Balıkesir'e bağlı Susurluk'ta 3 Kasım 1996'da Mercedes marka otomobilin bir kamyona arkadan çarpması sonucu ortaya çıkan devlet içindeki çetelerin varlığı, aradan geçen 10 yıla rağmen, varlığını sürdürdü. Kamuoyu, siyasetçi-mafya-polis üçgeninden oluşan devlet içindeki hukukdışı mekanizmaların tüm bağlantılarıyla deşifre edilmesini beklerken, siyasi irade ve yargı çetelere dokunamadı. Son bir yıl içinde Şemdinli ve Uludere'de suçüstü yapılan JİTEM elemanlarının araçlarından çıkan bilgi ve belgelerle tekrar kamuoyunun gündemine gelen çetelerin, devlet yapılanmasının bir parçası olduğu görüldü.Konuyla ilgili görüş belirten Emekli Askeri Yargıç Ümit Kardaş, günümüzde Susurluk'un devam ettiğini, hatta normalleştirildiğini söyledi. Kardaş, çete örgütlenmesinin açığa çıkması için Türkiye'nin kendi geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini belirtti. 'Derin Devlet Oldu Devlet' adlı kitabı yazan gazeteci-yazar Belma Akçura da, Susurluk'tan günümüze hiçbir şeyin değişmediğini ve Türkiye'nin Susurluk'u faili meçhul bıraktığını dile getirdi. Av. Hasip Kaplan ise Susurluk benzeri yapılanmaların Şemdinli ve Uludere'deki olaylarla devam ettiğini belirterek, bu yapılanmaların hukuk devletini tehdit ettiğini dile getirdi. 'Susurluk devam ediyor'Susurluk olayının yıldönümü dolayısıyla değerlendirmelerde bulunan Emekli Askeri Yargıç Ümit Kardaş, Susurluk'ta ortaya çıkan derin devlet olgusunun aynen devam ettiğini, Şemdinli olayının bunun göstergesi olduğunu dile getirdi. Kardaş, 'Türkiye'de 80'li yıllardan beri çete örgütlenmesi var. Demokratikleşme için devletin kendi geçmişiyle yüzleşilmesi gerekiyor' dedi. Her an her yerde Susurluk benzeri provokatif olayların olabileceğini belirten Kardaş, şu değerlendirmeleri yaptı: 'Susurluk sonrası suçluların üzerine gidilmemesi artık bu durumu daha da normalleştirdi. Yani hukuksal olarak da normalleştirildi. Zamanında Ağar gibi kişilerin üzerine gidilmedi. Çünkü Ağar devletin karakutusu gibidir. Ağar, zaten ben bunu yaparken Başbakanın bile haberi var diyordu. O açıdan devlet içerisinde herkes bu işin içindeydi.''Ağar parti programını değiştirsin'Devletin bu karanlık oluşumlarla Bölge'yi farklı yönettiğine dikkat çeken Kardaş, 'Kürt sorunu giderek kötüye gidiyor' dedi. Kürt sorununun çözülmesi için ateşkesin dikkate alınması gerektiğine dikkat çeken Kardaş, 'Barışın oluşturulması için bir altyapı oluşturulmalı, hatta yeni bir anayasanın yapılması gerekiyor' diyerek topluma ve siyasi partilere görev düştüğünü söyledi. Mehmet Ağar'ın son günlerde kamuoyunda ses getiren açıklamalarına da değinen Kardaş, 'Ağar dağdakiler gelip siyaset yapsınlar diyor ama neden parti programlarında bir çözüm yok? Barışın oluşturulması için her kesin üzerine düşeni yapması ve güven ortamının oluşturulması gerekir' dedi. Bölge'de kalıcı barışın sağlanması gerektiğini belirten Kardaş, 'Bölge'de bulunan birçok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşuyla diyalog geliştirilerek sorunun çözümü yönünde adım atılmalıdır' şeklinde konuştu.
