milliyecilerin uzun bir listeyle arkadaş- larını ihbar ettikleri, idama giderken bile para için birbirleriyle döğüştükleri gibi, "Şehitlere" haksız saldırılarda bulunuluyordu. Bu idamları yapanlar ve yaptıranlar hain değil de nedir ki... ERMENİ PATRİĞİ ZAVEN EFENDİNİN LİSTESİ: Damat Ferit ve Hükümetlerinin İngilizler başta bütün işgalci yabancı güçlerden nasihat bazen de emir aldığını açıktır. Bu güçler, zaman zaman Kuva-yı Milliyecidir ya da İttihatçıdır diye listeler veriyor, listedekiler toplanıp tutuklanı- yordu. Ancak o günlerde listesi uzun ve sözü geçen biri daha vardı. İyiki de vatanseverlerin çoğu bir yolunu bulup Anadolu'ya geçmiştir. Çünkü onun listesinde kimler yoktu ki... Damat Ferit'in ayni zamanda İttihatçılara düşmanlığı çok derindi. Patrik Zaven'in kılıcı kesiyor, sözü dinleniyordu.. O kadar ki, Nemrut Mustafa Divanı, Boğazlıyan kaymakamı Kemal beyi ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'i, görevlerini yaptıkları için Milletin gözü önünde, Beyazıt Meydanı'nda astırdı. Ermeniler, 1. Dünya Savaşında erişemedikleri gayeye, mütareke senelerinde erişmek emelinde idiler. Onların en korktukları şey, Kuva-yı Milliyeci’lerin işbaşına gelmesiydi. Ermeniler, Milli Mücadelenin başındakilerin hepsini ittihatçı olarak kabul ediyorlardı. Halbuki Mustafa Kemal Paşa, İttihatçıları hatalı buluyor, İmpa- rotorluğu bir felakete sürükledikten sonra liderlerinin yurtdışına gitmelerini sert bir üslupla eleştiriyordu. Ancak patrikhane ve pontusçu teşkilatlar, Anadolu’daki Millici örgütlemelerde önderlik edenleri çeşitli şekillerde suçlayarak, Damat Ferit Hükümeti'ne ihbar ediyorlardı. Bunlar arasında Karadeniz'in en güçlü Türk milis kuvvetinde yer alanlar ve komutanları Topal Osman Ağa'da vardı. .. Rum ve Ermenilerin şikayetleri üzerine, Nemrut Mustafa Paşa divanı, Osman Ağa ve 169 Kuva-yı Milliyeci milisi için Tutuklama ve yargılanma kararı verdi. Osman Ağa adamlarıyla Şebikarahisar dağlarına çekildi. Şikayetlerin asıl nedeni, meydanın boşaltılması, Pontuscuların dışardan gelen destek ve yardımların etkisiyle de Karadeniz Bölgesine hakim olmasıydı. Ancak oyun bozulacak, Giresun başta, Trabzon'da, Samsun'da, Pontus ve Ermeni çeteleri dağıtılacaktı. İŞTE RESMİ TARİH, SANKİ ÇOK BİLİYORLARDI DA.!. : İstanbul limanında bir harp gemisi sefere hazırlanıyordu. Bu Fransız harp gemisinin adı "Demokrasi" idi. Damat Ferit Paşa hükümeti, SEVR Antlaşmasını imzalamaya karar vermişti. Ertesi gün Osmanlı Heyeti'ni alıp Fransa'ya hareket edecekti. İşte bu geminin hareketinden 12 saat evvel, İstanbul halkı akın akın Beyazıt Meydanında toplanmaktaydı. --- Niçin böyle karanlığa bıraktılar... --- İşlerine öyle geliyor da onun için... Beyazıt Meydanıydı... Yollar, meydanlar, damlar mahşeri tıklım tıklım dolmuştu.. Şimdiki Üniversitenin önündeki çınarın altına üç ayaklı bir darağacı kurulmuştu. İdam sephasının etrafı Damat Ferit'in emrinde ki jandarma ve polis kordonu altına alınmıştı. Binanın önünde İngiliz ve Fransız askeri kuvvetleri yer alıyordu. Halk bir deniz gibi dalgalanıyordu, güneş Süleymaniye arkasından sessizce batıyordu. Harbiye Nezaretinin kapısından çıkan süngülü bir müfreze askerin arasında 35 yaşlarında Boğazlıyan Kaymakamı Kemel Bey görünmüştü. Meydanı sessizlik kaplamıştı. Oldukça metin ve sakindi... Son sözünün olup olmadığı soruldu. O da halka hitap etti. -- Sevgili vatandaşlarım ! Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Görevimi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masu -mum. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna deniyorsa, kahrolsun böyle adalet!.. -- Meydandaki onbinleri bulan halk, ses dağlara çarpmışta aksetmiş gibi tekrar etmişti: " Kahrolsun böyle adalet " -- Kemal Bey konuşmaya devam ediyordu; "Vatan uğruna cephede ölen bir asker gibi şehit gidiyorum. Allah vatana ve millete zeval vermesin!.. Amin.." Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Pencereden bakan devrin adliye Müsteşarı Sait Molla , cellatlara hiddetle bağırmıştı: "--Söyletmeyin bu alçak herifi...Hemen asın bu köpeği, ne duruyorsunuz itoğlu itler.!." Çingeneler derhal darağacında sallanan ipin ilmiğini Kemal Bey'in boğazına geçirdiler, onu aceleyle sandalyenin üstüne çıkardılar, ipi çekip sandalyeyi devirdiler, sonra ipi biraz daha yukarı çektiler. O düşman işgalinin bir kurbanı olarak ipe çekilmişti, gerçek buydu. O akşam gösteriye başlayan halkı, asker, jandarma, polis güçlükle dağıtmıştı. Köşe başlarında İngiliz, Fransız askerleri ve makineli tüfekleri de hazır duruyordu. Kemal Bey'in cenazesi ertesi gün büyük bir törenle kaldırıldı. “İstanbul limanında bir harp gemisi sefere hazırlanıyordu... Fransız gemisinin adı "Demokrasi" idi... Bu gemiyle Osmanlı Heyeti yarın gidecekti.. Damat Ferit avanesi Sevr'i imzalamaya karar vermişti. Tesadüf geminin hareketinden 12 saat evvel.. Nedense hava kararırken, Bekirğa Bölüğü'nden çıkarılıp, Beyazıt Meydanında milleti toplatıp gözdağı olur diye, Görevini yapmak suçundan, darağacında astılar Kemal Bey'i.. Köşe başlarında eller makineli tüfeklerin tetiğinde İngiliz, Fransız askerleri, Sabahında Demokrasi gemisi Heyetle Sevr'i imzalamaya hareket etmişti .!.. “ KUVA- YI MİLLİYE OLMASAYDI.!.. YARARLANILAN KAYNAKLAR: 1- Dr.Ş.Can ERDEM-Damat Ferit Paşa Hükümetlerinin Kuva-yı Milliye'ye karşı takip ettiği siyaset. Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi-Sayı4 ATESE Yay. 2- Doç.Dr.Metin AYIŞIĞI - Mütareke döneminde İstanbul Hükümetleri ile Kuva-yı Milliye arasındaki münasebetler. Askeri Tarih Bülteni.Sayı:45 ATESE Yay. 3- Osman AVCI - Türk Milli Mücadelesi Tarihinde Kuva-yı Milliye devri. Askeri Tarih Bülteni.Sayı:45 ATESE Yay. 4- Yrb.Zekeriya TÜRKMEN -Türk İstiklal Harbi İstihbaratçılarından İngiliz Kemal'in Anzavur Ahmet'e yönelik takip harekatı. Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi.Sayı:8 Gnk.ATESE VE Dnt. yay. 5- Hüsamettin ERTÜRK- İki Devrin Perde Arkası.

