Uyuşturucudan Susurluk'a 31 - Abdullah Kederoğlu
[ 23/6/2001 - 11:00 ] By Atin anadolu@atin.orgTarık Ümit'in kaçırılıp, yok edilmesinde ismi geçen, daha doğrusu, olayla ilgili olarak arabası ve telefonu kullanılan Avşar Kederoğlu'nu daha önce TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda dinlemiştik.Bugün "Uyuşturucudan Susurluk'a" dizimizde, bir başkaEski Ülkücü İş Adamı Abdullah KederoğluTarık Ümit'in kaçırılıp, yok edilmesinde ismi geçen, daha doğrusu, olayla ilgili olarak arabası ve telefonu kullanılan Avşar Kederoğlu'nu daha önce TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda dinlemiştik. Bugün "Uyuşturucudan Susurluk'a" dizimizde, bir başka Kederoğlu'na, Avşar'ın ağabeyi, eski Ülkücü, şimdi ise bir çok şirketi yöneten iş adamı Abdullah Kederoğlu'nun ifadesine yer vereceğiz. Abdullah KederoğluTarih : 23.1.1997, TBMM.BAŞKAN - Şimdi, Abdullah Kederoğlu'nu dinleyeceğiz. Buyurun Sayın Kederoğlu, hoş geldiniz.ABDULLAH KEDEROĞLU- Sağ olun. Sayın milletvekilleri, hepinize saygılarımı sunuyorum.BAŞKAN - Efendim, bizim komisyonumuzun niçin kurulduğunu biliyorsunuz, Türkiye'de bilmeyen de kalmadı, mafya, devlet, siyasetçi üçgeni içerisinde yer alan bütün olayları inceliyoruz; sizi de çağırdık, bazı konularda bilginiz olduğu kanaatinde olduğumuzdan dolayı. Öncelikle kendinizi tanıtın, ondan sonra da bu anlattığınız çerçeve içerisinde ne gibi bilgileriniz vardır. Mesela, o Tarık Ümit'in kaçırılması olayında, Abdullah Çatlı ile ilgili ne biliyorsanız onları anlatın, bilahare da bizim sorularımız olursa onları sorar, cevap isteriz. Buyurun.ABDULLAH KEDEROGLU - Peki, teşekkür ederim. Her şeyden önce temiz toplum isteyen bir insan olarak bildiklerimi saklama hakkını kendimde bulmuyorum; ama, bilmediğim şeyleri de söyleyip lüzumsuz yere komisyonu oyalamak istemiyorum. Ben, 1951 Nevşehir doğumluyum, jeofizik mühendisiyim, 46 yaşındayım, üç aylık MTA'da stajyer devlet memurluğum var. Onun dışında 1977'den bu yana İstanbul'da ticaretle uğraşıyorum. 1969 yılında İstanbul'a öğrenci olarak gittim, halen İstanbul'da oturmaktayım. Nevşehir'in Kozaklı İlçesinin Boğaziçi Köyündendim. Ailemizin bir kısmı Kozaklı'da büyük ekseriyeti de İstanbul'da. Öğrencilik yıllarımda 12 Eylül öncesinde öğrenci derneklerinde görev yaptım, İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği Başkanı, daha sonra da Ülkü Ocakları İstanbul Şube Başkanlığı yaptım. Ondan sonra da Nevşehir Öğrenci Yurdunun yurt kapanıncaya kadar yurt müdürlüğünü yaptım. İstanbul'da kurulu bulunan Nevşehir ile ilgili cemiyetlerde görev aldım, halen de derneğin ikinci başkanıyım. Nevşehir Sporun Yönetim Kurulu üyesiyim. Kadıköy Diyanet Vakfının Yönetim Kurulu üyesiyim, Taksim Camii Yaptırma Vakfı’nın da üyesiyim. Şimdi, bu olayları daha ziyade basından takip ediyoruz, basın öncesi bilgilerimiz de şöyle:BAŞKAN - Siyasi bir şeyiniz var mı?ABDULLAH KEDEROĞLU - Ben, tabiî Türkiye'nin meselelerinden hiçbir zaman kopmadım, kendimi ayrı tutamadım. Siyasi parti olarak da önceleri Milliyetçi Hareket Partisinde, 12 Eylül’den önce, 12 Eylül’den sonra da uzun süre Anavatan Partisi’nde aktif görev yaptım, şimdi de Doğru Yol Partisi’ndeyim. Yani, kendimi ayrı tutamıyorum Türkiye'nin meselelerinden. Bu bizim yaşantımızın bir parçası oldu, şahsımla ilgili. Bu olaylarda benim çok yakından tanıdığım ismi geçenler içerisinde birincisi Abdullah Çatlı, ikincisi İbrahim Şahin; Abdullah Çatlı'yı, yıl olarak belki hafızam yanılabilir, hem Nevşehirli olması sebebiyle hem o da 12 Eylül öncesi Ülkü Ocakları Derneği Başkanlığı yapması sebebiyle tanıyorum, ben de Nevşehir Öğrenci Yurdu’nun müdürü olduğum için İstanbul'a geldiklerinde yurda uğrardı, oradan tanıyorum. İbrahim Şahin'i de memleketim Kozaklı'da uzun süre görev yaptığı için tanırım. Kozaklı da herkes tanır. Belki de en son tanıyan benim, İstanbul'da olmam sebebiyle. Bunun ikisini yakinen tanıyorum. Bir diğer ismi geçen Afşar Kederoğlu da benim en küçük erkek kardeşim, komisyona gelip daha önce ifade veren. Bunlarla ilgili soracağınız soruları bildiğim kadarıyla cevaplandırırım. Yani, tanışıklığımızın devamını arzu ediyorsanız, onları da safha safha anlatayım.BAŞKAN - Bildiklerinizi kronolojik sıra içinde anlatın.ABDULLAH KEDEROĞLU - Abdullah Çatlı, 12 Eylülden sonra kaçak oldu. Yani, 12 Eylülden önce son burada Ocak Başkanlığını bıraktıktan sonra İstanbul'a geldi, bir müddet İstanbul'da sanıyorum ticaretle uğraştı.BAŞKAN - Ne ticareti?ABDULLAH KEDEROĞLU - Şimdi, çok içli dışlı olmadığımız için bilemiyorum, otomotiv olabilir, Sirkeci'ye gidip geliyordu, Nevşehirliler genelde Sirkeci'de oto alım satımıyla uğraşırlar, o olabilir. Ondan sonra gazetelerde ismi çıkınca, arandığını herkes duyunca kayıp oldu gitti. Yurtdışına gitti dediler, bir müddet sonra beni yurtdışından aradı, "Türkiye'de ne var, ne yok" gibi sorular sordu. BAŞKAN - Hangi tarihlerde, hangi ülkelerden aradı?ABDULLAH KEDEROĞLU - Ülke sormadım ben, o da söylemedi. Tarih olarak da 12 Eylülden sonra, 90'dan önceydi, ilk çıktığı yıllardaydı. Ondan sonra da bir daha aramadı. Uzun müddet irtibatımız koptu, tabiî, ben Abdullah Çatlı'nın anasını, babasını da tanırım. Babası hastalanınca duydum, felç olmuş, ona gittim, cenazesine falan da gittim, onları da ilave söyleyeyim. Yani, sevdiğim de bir arkadaştı, o günkü şartlarda tanıdığım kadarıyla. Sanıyorum, 4-5 yıl önce beni telefonla aradı, gene hal hatır sordu, ne yapıyorsun dedim, iyim dedi. Neredesin dedim, gelip gidiyorum dedi. Benim seni bulabileceğim bir numara var mı, yok, ben seni ararım dedi. Beni evimden aradı, telefonumu nereden aldın dedim, nasıl ulaştın dedim, 118'den aldım dedi. Ondan sonra sanıyorum bir yıl falan geçti aramadı, bir gün, yılını hatırlamıyorum, ya Yozgatlılar gecesiydi, ya Kırşehirliler gecesiydi, orada ben otururken yanıma geldi masaya, birden bire gördüm şaşırdım, gözlüklü, selamlaştık, öpüştük, ne yapıyorsun, sohbet ettik. Türkiye'ye gelip gidiyorum dedi. Temelli burada mısın? Temelli de geleceğim dedi. Ne yapıyorsun, işin, gücün nedir, hukukî problemleri ne yaptın? Valla, şimdilik bir problem yok, önemli bir problemim yok dedi. Yani, mahkemeyi ne yaptın dedim, mahkeme de bitmek üzere dedi. Gene ben işyerinin falan telefonunu istedim, ben seni bulurum dedi. Ondan sonra ya bir ya da iki kere beni telefonla aramış olabilir, yalnız, iki yıldan bu yana aramadığından eminim, çünkü, şöyle eminim, aramış olsa hafızamda kalırdı, ben de bazı olaylar yaşadım, en azından arar diye düşünüyordum, hacca gidip geldim, aramadı, giderken de aramadı, gelince de aramadı, umreye gittim