'Siyasi irade yok''Derin devlet oldu devlet' adlı kitabı yazan gazeteci-yazar Belma Akçura ise, Susurluk'tan günümüze değişen bir şeyin olmadığını ve Türkiye'nin kendi tarihini faili meçhul bıraktığını söyledi. 'Susurluk davası sadece 14 kişinin yargılandığı bir dava değildi' diyen Akçura, 'Eğer siyasi irade gösterilmiş olsaydı, Türkiye'nin neredeyse 50 yılı aşkın geçmişine hükmeden 'derin devlet'in yargılanmasının, 'kanlı' bir geçmişle yüzleşmesinin de davası olacaktı' dedi. Akçura Susurluk'tan geriye kalanlar hakkında ise, şunları belirtti: '10 yıl sonra bir davadan geriye elimizde; Susurluk kazası sonrası Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun aslı 57, ekleri ise 4 bin 132 sayfadan oluşan raporu, Susurluk bağlantılı suç teşkil eden 21 olay, 35 kişi hakkında açılan soruşturmalar, 80 kişinin tanıklığı, 54 kişinin Susurluk Araştırma Komisyonu'na verdiği bilgiler, Susurluk bağlantılı yaklaşık 158 kitap, aralarında siyasetçi, işadamı, polis ve MİT'çinin olduğu en az 236 çete profili, onlarca Susurluk dava dosyası, TBMM, sivil toplum kuruluşlarının Susurluk raporları, tutanaklara geçen ifadeler ve 'Susurluk devam ediyor' diyen beyanatlar ve Susurluk benzeri işler kaldı... 10 yılda her birimiz evlerimizdeki kitaplıklarımızı neredeyse bir 'Susurluk kitaplığı'na çevirdik. Unutmamak için... Dolayısıyla bu film; Kozinoğlu - Çakıcı ilişkileri ve Şemdinli gibi olaylarla devam etse bile, toplumsal belleğimiz birgün hepimize lazım olacak!...' Çeteler tek tek aklandı3 Kasım 1996: Balıkesir'in Susurluk ilçesine 7 kilometre uzaklıkta, Uçakyolu mevkiinde, saat 19.30'da meydana gelen trafik kazasında İstanbul Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ve Melahat Özbay sahte kimlikli Gonca Us öldü; DYP Urfa Milletvekili ve Bucak aşiteri lideri Sedat Edip Bucak yaralandı. 6 Kasım 1996: İçişleri Bakanı ve DYP Elazığ Milletvekili Mehmet Ağar, kendisine yöneltilen suçlamalara karşılık 'Ödülüm bu mu olacaktı?' dedi.11 Kasım 1996: Susurluk Cumhuriyet Savcısı İsmail Kantaş, Susurluk kazasını çete teşekkülü olarak değerlendirdi ve dosyayı İstanbul DGM'ye gönderme kararı aldı.12 Kasım 1996: Siyasi partilerin, devlet-mafya-polis ilişkilerinin ve Susurluk kazasından sonra ortaya atılan iddiaların araştırılması için verdikleri Meclis Araştırma Komisyonu açılması yönündeki önerge, TBMM Genel Kurulu'nda oybirliği ile kabul edildi. 23 Kasım 1996: Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, MİT tarafından sağlanan ve Mahmut Atmaca adına düzenlenmiş pasaport ile yurt dışına çıktı. - DYP Genel Başkanı Tansu Uçuran Çiller, Meclis grup toplantısında, 'Bir ülke uğruna, bir millet uğruna, devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler...' dedi.- Jandarma Kriminal Dairesi, Abdullah Çatlı'nın üzerinde çıkan Emniyet Uzmanı belgesinin sahte, ancak belgedeki Mehmet Ağar imzasının gerçek olduğunu açıkladı.13 Aralık 1996: Adalet Bakanlığı, DYP Milletvekili Ağar'ın dokunulmazlığının kaldırılması talebiyle gönderilen fezlekeyi, 'dosyada eksiklikler bulunduğu' gerekçesiyle geri çevirdi.11 Ocak 1997: Adalet Bakanı Şevket Kazan Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun raporunda devlet içinde çete tespit edilemediğini açıkladı.- Abdullah Çatlı'nın evi kazadan 70 gün sonra polis tarafından arandı.16 Ocak 1997: İçişleri Bakanı Ağar, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda Çatlı'yı Mehmet Özbay olarak tanıdığını söyledi. -30 Ocak 1997: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda konuşan Oral Çelik 'ASALA'yı biz çökerttik' dedi. 1 Şubat 1997: Yurt genelinde 'Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık' eylemleri başlatıldı.5 Mart 1997: Aralarında İbrahim Şahin ve Korkut Eken'in de bulunduğu 10 kişi hakkında İstanbul DGM'de 313. madde kapsamına giren cürüm işlemek için silahlı çete oluşturmak iddiası ile dava açıldı. 