5 terörist teslim oldu

30.0.12009
Terör örgütünde çözülmeler devam ediyor30.01.2009 14:40
Güvenlik güçlerinin terör örgütü PKK'ya yönelik operasyonları devam ederken; örgütteki çözülmeler de sürüyor. Terör örgütünden kaçan 5 terörist güvenlik güçlerine teslim oldu.Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, terör örgütünden kaçan 5 terörist, Şırnak'ın Silopi ilçesinde güvenlik güçlerine teslim olduğu bildirildi. Ocak ayında şimdiye kadar 11 terörist kaçarak güvenlik güçlerine sığındı.Diyarbakır'ın Kulp ilçesi dağlık arazi kesiminde ise terör örgütü mensupları tarafından kullanılan bir mağara içerisinde muhtelif tıbbi ve yaşam malzemesi ele geçirildi.2007 yılına göre 2008 yılında örgütten kaçan teröristlerin sayısında yüzde 62'lik artış oldu. 2007 yılında 109 terörist güvenlik güçlerine teslim olurken; 2008 yılında bu sayı 177 oldu.
CİHAN

JİTEM’ciler Saddam’a peşmerge lideri sattı

30.0.12009
JİTEM’ci Arif Doğan ve Ahmet Cem Ersever’in talimatıyla Antalya’daki birliğinden alınarak 100 bin dolara Iraklı yetkililere satılan ve burada Saddam rejimince idam edilen Mehmet Kılıç’ın eşi suç duyurusunda bulundu. Susurluk raportörü Kutlu Savaş’a ifade veren itirafçı İbrahim Babat da operasyonda yer aldığını itiraf etmiş, Kılıç’ı teslim aldıkları alay komutanına ‘İfadesini aldıktan sonra infaz edebiliriz’ dediklerini söylemişti

KDP Zaho Bölge Peşmerge Komutanı olarak 1988’e kadar görev yapan, Hallepçe katliamından sonra ailesiyle Türkiye’ye kaçarak vatandaşlık alan Mehmet Kılıç’ın (Maho Gevdan) eşi Safiye Kılıç, emekli Albay Arif Doğan, Jandarma Astsubay Şaban Bayram ve itirafçı İbrahim Babat ile dönemin Antalya ve Silopi jandarma yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Avukatı Tahir Elçi ile birlikte İstanbul Başsavcılığı’na iletilmek üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe veren Safiye Kılıç, olayı ayrıntılarıyla Taraf’a anlattı. Eşinin hem Irak hem de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu, nüfusa geçirilirken 1952 doğumlu olmasına rağmen, 1960 doğumlu olarak yazıldığını söyleyen Kılıç, KDP’deki faaliyetleri nedeniyle Irak devlet yetkilileri tarafından aranan Mehmet Kılıç’ın Barzani’yi oldukça yakın bir isim olduğunu belirtti. Kılıç şunları söyledi: Çarşı izninden dönmemiş“Eşim 1988’in son aylarında ya da 1989’un başlarında, askerlik görevini yapmak üzere Antalya’ya gitti. Topçular mıntıkasındaki 3. Piyade Tugayı’nda askerlik yapıyordu. Eşim ile aynı birlikte görev yapan ve kendileri de Beytüşşebaplı olan iki kişi bize eşimin kaybolduğunu söyledi. Birinin adı Mehmet idi. Bunun üzerine oğlum Hikmet Kılıç, bazı akrabalarımızla Antalya’ya gitti. Geri geldiğinde, askeri yetkililerin eşimin bir telefon üzerine çarşı iznine gönderildiğini, bir daha da birliğine geri dönmediğini söylemişler. Oğlum Antalya Savcılığı’na gidip dilekçe vermiş, ancak Savcılık bu konunun askeri savcılığın görev alanına girdiğini belirtip dilekçeyi almamış. Sonraları Kılıç’ın Irak makamlarına teslim edildiğini, Bağdat’ta özel bir hapishaneye götürülüp idam edildiğini öğrendik” JİTEM 100 bin dolar aldıAvukat Tahir Elçi’nin savcılık dilekçesinde anlattığı olayı itirafçı İbrahim Babat, Susurluk soruşturmasını araştıran raportör Kutlu Savaş’a şöyle anlatmıştı: “1989’da JİTEM Komutanları tarafından bize Mehmet Kılıç’ın (Maho Gevdan) Antalya’dan alınıp getirilmesi istendi. Ben, Astsubay Şaban Bayram ve Erol adındaki bir askerle birlikte Antalya’da İl Jandarma Alay Komutanı’yla görüştük. Yetkililer geleceğimizden haberdardı. Alay Komutanına ‘Alıyoruz, ancak geri getirmeyebiliriz, ifadesini aldıktan sonra infaz edebiliriz’ dedik. Ertesi günü Mehmet’i nizamiye kapısından aldık, Silopi’ye getirdik. Cem Ersever’in sürekli ilişkide olduğu Irak İrtibat subayına teslim ettik. Mehmet Kılıç eskiden KDP içinde üst düzey sorumlu olduğundan Irak devleti tarafından JİTEM’den 100 bin dolar karşılığında istenmişti. Bu olayı duyan ve rahatsız olan Yüzbaşı İsmail Öztoprak daha sonra kaza süsü verilen bir olayla öldürüldü...”JİTEM binasında işkence odasıPKK itirafçısı ve JİTEM eski elemanı Abdülkadir Aygan’ın anlatımlarıyla bir kez daha gündeme gelen Diyarbakır’daki JİTEM Grup Komutanlığı binası, hazırlanan bir projeyle sanat merkezine dönüştürülecek. Yıllar sonra görüntülenen tarihi Diyarbakır Surları’nın Kale İçi’ndeki JİTEM’in sorgu odalarında işkence izlerini görmek mümkün. Fırat Haber Ajansı’nın haberine göre bina, Diyarbakır’ın Saraykapı Semti’ndeki İç Kale’de bulunuyor. Burası ilk olarak 22 Nisan 1994 tarihinde M. Şerif Avşar adlı kişinin kaçırılması ve Kale İçi’ndeki Merkez İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürülmesi ile duyuldu. Avşar, işyerinden korucu ve bir uzman çavuş tarafından kaçırılarak JİTEM Karargahı’na getirilmiş, ailesi takip ederek olayı basına yansıtmıştı. Sanat merkezi olacak 12 yıl boyunca çok sayıda cinayetin işlendiği iddia edilen JİTEM Diyarbakır Grup Komutanlığı binası, bundan sonra Kültür Bakanlığı tarafından turistleri çekecek bir projeyle, içinde Arkeoloji Müzesi, Taş Eserler Müzesi, Müze Kafeterya, Saint George Müzesi, Sanat Galerisi, Cezaevi Binası ve Kongre Merkezi olarak işlevini sürdürecek.
( Taraf/İNCİ HEKİMOĞLU )

Org. Karadayı internete düşen şok ses kaydıyla ilgili konuştu.