aramadı, arar diye düşünüyordum, Türkiye’de olsa, sonra gazetelerden duydum, sağdan soldan duyduk, Türkiye'ye gelmiş. Çatlı ile olan şeyim bu. Yani, irtibatım, bağım. Ne iş yaptığını kanuni, gayri kanuni, onu ne o söyledi ne de ben sordum. Bazı şeyleri, bir de şu huyu da vardı, yani, çok sevdiği insanlara yük olmak istemezdi. Yani, beni de severdi; ben de onu severdim.BAŞKAN - Şimdi, birbirinizi sevdiğinize göre, defalarca da görüştüğünüze göre telefonla...ABDULLAH KEDEROĞLU - Sayısı beşi geçmez.BAŞKAN - Üç, beş, ne ise. Bir defa da yüz yüze görüşmüşsünüz Yozgatlılar veya Kırşehirliler gecesinde, yani, o zaman ne yapıyorsun, sen bak aranıyorsun...ABDULLAH KEDEROĞLU - Sordum, özellikle sordum, hatta dedim ki, yahu sen aranıyorsun kardeşim, yani...BAŞKAN - Ne cesaret buralara geliyorsun falan...,ABDULLAH KEDEROĞLU - Madem buraya geliyorsun, bizim gecemize de gel, böyle bir problemin yok. Orada herkes tanır beni dedi. O zaman senin hukuki problemin devam ediyor dedim. Yok dedi, bir şey yok dedi. Yani, ben özellikle ve ısrarla sordum, yani bir dostun sorması gibi ısrarla sordum, merak da ediyordum. Ondan sonra gazetelerde falan da bununla ilgili bir şey görmedim. Hatta aklıma da geldi, bir ailesine sorayım dedim, sonra da dedim boş ver niye soracağım, fazla meraklı bir şekilde sormayayım diye.BAŞKAN - Peki, arkadaş, yurtdışında gidip geliyorsun, ne, yapıyorsun, ne işle iştigal ediyorsun, ne yiyip ne içiyorsun? demedin mi. Samimiyetiniz olduğuna göre.ABDULLAH KEDEROĞLU - Yurtdışında iken bir kere aradı.BAŞKAN - Görüştüğünüzde, gidip geliyorum demiş ya...ABDULLAH KEDEROĞLU - Zaten o gecede görüştüğümüzde de ben biraz da tedirginlik de hissetim, bir müddet oturdu, fazla oturmadı, ben uzun yıllardır görmedim, buradan çıkıp bir yere gidelim, konuşalım, sohbet edelim, uzun yıllardır görüşmüyoruz dedim, yok dedi, işim var, ben seni yine ararım dedi. Onun dışında samimi olarak söylüyorum, ne iş yaptığını bilmiyorum, ticaretle uğraşıyorum dedi, bir şeyler alıyoruz satıyoruz dedi, ticaretle uğraşıyorum dedi.BAŞKAN - Peki, .bu İbrahim Şahin ile ilgili, onunla da samimisiniz...ABDULLAH KEDEROĞLU - Şöyle samimiyiz, Çatlı ile daha samimiyim, daha çok severim doğrusu...BAŞKAN - Çatlı ile İbrahim Şahin görüştüğünü, irtibatı olduğunu falan biliyor musunuz?ABDULLAH KEDEROĞLU - Onu bilmiyorum.BAŞKAN - Her ikisiyle de samimi olduğunuza göre...ABDULLAH KEDEROĞLU - Her ikisiyle samimiyim, ama, samimiyetim şöyle, işte Çatlı ile anlattığım bir sevginin verdiği samimiyet bağı var, görüştüğüm merhaleler belli. İbrahim Şahin, Nevşehir'de görev yapmadı, Kozaklı'da yaptı, Nevşehir'de yapmış olsa diyeceğim Çatlı'yı tanır, isim olarak tanıyabilir, sonra gazetelerden okudum ki, tanıyormuş, İbrahim Şahin Çatlı'yı tanıyormuş.BAŞKAN - Sana hiç bahsetmedi mi İbrahim Şahin?ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır, hayır, hiç, yani, İbrahim Şahin ile olan şeyimi de anlatayım da size, ona göre bana soru sorun. İbrahim Şahin bizim memlekette görev yaptıktan sonra yani, benim anam, babam, ağabeyim, amcalarım hepsi tanıyor bunu, biz de memlekete gittiğimizde tanıştık, sonra İstanbul'a gelmiş, telefonla beni aradı, -bana da ağabey diye hitap eder; Çatlı da ağabey der, İbrahim Şahin de- "ben İstanbul'a geldim ağabey" dedi. İyi, hayırlı uğurlu olsun dedim. Neredesin dedim "ikinci şubede görev yapıyorum." Bir kısım falan söyledi, ben bunu ziyarete gittim, İstanbul'a yeni başladı diye, sohbet ettik. Bir müddet sonra, o beni işyerime ziyarete geldi.YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizin işyeri neresi?ABDULLAH KEDEROĞLU - Benim iş yerlerimi de sayayım: Bir TIR garajımız var, Halkalı Gümrüğünün içinde gümrüklü saha diye tabir ediliyor, oranın içinde lokanta, kahve, büfe, tesisleri var; bir orayı çalıştırıyoruz. İki tane sigorta acenteliğimiz var; İsviçre Sigorta ile. İhlas Sigorta, Avcılar'da büromuz. Bir Kederoğlu Ticaret diye Prodter Gamble'ın hammaddelerini temin ettiğimiz bir firmamız var; asit borik ve sodyum perborat satıyoruz orada. Yine, Avcılar-Ambarlı'da çay bahçesi diye tabir ettiğimiz yeşillik bir 10 dönümlük yer var; orayı da çalıştırıyoruz. Ben, Kadıköy yakasında, Suadiye'de oturduğum için, Suadiye'de de kendime ait bürom var, orada da, yine, bir arkadaşımla beraber hurda ithalatı yapıyoruz. Biz, şimdi, üç kardeşiz, iki amca oğlum var; onlarla birlikte işimizi götürüyoruz. Halkalı'daki işyerimize geldi İbrahim Şahin, yanında da polisleri de vardı; böyle sohbet ettik, epey de konuştuk. İşte, bu arada, bayramlarda falan birbirimize kart atıyoruz. Yine, bir müddet geçtikten sonra İbrahim tekrar aradı beni telefonla "benim görevim değişti, İstanbul'dan gidiyorum, ben Özel Harekât Dairesine Başkan oldum, İşte, Diyarbakır'a falan gidiyorum" dedi. İyi, hayırlı uğurlu olsun dedik, telefonla konuştuk. Daha sonra bir kere daha uğradı bu bize. Geldiğinde yanında koruma polisleri de oluyordu ya da arkadaşları beraber geliyorlardı dört kişi üç kişi neyse isim olarak. Onun dışında, telefonla görüştüğümüz bellidir yani; sayısını hatırlamıyorum ama, sekiz on defa belki de daha fazla görüşmüşüzdür. Bir de son olaylar çıkınca, ben kendisini aradım, iki üç sefer özellikle, nedir bu İbrahim dedim. İlk aradığımda telefona çıktı "ya ağabey, bir şeyler... Bizimle birileri uğraşıyor, biz de hesabımızı veremeyeceğimiz bir şeyimiz yok, biz de uğraşıyoruz" dedi. Ondan sonra aradığımda yerinde de bulamadım; yani, görevden de alınmış; beni de aramadı. Bu arada, enteresan bir olay oldu. Yine, onun da senesini tam hatırlamıyorum. Bir gün işyerimizde otururken, benim bir küçüğüm amca oğlu var "Avşar'ı polisler falan sık arıyor, bir şey var herhalde" dedi. Ben de işyerine çok sık gitmiyorum Halkalı'daki yere. Bir gittiğimde baktım, birisi, yanında bir kişi daha var oturuyor; bir genç, biri de bizim yaşımızdan küçük, yemek yiyorlar amca oğluyla falan. Bu kim dedim "bu Avşar'ı gözaltına alıp bırakmış, şimdi de, her hafta geliyor gidiyor Avşar'ı soruyor" dedi. Neyse, tanıştık, adama hoşbeş dedik. Adam dedi "sen kimsin" amca oğlu "bu, bizim en büyüğümüz" dedi. Orada 15-20 dakika sohbet ettik "bak kardeşim, ben istihbaratçıyım; bizim Avşar'ı arama sebebimiz şu: Kaybolan bir adamın -Tarık Ümit diye bir adamın- telefonunda son numara Avşar'ın çıktı telefon numarası. Avşar'ın telefonundan aranmış" dedi. "Biz, sizi takip ettik, bir hafta on gün telefonlarınızı dinledik; seni, kardeşlerini. Baktık ki, temiz adamlara benziyorsunuz. Bu arada, Avşar'ı ben aldım, konuştum, işte, iki gün mü üç gün mü tuttuk, Avşar bize yardımcı oldu, telefonla kimin konuştuğunu söyledi. Hatta onları da telefonla çağırabileceğini söyledi dedi. Benden size tavsiye, bunlarla fazla içlidışlı olmayın" dedi. Niye dedim "bunlar hakkında bu tür dedikodular var, ben de onu araştırıyorum" dedi. İyi dedim. Bu sefer gitti başçavuş.YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu tür dedikodular dediği nedir?ABDULLAH KEDEROĞLU - Yani, mesela "Tarık Ümit'in kaybolmasını araştırıyoruz; ben onu araştırmakla görevliyim" dedi. "Burada, Avşar'ın telefonuyla konuşan polis. Avşar Tarık Ümit'i tanımıyor" dedi. "O devletin adamı. Demek ki, bunlar böyle bir şeylerle uğraşıyorlar ki, sizin bunlarla işiniz yok, ben sizi iyi biliyorum, tanıdım" dedi yani adam "araştırdık her şeyinizi" dedi. Öyle deyince, ben, biraz, yani, kafamda bir şey acaba diye düşündüm.YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nedir o acaba?ABDULLAH KEDEROĞLU - Acaba şu: Yani, bu adamın dediği mi doğru, acaba, bu adam bizi bunlardan soğutmak için mi böyle söylüyor. Hani, o adam benden bekledi ki, bunları kov; yani, kov derken, hiç görüşme -telefonla- bu manada. Dedim ki, ben kendine, yahu belki doğru söylüyorsun; ama, ben seni ilk defa görüyorum, İbrahim Şahin'i ben taa kaç yıl öncesinden tanıyorum, böyle bir halt yiyeceğini -af edersiniz- hiç tahmin etmiyorum dedim. Yani "Tarık Ümit'ten" dedi "biz bunların üzerine gidiyoruz, araştırıyoruz" dedi. "Telefonla konuşanı da kardeşin söyledi, Ziya diye bir polismiş" dedi. Peki, ne yapayım dedim ben "yahu, hiç olmazsa, kardeşin bekar evinde kalıyor Ataköy’de, bir müddet yanına al götür evine" dedi. Ben ondan sonra kardeşimi çağırdım, biraz sıkıştırdım, bana söylemiyordu. Dedi "ağabey, beni gözaltına aldı, jandarma götürdü" olay nedir dedim "Ziya benden telefonumu istedi, verdim ağabey" dedi. Bizim orada telefon da şöyle: 8 tane umuma açıkta telefonumuz var, jetonla telefon edilir. jetonla telefon edilir, parayla satarız. Kalabalık bir yer, günde en az 500-100 kişi gelir; devletin memurları da çok sık gelir, bilhassa istihbaratçılar, narkotikçiler, orada çok olur. Bazen, kendi içerde kilitli bir telefonumuz var -büromuzda- o telefonla görüşmek için -millet dinliyor diye oradan görüşürler- biz veririz onlara, narkotikçiler gelir. Bir gün de ben şahit oldum, bir yüzbaşı telefon ediyor, açık, umuma ait telefonda, o konuşurken ben işaret ettim, işte "İngiltere'den geldik komutanım, istihbaratçı bilmem kiminle" dedi. "Geldik, ne yapalım gümrük kapanmış" dedi. O sırada telefon -3 dakikalık- kapandı. Ben dedim, yahu kardeşim sen kimle konuşuyorsun "işte, ben, teğmen bilmem kim" dedi, kimliğiniçıkardı. Bu telefonla konuşabilirsin dedim. Buradan konuş, orası kalabalık, herkes dinlemesin seni. O da konuştu oradan. Sonra bana dedi ki "ağabey bana bir eskort verebilirsen -araba dedi- ben bunu burada bırakmayacağım, askerî malzeme, mühimmat, Selimiye'ye götüreceğim" dedi. Bunun gibi olaylar da olur bizde yani. Bizden yardım istekleri olur, varsa yardımımızı yaparız. Konudan konuya geçiyoruz; ama, o sıralar, bir ay ben Avşar'ı kendi evime götürüp getirdim. Tembih de ettim, oğlum, ölçülü ol, biz bunları tanıyoruz, bunların yapacağı ya da yapmayı tasarladığı bir iş varsa, sen, bir kere bunlarla irtibatını kopar, beni de haberdar et "yok, ağabey, öyle şey mi olur" dedi. "Bunlar zaten senin yanına geliyorlar, sen olmayınca ara ara gelip, yemek yiyip, çay içiyorlar." ki, lojmanları da bize yakın. Bizim garajımız da Halkalı'da, polis lojmanları da Halkalı'da, bunların dışında polisler de gelir. Şimdi, mesela, bizim orada polis noktası var, bir polis nöbet tutar akşama kadar, karakol yok da, her gün gelir, bizim telefonumuzu kullanır, bizim lokantamızda yemeğini yer, akşam çeker gidergörevli polis. Bundan önce de jandarma gelirdi, iki tane jandarma, onlar da gece nöbeti de tutarlardı, hem gümrüklü sahayı bekliyorlar hem bizim orası açık olduğu için, orada oturuyorlar. Bunlarla irtibatımız böyle efendim.BAŞKAN - Bu polislerle siz de şey mi ettiniz, bu Ayhan, işte, Ziya gibi...ABDULLAH KEDEROGLU - Ben şimdi isim isim çıkaramıyorum. İsim olarak sadece Ayhan'ı öğrendim. Onu da şöyle öğrendim, benim bacımın evinde kiracı Ayhan -kız kardeşimin- onu da gazetecilerden öğrendim. Dediler, böyle böyle Ayhan Akça diye birisi yakalandı, senin kiracınmış. Dedim, benim kiracılarımın arasında polis yok -benim de üç tane kiracım var ama- kardeşlerimin de evi var, onlarda olabilir, bir sorayım dedim. Hakikaten kiracıymış.YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nerede?ABDULLAH KEDEROĞLU - Avcılar'da... Ben Suadiye'de oturuyorum.BAŞKAN - Yani, siz, sadece bir şahıs olarak tanıyorsunuz, Ayhan'ı Ayhan olarak...ABDULLAH KEDEROGLU - Orada öğrendim...BAŞKAN - Sonradan öğrendiniz...ABDULLAH KEDEROGLU - Yanıma üç dört kişi geliyor. Belki de isim söylüyorlarkoruma polisleri. Onlar ya bizim masada oturuyor ya da yanımızdaki...YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu olayın tarihi ne zaman?ABDULLAH KEDEROĞLU - Hangi olayın ağabey?YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte, sizin kiracınızmış diye geldiği zaman yahut kız kardeşinizin evinde oturduğu...ABDULLAH KEDEROGLU - Yeni... Yeni kiracı olmuş. Yani, bir ya da iki ay üç ay. Ben onu da sormadım, benim evimde kiracı olmadığı için, bana Uğur Dündar telefon etti, doğru mu bu haber; doğru dedim.YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yeni yani, bir iki aylık iş.ABDULLAH KEDEROGLU - İki aylık ya da üç aylık iştir.BAŞKAN - Evet, başka ilave edeceğin bir şey var mı?ABDULLAH KEDEROĞLU - Benim aklıma gelen bunlar.BAŞKAN - Arkadaşlardan soru sormak isteyen var mı?SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Haluk Kırcı'yı tanıyor musunuz? ABDULLAH KEDEROGLU - İsim olarak tanıyorum.SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiç gelmişliği var mıdır size?ABDULLAH KEDEROGLU - Gelmişliği yok.SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Korkut Eken ile bir ilişkiniz oldu mu?ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır; bu isimlerin hiçbiri ile ne Korkut Eken'i tanıyorum ne diğer ismi geçenleri; milletvekillerini de tanımıyorum üstelik kendi partimizin mebusları.SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Siz, partinizde yönetim kurulunda mısınız?ABDULLAH KEDEROĞLU - Yönetim kurulundayım; yani, o da altı aylık yönetim kurulu üyesiyim.SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Başkan mısınız? İlçe başkanı filan...ABDULLAH KEDEROĞLU - Değil... Değil... Partinin il yönetim kurulu üyesiyim gençlikten sorumlu; yani, o da benim gıyabımda, il başkanı -eski arkadaşım- bizi listeye yazmış, aktif particiliğim de yok.BAŞKAN - Yaşar Bey, var mı sorunuz?YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Var... Kederoğlu'nu şunun için sanıyorum -hatırladığımız kadar- çağırdık, bu Mesut Beyin Budapeşte'deki saldırı olayıyla, uğradığı saldırıyla bir bilginiz, malumatınız var mı?ABDULLAH KEDEROGLU - Yok... Yani, kulaktan dolma, gazetecilerden duyma... Bana da sordular onu. Mesela...YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, bir rivayet var. Rivayet değil de o kısmı doğru sanıyorum. Celal Bey -il başkanı- haber vermiş. Efendim, işte, basına ben sordum, kimden öğrendiniz "Celal Beyden öğrendik" dediler. Celal Adan demiş ki, işte, Mesut Yılmaz kumarhanede saldırıya uğradı. Budapeşte'de Hilton Otelinin kumarhanesinde saldırıya uğradı. Tabiî, kumarhaneyle olayın bir ilişkisi yok. Saldırı da bu tarafa döneceği sırada meydana geliyor. Daha kimsenin haberi olmadan, TGRT'nin bu yolla haberi oluyor. TGRT'ye deniliyor ki, böyle bir olay var. Sordum ben çünkü, Celal Adan'dan çıktı dediler. Onun üzerine, TGRT gerekli şeyleri yapıyor. Türkiye'ye duyuruldu; duyurulduğu zaman da, zaten, Mesut Bey uçakla buraya gelmişti. Sonra biraz daha derine gidince, bunun, gümrüklü sahadaki TIR parkından çıktığı söyleniyor.ABDULLAH KEDEROĞLU - Neyin ağabey?YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Haberin...ABDULLAH KEDEROĞLU - Bu olayın...YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onun için dedim size.ABDULLAH KEDEROGLU - Yok; yani, şöyle...YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Vardır, yoktur; ben size soruyorum.ABDULLAH KEDEROGLU - Varsa da var derim. Şerefimle temin ediyorum var derim. Beni siz tanımıyorsunuz gerçi de. Gümrüklü sahadaki TIR parkı... Macaristan'daki olabilir. Yani, bizim sahamız Türkiye'de. Macaristan'da bu tür iş yapanları ben de tanımam. Şoförler gider gelir. Zaten, bu işi, bizim kiraladığımız günden bu yana da almak istiyorlar; o da ayrı. Yani, almak isteyenler kim; bu işi yapanların hepsi zaten bu işlerle uğraşıyor pespaye adamlar; yani, garajcılık işletenlerin hepsi öyle. Ben şuradan biliyorum: Narkotikçiler geldi, işte, polis gümrüğü bastı, gümrüğün memurlarını tutukladı -altı sene önce- mührü bize verdi. Dedim ki, gelin bir de bizim buraya; dedi, sizi biliyoruz. Nereden biliyorsun; işte, falanca seyyar satıcı, baş komiser kaçakçı istihbaratın 'burada çalışıyor kardeşim dedi. Biz sizi biliyoruz. Yani, bizimle ilgili bir tarafı yok. Ben olayı Tuncay Özkan'dan öğrendim. Kanal D`nin haber müdürü aradı "yahu, böyle böyle Mesut Beye bir saldırı olmuş" dedi. Ben, Tuncay'ı da on beş senedir tanırım. "Hiç duydun mu sizin partide falan" dedi. Duymadım, bir sorayım dedim. Kime sorayım, kime sorayım; aklıma geldi, Celal ile de il başkanı olmasına rağmen, öyle çok şey bir hukukum da yok, onu da söyleyeyim, cep telefonunu bile bilmiyorum, aklıma o geldi. Hiç kimseyi aramadım, tekrar Tuncay'ı aradım, nereden duydun dedim "sağdan soldan telefon ediyorlar, isimsiz insanlar telefon ediyor 'niye vermiyorsunuz kardeşim Mesut Yılmaz böyle saldırıya uğradı kumarhanede' böyle söylüyorlar" dedi. Yani, olayı ilk duyduğum kaynak da o.YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bu Faik İçmeli diye bir arkadaş var mı sizde?ABDULLAH KEDEROĞLU - Var.. Var... İkinci başkan, Celal'in yardımcısı.YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Celal'in yardımcısı... Bunun uyuşturucuyla bir alakası oldu mu? Bildiğiniz bir şey var mı?ABDULLAH KEDEROĞLU - Bildiğim de yok; olacağını da sanmıyorum. Yine, iddialı konuşmayayım insanlar iÇin de; çünkü, hiç belli olmuyor, şartlar insanlara öyle şekil veriyor ki, şimdi, ben, Çatlı ile ilgili şeyleri okuyorum, İbrahim Şahin ile ilgili; aklım almıyor; yani, saf, adam da değilim ben o kadar. Ha, ben yine seviyorum; ayrı; yani, benim sevgim, saygım, cezaevine düşse de severim. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gayet tabiî... Doğrudur:.. Onlar ayrı... ABDULLAH KEDEROGLU - Suçlu da ofsa, o ayrı; ama, insan kendinin atlatılmasını hazmedemez. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Böyle bir şeyden haberiniz yok yani. ABDULLAH KEDEROGLU - Hayır; kesinfikle yok; yani; oiduğu kısmını söyledim. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, sonuç itibariyle bu dosyalarda şöyle bir şey var; ben de içten söylediğinizi belirttiğiniz için söylüyorum. Bilhassa MİT'ten gelen arkadaşımızın verdiği ifadede var sanıyorum. Deniliyor ki, Tarık Ümit, bu Ziya Bandırmaraoğlu ve Ayhan Akça ile birlikte kardeşiniz -küçük kardeşiniz- neydi onun adı? ABDULLAH KEDEROĞLU - Avşar... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Avşar'ın yardımı ile bu kaçırıldı, götürüldü, sonra da Abdullah Çatlı'ya teslim edildi; Abdullah Çatlı da bu adamın icabına baktı. Yani, özeti bu lafın. ABDULLAH KEDEROGLU - Evet... Benim de edindiğim özet bu; yani, basından, şeyden... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet. Burada, sizin, mademki ailenin reisisiniz, bu konuda bize verebileceğiniz, bu söylediklerinizden başka bir bilgi var mı yahut da Ahmet'in -o gelen başçavuş Ahmet- biz bunları araştırıyoruz, kardeşinizi de buradan al git, bu adamlarla şeyde dediği zaman, yanında başka assubay yahut asker... ABDULLAH KEDEROGLU - Bir kişi daha vardi; asker vardı. Asker vardı... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hah, onu arıyorum. İsmi neydi? ABDULLAH KEDEROĞLU - Hatırlamıyorum... Kısa boylu ve merak ettim Ahmet'i... O zaman bize çok gidip gelen oldu tabiî. Biz şüpheleniyoruz böyle bir olay olunca, ben İbrahim'i arıyorum yok. Dedim ki, kardeşim, bu iş neyse... Ahmet'i arıyorum, İI jandarmaya gittim; yani, olay bizi şok etti. Ben, önce kardeşimden de şüphelendim. Öbür kardeşimi çağırdım, dedim, oğlum, bu bekar, bir şey eder "ağabey, ben bunu takip ediyorum; Avşar'ın en fazla yaptığı; yani, bizim aileye yakışmayacak, gece klübüne gidiyor" dedi bunlarla. "Hepsini biliyorum" dedi; yani, kızlarla ne zaman geziyor ... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunlarla dediği; polisleri mi kastediyor? ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır... Hayır... Yani, bu gece hayatıyla ilgili; ayrı kalıyor... Gece hayatıyla ilgili... Kardeşimi de sıkıştırdım, sonra Ahmet'e de söyledim. Dedim ki, başçavuş bize... Ben onu samimî buldum; yani, niye samimî buldum; anlattı, telefonlarınızı dinfedik, hepsini anlattı bize Ahmet. Dedim, bu iş madem böyle, bu işi götürün diyene kadar, Ahmet çok hızlıydı; yani, işi götürüyordu Ahmet. Bir saatten sonra Ahmet'in hızı kesildi. Ahmet "irtibat halinde olalım" dedi bize; arıyor; beni de arıyor, öbür amca oğlunu da arıyor. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yanında bir asker daha var bize söylemedi onu. Ben buldum onu. ABDULLAH KEDEROĞLU - Asker var... Ufak boylu bir asker var. Asker dedi, ben onu sordum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İki kişiler... Onu söylemedi... ABDULLAH KEDEROĞLU - Var... Asker var... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben buldum canım. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Evet, siz şeyi anlatıyordunuz; yani, Ahmet çok hızlı gidiyordu dediniz. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kesildi sonra hızı diyor. ABDULLAH KEDEROĞLU - Şimdi, Ahmet ondan sonra, ben dedim ki Ahmet'e, aman kardeşim dedim, madem sen bizi sevdin, bizi uyar, ola ki, benim bilgimin dışında, kardeşimi ben şimdi eve götürüyorum. Akşam ben olmazsam telefon ediyorum, kardeşim gel ben seni bekliyorum; 12 de olsa bizim evde yatıyor. Biz şoke olduk böyle bir şey olur mu diye. Sonra Ahmet "Avşar'ı bu işle alakası yok" dedi, olsa, bunları söylemez, bunlara bizi bulaştırmaz, çünkü, Avşar dedi, istediğiniz çağırayım, düşürürüm telefonla diyor dedi, yakalayacaksanız ben çağırayım. Yani, Avşar'ın bu işle bağlantısı olsa dedi -ki, ben de sıkıştırdım kardeşimi- en azından ben hissederim, Ahmet, ben istihbaratçıyım dedi. Yalnız, bundan sonra sahip ol dedi. Ola ki... Dikkat et... Olayların gelişimi böyle. Ahmet'in yanında o çocuğu ben iyi hatırlıyorum; özellikle dikkat ettim; çünkü, biz şeyden korkuyorduk; yani, bize dediler, Avşar'ı kaçırırlar, öldürürler. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Rütbesini hatırlıyor musun askerin; rütbeli miydi, sivil miydi? ABDULLAH KEDEROĞLU - Sivildi, resmî değildi. Bir arabaları vardı. Ben hatta dedim, arabayla göndereyim sizi. Arabamız var dedi. Yerli bir arabaları vardı; çıktım baktım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O da sivildi... ABDULLAH KEDEROĞLU - O da sivildi... DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben bir şey soracağım, narkotikçiler çok gelir gider dediniz sizin şeye. Neden? ABDULLAH KEDEROĞLU - Şöyle gelir gider; yani, gözlerler, bize de güvenirler. Mesela, falan plakalı araç saat kaçta geldi -onu bize sorarlar- saat kaçta çıktı, takip ederler. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Orada böyle TIR'larda uyuşturucu filan yakaladılar mı? ABDULLAH KEDEROĞLU - Yok... Yok... Bizim arabalarımızı sadece İbrahim İsterse ona veririz. Polislere belki kardeşim vermiştir. O saaatten sonra biz de vermedik de, bizim... Bir de biz dostlarımıza arabamızı da veririz. Siz gelseniz ya da bir başkası gelse... O ana kadar aklınıza gelmiyor; ama, bundan sonra aklımıza gelir. DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Biz veririz dedi de Avşar, Yaşar Bey de sordu, siz, herkese verir misiniz diye. ABDULLAH KEDEROGLU - Yok, herkese değil de. Ben şimdi işin detayına inmek istemiyorum. DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Biraz detayına inin. ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır... Hayır... Kendi sosyal çevremle ilgili detaya inmek istemiyorum. Ben, Nevşehir mebusları içinde bir Sayın Başkanı tanımıyorum; yani hepsini tanırım. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Niye yüzünde perde mi var? ABDULLAH KEDEROGLU - Hayır... Geçen geldi mesela Sayın Başkan, millet etrafında saldırıyor, ben de ikinci başkanım, ben kenarda oturdum. Hatta Tuncay Özkan beni aradı, dedi ki, gelsen bir röportaj yapabilir miyiz. Vallahi ben tanımıyorum kardeşim dedi. Yahu, nasıl olur, nasıl tanımıyorsun dedi. Benim yanımda görür; Kadir Baş benim sınıf arkadaşım, Osman Seyfi sınıf arkadaşım; beraber aynı dönemde okuduk. Beni eskiden bilirler. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Osman ile beraber ortaokulda mı okudunuz? ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır... Hayır... Üniversitede... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Osman hukukta... ABDULLAH KEDEROGLU - Aynı yurda Nevşehir... Ben onların yanına gittim, onlar son sınıfta, ben birinci sınıftaydım. Bizim ülkücü olmamıza onlar sebep oldu. BAŞKAN - Hem ülkücülükten hem yurt başkanı... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet. ABDULLAH KEDEROĞLU - Ben birinci sınıftaydım, onlar dördüncü sınıftaydı. Ben, şimdi, Meclise geldiğim zaman da kendi partime uğramam, gider Kadir Ağabeyin yanına uğrarım mesela. Öyle bir parti bağnazlığım da yok. MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Mevcut partiniz. ABDULLAH KEDEROĞLU - Benim mevcut siyasî yapılar içerisinde yerim de yok; onu da söyleyeyim. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, işte, 80 sonrasındaki, çok açıklıkla söylüyor ABDULLAH KEDEROGLU - Tuncay ben burada, yani, Ankara'da da ben uzun süre kaldım -Anavatan zaman nda- o günlerden itibaren; yani, ben Tuncay' dürüst diye severim, o da beni dürüst diye. Fikri olarak birbirimize yakanlığımız yok, ailece görüşürüz. Erdal Beyin o zaman başdan şman idi. Yani, Tuncay geldi beni buldu. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anavatan Partisinde burada -Ankara'da- ne yaptınız uzun zaman? ABDULLAH KEDEROĞLU - O zaman çalıştık, genel merkezde. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kongrede çalışmıştır. ABDULLAH KEDEROĞLU - Yok... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne yapacaksınız Anavatan Partisinde ne yapacağını, sana DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Niye bana ne yahu... Ben soruyorum. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben soruyor muyum Halk Partisinde ne yaptın diye. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sor canım, onu da sor... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olur mu? DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onu da sor canım. Ben soruyorum. Amma, yapıyorsun yahu. Niye bu kadar alındın; yani, Mesut YıImaz ile Yaşar Okuyan da çıkıyor; şimdi, fotomontaj olursa... Buradaki arkadaşlarımızın hiçbiri alınmıyor. BAŞKAN - Arkadaşlar, soracağınız bir soru var mı? Yok. Peki, teşekkür ederiz. ABDULLAH KEDEROĞLU - Ben teşekkür ediyorum. DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kongreyi kazandınız mı? ABDULLAH KEDEROGLU - Kaybettik... YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen YıIdırımcı taraf mıydın? ABDULLAH KEDEROGLU.- Ben öyleydim. YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bak, kaybetmişler, gördün mü?...
23 Haziran 2001 Cumartesi
15 Şubat 2001 Perşembe
Dünden bugüne adım adım Susurluk...
Herşey bir trafik kazasıyla başladı ve hiçbir şey eskisi gibi olmadı! Susurluk'ta Mercedes marka otomobilin bir kamyona arkadan çarpması sonucu ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunun gündeminden düşmedi. İstanbul yönüne seyir halinde olan 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobil, 3 Kasım 1996 günü saat 19.15 sıralarında Susurluk'un Uçakyolu Mevkii'nde benzin istasyonundan çıkan Hasan Gökçe yönetimindeki 20 RC 721 plakalı kamyona arkadan çarptı. Kazada, özel otomobilde bulunan 4 kişiden 3'ü ölürken, 1'i ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Buraya kadar her şey normal bir trafik kazası gibi görünürken, aradan geçen saatler içerisinde kazada ölen kişilerin İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden ''Mehmet Özbay'' adına düzenlenmiş kimlik çıkan katliam sanığı Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us, yaralanan kişinin de DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak olduğu anlaşılınca olay Türkiye gündemine adeta ''bomba gibi'' düştü. ''Temiz toplum, temiz siyaset'' anlayışını savunanların ''Milat'' olarak kabul ettikleri 3 Kasım 1996 tarihinden sonra ortaya çıkan ilişkiler ve iddialar, yaklaşık 4 yıldır kamuoyunda değişik boyutlarıyla tartışılır hale geldi. İlk ceza kamyoncuya Kazadan bir gün sonra ''Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu birden fazla kişinin ölümüne, bir kişinin de yaralanmasına yol açmak'' suçundan tutuklanan kamyon şoförü Hasan Gökçe, kazada 8'de 6 oranında kusurlu bulunduğu için 26 Mayıs 1997'de Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi'nce 3 yıl hapis ve 945 bin lira ağır para cezasına çarptırıldı. Hapis cezası 6 milyon 420 bin lira ağır para cezasına çevrilen Gökçe, ayrıca Hüseyin Kocadağ'ın eşi Kıymet Kocadağ'a da 100 milyon lira tazminat ödemeye mahkum edildi. Uzun süre Denizli'nin Buldan İlçesi'ndeki evinde olayın şokunu atlatmaya çalışan Gökçe, daha sonra şoförlüğe geri döndü, ancak 1 Temmuz 1998'de Manisa'nın Ahmetli İlçesi'nde başka bir kamyonla çarpıştı. Bu kazaya ilişkin Ahmetli Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan Gökçe, olayda kusuru bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti. DGM çete soruşturması başlattı Medyanın kazadan sonra olayı ''Siyasetçi-polis-mafya'' üçgeni içinde tutması nedeniyle yayınlanan haberleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Kasım 1996'da, ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' suçundan soruşturma başlattı. Soruşturma sırasında, milletvekili Sedat Edip Bucak'ın resmi korumalığını yapan özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz'ın, kumarhaneci Ömer Lütfü Topal'ın 28 Temmuz 1996'da Sarıyer'de öldürülmesinden sonra gelen bir telefon ihbarı üzerine Topal'ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir'le birlikte İstanbul Emniyeti'nce gözlem altına alındığı, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın talimatıyla Ankara'ya gönderilerek serbest bırakıldığı ve daha sonra Bucak'a koruma olarak verildiği ortaya çıktı. Ataköy'deki evinde yeşil pasaport, Mehmet Ağar imzalı Emniyet Genel Müdürlüğü'nde uzman olarak görev yaptığını gösterir belge ve silahlarla yakalanan uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz'ün de, yine aynı şekilde Ankara'dan gelen talimatla serbest bırakıldığı anlaşıldı. Bu arada, İnterpol tarafından kırmızı bültenle aranan Abdullah Çatlı'nın, Özel Tim'de görevli polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu'nun oğlunun sünnet düğününde dönemin Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin ve polis memuru Ayhan Çarkın'la oynarken çekilmiş fotoğrafları da basında yer aldı. Silivri'de otomobili terk halinde bulunan MİT eski görevlisi işadamı Tarık Ümit'in kaybolmasından da, bazı özel tim mensupları ve polis şeflerinin sorumlu oldukları öne sürüldü. Soruşturmayı yürüten DGM Cumhuriyet Savcıları Aykut Cengiz Engin, Ahmet Gürses ve İrfan Özliyen, bildiklerini dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e şifai olarak anlatan İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı ve MİT eski görevlisi olan Emniyet Genel Müdürü Müşaviri Korkut Eken'in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişiyi dinledi. Savcılar ayrıca, talimat yazısıyla Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Dilaver Kahveci'nin, 4 Aralık 1996'da milletvekili Sedat Edip Bucak'ın Ankara'daki lojmanında ifadesinin alınmasını sağladılar. Dava açılıyor Soruşturma aşamasında özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy'u 13 Ocak, Mustafa Altunok ve Enver Ulu ile Bucak'ın şoförü Abdülgani Kızılkaya'nın da 14 Ocak 1997 tarihinde ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' suçundan tutuklanarak Metris Cezaevi'ne gönderilmesini sağlayan savcılar, 27 Ocak 1997'de savcılık sorgusunun ardından mahkemece tutuklandığını anlayınca DGM'den firar eden polis memuru Ziya Bandırmalıoğlu ile Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin, polis memuru Ayhan Akça, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz, Topal'ın iş ortakları Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan hakkında da gıyabi tutuklama kararları çıkarttılar. Bu kişilerden Yaşar Öz'ün gıyabi tutukluluğu 8 Nisan 1997, İbrahim Şahin'in 11 Mart 1997, Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça'nın 12 Mart 1997, Ali Fevzi Bir'in 9 Ekim 1997 ve Sami Hoştan'ın da 6 Şubat 1998 tarihinde vicahiye çevrildi. Soruşturmayı 6 Mart 1997'de tamamlayan İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz, Enver Ulu, Mustafa Altunok, Ziya Bandırmalıoğlu, Abdülgani Kızılkaya, Yaşar Öz ve Korkut Eken hakkında ''Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak'' ile ''Hakkında yakalama ve tevkif müzekkeresi bulunan kişiyi yetkili mercilere haber vermemek'' suçundan 5 ile 9'ar yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle dava açtı. Kazada öldükleri için Hüseyin Kocadağ, Abdullah Çatlı ve Gonca Us hakkında dava açılmasına gerek görmeyen başsavcılık, daha sonraları yakalanan Ali Fevzi Bir, Sami Hoştan ve Haluk Kırcı'yı da ek iddianamelerle davanın sanıkları arasına kattı. İddianame: "Kontroldan çıkmışlar" Susurluk'taki kaza, ortaya atılan iddialar, sanıkların ilişkileri ve ele geçirilen delillerin detaylı olarak irdelendiği 42 sayfalık ana iddianamede, ''Türkiye'de katliam sanığı olarak aranan silahlı eylemci ile bu kişiyi yakalamakla görevli üst düzey bir emniyet mensubu, polis memurları ve bir milletvekilinin bir arada olmasının, ruhsatlı silahlarının yanı sıra saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılan vahim silahlar ve mermileri yanlarında bulundurmaları, basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyareti ile izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir'' tespitine yer verildi. "Yasadışı bölücü terör örgütlerine destek veren kişilerle hukuki yollarla mücadele edebilmek imkanı bulunmadığını düşünen bir kısım görevlilerin, muhtelif suçlardan aranan kişiler, kumarhane işletmecileri, bir kısım yönetici ve siyasetçiler ile Özel Harekat Daire Başkanlığı'nda görevli bazı polis memurlarından teşekkül oluşturdukları'' iddiasının da yer aldığı iddianamede, ''Bu teşekküldeki şahısların kimlikleri, görev alanları ve ülkedeki etkinlikleri dikkate alındığında teşekkülün eylemlerinin yetkili ve görevli merciler tarafından artık kontrol edilemez boyutlara ulaştığı görülmüştür'' denildi. İstanbul 6 No'lu DGM'de açılan davanın ilk duruşması, 2 Haziran 1997 tarihinde yapıldı. Erken gelen bayram Yargılama aşamasında bu sanıklardan Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy 290, Mustafa Altunok 204, Abdülgani Kızılkaya 193, İbrahim Şahin 185, Ayhan Akça ve Ziya Bandırmalıoğlu 184'er, Enver Ulu 141, Ali Fevzi Bir 119 ve Sami Hoştan da 31 gün tutuklu kaldıktan sonra kutlamalar eşliğinde Metris Cezaevi'nden tahliye edildiler. Başka bir dava kapsamında tutuklu bulunan Yaşar Öz ise, bu davadan 105 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye oldu. Sonradan yakalanan Haluk Kırcı da, bu davada 155 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi.
12 Şubat 2001 Pazartesi
Topal cinayeti çözülüyor mu?
Susurluk'taki trafik kazasından sonra ortaya atılan iddialara ilişkin ve bu iddialar arasında adı geçen kişilerle ilgili İstanbul ve Ankara'da açılan pek çok dava beraatle sonuçlanırken, İbrahim Şahin, Yaşar Öz ve Ayhan Çarkın çeşitli hapis cezaları aldı. ''Kumarhaneler kralı'' Ömer Lütfü Topal'ın Sarıyer'de otomobilinin içinde taranarak öldürülmesinden hemen sonra katil zanlısı olarak gözlem altına alınan 3 özel timci polis ile 2 sivili, savcılık yerine Ankara'dan gelen ekibe teslim etmek suretiyle serbest kalmasını sağladıkları iddiasıyla İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, ''Suçun yasal unsurları oluşmadığı'', Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal, Cinayet Büro Amiri Refik Baştürk, Cinayet Büro'da görevli Başkomiser Şentürk Demiral ve polis memuru Ziayettin Ferman da, ''Suçu işlediklerine dair yeterli delil bulunamadığı'' gerekçesiyle beraat ettiler. Davanın sanıkları arasında olan dönemin Asayiş Şube Müdürü Fatih Özkan ile Yardımcısı Ahmet Duran Alp'e ''Görevi ihmal'' suçundan verilen 1 ay 15'er günlük hapis cezaları ise, paraya çevrilerek ertelendi. Susurluk ve ''Bahçelievler katliamı'' davalarının sanıklarından Haluk Kırcı'nın, 1996'da Asayiş Şube Müdürlüğü'nden firarına ilişkin İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanan eski Şube Müdürü Sedat Demir, ''Delil yetersizliği''nden beraat etti. MİT adına çalıştığı öne sürülen Tarık Ümit ile Yaşar Öz'e sahte yeşil pasaport sağlamak suretiyle görevlerini ihmal ettikleri ve kötüye kullandıkları iddiasıyla Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü Pasaport Şube Müdürü Nurten Demir ve şube müdürlerinden Halil Güven ile polis memurları Meltem Uçar ve Ömer Karaahmetoğlu'nun, ''Görevlerini kasten kötüye kullanmadıkları'' gerekçesiyle beraatleri kararlaştırıldı. Gaziantep yerel Yaprak TV'nin sahibi Mehmet Ali Yaprak'ın, 25 Mayıs 1996'da kaçırılıp 5 gün sonra serbest bırakılması olayına ilişkin Haluk Kırcı'nın da aralarında bulunduğu 9 sanık, yargılandıkları Gaziantep 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ''Delil yokluğu ve şikayet olmaması'' dikkate alınarak beraat etti. Topal'a ait kumarhanelerin işlerinin yapılması amacıyla rüşvet aldığı öne sürülen Turizm Bakanlığı eski Müsteşar Yardımcısı Mevhibe Can'ın, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nce ''Delil yetersizliği''nden beraati hükme bağlandı. Özel timci eski polis Ziya Bandırmalıoğlu, Beyoğlu'nda çok sayıda silahla yakalanan yasadışı THKP/C örgütü itirafçısı Osman Gürbüz'e silah sattığı iddiasıyla yargılandığı Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ''Delil yetersizliği''nden beraat etti. Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, MİT Kontr-terör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür'ün, TBMM Susurluk Komisyonu ve İstanbul DGM'ye verdiği ifadelerde gerçek dışı ve mesnetsiz ithamlarda bulunduğu gerekçesiyle Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı hakkında 500 milyon lira tazminat istemiyle açtığı davayı, ''Kişilik hakkına saldırı söz konusu olmadığı'' gerekçesiyle reddetti. Hapis cezaları geliyor Yaşar Öz'ün Yeşilköy'deki evinde 1994 yılında ele geçirilen ''Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanlık belgesi'', yeşil pasaport ve silahları savcılığa bildirmedikleri öne sürülen dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mestan Şener, Mali Şube Müdür Yardımcısı Osman Yıldırım Özkaraca ve aynı şubede görevli Başkomiser M. Nahit Yürüten, Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nce ''Adli makamları yanıltmak ve kanunsuz emri yerine getirmek'' suçundan 3'er ay hapis ve 250'şer bin lira para cezasına çarptırıldı. Sanıklara verilen hapis cezası, daha sonra 1 milyon 150 bin lira paraya çevrilip diğer para cezasıyla birlikte ertelenirken, aynı şubede görevli Komiser Yardımcısı Levent Sevinç ise ''Delil yetersizliği''nden beraat etti. Abdullah Çatlı'ya ''Mehmet Özbay'' sahte kimliği ile silah taşıma ruhsatı alabilmesi için gerçek dışı rapor ve ikametgah belgesi düzenledikleri öne sürülen Fatih Mecidiye Polis Karakolu Amiri Başkomiser 'Doğan Şimşek, polis memuru Dinçer Sarıboğa ve Şehremini Uzunyusuf Mahallesi Muhtarı Burhan Kocapehlivan, Fatih 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nce 1 yıl 8'er ay hapis cezasına çarptırıldı. Yaşar Öz'e, ''Teşekkül oluşturarak Amerika'ya uyuşturucu ihraç etmek'' suçundan İstanbul 4 No'lu DGM'ce, 15 yıl ağır hapis ve 753 milyon 250 bin lira ağır para cezası verildi. İbrahim Şahin, Hospro Şirketi'nce Emniyet Genel Müdürlüğü'ne hibe edilen malzemeler arasında bulunan 10 adet Micro Uzi, 10 adet Micro Uzi SGM ile 10 adet Baretta marka tabanca ile bu silahlara ait susturucuların kaybolmasıyla ilgili Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nce ''Görevi ihmal'' suçundan 1 yıl hapis ve 1 yıl memuriyetten men cezasına çarptırıldı. Aynı davada yargılanan 14 sanık ise, silahların kaybolmasında sorumlulukları bulunmadığı gerekçesiyle beraat etti. Susurluk'taki kazada ölen Abdullah Çatlı'nın da aralarında bulunduğu 5 sanıktan Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı, ''Bahçelievler katliamı'' olarak bilinen TİP'li 7 öğrencinin öldürülmesiyle ilgili yargılandıkları Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 7'şer kez idam cezasına çarptırıldı. Çatlı hakkındaki dosyanın ölümü nedeniyle düştüğü, yakalanamayan 2 sanığın dosyasının ise ayrıldığı karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nce esastan bozuldu. Bozma kararında, sanıkların asli fail gibi cezalandırılmalarının yasa ve usule aykırı olduğu belirtildi. Resmi plakalı araçla Çankaya Merkez Karakolu önünden tehlikeli bir şekilde trafiğe çıkmasına tepki gösteren bir kişiyi beylik tabancasıyla yaralayan Susurluk'un özel timci sanığı Ayhan Çarkın, Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nce 3 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı. Devam eden davalar Ömer Lütfü Topal'ın 28 Temmuz 1996'da Sarıyer'de öldürülmesine ilişkin ''Susurluk Davası''nın da sanıkları olan özel timci eski polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy, Oğuz Yorulmaz ve Mustafa Altunok ile Topal'ın iş ortakları Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir, katliam sanığı Haluk Kırcı'nın ''Taammüden adam öldürmek ve iştirak'' suçundan idam, sigortacı Serdar Özdağ'ın da ''Fer'i iştirak''ten 20 yıla kadar ağır hapis cezası istemiyle yargılanmalarına Beyoğlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor. Abdullah Çatlı'nın üzerinden çıkan silah taşıma ruhsatında dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın imzasını taklit ettiği ileri sürülen Yaşar Öz'ün, 3 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanması Bakırköy 5. Asliye Ceza Mahkemesi'nde sürüyor. Susurluk'ta kamyona çarpan Sedat Edip Bucak'ın sahibi olduğu 06 AC 600 plakalı Mercedes marka otomobilin kasko kaydının bulunduğu Başak Sigorta'nın, otomobilde oluşan hasar nedeniyle kamyon şoförü Hasan Gökçe aleyhine açtığı 7.5 milyar liralık alacak davasının görülmesine Susurluk Asliye Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor. BOTAŞ Ceyhan Bölge Müdürlüğü'ndeki ham petrol tanklarının tabanlarında biriken çamurun çıkartılması için düzenlenen ihaleyi, Abdullah Çatlı'nın yönetim kurulu üyesi olduğu BAYSA A.Ş'ye ihale yönetmeliğine ve gümrük mevzuatına aykırı şekilde vererek, görevlerini kötüye kullandıkları öne sürülen BOTAŞ'ın 6 üst düzey yöneticisinin yargılanması, Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nde sürüyor. Karagümrük çetesi elebaşları Nuri ve Vedat Ergin kardeşlere Eskişehir Özel Tip Cezaevi'nde düzenlenen silahlı saldırının azmettiricisi olduğu öne sürülen Yaşar Öz ile 2 sanığın yargılanmasına, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediliyor. Şahin otomobiliyle takla attı Dava sanıklarından İbrahim Şahin, Bursa-İstanbul Karayolu'nda kendi kullandığı jiple 28 Mart 2000 tarihinde trafik kazası yaparak ağır şekilde yaralandı. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören Şahin, 17 Nisan'da taburcu edildikten sonra geldiği İstanbul'daki evinde dinlenmeye çekildi. Sami Hoştan da, Hollanda, Belçika ve Almanya'ya uyuşturucu naklettiği gerekçesiyle 12 Nisan 2000 tarihinde Bakırköy'de gözlem altına alındı. 2 gün sonra sevk edildiği İstanbul DGM'ce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Hoştan, İstanbul 1 No'lu DGM'de hakkında açılan dava kapsamında 15 ile 30 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle yargılanıyor. Eski özel timci Ayhan Çarkın'ın da, Balıkesir'in Erdek İlçesi'nde bir arsanın icra yoluyla satışına arkadaşlarıyla birlikte fesat karıştırdığı gerekçesiyle 21 Mart 2000'de gözlem altına alındı. Önce serbest bırakılan, ardından hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkartılarak yeniden yakalanan Çarkın, avukatlarının İstanbul 1 No'lu DGM'ye yaptıkları itiraz nedeniyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Çarkın, 9 kişiyle birlikte İstanbul 1 No'lu DGM'de ''Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak'' suçundan 2 ile 4 yıl arasında ağır hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
Ağar ile Bucak'a uzandı
Susurluk'taki kazadan sonra ortaya atılan iddialar ve bağlantılar, Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, emniyet ve adli makamlar ile sivil toplum kuruluşları arasında değişik boyutlarıyla araştırma konusu yapıldı. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, kazadan sonra ortaya atılan iddialar arasında adı geçince istifa eden dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak hakkında 11 Şubat 1997 günü dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle hazırladığı fezlekeyi, Adalet Bakanlığı aracılığıyla TBMM Başkanlığı'na gönderdi. Başsavcılık, 11 Aralık 1997'de Meclis Genel Kurulu'nda yapılan oylama sonucu bu suçtan dolayı yasama dokunulmazlıkları kaldırılan Ağar hakkında, 7 ile 15 yıl arasında ağır hapsi gerektiren ''Gıyabi tutuklama kararı ile aranan Abdullah Çatlı'nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak'', ''Öz ve Çatlı gibi kişilere silah taşıma izin belgeleri ve hususi yeşil pasaport vererek görevi suiistimal etmek'' ve ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'', Sedat Edip Bucak hakkında da 11 ile 20 yıl arasında ağır hapsi gerektiren ''Gıyabi tutuklama kararıyla aranan Abdullah Çatlı'nın yerini bildiği halde yetkili mercilere haber vermeyerek saklamak'', ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' ve ''Vahim nitelikte silah bulundurmak'' suçlarından dolayı kamu davası açtı. İstanbul 6 No'lu DGM, 4 Mayıs 1998'deki duruşmada, isnat edilen suçların bakanlık dönemine ait olduğu ve dolayısıyla Anayasa'nın 100. maddesindeki prosedürden sonra Yüce Divan'da yargılanabileceği gerekçesiyle Ağar hakkında ''Görevsizlik kararı'' verdi. Aynı duruşmada, Bucak'ın dosyası ise ana davayla birleştirildi. İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bu kararı temyiz etmesi üzerine istemi görüşen Yargıtay 8. Ceza Dairesi, 9 Temmuz 1998'de Ağar'a isnat edilen suçların bakanlık değil, Emniyet Genel Müdürlüğü dönemini kapsadığı, bunun için Ağar'ın Memurin Muhakematı Yasası'ndaki usul izlendikten sonra yargılanabileceğine işaret etti ve ''Görevsizlik kararı''nı bozarak, ''Yargılamanın durdurulması'' kararı aldı. İstanbul 6 No'lu DGM de, Yargıtay'ın bozma kararına uyarak dosyayı Danıştay'a gönderdi. 18 Nisan 1999'da yapılan seçimlerde hakkında usuli işlemler süren Ağar Elazığ'dan, İstanbul 6 No'lu DGM'de yargılanan Bucak da Şanlıurfa'dan yeniden milletvekili seçilince haklarındaki yargılama prosedürü 3 Mayıs 1999 tarihinde durduruldu. Raporlar hazırlandı Susurluk kazasından sonra dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Çankaya Köşkü'nde liderler zirvesi düzenleyerek hem dönemin ana muhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz, hem de görevden alınan İstanbul eski Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'nun kendisine ilettiği bilgiler hakkında siyasi parti liderlerine bilgi verdi. Cumhurbaşkanı Demirel daha sonra, 8 Kasım 1996'da kendisine sunulan bir ihbar dosyası ile 17 Kasım 1996'da ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'dan aldığı bilgileri bir yazıyla Başbakanlık'a gönderdi. Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan da ihbar konularının incelenmesi, araştırılması ve soruşturulması için 18 Kasım 1996 günü Başbakanlık Teftiş Kurulu'na talimat verdi. Kurulun hazırladığı aslı 57, ekleri ise 4 bin 132 sayfadan oluşan raporu 10 Ocak 1997'de düzenlediği basın toplantısıyla açıklayan dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, 21 konunun inceleme ve araştırmaya alındığını, bu konularda 35 kişi hakkında adli mercilerce soruşturma açılması, 85 kişinin de tanık olarak dinlenmesinin istendiğini bildirdi. Raporda yer alan bilgi ve belgeler, 13 Ocak 1997'de ilgili cumhuriyet başsavcılıklarına gönderildi. Mesut Yılmaz'ın başbakan olmasından sonra Susurluk bağlantılı olayların araştırılması için tam yetkili olarak görevlendirdiği Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Vekili Kutlu Savaş, raporunu tamamlayarak Başbakanlık'a sundu. Bir kısmı bizzat Mesut Yılmaz tarafından kamuoyuna açıklanan raporda, Özgür Gündem Gazetesi'nin bombalanması, Ömer Lütfü Topal, Behcet Cantürk, Musa Anter, Hikmet Babataş ve Cem Ersever'in öldürülmeleri, Tarık Ümit'in kaybolması, Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması, Azerbaycan'daki darbe girişimi, yasadışı örgütlerle mücadele yöntemleri, bankalardan trilyonluk kredi aktarımları, uyuşturucu ticareti ve kara para aklama olayları ayrıntılı olarak irdelendi. Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT ve JİTEM'in yapısı, buralarda görev yapan bazı kişiler ile çeteler, bazı siyasetçiler, bazı işadamları ve devlet adına görev yaptıklarını öne süren bazı kişiler arasındaki ilişkilerin gözler önüne serildiği rapor, kamuoyunda günlerce tartışıldı. Söz konusu raporda sıkça adı geçen ''Yeşil'' kod adlı Mahmut Yıldırım, aradan geçen süre içerisinde yürütülen çabalara rağmen henüz yakalanamadı. TBMM bünyesinde oluşturulan Susurluk Araştırma Komisyonu da yaklaşık 3 aylık çalışma süresinde Ankara'da Sedat Bucak ve Mehmet Ağar'ın da aralarında bulunduğu 41 kişiyi tanık olarak dinledi. İstanbul'a da gelen komisyon üyeleri, o dönemde Metris Cezaevi'nde tutuklu bulunan özel timcilerin de aralarında olduğu 16 kişiyi de dinledikten sonra hazırladıkları raporu TBMM Başkanlığı'na sundular. Raporun hazırlanmasına bir süre katkıda bulunan hakim Akman Akyürek, 8 Aralık 1997'de TEM Otoyolu Maslak katılımında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. Tüm bu girişimler sürerken ''temiz toplum'' istemlerini dile getirmek üzere sivil toplum kuruluşları öncülüğünde Şubat 1997'de tüm ülke genelinde başlatılan ''Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi'' büyük ilgi gördü. Görevden uzaklaştırmalar Ağar'ın istifasıyla İçişleri Bakanlığı'na getirilen Meral Akşener, 5 Aralık 1996'da yaptığı açıklamada, Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesi olayıyla ilgili soruşturmanın selameti açısından İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, Yardımcısı Bilgi Ünal, Özel Harekat Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin ile soruşturma kapsamında adları geçen özel timci polis memurlarının görevden uzaklaştırıldıklarını bildirdi. Susurluk konusunda bazı medya kuruluşlarında açıklamalarda bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Vekili Hanefi Avcı da daha sonra görevinden alındı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)