1 Nisan 1997: Mehmet Eymür, TBMM Mumcu Cinayetini Araştıma Komisyonu'nda verdiği ifadede, 'Eğer polis tarafından aranan suçlular, televizyonlara çıkıp konuşabiliyorsa polisten birileri onları himaye ediyor demektir' dedi. 16 Mayıs 1997: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu hazırladığı raporu tamamladı.27 Mayıs 1997: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu raporu görüşülmek üzere Meclis'e sunuldu. Muhalefetin eleştirilerini yanıtlamak için söz alan İçişleri Bakanı Meral Akşener, Susurluk'dakiler hariç olmak kaydıyla, 11 Haziran 1996-3 Kasım 1996 tarihleri arasında 9 çetenin polis tarafından açığa çıkartıldığını ve bu çetelere dahil 136 kişinin çeşitli suçlardan dolayı yargılanmaya başlandığını, 36 kişiden 21'nin Emniyet, 6'sının da silahlı kuvvetler personeli olduğunu açıkladı. 20 Şubat 1998: İstanbul DGM, 5 aydır elinde tuttuğu Hanefi Avcı dosyasını yürürlüğe koydu. MİT telefonlarını deşifre etmek suçundan dolayı Hanefi Avcı tutuklandı ve 10 gün boyunca Beypazarı Cezaevi'nde tutuldu. 9 Temmuz 1998: Yargıtay 8. Ceza Dairesi İstanbul DGM'nin görevsizlik kararını bozdu. Dosya Danıştay'a gönderildi. Danıştay 2. Dairesi'nin kararı çerçevesinde mahkeme İstanbul 6 Nolu DGM ya da Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nde gerçekleştirilecek. Ancak 18 Nisan 1999 Genel Seçimlerinde, Elazığ'dan bağımsız mİlletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına tekrar kavuştu.5 Ekim 1998: Mehmet Eymür 'Benim Mehmet Ağar ile mücadelem, bu devlet yararına ve fazilet mücadelesidir. Yapılan her şey hiyerarşi içinde yapılmıştır. Yeşil'i kullanan bensem, müsteşarın imzası ile kullanmışımdır. Sorumluluğu kendi üzerinden benim üzerime nasıl atabilir ki? Böyle bir şey mümkün değil' dedi. 22 Kasım 1999: TBMM Susurluk Kazasını Araştırma Komisyonu üyelerinden FP Antep Milletvekili Bedri İnce Tahtacı Ankara'da geçirdiği esrarengiz bir trafik kazası sonrasında hayatını kaybetti. Aynı komisyonun üyelerinden CHP Mersin Eski Milletvekili Fikri Sağlar komisyon üyelerinin tümünün yaşamının tehdit altında olduğunu söyledi.22 Şubat 1997, Halk İçin Kurtuluş, Sayı 18
Susurluk DevlettirSusurluk kazasının üzerinden üç buçuk ay geçti. Bu süre içinde Susurluk'un üzerinden kapatılması başarılamadı. Her geçen gün yeni pislikler ortaya çıkmaya devam etti. Devlet Susurluk'taki pisliklerini kapatamadı. Aralarındaki it dalaşı bütün hızıyla sürüyor. Bir yandan devletin temize çıkarılması için birtakım isimlerin harcanması göze alınmak zorunda kalınırken, öte yandan kontrgerilla bugüne kadar kendine hizmet eden sadık uşaklarını elinden geldiği kadarıyla korumaya çalışıyor. Bunlardan, İstanbul DGM tarafından tutuklama kararı verilen Ziya Bandırmalıoğlu kontrgerilla çeteleri tarafından DGM salonundan açıkça bırakıldı. Devlet çetesinin şeşerinden İbrahim Şahin hakkında tutuklama çıktığı halde kendisi dalga geçer gibi önce bayramdan sonra gelirim dedi, sonra da herkesin gözünün içine baka baka Ankara sokaklarında dolaşıp kontracı arkadaşlarıyla görüşmelerini sürdürmeye, dolaşmaya devam etti. Kendisini yakalamakla görevli polisler tarafından korumalığı yapılıp korunmaya devam ediliyor. Tıpkı Abdullah Çatlı ve diğer kontrgerilla üyeleri gibi. Bu tavırlarda kontrgerilla hem kendisine sadık bir şekilde hizmet eden elemanlarını kolay kolay harcamak istemediği, koruduğu mesajı, hem de biz istersek teslim deriz istersek etmeyiz mesajı veriyor.