30.01.2009


Bir internet sitesinde yayınlanan ve Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'ya ait olduğu öne sürülen ses bandı tartışmaya yol açtı.Söz konusu bantta Karadayı olduğu iddia edilen kişi, biriyle konuşuyor ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Erkan Mumcu'ya Meclis'e girmemesi gerektiğini, girse bile çekimser oy kullanmasını söylediğini ifade ediyor. Ayrıca bazı bakanlarla da konuştuğunu, onların da milletvekilleriyle konuşacağını belirtiyor.
367 nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı vermesi ve yeniden seçime gidilmesi veya cumhurbaşkanını halkın seçmesi olasılığı üzerinde duruyor. Seçimlerde yeniden iktidarın kazanması ve cumhurbaşkanını halkın seçmesi halinde ise Genelkurmay'ın devreye girmesinden söz ederek, “TSK'nın bu işi halletmesi lazım, temizlemesi lazım” diyor. Ses kaydında Erkan Mumcu'yla ilgili olarak küfürlü bir ifade de yer alıyor. Kartel gazetelerinden birinde yayınlanan ifadelerinde Karadayı, bakın şok ses kaydıyla ilgili ne söylemiş.
Fikret Bila
Karadayı: Montajlamışlar
Ses bandının internet sitesinde yayımlanmasından sonra Karadayı ile konuştum. Karadayı, sorularıma şu yanıtları verdi:
İnternet sitesinde yayımlanan ses bandını dinlediniz mi? Banttaki ses size mi ait?
- Dinledim. Tam anlaşılmıyor. Başka sesler var. Biri daha konuşuyor. Bence bazı yerleri montaj yapmışlar.
AKP'nin seçimi yeniden kazanması, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesi halini kastederek, ‘o durumda TSK'nın müdahale etmesi lazım' biçimindeki konuşmanın size ait olduğu iddia ediliyor?
- Hayır. Bu sözler bana ait değil. Ben tam aksine, toplantılarımızda askerin tümüyle siyaset dışında kalması gerektiğini savunmuşumdur.Bu sohbet toplantılarının birinde cumhurbaşkanlığı seçimleri konuşuluyordu. O günlerde herkes bu konuyu konuşuyordu. Ben tam aksine, askerin siyasete karışmaması gerektiğini her zaman savunuyordum. ‘Ben 27 Mayıs'ı gördüm, 12 Eylül'ü gördüm, askerin siyasete müdahale etmesine karşıyım' dedim. O zaman Prof. Dr. Memduh Yaşa, o yaşında, kalktı yanıma geldi ve ‘Paşam sizi tebrik ediyorum. Bir asker olarak bunları sizin ağzından duymak bizi çok memnun etti' dedi.Bu konuşmaya şahit olan birçok kimse de gösterebilirim. Halen de bu görüşü savunuyorum. Ordumuz güçlü olmalı ama siyasetin dışında kalmalı. 13 ülkenin bizden toprak talebi var. Bu nedenle güçlü bir ordumuz olmalı fakat siyasetin dışında bulunmalı görüşünü savunuyorum. Bu bakımdan o sözler bana ait değil. Dediğim gibi, bazı yerleri montajlamışlar.
Dönemin ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu'ya, küfürlü bir ifadeyle, Meclis'e girse bile çekimser oy kullanmasını istediğiniz iddiası da var? Erkan Mumcu'yla konuşmuş muydunuz?
- Erkan Mumcu Bey'i eskiden beri tanırım. Bakan olduğu dönemden tanırım. Parti kurduğunda arayıp tebrik etmiştim. O da beni aradı. Çok memnun olduğunu söyledi. Eşlerimiz de konuştular. Sonra Bodrum'da da bir arada olduk. Erkan Mumcu'yla bu konuları konuşmuş olabilirim. Erkan Mumcu'ya hakaret edecek bir ifadem, saygısız bir sözüm olmaz. Küfürlü ifadeler de bana ait değil. Ben küfürlü ifadeler kullanmam. Bu mümkün değil.
Mumcu'yla ne konuştuğunuzu hatırlıyor musunuz? DP-ANAP birleşmesiyle ilgili konuşmuş muydunuz?
- Ben sade bir vatandaş olarak görüşlerimi söyledim. Birçok kişiyle de konuştum. Benim söylediğim, DP-ANAP birleşmesinin siyasetteki denge bakımından yararlı olacağıdır. Hala da aynı fikirdeyim. Sade bir vatandaş olarak bunda fayda görüyordum ve savunuyordum.Birçok kişi de savunuyordu. Basında da savunan çoktu. Siyasette merkez sağ ve merkez sol dengesi olmasını faydalı buluyordum. Eski DP zamanında bu denge yoktu ve birçok sorun doğdu.Bu görüşleri cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında mı savunuyordunuz?- Bunlar her zaman savunduğum görüşlerdir. Ben merkez sağ, merkez sol dengesine sahip 3-5 partili bir tablonun istikrar açısından yararlı olduğu görüşündeydim. Ama askerin siyasete karışmasına karşıydım, bugün de karşıyım. O dönemde beni de siyasete davet edenler oldu. Reddettim.Ben siyasetin dışında kalmayı tercih ettim, ancak her vatandaş gibi fikrimi söylerim. Bunda ne mahzur var?

İspanya mahkemesi İsrail soruşturması başlattı

30.01.2009
İspanya Ulusal Mahkemesi'nin, İsrail'in 22 Temmuz 2002 tarihinde Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırının insanlığa karşı olduğu gerekçesiyle İsrail'in eski savunma bakanı ve 6 İsrail askeri hakkında soruşturma başlatma kararı alması, İspanya ve İsrail arasında krize yol açtı.
İspanya Ulusal Mahkemesi'nin kararının açıklanmasının ardından İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın kararı “saçmalık” olarak yorumladığı ve soruşturmayı iptal ettirmek için herşeyi yapacaklarını duyurması sonrasında İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni'nin de İspanyol meslektaşı Miguel Angel Moratinos'a telefon ettiği bildirildi.
Moratinos'un, Livni ile yaptığı konuşmayla ilgili basına yaptığı açıklamada, “Adalet kararını verebilir ama bunun ikili ilişkileri en az biçimde etkilemesi ve memnuniyet verici bir çözüm bulunması için gerekli olan herşeyi yapacağız” dedi.
“İspanya, bir hukuk devletidir. İspanyol adaletine müdahale edemeyiz” diyen Moratinos, yargının bağımsız olduğunu ve aldığı kararlara saygı göstermek zorunda olduklarını söyledi.
reuters

ETA, 50. yılında şiddete devam sözü verdi

30.0.12009 Bask bölgesinin bağımsızlığı için mücadele eden ETA örgütü, kuruluşunun 50. yılında şiddete devam sözü verdi.
Bask bölgesindeki Gara gazetesinde yazılı bir açıklama yapan ETA, "tüm kuvvetleriyle ve her şekilde" savaşacağı taahhüdünde bulundu. Örgüt, İspanya ve Fransa Bask bölgesi halkının haklarını tanımadıkça mücadeleye devam edeceğini bildirdi.
ETA, Bask milliyetçiliğinin bastırıldığı General Francisco Franco diktatörlüğü döneminde kuruldu. 1959 senesinde kurulan örgüt 1968 senesinde silahlı ve bombalı saldırılara başladı. Bağımsız bir Bask devleti kurulmasını hedefleyen ETA, saldırılarında şimdiye kadar 800'den fazla insanın ölmesine yol açtı.
Bask bölgesi İspanya'nın kuzeyiyle Fransa'nın güneyinde bulunuyor.
ETA, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor.

Filistin lideri Abbas Türkiye'ye geliyor

30.0.12009
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas haftaya Türkiye'ye geliyor. Abbas'ın 7 Şubat'ta Ankara'da olacağı belirtildi.
GÜL ABBAS'I DAVET ETTİ
Cumhurbaşkanı Gül, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'ı Türkiye'ye davet ettiğini açıkladı. Gül, Abbas'ın geliş tarihinin ilk aşamada 7 Şubat olarak planlandığını da belirtti.
Dünya Ekonomik Forumu'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Peres arasında yaşanan tartışmanın ardından bugün Gazze'de Erdoğan'a destek için bir miting düzenleneceği belirtildi.
Hamas da, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta Dünya Ekonomik Forumu kapsamındaki "Gazze: Ortadoğu'da Barış Modeli" oturumundaki tepkisini ve paneli terk etmesini memnuniyetle karşıladığını açıkladı.

Genelkurmay'dan İsrail ile işbirliği açıklaması

30.01.2009
Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Türkiye-İsrail ilişkileri konusunda “Türkiye'nin tüm ülkelerle yürüttüğü ikili askeri ilişkilerde milli menfaatler doğrultusunda hareket etmek esastır” dedi.
Genelkurmay Başkanlığı'ndaki basın brifinginde Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le tartışması ile ilgili bir değerlendirmede bulunmazken, İsrail ile ilişkiler konusunda şöyle dedi: Milli menfaatler doğrultusunda hareket etmek esastır.
Genelkurmay Başkanlığı Karargahı'ndaki haftalık basın bilgilendirme toplantısında konuşan Tuğgeneral Gürak, NATO'nun yapısı ve tarihçesi hakkında basın mensuplarına bilgi verdi.
Tuğgeneral Gürak, zaman zaman bazı basın yayın organlarında şehit ve gazilerle ilgili haberlere yer verildiğini de belirterek, “Türk Silahlı Kuvvetleri, vatanı için hayatını kaybeden aziz şehitlerimizi minnet ve şükran duygularıyla anarken, bize emanet ettiği değerli ailelerine de her zaman imkanlar dahilinde her türlü desteği sağlamaktadır” dedi.
Şehadet olayının ardından, aynı gün aileye ilgili Kuvvet Komutanlığınca ilk destek yardımı yapıldığını ve yapılacak işlemlere yönelik broşür gönderildiğini belirten Tuğgeneral Gürak, bu işlemlerin ilgili Garnizon Komutanlıklarınca da takip edildiğini söyledi.
BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜYLE MÜCADELE
Tuğgeneral Gürak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bölücü terör örgütüne yönelik faaliyetler kapsamında, 23 Ocak 2009 tarihinden bugüne kadar meydana gelen olay sayısı ve ele geçirilen teröristlerle ilgili bilgi verdi.
Dönem içerisinde toplam 16 iç güvenlik olayı meydana geldiğini ifade eden Tuğgeneral Gürak, bölücü terör örgütünden kaçan 5 teröristin dönem içerisinde güvenlik kuvvetlerine teslim olduğunu bildirdi. Tuğgeneral Gürak, “Bu teröristlerden 3'nün bölücü terör örgütüne katıldıktan 3 ay sonra kaçmaları dikkat çekicidir” dedi.
Dün başlayan ve iç güvenlik harekat bölgesinde önceden görev yapmış ve halen görev yapan birlik komutanlarının da katıldığı İç Güvenlik Değerlendirme Toplantısı'nın, bugün öğleye kadar devam edeceğini anlatan Tuğgeneral Gürak, toplantıda, 2008 yılı iç güvenlik olaylarının değerlendirildiğini ve 2009 yılı için alınacak tedbirlerin görüşüldüğünü kaydetti.
Türk Silahlı Kuvvetlerince, 23 Ocak-30 Ocak 2009 tarihleri arasında yürütülen arama kurtarma faaliyetleri hakkında da bilgi veren Tuğgeneral Gürak, dönem içerisinde toplam 2 adet arama kurtarma faaliyeti icra edildiğini, Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca ve Sahil Güvenlik Komutanlığınca 1 kişinin denizden sağ olarak kurtarıldığını, 1 kişinin ölü olarak bulunduğunu bildirdi.
SORULAR
Tuğgeneral Gürak, toplantıda basın mensuplarının sorularını da yanıtladı. “Ergenekon” soruşturması kapsamında ele geçirilen silahlarla ilgili TSK bünyesinde yürütülen soruşturma ve silah sayımına ilişkin bir soru üzerine Tuğgeneral Gürak, “Bizim bu konuyla ilgili soruşturmamız devam ediyor” yanıtını verdi.
Tuğgeneral Gürak, “Heron” insansız hava araçlarının Türkiye'ye teslimine ilişkin bir soruyu cevaplarken, “Heron'larla ilgili olarak Sayın Milli Savunma Bakanımızca bir açıklama yapıldı. Gerekli açıklama yapılmıştır. Projede herhangi bir sorun yok” dedi.
İsrail ile ilişkilere ilişkin sorular üzerine de Tuğgeneral Gürak, “Türkiye'nin tüm ülkelerle yürüttüğü ikili askeri ilişkilerde milli menfaatler doğrultusunda hareket etmek esastır” diye konuştu.
Bir internet sitesinde eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'ya ait olduğu iddia edilen ses kaydıyla ilgili bir soru üzerine Tuğgeneral Gürak, “Emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı konuyla ilişkili görüşlerini bir gazetede açıkladı. Buna bakmanızı tavsiye ederiz” dedi.
Tiyatro sanatçısı Atilla Olgaç'ın açıklamaları ile ilgili soru üzerine Tuğgeneral Gürak, Bakırköy'de Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma yapıldığını anımsatarak, kendilerinin de konuyu detaylı olarak incelediklerini söyledi.
Türkiye'nin Gazze'deki ateşkes sonrasında bölgeye barış gücü göndermesi ihtimali ile ilgili olarak Tuğgeneral Gürak, “Şu anda konuyla ilgili bir somut gelişme yok. İleride ilgili tarafların mutabakat sağlaması durumunda, uluslararası gözlemci grubu içinde Türk askerinin bulunması konusu değerlendirilebilir” diye konuştu.
Anayasa Mahkemesinin dinlemelerle ilgili verdiği karara ilişkin soruya Tuğgeneral Gürak, “Yargı kararı, ona bir şey söylememiz mümkün değil” yanıtını verdi.
Toplantı sonrasında, Genelkurmay Başkanlığı İletişim Dairesince basın mensuplarına şehit ve gazilere sağlanan haklarla ilgili bir bilgi notu dağıtıldı.