Bu ülkede yüzlerce kişi kontrgerilla tarafından öldürüldü. Bunlardan biri de gazeteci yazar Uğur Mumcu idi. Biz Mumcu'nun öldürülüşünden itibaren Mumcu'nun katilinin kontrgerilla olduğunu belirtttik. Mumcu'nun cenazesinde bu gerçekçi tespite pek rağbet etmeyenler Susurluk'tan sonra bu gerçeği kavramaya başladılar. Artık bugün kontrgerilla faaliyetleri içinde şu veya bu şekilde yer alanlar bu durumu itiraf etmeye başladılar. Bunlardan biri de Jandarma Astsubay Hüseyin Oğuz'dur. 18 Şubat'ta Susurluk komisyonuna verdiği ifadede Mumcu'nun devlet çetesi tarafından öldürüldüğünü belirtti. Keza PKK itirafçılar ve diğer birtakım anlatım ve araştırmalar bu doğrultuda.
Keza 88'de ANAP kongresinde Turgut Özal'a karşı suikast girişimi de aralarındaki it dalaşının bir sonucu olarak gerçekleşmişti. Özal'ın bu konuyu araştırmak için kurdurduğu komisyonun araştırmasında ateş eden Kartal Demirağ'ın bu işi örgütlü yaptığı sonucuna varıyor hatta bu araştırmayı yapan bir üye bu işi kontrgerilla yaptı diyor. Özal araştırmaların ucunun kontrgerillaya vardığını görüyor ve araştırmayı kesiyor. Yakın çevresine bu durumu açıklıyor ama üzerine gitmek işine gelmiyor.
Ama devlet bilinçli olarak bu konu üzerine gitmiyor.
"Biraz Eğlendik"
JİTEM'in Kürdistan örgütlülüğü içinde yer alan ve birçok kontra eylemi gerçekleştiren PKK itirafçılarından Murat Demir'in kontrgerillaya yönelik itiraşarında ismi geçen Erzurum İl Jandarma Komutan'ı Albay Offan Obuz da "konuştu". İtirafçı çete mensuplarıyla rakı sofrasında çok samimi kol kola resimleri de yayınlanmıştı. Bu durum karşısında Albay Offan Obuz da kedinden öncekiler gibi yalana başvurarak duruma "açıklık" getirdi. Bir zamanlar kullandıkları itirafçıların anlatımlarıyla pisliklerinin ortaya çıkmasından rahatsız olan Albay Obuz yaptığı açıklamada "Zaman zaman DGM'den izin alarak itirafçı sanıklara yer gösterme yaptırıyorduk. Murat Demir de bunlardan biri. O gün çok yorulmuştuk, bekar evimde çocuklarla biraz eğlendik, hepsi bu." Zaten hep böyle olur. Bu anlatımın yalan olduğu, itirafçıların cezaevinde gösterilmesine rağmen sürekli dışarda oldukları ve kendilerine JİTEM şeşerince her türlü iş yaptırıldığı bilinen bir gerçektir. Bu olayda da durum aynıdır. Yaptıklarının itirafçıların anlatımı ve fotoğraşarla belgelenmesi karşısında suçluluğun verdiği telaşla konuşan albay Offan Obuz, çeteyle bağlantısının olmayışını anlatırken, kendisinin çoluk çocuk babası olduğunu ve çete ile ilişkisinin bulunmadığını belirtiyor. Sanki çete ile ilgilenenlerin hiç çocukları yokmuş gibi.