Ergenekon’a kontrgerilla dayağı

06.02.2009 Geçtiğimiz hafta, Ergenekon’un 11. dalgasıyla sarsıldı. Türk Metal Sendikası’nın yöneticileri gözaltına alınırken, binası da arandı. Fotoğraf: Cem Özdel/AA
Kontrgerillanın görevi kurulu düzeni korumaktır. Devletin çelik çekirdeğidir. Düzeni korumak adına silahlı ya da silahsız yapmadığı iş yoktur
2009 hızlı başladı. Daha ilk haftası bitmeden Türkiye yeni bir Ergenekon operasyonuyla daha sarsıldı. Arkasından operasyonun 11. dalgası geldi. Son olmadığı tahmin edilen bu operasyonda emekli orgeneraller Kemal Yavuz ve Tuncer Kılınç ile Özel Harekat Dairesi eski başkan vekili İbrahim Şahin’in de aralarında olduğu 33 kişi gözaltına alındı. Gözaltıların olduğu günün akşamı Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları Genelkurmay’da saatler süren bir toplantı yaptılar. Ertesi gün de komutanların eşleri topluca Tuncer Kılınç’ın evine gidip Kılınç’ın eşine geçmiş olsun dileklerini bildirdiler. Sonra Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile yüzyüze görüşmeler yaptı. Arkasından gözaltındaki paşalar serbest bırakıldı. Komutanlar bu girişimleri ile eski silah arkadaşlarına sahip çıkarken bir bakıma Ergenekon operasyonuyla askeriye arasındaki sınırı da çizmiş oldular. Yapılan kazılarda yere gömülü pek çok silah ve bomba bulundu. Kontrgerilla hakkında az çok bilgisi olan herkesin tahmin edeceği gibi, bu silahlar yerleri sonradan değiştirilmiş olsa bile devlete ait silahlardır. Bir iç isyanda ya da dışarıdan gelebilecek bir saldırıya karşı kullanılmak üzere toprağa gömülmüşlerdir. Bu operasyonla bağlantılı olarak Jandarma Eski İstihbarat Daire Başkanı Tuğgeneral Levent Ersöz de yakalandı. Ersöz’ün evinde eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ ün telefon konuşmalarına ait dinleme kayıtlarının ele geçirildiği bildirildi. Hilmi Özkök görevdeyken Genelkurmay’da pişirilen yemekleri değil kendi evinden götürdüğü yemekleri yerdi. Besbelli zehirlenme endişesi taşıyordu. Özkök o zamanlar telefonlarının dinlendiğinden yakınmıştı. Arkasında koskoca bir ordu olan ve her şeye muktedir olduğu düşünülen bir genelkurmay başkanının öldürülme kaygısı taşıması ve telefonlarının dinlenmesi dehşet vericiydi. Türk devlet yapılanması içinde resmi devletin kuytularında bir kontrgerilla örgütlenmesinin olduğu herkesçe biliniyor. Bir zamanlar Kontrgerilla Cumhuriyeti olarak da adlandırılan bu silahlı teşkilat asker ve sivil tüm devlet kurumlarında, partilerin alt ve üst kademelerinde, basında, derneklerde, sendikalarda, barolarda, şehir ve köylerde geniş bir örgütlenme ağına sahip. Örgütün göreviBu örgütün görevi kurulu düzeni korumaktır. Bu nedenle devletin çelik çekirdeğidir. Düzeni korumak adına silahlı ya da silahsız yapmadığı iş yoktur. Pek çok silahlı kanadı vardır. Sol örgütlere karşı silahlı mücadele verir, faili meçhul cinayetler işler, gerektiğinde toplumu şoke eden büyük katliamlar gerçekleştirip askeri darbeler düzenler. Toplumu korkutup tedirgin edecekse gözünü kırpmadan devletin tepesindekileri bile ortadan kaldırır. Hatta kendi mensuplarını bile gözden çıkartabilir. 12 Eylül Darbesi, kontrgerilla tarafından işte böyle kanlı bir yol izlenerek gerçekleştirildi. Parmak ısırtan harcamaları cebimizden yapılan bu teşkilat, yazılıp çizildiği gibi gizli değil devletin resmi bir kuruluşudur. Sadece faaliyetleri gizlidir. Eskiden inkâr edilirdi ama 1992’de dönemin Milli Savunma Bakanı Meclis’te kontrgerilla hakkındaki araştırma önergesi görüşülürken, bu silahlı teşkilatın PKK’ye karşı mücadelede kullanıldığını hükümet adına resmen açıkladı. Bu kuruluşun elemanları emir komuta zinciri içinde hareket ettikleri sürece işledikleri suçlardan sorumlu değillerdir. Yasalar onlara işlemez. Savcılar, başbakanlar vs. kimse onlar hakkında soruşturma açamaz. Başbakan Süleyman Demirel’in 1992’de Mehmet Menge adındaki il genel meclis üyesini öldürtmek için tetikçi tutan Silvan İlçe Jandarma Komutanı Bülent Eroğlu hakkında soruşturma açtıramadığını ve suikast silahlarını gömülü olduğu yerden çıkarttıramadığını kendi şahitliğimle biliyorum. Başka bir tanıklığım da Yeşil’le ilgili. 1996’da birçok cinayetin faili olduğu bilinen Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında Ankara Savcılığı’na başvurup tutuklanmasını istemiştim. İfademi alan savcı oturduğu masanın arkasında ellerini çaresizce iki yana açıp “Bu beni aşar” dedi. Sonra da dostça gülümseyerek: “Siz beni bu yaştan sonra Kars’a sürdürmek mi istiyorsunuz?” diye ekledi. Savcının açıkkalplilikle söylediği gibi kendisini devletin sahibi olarak gören bu teşkilat hakkında soruşturma açmak ateşle oynamaktan daha da tehlikeliydi. Başbakanları ve genelkurmay başkanlarını bile ürküten böyle bir örgütten savcıların çekinmeleri kadar insanca ne olabilir? Yıllar önce bir DSP milletvekili sohbetimiz sırasında, “Ecevit kontrgerillanın üstüne gitmek istedi, ancak İzmir’deki suikast girişiminden sonra ürküp geri çekildi” demişti. Şövalye ruhlu bir savcının başına neler geldiğini hepimiz biliyoruz. Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya cinayet sanığı kontrgerilla elemanları hakkında dava açtı diye hükümetin ve bağlı olduğu kurulun hışmına uğradı ve alışılmadık bir şekilde görevden atıldı. Bu teşkilatta emir komuta zinciri dışına çıkanlar, haylazlık yapan aslan yavrularının anne aslanın gazabına uğramaları gibi şiddetle cezalandırılır. Ergenekon’da yapılan işte budur. Üst düzey bazı kontrgerilla yetkilileri çelik çekirdeğin ve Amerika’nın rızası dışında darbe yapma sevdasına kapıldılar. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı; habersizce izlemeye alındılar, planları deşifre edildi, suçları bir bir kayda alındı, sonra da anne aslanın ipini koparan yavrularına yaptığı gibi hışımla tepelerine çullanıldı. Mesele basitçe budur. Yoksa bazılarımızın düşündüğü gibi Ergenekon operasyonu kontrgerillaya karşı başlatılan bir operasyon değildir. Bu operasyon kontrgerillanın start verdiği ve soruşturma için resmi mutabakat sağladığı bir operasyondur. Bir yere yazın! Bu düzende kontrgerilla soruşturur, fakat soruşturulamaz.
MAHMUT ALINAK (Arşivi)

Abdülkadir Aygan serbest bırakıldı

30.01.2009////////-------


Eski itirafçı Abdulkadir Aygan, İsveç'te yaşadığı evinden iki gün önce gözaltınaalındı. Musa Anter cinayeti ile ilgili ifadesi alınan Aygan, daha sonra serbestbırakıldı. Adalet Bakanlığı 2008 yılının ağustos ayında ile İsveç'ten Aygan'ın iadesiniistemişti. Ancak talep, eksik evrak gerekçesiyle reddedilmişti. Bakanlık, evraklarıtamamlayarak, talebini yeniledi. Ancak, İsveç'ten henüz yanıt gelmedi.

cihan

Mmoderatör David Ignatius:"Saygısızlık etmek istemedim"

30.0.12009
Başbakan Erdoğan'ın dün akşamki tavrı, İsviçre'nin Davos kentindeki Gazze paneline damgasını vurdu. Erdoğan,"Benim tavrım İsrail ve halkına değil, moderatöre" derken, oturumun moderatörlüğünü yapan Washington Post Gazetesi yazarı David Ignatius, bu tepkileri hak ettiğini düşünmüyor."Erdoğan'a saygı duyuyorum"Ajans Haber Türk'e konuşan İgnatius, "Başbakan Erdoğan'ın paneldeki tavırlarını hak etmedim. Çünkü hiçbir şekilde saygısızlık etmek istemedim. Üstelik Sayın Erdoğan çok saygı duyduğum bir lider. Ortadoğu konusundaki arabuluculuk girişimlerini de sonuna kadar destekliyorum ve kendisine bu konuda saygı duyuyorum" dedi.


haberturk

İsrail'den "Ermeni soykırımı" misillemesi

30.01.2009
İngiltere'de yayınlanan ünlü haftalık dergi The Economist, İsrail'in Gazze'de saldırısı sonrasında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak olan resim ve kompozisyon yarışmasının iptal gerekçesinin İsrail'den Türkiye'ye yapılan "Yoksa, Ermenistan Soykırımı ile ilgili okullarımızda programlar düzenleriz" tehdidi olduğunu iddia etti. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İsrail'in Gazze saldırısı nedeniyle 12 Ocak 2009 tarihinde bir genelge yollayarak Filistinlilere destek kapsamında bir dizi etkinlik yapılmasını istedi. Bakan Çelik, gönderdiği genelgede, "İlk ve ortaöğretim kurumlarında Filistinİnsanlık Dramı konulu bir resim ve kompozisyon yarışması düzenlenecek, dereceye girenler ülkemizde ve yurt dışında çeşitli platformlarda sergilenerek kamu oyunda gerekli duyarlılığın sağlanmasına katkıda bulunulacaktır" ifadesini kullanmıştı. Ancak İsrail'in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy'nin Türk Dışişleri Bakanlığı ile irtibata geçmesi sonrasında yeni bir genelge yayınlanarak, resim ve kompozisyon yarışması iptal edilmişti. İSRAİL, TÜRK YETKİLİLERİ "İKNA" ETTİ
The Economist ise söz konusu yarışmaların iptal nedeni ile ilgili önemli bir iddia ortaya attı. Dergide, İsrailli yetkililerin Milli Eğitim Bakanlığı'nın Türk okullarında Filistinli çocuklar için bir dakika saygı duruşunun yapılmasına ilişkin genelgesine kızdığı belirtilerek, İsraillilerin, Türk okullarında düzenlenmesi de öngörülen kompozisyon ve resmi yarışmasının iptal edilmesi için Türk yetkilileri "ikna" ettiği ifade edildi. Dergi, Türk yetkililerin "ikna" edilmesinin sebebi olarak ise "İsrailli yetkililerinin, İsrail okullarında "Ermeni soykırımı'nın tartışılacağı bir etkinliği düzenleyerek yanıt vermeye hazırlandığı" iddiasını ortaya koydu. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ise ANKA'ya yaptıkları açıklamada, dergide yer alan iddialarla ilgili duyum almadıklarını, söz konusu iptalin sebebinin ise iki ülke arasındaki ilişkilerden kaynaklandığını savundular.
anka

"Peres'in Nobel ödülü geri alınsın"

30.01.2009
Norveç'teki İşçi Partisi vekillerinden Espen Johnsen, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e verilen Nobel Barış Ödülü'nün geri alınmasını savundu. Johnsen, NTB'ye yaptığı açıklamada, "Şimon Peres'in Gazze işgalini savunması tüyler ürpertici" diyerek 1994 yılında verilen Nobel Barış Ödülü'ne layık olmadığını belirtti. Bu ödülün dünyada barışa katkı yapan kişilere verildiğini belirten Johnsen, Peres'in bu ödülü iade etmesini önerdi. Gazze'de yaşanan olayların kendisini çok etkilediğini belirten Espen Johnsen, "Gazze'de bombalar altında hayatta kalma mücadelesi veren çocukları düşündükçe, kendime 'acaba ben biricik çok sevdiğim kızımla orada yaşıyor olsam ne yapardım?' sorusunu soruyorum.Kaçacak hiçbir yer yok ve sevdiğin herkesin sorumluluğu senin üzerinde. Buna kalp dayanmaz" diyerek İsrail'in saldırılarını kınadı.Şimon Peres, 1994 yılında, Yaser Arafat ve zamanın İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Rabin ile birlikte Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüştü.Nobel Barış Komitesi Genel Sekreteri Geir Lundestad ise "Şimdiye kadar barış ödülü hiç kimse ödülünü geri vermedi. Sadece 1973 yılında ödüle layık görülen Le Duc Tho, ödülü almayı reddetmişti. Ayrıca, Nobel Enstitüsü olarak verilen bir ödülü geri isteme gibi bir hakkımız yok. " şeklinde açıklamada bulundu.
cihan

Gazze'de Türk bayrakları

30.0.12009
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki Gazze panelinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile yaşadığı gerginliğin ardından bugün Gazze'de Erdoğan'a destek mitingi yapılıyor. Gazzeli'ler Cuma namazı sonrasında Erdoğan için destek mitingi yapıyorlar. Cuma namazı hutbesinde Türkiye ve Erdoğan'a destek verilmesi istendi. Camiilere akın eden Filistinlilerin elinde Türkiye bayrakları dalgalanıyor. Bir yandan da Erdoğan'ın fotoğrafları görülüyor.

PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan gözaltına alındı.

30.0.12009
Uzun yıllar terör örgütü PKK'da kaldıktan sonra JİTEM tetikçi olduğu belirtilen Abdulkadir Aygan'ın Türkiye gönderilmek üzere İsveç'te gözaltına alındığı iddia edildi. Avrupa'dan yayın ve eski PKK yöneticisi Şükrü Gülmüş'ün yönettiği nasname.com sitesinin haberine göre; Abdulkadir Aygan, Türkiye'nin iade istemi üzerine dün sabah erken saatlerde İsveç polisi tarafından evinden alınarak gözaltına alındı. Bu sabah mahkemeye çıkartılan Aygan'ın mahkemesinin devam ettiği bildirildi. Gözaltı süresinin uzatılıp uzatılmaması karara bağlanacağı belirtildi. Siteye konuşan Aygan'ın avukatı Gunnar Larsson ise iddiaların çok zayıf olduğunun özellikle altını çizdi.Abdulkadir Aygan, itiraflarında Güneydoğu'daki faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasında önemli rol oynamıştı. Aygan, kaybolduğu kişileri JİTEM'in öldürüp gömdüğünü belirtmiş, gömülen yerleri açıklamıştı.Bölgede Aygan'ın, tarif ettiği yerlerde yapılan çalışmada 1990'lı yıllarda kaybolan bazı kişilerin kemikleri bulunmuştu.

CİHAN

Mersin'de terörist operasyonu

30.01.2009
Zanlının dünden buyana takip edildiğini belirten Mersin Emniyet Müdürü Süleyman Ekizer, evde 3 kadın ve 3 çocuğun olduğu için çatışmaya giremediklerini, zanlının bu sırada binanın apartmanından yandaki apartmanlardan birine atlayarak kaçtığını açıkladı. Mersin'de 8 Nisan 2005'te Lider Market'e, aynı yıl 11 Nisan'da Çetinkaya Mağazası'na bomba atılması ve 20 Nisan'da da kent merkezine saatli bomba konulması eylemlerini gerçekleştiren teröristler arasındaki Yılmaz Yıldız'ın dün kırsal alandan kent merkezine geldiği istihbaratın alan Mersin Emniyet Müdürlüğü alarma geçti. Dün zanlıyı takibe alan polis ekipleri Bahçelievler Mahallesi 1819 sokaktaki Gürel Apartmanı'na girdiğini tespit etti. Bugün saat 18.30 sıralarında operasyon için düğmeye basan polis, 4 katlı apartmanın zemin katındaki daireye girdiği saptanan teröristi yakalamak için bölgeyi kuşattı. Dairede 3 kadın, 3 çocuk ve bir erkeğin daha olduğu bilgisini edinen polisler çatışmaya girmekten kaçındı. Mersin Emniyet Müdürü Süleyman Ekizer'in yönettiği operasyon sırasında teröriste "Teslim ol" çağrısı yapıldı. Ancak, polisin bu çağrısına teröristten yanıt gelmedi. Eve gaz bombası da atan polis daha sonra içeri girdi ve zanlının kaçtığı anlaşıldı. Apartmanın çatısından yandaki apartmana atlayarak kaçmış olabileceği ihtimali üzerinde duran polis, bölgeyi kuşatıp, PKK'lı avına çıktı ancak zanlı yakalanamadı. Polis evdeki ismi açıklanmayan 1 erkek ve 4 kadını gözaltına aldı.
'KADIN VE ÇOCUKLARI DÜŞÜNDÜK'Olay yerinde açıklama yapan Emniyet Müdürü Ekizer, evde kadın ve çocukların bulunduğu için çatışmaya girmekte çekindiklerini bildirdi. Operasyonun tesadüfi bir çalışma olmadığını ve başarısızlıkla sonuçlanmadığını savunan Ekizer,"8 Nisan 2005'te Lider Market'e bomba konulması, aynı yıl 11 Nisan'da Çetinkaya Mağazası'na bomba konulması, 20 Nisan 2005'te kent merkezine saatli bomba konulması eylemlerinin faiileri arasında. Bu eylemlerinden 2'sinde patlayıcılar imha edilmiş, Çetinkaya mağazası'nda ise patlama sonucu yangın çıkmış, bazı çalışanlar dumandan zehirlenmişti. Bu eylemleri gerçekleştirilen teröristler arasında olduğunu tespit ettiğimiz Yılmaz Yıldız isimli terörist dün bu eve girdi. Yapılan istihbari çalışmalar sonucu evde 3 kadın, 3 çocuk ve kendisiyle birlikte 2 erkeğin bulunduğu bilgisi alındı. Bunun üzerine operasyon konusunda toplantı yapıldı. Örgütün bu tür eylemlerde kadın ve çocukları öne sürebileceği ihtimali üzerine dün operasyon yapılmadı. Bugün belirtilen evin bulunduğu apartman ve blokların çevresinde geniş güvenlik tedbiri alıp operasyon için düğmeye bastık. Zanlı 'teslim ol' çağrılarına rağmen teslim olmadı. Evin içine gaz bombaları atıldı ancak daha sonra yapılan aramada şahsın kaçtığı belirlendi. Bu operasyonun başarısız olduğunu düşünemeyiz. Şahıs belli en kısa sürede yakalayacağımıza inanıyorum" dedi. Çevrede geniş güvenlik tedbiri alan polis, operasyonu sürdürüyor.
Millyet

Abdullah Öcalan davası dosyaları (belge)

30.0.12009
İçerik:

Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı İddianamesinin tam metin.

DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nın mütalaası

Abdullah Öcalan'ın Savunması

Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin kararı

Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Gerekçeli Kararı


DURUŞMALAR - İmralı Adası
1. GÜN
31 Mayıs 1999

5. GÜN
04 Haziran 1999
2. GÜN
01 Haziran 1999
6. GÜN MÜTALAA
08 Haziran 1999
3. GÜN
02 Haziran 1999
7. GÜN SAVUNMA
23 Haziran 1999
4. GÜN
03 Haziran 1999
8. GÜN KARAR
29 Haziran 1999


YARGITAY - 9. Ceza Dairesi
Temyiz duruşması (21 Ekim 1999)
Karar duruşması (25 Kasım 1999)
Öcalan'ın savunması (21 Ekim 1999)
Onama Kararı (25 Kasım 1999)
Avukatların savunması (21 Ekim 1999)
Dosyaları indirmek için TIKLAYINIZ

Belgenet

Savcı Öz korumasını tutuklattı

30.0.12009
Kenan Temur'un, Öz'ün çocuğu ve eşinin korunmasında görevlendirildiği ortaya çıktı
Ergenekon'un 11. dalga operasyonunda gözaltına alınan ve İbrahim Şahin'in korumalığını yapan Kenan Temur'un, 6'ncı dalganın ardından Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz'ün çocuğu ve eşinin korunmasında görevlendirilen ekiplerinden birinde yer aldığı ortaya çıktı.6'ncı dalgadaki aramalarda Savcı Öz'ün çocuğunun okul krokisi bulunmuştu. Bunun üzerine Öz'ün koruma ekibindeki polis sayısı 15'e çıkartılmıştı. 11'inci dalgada gözaltına alınan ve son 1 yıldır İbrahim Şahin'in korumalığını yapan 30 yaşındaki Kenan Temur'un Savcı Zekeriya Öz'ün eşi ve çocuğuna tahsis edilen koruma ekiplerinde görevli olduğu ortaya çıktı.Sabah Gazetesinden Veli Sarıboğa'nın haberine göre; İbrahim Şahin'in "S1" ismi verilen 300 kişilik listesinde yer aldığı iki suikast timinden birinin lideri olduğu iddia edilen Temur'un gözaltına alınmadan önce Ermeni Patriği Mutafyan'a yönelik düzenlenecek suikast hazırlığı içinde olduğu iddia ediliyor. Temur'un, Elazığ Özel Harekât Şube Müdürü Ayhan Atabek ile birlikte kaldığı Silivri 4 No'lu Cezaevi'ndeki koğuşunda zaman zaman bağırarak, "Savcının da korumalığını yaptım. Neden beni gözaltına alıyor" dediği öne sürülüyor. Temur'un savcılık ifadesinde ise, resmi kayıtlarda 1 yıl görünmesine rağmen fiili olarak 3 yıldan fazla İbrahim Şahin'in yakın korumalığını yaptığını anlattığı öğrenildi.

Keçiören Şenyuva'da bir poşet içerisinde tüfek mermisi bulundu.

30.0.12009
Keçiören Şenyuva'da bir poşet içerisinde yaklaşık 700 adet tüfek mermisi bulundu.
Keçiören Şenyuva TOKİ konutları yakınında bir dere yatağında poşet içerisinde yaklaşık 700 adet tüfek mermisi bulan bir vatandaş, durumu polise bildirdi.
Olay yerine gelen polis, çevre güvenliğini sağladıktan sonra mermileri incelenmek üzere polis kriminal laboratuvarına gönderdi.
Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.


Yalçın Küçük'ten şok Kıvrıkoğlu iddiası

30.0.12009
32. GÜn programına katılan yazar Yalçın Küçük, esi Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'yla ilgili şok bir iddiada bulundu.
Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınıp salıverilen Yalçın Küçük, Mehmet ali Birand'ın sunduğu 32. Gün programına katıldı. Küçük, programda şok bir iddiada bulundu. Yalçın Küçük, adı Ergenekon soruşturmasında geçen v e Encümen-i Daniş tartışmalarıyla birlikte gündemde ön plana çıkan eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun, "Eğer beni gözaltına almaya gelirlerse, intihar ederim" dediğini öne sürdü.
Kıvrıkoğlu, adının Ergenekon kapsamında gündeme gelmesinden rahatsızlığını açıklamış, geçtiğimi günlerde de Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a "tebrik" ziyaretine gitmişti.

Cumhurbaşkanı GÜL'den Başkan'a destek

30.0.12009
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Davos'ta yaşanan gerginlikle ilgili olarak, ''Bir Türk Başbakanı'na saygısızlık yapılırsa, herhalde o da sineye çekecek değil, bunu kimse beklemesin. O da gerekli cevabı verdi'' dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, Sakarya'daki temaslarının ilk durağı olan Sakarya Valiliği'nde Davos Dünya Ekonomik Forumu'nda Gazze konulu panelde yaşanan gerginliğin hatırlatılıp görüşünün sorulması üzerine, ''Bir Türk Başbakanı'na saygısızlık yapılırsa her halde o da sineye çekecek değil. Bunu hiç kimse beklemez. Bunu görmezlikten gelmesini hiç kimse istemez. O da gerekli cevabı verdi ve gereğini yaptı'' dedi.
Bir gazetecinin, Başbakan Erdoğan'ın tutumu hakkında eleştiriler yapıldığını ifade ederek, bu konudaki yorumu ile yaşananların Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkileyeceğini sorması üzerine de Cumhurbaşkanı Gül, ''Türkiye büyük bir ülke, Türkiye'nin büyüklüğünü herkesin bilmesi gerekir, tanıması gerekir. Türkiye, bölgesinde daima barış, istikrar, güvenlik için uğraşan bir ülke. Bunu da herkes biliyor. Türkiye'nin bu gücünden herkesin faydalanması gerekir. Faydalanmak istemeyen varsa o da kendi bileceği bir iştir'' yanıtını verdi.

Ergenekon'da 45. duruşma

30.0.12009
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Silivri Ceza infaz Kurumları Yerleşkesi'nde görülen duruşmaya, tutuklu 36 sanık ile tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk katıldı.
Tutuklu sanıklardan Muhammet Yüce, Selim Akkurt, Mete Yalazangil, Murat Özkan ve Erkut Ersoy duruşmaya getirilmedi. Duruşma, tutuklu sanık İP Genel Başkanı Doğu Perinçek'in çapraz sorgusuyla devam ediyor.

Olmert hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili olarak İsrail polisi tarafından bugün on ikinci kez sorgulandı.

30.0.12009


Olmert hakkındaki iddiaları kabul etmiyor, avukatları da Olmert'in ceza almayacağından emin olduklarını söylüyor.
Geçen yılın sonunda, İsrail polisinin bir soruşturma başlatma önerisini takiben açıklama yapan İsrail Başsavcısı Menachem Mazuz, Olmert'i yolsuzluk, rüşvet, belgelerde sahtecilik, vergi kaçırma ve seyahat masraflarının şişirilmesi suçlarından sorgulamayı düşündüğünü söylemişti. Adalet Bakanlığı, Olmert'in, Ariel Şaron hükümetinde Ticaret ve Sanayi Bakanı iken adam kayırdığı, Kudüs belediye başkanı iken ise bazı kurumlara çifte fatura kestiği ve seyahat masraflarını şişirdiği iddialarından yola çıkarak soruşturma başlatmıştı.
Olmert, bir Amerikalıdan para dolu bir zarfı kabul ettiği ve bir arkadaşına görevini kötüye kullanarak torpil yaptığı iddialarıyla da sorgulanıyor


A.A.

gallery

Gölge Adam