Kontrgerilla Çetesinin
Şeşerinden Şahin Serbest
Dolaşıyor
Susurluk'ta kontrgerilla devletinin çeteci yüzünün ortaya çıkmasıyla bir takım çete şeşeri geri plana çekildi. Eski Özel Harekat Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin'in ilişkilerinin bir bölümünün aralarındaki it dalaşınını etkisiyle ortaya çıkması ve Çatlı ile birlikte bir düğünde resimlerinin çıkmasıyla hakkında tutuklama kararı verilmişti. Faşist kontra şefi İbrahim Şahin Mehmet Ağar'ın kızının cenazesine katıldıktan sonra hakkındaki tutuklama kararıyla ilgili olarak bayramdan sonra teslim olacağını dair bir açıklama yaparak dürüst polis rolünü oynamaya başlamıştı. Ancak bayram sonrası İstanbul DGM'ye giden basın mensupları İ. Şahin'i boşuna beklediler. Çünkü İ. Şahin'in kendi yasalarına uyacağını bekleyenler yanılmıştı. İ. Şahin cezaevi yerine Ankara sokaklarında dolaşmayı, diğer kontra elemanlarıyla buluşmayı tercih etmişti. Ankara'da İstanbul plakalı son model mercedes araba Ankara, Gaziosmanpaşa'daki Kız Kulesi sokaktaki bir büroda 6 saat boyunca bir başka kontracı ile görüştüğünü tespit eden UBA çıkışta Şahin'e soru sormaya çalışırken, onun özel tim elemanlarınca korunduğunu ve araba değiştirerek hızla uzaklaştığını gördüler. Şahin'in 6 saat kaldığı büronun sahibi Şahin'in geçerken uğradığını söylüyordu muhabire. Kontrgerillanın hakim olduğu bir devlette bir kontrgerilla şefinin herkesçe bilinen ev ve büroları kullanması görüşmeler yapması, özel timcilerce korunması hiç şaşırtıcı değildir. Zaten kendi koruması ve kontra faaliyetleri içindeki arkadaşı Ziya Bandırmalıoğlu da DGM binası içinde iken hakında verilen tutuklama kararından sonra binadan özel timcilerce kaçırılmıştı. O da İ. Şahin gibi dışarda dolaşıyor. Gelişmelere göre paşa gönülleri elverirse geçici de olsa cezaevine girmeyi göze alırlar ya da gerek duymazlar. Memlekette kontrgerilla devleti varken, yığınla kontrgerilla şefine hiçbir şey olmamışken İ. Şahin de hemen tıpış tıpış gelip kendi yasalarına uymadı. Bir zamanlar yasalar karşasında boynumuz kıldan incedir eprisinin koca bir yalan olduğu birkez daha ortaya çıktı.
Bucak'ın Devlet "Şevkati"
Susurluk "kahramanı" aşiret reisi, korucubaşı Sedat Edip Bucak, Siverek'teki konağında bir yandan devlet erkanını ağırlarken, diğer yandan basın mensuplarını sıraya koyarak "engin" düşüncelerini açıklayarak röportajlarına devam ediyor. Kontrgerillanın resmi temsilcileri kuyruğa girmişlrdi kendisiyle görüşmek, saygılarını iletmek için. Ne de olsa önemli bir kontrgerilla elemanıydı kendisi. Bucak'ı "ziyaret eden devlet erkanı arasında kimler yoktu ki; Siverek Kaymakamı A. Kadir Karataş, Jandarma Alay Komutanı Albay Emin Ünal, Siverek Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Hadi Büyükkaytan, İlçe Milli Eğitim Müdürü Esat Temiztaş, Hava meydanı müdürü ve diğer asker ve sivil bürokratlar.
Sedat Bucak devletin resmi erkanının bu ilgisinden çok memnundu. Çünkü hep beraber Siverek ve Urfa bölgesinde uyuşturucu, silah kaçakçılığı başta olmak üzere her tür kontra faaliyetlerini sürdüren ekiptenler. Bu kontra dostlarından memnun olan Sedat Bucak devlet'e olan dargınlığını gizlememeye başladı. Öyleki devletin Abdullah Çatlı'yı kullandığını, Meral Çatlı, Oral Çelik ve Ağca'nın açıkladığını söyleme gereği duyuyordu. Devlete kırgındı çünkü devletin kullandığı A. Çatlı ile kendisinin arkadaşlığını suç saymaya başlanmıştı. Bucak buna anlam vermekte zorlandığını belirtiyordu. Öyle ya madem suçtu neden kullanmışlardı. "Devlet için çalışmak şimdi mi suç" oluyordu diye soruyordu. Yani "dün devlet için çalışmak suç değildi de şimdi mi" suçtu. Üstüne üstlük S. Bucak kendisini devletin dışında tutmak bir yana devletin ayrılmaz parçası, olmazsa olmazı görüyordu.
Bucak'ın annesi "Müzeyyen Hanım"da devletin kendilerini kullanmaktan yana devletten çok dertli olduğunu gazetecilere belirtmiş. "Devlet bizi zorla korucu yaptı. Sedat'ın babası Hakkı Bey sağken, korucu olmadık. 1993'te babası öldükten sonra devlet yüzlerce kez kapımıza geldi. Sedat da koruculuğu kabul etti. Sonra başımıza gelmeyen kalmadı."
Kontrgerilla Çete Elemanları itiraşarını sürdürüyor
Kamuoyuna daha önce "Yüksekova Çetesi" olarak yansıyan ve JİTEM tarafından oluşturulan çetenin varlığı ortaya çıkınca ordu ve özel tim bu işin dışında tutularak sadece birkaç korucu ve PKK itirafçısı Kahraman Bilgiç işin içindeymiş şeklinde iş kapatılmıştı. 18 Şubat'ta Susurluk Komisyonu'na ifade veren Jandarma Astsubay Hüseyin Oğuz, Yüksekova ya da Hakkari çetesi olarak adlandırılan çetenin Susurluk çetesinin bir devamı olduğunu belirtti. Devlet çetesinin boyutlarını Mehmet Ağar'a kadar dayandıran daha ilerisiyle bağlantı kurmak istemeyen, bu yönüyle de devleti aklamayı da hedeşeyen Astsubay Oğuz'un bilgi vermemesi için ordu tarafından uyarıldığını avukatı Yaşar Altürk açıkladı. Astsubay Hüseyin Oğuz'un Komisyondaki itiraşarından;
-Yüksekova'da Abdullah Canan'ı Ankara'dan gelen iki kişi Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul'un emriyle öldürdü.
-Adam kaçırma, fidye isteme, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı faaliyetlerinde emir Tabur Komutanı Binbaşı Yurdakul'dan geliyordu.
-Bir sığınakta 13 kilo eroin, 4 tabanca yakalandı. Yurdakul bu tabancalardan birini, Yüksekova Belediye Başkanının karısına hediye etti. Bundan sonra kendisine hemşerilik beratı verildi.
-Hakkari Alay Komutanı Albay Hamdi Poyraz çuvalla Suriye'ye silah gönderdi. Yüksekova Emniyet Müdürü Necati Gür de olaylardan haberdardı.
- Üç çobanın kaçırılması olayında ikisini Kahraman Bilgiç, birini Mehmet Emin Yurdakul'un kendisi "Öyle değil, böyle vurulur" diyerek öldürdü.
- Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ı örgütleyen Tuğgeneral Veli Küçük'tür. Bingöl'de MHP İl Başkanlığı da yaptı. Çakıcı, Çatlı ve özel timciler bunlarla ekip halinde çalışır.
- Sedat Bucak ile tanışırlar. Bucak'ın uyuşturucu işinde olduğunu sanıyorum.
-Bu silsileyi devam ettirirseniz Mehmet Ağar'a varırsınız.
-Cem Ersever'i Ali Balkan'ın oğlu öldürdü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder