30 Aralık 2009 Çarşamba

Dolmabahçe sırrını çözecek gelişme

Yargıtay 4. Dairesi'nin almış olduğu bu karar Dolmabahçe'de yapılan görüşmedeki bilinmeyenleri aydınlatacak

Fikri Sağlar’ın “Dolmabahçe’de Büyükanıt’a dosya verildi mi?” başlıklı yazısıyla ilgili tazminat kararını bozan Yargıtay 4. Daire, davalıların, emekli Orgeneral Tolon’un evinde davacılar hakkında bazı kanıtların elde edildiğini iddia ettiklerini belirtti ve bu kanıtların İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden istenerek incelenmesini talep etti

BOZMA KARARINDAN SÜRPRİZ GELİŞME
Yargıtay’ın, eski bakanlardan gazeteci Fikri Sağlar ile Birgün gazetesinin, “Dolmabahçe’de Büyükanıt’a dosya verildi mi?” başlıklı yazıdan dolayı eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve eşi Filiz Büyükanıt’a 17 bin TL manevi tazminat ödemesine yönelik bozma kararından sürpriz bir gelişme çıktı.

Kararda, davalıların Ergenekon davası sanıklarından emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un evinde yapılan arama sırasında davacılar hakkında da bazı kanıtların elde edildiğini iddia ettikleri belirtilerek, bu kanıtların İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden istenerek incelenmesinin talep edildiği anlaşıldı.

Sağlar, Erdoğan ve Büyükanıt’ın Dolmabahçe’de yaptığı görüşmeye ilişkin 15 Mayıs 2008 tarihli Birgün gazetesinde “Dolmabahçe’de Büyükanıt’a dosya verildi mi?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıda özetle, “Büyükanıt’a Başbakan tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda, Filiz Büyükanıt’ın yaptığı harcamaları gösteren bir dosya verildiği, dosyanın içeriğinin ürkütücü olduğu” iddiası dile getirildi.

Yazı üzerine Büyükanıt çifti, Sağlar ve gazete aleyhine 100 bin TL’lik dava açtı. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Sağlar’ın 17 bin TL tazminat ödemesi şeklindeki kararı ise temyizde bozuldu.

Dosyanın gönderildiği Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin “basın özgürlüğü” gerekçesiyle bu kararı bozduğu kamuoyuna yansırken, Sağlar’ın mahkeme aşamasında dile getirdiği iddiaların da araştırılmasına hükmettiği anlaşıldı. Sağlar, Tolon’un evinde ele geçen belgeler arasında, davacılar hakkında da bazı kanıtlar elde edildiğini öne sürmüş ve incelenmesini talep etmişti.

HÜKÜM BÖYLE KURULMALI
Bozma kararında şöyle denildi: “... Başka bir soruşturma (Ergenekon) nedeniyle dava dışı Hurşit Tolon’un evinde yapılan aramada davacılar hakkında da bazı kanıtların elde edildiği ileri sürülmüştür. Davalıların savunmalarını kanıtlamak amacıyla, ancak kanıtların sunulması aşamasından sonra ortaya çıkmış olan bu kanıtlara da dayanma hakkı bulunduğu benimsenerek, o kanıtlar dosyaya alınmalı ve bütün kanıtlar birlikte değerlendirilerek bir karar verilmelidir.” Bu karar üzerine Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, davayı yeniden ele alacak ve kanıtların istenip istenmeyeceğine karar verecek.

HURŞİT TOLON'DAKİ BELGELER
2. Ergenekon iddianamesinde Yaşar Büyükanıt’la ilgili belge ve bilgiler konusunda şu bölüm yer alıyor: “Şüpheli Mehmet Şener Eruygur’un genel başkanlığını yaptığı ADD Genel Merkezi binasında Genel Başkan odasında ele geçirilen 5 no’lu CD içerisinde ‘Org. Büyükanıt’ isimli klasör içerisinde 5 adet klasör, 1 adet pdf dosyası, 2 adet word dosyası olduğu görülmüştür. Yine aynı bilgi ve belgelerin şüpheli Ahmet Hurşit Tolon’un Ankara ili Çankaya ilçesi Yukarı Bahçelievler Mahallesi Kazakistan Caddesi No: 163 / 34 adresinde ele geçirilen ELBA marka, ALI0043 seri numaralı CD içerisinde de olduğu tespit edilmiştir.” Büyükanıt’la ilgili bu belge ve bilgiler iddianamenin eklerinde de yer aldı.

BÜYÜKANIT: ZAMANI GELİNCE AÇIKLAYACAĞIM
Büyükanıt çifti ise Sağlar’ın bu iddialarını yalanlamıştı. Hürriyet gazetesi yazarı Tufan Türenç, 9 Mayıs 2009 tarihli köşe yazısında, Büyükanıt çiftiyle bir oyunun galasında tesadüfen bir araya geldiğini, sohbet sırasında Dolmabahçe’de Erdoğan’la ne konuştuklarını sorduğunu, Yaşar Paşa’nın da, “Zamanı gelince anlatacağım. Yalnız size şunu söyleyebilirim. 27 Nisan bildirisini çok dikkatli okuyun. Satır aralarını çözmeye çalışın. Orada ne söyleniyorsa Dolmabahçe’de işte onlar konuşuldu” dediğini aktarmıştı.

Türenç, Filiz Büyükanıt’ın da “Mütevazı bir hayatımız var. Konumumuz nedeniyle buna aşırı titizlikle uyduk. Alışveriş yapacaksam hep ucuzluk kampanyalarını beklerim. Neler uydurdular. Ben çok para harcıyormuşum, büyük faturalar getiriyormuşum. İnanın bu iftiralar karşısında günlerce uyuyamadık” dediğini belirtmişti. (MİLLİYET)

Gazeteci Şamil Tayyar'a hapis cezası VİDEO

Şamil Tayyar, 'soruşturmanın gizliliğini ihlal' ve 'adli yargıyı etkilemeye teşebbüs'gerekçeleriyle 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Sanığın yeniden suç işlemeyeceğini gözönünde bulundurarak, hükmün açıklanmasını geri bırakan mahkeme, sanığın 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verdi.

"SUÇLAMAYI KABUL ETMİYORUM"
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada tutuksuz sanık Şamil Tayyar ile tarafların avukatları hazır bulundu. Duruşmada söz alan Şamil Tayyar kitabın Silivri'de devam eden yargılama konusu anlatan bir kitap olmadığını belirterek, "Özellikle son 10 yılda çete faaliyetlerin ve karanlık eylemlerin anlatılmasına ilişkin kısa bir özettir kitaba bakıldığında görülecektir" dedi.

"BERAATİME KARAR VERİLSİN"
Kitapta Malatya misyonerler cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve Rahip Santory cinayetlerinin olduğunu vurgulayan Şamil Tayyar, "Kitapta Ergenekon davasıyla ilgisi olmayan dava konuları yer almıştır. Daha önceki mütalaada soruşturmanın gizliliği ihlal edildiği ifade edilmiştir, bunların doğru olmadığını gördüm. Suçlamayı kabul etmiyorum, beraatime karar verilmesini talep ediyorum" ifadelerini kullandı.

video.20090916230156..gif

ŞAMİL TAYYAR 1 YIL 8 AY HAPİS CEZASINA ÇARPTIRILDI
Mahkeme, "adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs" suçundan, sanık Şamil Tayyar'ın 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Mahkeme, "Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek" suçundan da sanık Şamil Tayyar'ın 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi. Her iki suçtan da sanığın yeniden suç işlemeyeceğini göz önünde bulundurarak, hükmün açıklanmasını geri bırakan mahkeme, sanığın 5 yıl denetim süresine tabi tutulmasına karar verdi.

"HUKUK ADINA UTANDIM"
Duruşma sonrası Sultanahmet Adliyesi önünde basın mensuplarının sorularını cevaplayan Gazeteci Şamil Tayyar, "Karardan dolayı hukuk adına utandım. Davanın eski savcısının hazırladığı mütalaayı okumadan, yeni savcı mütalaaya katıldığını ifade etti. Oysaki o mütalaa benim kitaptan değil, başka kitaptan hazırlanmış gibiydi. Ergenekon soruşturmasıyla hiç ilgisi olmayan, çeteler ve dava konularıyla ilgili hadiseleri de soruşturmanın gizliliği kapsamı içine aldılar. Kitabın 79. sayfasında çok açık yazıyor. Malatya'da işlenen cinayet sonrası olay mahallinde ele geçirilen bir belgeyi Ergenekon Davası kapsamında değerlendirip ceza verdiler" ifadelerini kullandı.

"KİTABIM OKUNMAMIŞ"
Davaya konu kitabının mahkemece okunmadığını ileri süren Şamil Tayyar, "Hakim yeni bir içtihat oluşturdu. 'Bu kitabı çok düşünerek hazırladığı' şeklinde. Ben fikir adamıyım elbetteki düşünecem. Siyasi bir karar gibi geldi. Anlaşılıyor ki kitapta okunmamış. Hukuk adına utandım" diye konuştu.

"KARAR HUKUKİ DEĞİL"
Kararın hukuki olmadığını savunan Şamil Tayyar, "Türkiye'de hukukun üstünlüğü işlemiş olsaydı, böyle bir karar çıkmazdı. Hakimin karar verirken ifade ettiği cümleler de bence tarihe geçecek cok enteresan cümleler"" açıklamasında bulundu. Basın mensuplarının sorularını yanıtladıktan sonra Şamil Tayyar avukatıyla birlikte adliyeden yürüyerek ayrıldı.


var tmp;
tmp = document.getElementById("news_content").getElementsByTagName("a");
for(i=0; i

Tuncay Özkan: ASIN BENİ

Özkan, ''15 aydır buradayım, (üzerinde parmak izi araştır) diyorum, (sizindir) diyorsunuz. Araştırma yapmanıza ne gerek var. Asın beni. Kesin kararınızı vermişsiniz'' dedi.

İkinci ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanıklarından gazeteci Tuncay Özkan, Tuncay Güney'in söylediği hiçbir şeyin gerçek olduğuna inanmadığını söyledi.

SAYLAN'I TANIDIĞIM İÇİN BİNLERCE ŞÜKÜRLER OLSUN
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in soruşturma sırasında evi aranan Türkan Saylan ile ortak projesi olup olmadığını sorduğu Özkan, ''Onu ölmeden önce tanıdığım için de binlerce şükürler olsun. Kendisiyle ortak hiçbir projemiz olmadı. Sadece Çağlayan mitingine katıldı. Türkan Hanımla ilgili çalışmalarınızda benim verdiğim gizli bursları da açık ettiniz'' dedi.

Pekgüzel'in ardından Savcı Nihat Taşkın, sorularından önce Tuncay Özkan'ın dünkü oturumda kendisi hakkında ''bir uyuşturucu çetesi üyesi ile ilişkisi bulunduğunu'' iddia ettiğini hatırlatarak, buna cevap vermek istediğini söyledi.

HABERDE BENDEN BAHSETMİYOR
Taşkın, ''Dün gösterdiğiniz gazete kupürünü aldım. Bahsettiğiniz haberi baştan sona okudum. Haberde benden bahsetmiyor. Savcının nerede görevli olduğu yazılmıyor. Uyuşturucu kaçakçısı bir dostum yok'' dedi.

Bunun üzerine Özkan, ''Rize'den gelen hemşehrilerinizi karşıladınız mı, karşılamadınız mı?'' diye sordu. Taşkın da ''Ne Rizeliyim, ne de Trabzonlu. Ben Sakaryalıyım'' diye cevap verdi. Özkan ise ''Haberin birinci sayfasını getirmeyi unutmuşum. İsmi N.T. olan başka bir Ergenekon savcısı var mı? Haberde Ergenekon savcısı yazıyor'' dedi.

GÜNEY'İN ZIRVALARINI SORUYORSUNUZ
Taşkın da haberde bahsi geçen kişinin kendisi olmadığını, uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir çetenin üyesi ile de irtibatının bulunmadığını ifade ederek, 3. iddianamede görev almadığını, haftanın dört günü duruşmalara çıktığını anlattı. Ardından sorularına devam eden Taşkın, Tuncay Güney'in 2001 yılında gözaltına alındığında kendisiyle ilgili ifadelerini sorduğu Özkan, ''Güney'in zırvalarını soruyorsunuz'' diyerek tepki gösterdi.

Savcı Taşkın'ın İbrahim Şahin ve Abdullah Çatlı'yı aynı fotoğraf karesinde gösteren düğün fotoğrafına ilişkin sorusuna da Özkan, Kanal D'de Haber Müdürü olduğu dönemde bir muhabirinin kendisine gazeteci Haluk Girti'den aldığı bu fotoğrafları getirdiğini ve bunları yayımladıklarını söyledi.

BELGE TARTIŞMASI
Tutuklu sanık Levent Ersöz ile 16 Aralık 2003 tarihinde yapıldığı iddia edilen görüşmeye ilişkin belge ile ilgili soru yöneltmek istediğini belirten Taşkın, ''Size ısrarla bu konuda soru sormamızın nedeni 311 ve 312. maddelerdeki suçlandığınız konularla doğrudan bağlantılı. Siz kabul etmediğinize göre nasıl yazılmış, sanıklara nasıl dağıtılmış olabileceği konusunda açıklama yapar mısınız?'' dedi.

Özkan, ''Savcılar 16 Aralık 2003 belgesine dayanarak benim 20 yıl aynı elbiseyi giyip giymediğimi, taze fasulyeyi etli mi etsiz mi sevdiğimi sordular. Beni bu delille mi tutuyorsunuz?'' diye konuştu.

Taşkın, ''Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur bir akrabanız değil. Kendilerinden bir talepte bulunmadığınızı söylüyorsunuz. Bu kişiler kendi kafalarına göre mi Mehmet Emin Karamehmet ile görüştüler? Siz talepte bulunmadan işinizle ilgili görüştüklerine göre sizden bir beklentileri olduğu izlenimi doğuyor'' dedi.

ERSÖZ VE UĞUR'U TANIMADIĞINI TEKRARLADI
Savcı Taşkın, Özkan'ın İşçi Partisinin düzenlediği ''Susurluk'' konulu sempozyuma konuşmacı olarak katıldığını hatırlatması üzerine Özkan, ''Benim katıldığım panelde Nail Güreli de vardı. Eski üç yönetici ağabeyimiz vardı. Üç kişi konuştuk. Benden önce konuşan Erol Mütercimler'i dinledim. Konferanstaki sunumunun buradaki Ergenekon ile ilgisi yok'' diye konuştu.

Taşkın'ın Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen günlüklerle ilgili sorusu üzerine de Özkan, bu konuda ilk haber yapan gazeteci olduğunu belirterek, ''(Bunun üstüne gidelim) dedim. Komutana telefon açtım, oğlu çıktı, yalanladı. Haberden kaçan gazeteci olur mu?'' dedi.

BEN ÖYLE DÜŞÜNMÜYORUM
Savcı Taşkın'ın, Tuncay Güney'in ''Susurluk olayı''na ilişkin beyanını okuyarak, ''Susurluk konusunda birçok araştırma yaptınız. Meclisteki komisyona ifade verdiniz. Susurluk kazasındaki aracın başka bir araç tarafından takip edildiği sizin beyanınızda da var. Birçok kişi Susurluk kazasının tam olarak aydınlatılmadığını düşünüyor, siz de'' şekildeki beyanı üzerine Özkan, ''Ben öyle düşünmüyorum'' dedi.

Taşkın'ın, ''Bu tarihte Ergenekon örgütünden bahsedildiğini biliyordunuz. Komisyona söylediniz mi?'' sorusuna karşılık Özkan, Susurluk ile ilgili yargılamada pek çok şeyin çözüldüğüne inandığını belirterek, yargılamanın halen devam ettiğini hatırlattı.

TUNCAY GÜNEY'İN SÖYLEDİKLERİ
Özkan, ''Biz iddiaları topluyoruz, değerlendirmeye çalışıyoruz. Tuncay Güney o tarihte daha çocuk. Siz duymadınız mı bu iddiaları? Susurluk'la ilgili canımızı ortaya koyacak şekilde çalıştık, araştırma yaptık. Bulabildiklerimizi Başsavcı Aykut Cengiz Engin'e teslim ettik. Madem benim kitaplarımda bunlarla ilgili çalışmalar olduğunu biliyordunuz, beni bu adamlarla nasıl yan yana koyarsınız? Tuncay Güney'in söylediği hiçbir şeyin gerçek olduğuna inanmıyorum. Benden alanı almış sonuna kendi yalanını katmıştır'' dedi.

Taşkın'ın, Kanaltürk'te malzemelerini koyduğu iddia edilen depoda çıkan dokümana yönelik ''Bunların içinde suç unsuru varsa kimi sorumlu tutmak lazım?'' sorusuna Özkan, önce bu malzemelerin kendisine ait olmadığını söyledi.

Taşkın'ın, bu malzemeler arasında Ümit Oğuztan'ın arşivi ve örgüt belgelerinin yer aldığını belirtmesi üzerine Özkan, bunların kurumda çalışan gazetecilerin ''Ergenekon'' iddianamesi çıktıktan sonra internetten indirdiği belgeler olduğunu söyledi.

Özkan, ''15 aydır buradayım, (üzerinde parmak izi araştır) diyorum, (sizindir) diyorsunuz. Araştırma yapmanıza ne gerek var. Asın beni. Kesin kararınızı vermişsiniz'' dedi.


var tmp;
tmp = document.getElementById("news_content").getElementsByTagName("a");
for(i=0; i

AKP'li vekil partisini eleştirdi

Özcan, “Konuşmazsam sorumluluğumu yapmamış olurum” diyerek, hükümetin Kürt, Alevi ve Roman açılımları ile ilgili sert sözler söyledi. Özcan, Habur'daki görüntüleri de 'rezalet' olarak nitelendirdi.

Özcan, Türkiye gündeminde uzun süredir ağırlığını koruyan tartışmalarla ilgili olarak ANKA’nın sorularını yanıtladı.

Özcan, Demokratik Açılım, Alevi açılımı, Roman açılımı, Ergenekon davası, DTP’nin kapatılması, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiaları ve Elazığ Milletvekili Fevzi İşbaşaran’ın ortaya attığı asker-polis tartışması ile ilgili olarak, “Konuşmazsam sorumluluğumu yapmamış olurum” değerlendirmesini yaptı.

'Kürt Açılımı' olmaz

Problemlerin çözmek için hükümetin iyi niyetle giriştiği Demokratik Açılım projesinin daha işin başında şanssızlık ve yanlışlarla hedefinden saptırıldığını vurgulayan Özcan, öncelikle sosyologlar ve kanaat önderleriyle görüşülmesi gerekirken İçişleri Bakanlığı koordinasyonunda Polis Akademisi’nde Kürt meselesi konusunda kanaatleri bilinen belirli gazetecilerle toplantı yapılmasını eleştirdi ve, “Adına ‘Kürt Açılımı’ denilmesine itiraz edilmeyen sürecin ilk şanssızlık ve yanlış olmuştur” dedi.

HABUR’DAKİ GÖRÜNTÜLER REZALET

Özcan, Habur karşılaması, “pişman olmayan PKK’lıların serbest bırakılmasının Adaleti zedeleyip büyük yara açtığını” anlatırken, “Habur’daki görüntüler tam bir rezalete dönüşmüş, bu görüntüleri Türk milleti kendisine meydan okuma olarak algılamış ve kanını dondurmuştur” diye konuştu.

Ak Parti MİLLETVEKİLİNE ELEŞTİRİ

“Sürecin sadece muhalif gruplar değil, bizzat Ak Parti’li milletvekillerince de sabote edildiğini” ifade eden Özcan, Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı’yı kastederek, “Bir hanımefendi Anayasa’dan ‘Türklük’ tanımı kalkacak diyebilmiş, bazı milletvekilleri ise, sabırlı olunması gerektiğini, Kürtçenin eğitim dili olacağını, ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözünün dağlardan silineceği gibi demeçler verebilmişlerdir.

Oysaki problem Türkiye’de varolan demokrasi açığını gidermektir. Etnik grupların var olduğunu söyleyerek, ısrarla Kürt vurgusu yapılarak problemin çözülebileceği yanlışlığa dönüşmüştür. Etnik vurgu ayrımcılığı çağrıştırır, vatandaşların birbirlerine ‘öteki’ diye bakmasına sebep olur. Etnik vurgu ile problem çözülmez aksine dar bir alanda örülen problemi daha da büyütür. Kristal vazoyu çatlatırsanız sonra hiçbir açılım bu çatlağı birleştirmez” dedi.

“PKK MEŞRUİYET KAZANDI”

Bu süreç içinde Siyasi Kürtçülük hareketinin ivme kazandığını büyük bir propaganda alanı bulduğunu kaydeden Özcan, “DTP’lilerle el sıkılıp sıkılmayacağı tartışılırken PKK’ya meşruiyet kazandırılmıştır. Demokratik açılımın bir tarafının Öcalan olduğunu açıkça söyleyebilmişlerdir. Bu propaganda haksız olmuş, Silahlı Kuvvetlerimiz, güvenlik güçlerimiz yıpratılmaya çalışılmış, neredeyse her gün yeni bir iddia ve iftiranın odağı olmuşlardır. Bunun acısını çekiyoruz., PKK’nın ilk terör baskını yaptığı Eruh’ta yıldönümü festival diye kutlanıyor! Daha yakın zamanda Tokat’ta 7 erimiz PKK tarafından şehit edilirken büyük aymazlık içinde seyrettik” ifadesini kullandı. Özcan şöyle konuştu:

"MİLLİ BİRLİK MUHALEFETLE UZLAŞARAK OLUR"

“MHP ve CHP’nin oy oranı en az yüzde 35’tir. Bu yüzde 35 ile uzlaşmazsak Milli Birlik Projesi yürütemeyiz. Hele etnik vurgu yaparsak hiç yürütemeyiz. Muhalefetin AKP’yi, AKP’nin de muhalefeti anlamak mecburiyeti vardır.”

"ETNİK VURGU YAPILMAMALI"

Çözüm, kesinlikle etnik vurgu yapmadan bireysel demokrasi eksiğimizi tamamlamaktır. Taşlı, sopalı PKK yanlısı sokak gösterilerine müsamaha ve müsaade edilmemelidir. Aksi halde bu haliyle Demokratik açılım projesi siyasi Kürtçülerin yeni bir ulus yaratmak hedefine hizmet eder ki bu birlikteliğimizin, kardeşliğimizin sonu olur.”

"AYNI YANLIŞ ROMAN VE ALEVİ AÇILIMINDA DA VAR"

“Yapılan yanlışlığı Roman açılımında da görüyoruz. Bu projeyi Sayın Faruk Çelik yürütüyor. Bu bir demokratik sorunsa ki öyledir, o zaman niye Demokratik Açılım Projesi içinde değil? Alevilerin talepleri bir demokratik taleptir. Dolayısıyla bu da Demokratik açılımın içinde olmalıdır. Dinin, mezhebin, etnik grupların üzerinde vurgu yapılması demokrasi ile çelişir.”

"ÜÇLÜ MEKANİZMA DÖRTLÜ MEKANİZMAYA DÖNÜŞTÜ"

“PKK’yı tasfiye etmek için ABD, Irak ve Türkiye arasında oluşturulan üçlü mekanizma, son gelişmelerle, pratikte dörtlü mekanizmaya dönüşmüştür. Irak’ın kuzeyinde ABD tarafından kurdurulan Bölgesel Peşmerge Yönetimi bağımsız bir devlet olmadığına göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından muhatap alınamaz. Görülüyor ki başta Dışişleri Bakanımız olmak üzere bakanlarımız, bürokratlarımız her Bağdat’a gidişlerinde Erbil’e uğramak durumunda kalıyorlar.”

"MAHABAD KÜRT CUMHURİYETİ BENZETMESİ"

“Biliyoruz ki bu coğrafyada büyük güçler Kürtleri kullanmışlardır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük prestij kazanan Sovyetler, 1946’da İran’a girdi ve Gazi Muhammed’e ‘Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni kurdurdular. Ancak Sovyetler aynı yıl İran’dan çekilince, Gazi Muhammed ve yakınları idam edilerek kukla cumhuriyet tasfiye edilmiştir. ABD’nin bugün aynı düşünceyi Kuzey Irak’ta uygulamayacağını söylemek safdillik olur.

Türkiye için Kuzey Irak’taki gelişmeler PKK’dan da tehlikeli görünmektedir. Bölgesel yönetim, Erbil’e Kandil bağlantısını kesse, PKK Kandil’de tasfiye olur. Ancak yapmaz. Nitekim demokratik yolu tavsiye ediyor. Elinden silahı bırakmayan terör örgütüne karşı demokratik yol!

Türkiye, üçlü mekanizmayı dörtlü mekanizmaya dönüştürmemeli, siyasi Kürtçülüğün merkezi olan Erbil’de daha önce Türkiye’den beslenen Barzani’nin zaman zaman Türkiye’ye nasıl tehdit ve tahrikkar üslup kullandığı unutulmamalıdır. Bu durum yarın daha da büyük problem yaratacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Kurucu Siyasi Heyet, hiçbir etnik ayrım yapmadan herkesi Türk Milletinin eşit vatandaşı olarak, Türk kabul etmiş, kurduğu cumhuriyete de Türkiye Cumhuriyeti Devleti demiştir. 25 yıllık PKK terörü dahil 86 yıldır değişmemiştir ve asla değişmeyecektir.”

Öcalan'dan SAVAŞ tehdidi

Terör örgütü PKK'nın İmralı Cezaevi'ndeki lideri Abdullah Öcalan, Kürt sorununun bir toplum meselesi olduğunu belirterek, “Bunları tanımazsanız isterse elli yıl, beş yüz yıl, bin yıl sürsün, kollektif hakları tanımazsanız savaş sürer” dedi. Haber Ajansı ANF'nin aktardığına göre Öcalan’ın haftalık olağan görüşmesinde gündemdeki konuları değerlendirdiği öğrenildi.

Cezaevi koşullarına dikkat çekerek, doğal haklarının pazarlandığını belirten Öcalan, Reşadiye olayı ve KCK yapılanmasına ilişkin de açıklamalarda bulundu.

Terör örgütü lideri Öcalan’ın değerlendirmeleri şöyle:

BEN ONUR SAVAŞÇISIYIM

“Ben ahlak adamıyım, ahlakım güçlüdür. Ben onur savaşçısıyım. Benim ilişkilerimde ilkeler esastır. Böyle ucuz siyaset yaparak en fazla kendilerini kandırırlar. Ben bu tür şeylere kanmam.”

SİYASETİN DEMOKRATİKLEŞMESİ GEREKİYOR

“Bu mesele patlak lastik meselesi haline getiriliyor. Hani arabanın lastiği patlar hemen yedeğiyle değiştirirsin, yola bu şekilde devam edersin. Siyasete bu kadar teknik yaklaşılmaması gerekir. Çok dar ele alınıyor bu parti çalışmaları. Yeni bir partiyi böyle lastik değiştirir gibi hemen kuramazsınız. Beş on tanesini zaten kapattılar. Yine bunu da kapatırlar. Anayasa Mahkemesi olduğu yerde duruyor, kapatacaklar, buna engel olabilecek misiniz? Hayır. Defalarca söyledim bu meseleler ciddi meselelerdir. Benim siyaset anlayışım demokratik siyaset anlayışıdır.

Savunmalarımda yeterli ve detaylı bir şekilde işlemiştim, neden anlaşılmıyor. Siyasetin demokratikleştirilmesi ve içinin doldurulması gerekmektedir. Yoksa mesele şekil meselesi değildir. Yine söylüyorum, bu meseleye patlak lastik meselesi gibi yaklaşılamaz. Bir parti kapatmaya bu kadar basit bir yorum ve bakış açısıyla bakılamaz. Mesele teknik bir mesele değil, anlayış meselesidir. Anayasa Mahkemesi tüm partileri kapattı, sanırım bu beşinci veya altıncısıdır, bunu anlamak lazım. Böyle aç kapatla olmaz, siyaset böyle yürütülemez. Bu sorun yüzyılların sorunudur. Anadolu ve Kürdistan insanı aç, sefil, işsiz bırakılmış bir durumda. Bu sorunun çözülememesinden dolayı maddi ve manevi devasa kayıplar var. Bunlar görülmeden, anlaşılmadan siyaset yapılamaz.”

“Meclis, sorunların tartışıldığı ve çözüldüğü bir zemindir. Demokratik siyasete ve bunun mücadelesine inanılması gerekiyor.”

TESPİT YAPIYORUM, TALİMAT VERMİYORUM
“Ben burada tespitler yapıyorum, öyle iddia edildiği gibi talimat vermiyorum. Benim buradaki önderliğim, sosyolojik önderliktir. Burada siyasi-pratik önderlik yapacak koşullarım da yoktur. Buradan bunu yapmaya çalışmak ahlaki de değildir. Bu koşullarda talimat veremem, bu mümkün de değildir, ancak sosyolojik önderliktir benim yaptığım. Hem bu önderlik tarzı sadece bugün için geçerli değildir, bu önderlik yüz yıl sonra da, bin yıl sonra da etkisini sürdürür, etkisini sürdürecek bir önderliktir.”

BU MESELE BİR TOPLUM MESELESİDİR
“Sönmez Köksal, Öcalan ‘kollektif hak istiyoruz’ derse bu iş bitmez, savaş 25 yıl daha devam eder diyor. ‘Kollektif haklar istemeyin’ demek ne demek. İki insanın yan yana gelmesi bile bir kollektivizmdir. Bu mesele, bir toplumun meselesidir. Toplum dediğiniz şey de kollektif bir oluşumdur. Savaş 25 yıl daha sürecekmiş diyor. Bunları tanımazsanız isterse elli yıl, beş yüz yıl, bin yıl sürsün, kollektif hakları tanımazsanız sürer. Bunların söyledikleri ciddiye alınamaz. Kürtler kollektif haklarından vazgeçmez, gerekirse bu savaş elli sene de beş yüz sene de sürer. Biz bu haklarımızdan vazgeçmeyiz. Sen benim dilimi yasaklıyorsun. İnsanlar kendi çocuklarını kendi kültürleriyle kendi dilleriyle yetiştiremiyorlar. Kendi çocuklarımızı kendi kültürümüzle, kendi dilimizle yetiştiremiyoruz. Bu çok korkunç ve kabul edilemez bir yaklaşımdır.

Binlerce insan şehit düştü, yaşamlarını yitirdi, hala insanların kanı akıyor, binlerce insan tutuklandı, bunlar bireysel haklar için midir? Bu ciddiyetsiz bir yaklaşımdır. O önce kollektif ve bireysel hakkın ne olduğunu öğrensin, anlasın. Kollektivizmin ne olduğunu biliyor mu? İki kişinin bir araya gelmesiyle bile kollektivizm olur. Toplum bireylerden oluşur. Toplum olmadan bireylerin tek tek hiç bir anlamı kalmaz. Ancak toplumu olan bireylerin anlamı vardır. Toplum söz konusuysa ve varsa bunların kollektif hakları da vardır. Bir toplum için bireysel haklardan bahsedilemez, toplumun ancak kollektif hakları olur. Toplum bireysiz, birey de toplumsuz olmaz. Toplumun kendi doğal yapısı kollektiftir. Biliniyor kollektif-bireysel haklar tartışması daha çok İsrail’de yapılan bir tartışmadır.''

ARINÇ’I SUSTURMAK İSTİYORLAR
“Bundan sonra top AKP’dedir tabi ki. Bundan sonra ne yapılacaksa, hangi adımlar atılacaksa AKP bunu yapmalıdır, söylemelidir. AKP’de iki eğilim vardır; samimi demokrat kesim, işte Bülent Arınç gibi. Bülent Arınça suikast girişimleri olduğu söyleniyor.

Tabii ben de bunu dinlediğimde üzerinde bayağı düşündüm, anlamaya çalıştım. Başbakan yardımcısıdır. Başbakan yardımcısının başını getirilmeye çalışılana bakın. Onu bekleyen tehlikeleri görün. İşte çevresini kuşatıyorlar. Bu kuşatmadan sonra artık Bülent Arınç konuşamayacak, muhtemelen Başbakan da ona sahip çıkamayacak. Çevresini sarıp tehdit ediyorlar. Bu durumda öldürmelerine de gerek yok, gerekli mesaj veriliyor zaten. Bu bir devlet geleneğidir, susturmak istiyorlar. Bu mesaj onlaradır. Bu kesimin susması için bu kafi gelecek. Bu mesajla daha fazla adım atamazlar. Bu durumu MGK’ya getireceğini söylüyor, getirsen ne olur ki, neyi çözeceksin? İşte AKP’nin getirdiği sistem böyle bir sistemdir. Yedi yıldır geldikleri nokta burasıdır.

DEMOKRATİK ALEVİ ÇALIŞMALARI YÜRÜTÜLMELİ
“Bir başka örnek vereyim. Yarbay Ali Tatar’ın intihar haberini öğrendim. Bu intihar üzerinde düşündüm, yoğunlaştım. Bu intiharı iyi anlamak gerekiyor. Cenazesinde yumruklar sıkılı bir şekilde bağırıyorlar. Bir cenazeye sahipleniş, böyle yumruklar sıkılı bir şekilde, bağırarak, ayakları yere vurarak, cenazenin yanında beklemekle olmaz. Cenazeye katılmakla ayıbınızı örtemezsiniz. Yine görüyorsunuz komutanlar cenazeye geliyor. Silah arkadaşını sahipleniş sadece onun cenazesine katılarak olmaz. Böylesi bir intiharı iyi anlamak gerekir. Anlamlıdır ve mertçe bir eylemdir. İntihara üzülmek veya cenazesine katılmakla olmaz, intihara neden olan sebepleri ortadan kaldırmakla olur. İntiharın ideolojik sebebine bakmak lazım, Ergenekon diyorlar, bunu Ergenekon gerekçesiyle geçiştiremezsiniz. Yarbay Ali Tatar alevidir kendisi.

Alevileri tanırım, vefakar ve çok çekmiş insanlardır, iyiniyetlidirler. Onların yaşadıkları yerleri gezdim dolaştım. Aleviliği biraz da islamın demokratik yorumu gibi değerlendiriyorum. Daha önceleri de belirtmiştim. Demokratik alevi çalışmalarının yürütülmesi gerektiğini söylemiştim.”

AKP’NİN İSLAMCILIĞI MUAVİYE İSLAMCILIĞI
“AKP islamı kullanarak, islamı öne sürerek bir şeyler yaptıklarını söylüyorlar. Aslında yaptıkları bir şey de yoktur. AKP’nin islamcılığı Muaviye islamcılığıdır, karşı islamdır. İslam tarihi konusunda muazzam bir bilgiye sahibim. İslamiyet nedir? Aynen şöyle diyorum. AKP’li milletvekillerine açık mektubumdur. Sizin yaptığınız Muaviye islamcılığıdır. Biliniyor Muaviye, Ebu Süfyan’ın oğludur. Hz. Muhammed Mekke’ye gelmeden bunların hiç biri müslüman değildi ve kendi aristokrat sınıfı içinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Hicretle birlikte bunların hepsi müslüman olup Hz. Muhammed’in yanında olduklarını belirttiler.

Ancak Veda Hutbesi’nden sonra Hz. Muhammed’in yaşamını yitirdiği gün ya da birkaç gün sonra tekrar kendi aristokrat sınıflarına, yaşamlarına geri döndüler. Ondan sonra da islamiyete yaptıkları ortada. İslamiyeti getirdikleri durum ortada. Önce Hz. Ali’yi sonra Ebu Süfyan oğlu Muaviye döneminde Hz. Hüseyin’i Kerbala’da katlettiler. Kendi içlerindeki bu temiz geleneği ortadan kaldırdılar ve bunu İslamiyet adına yaptılar.”

“Zağroslarda yaşayan Ezidiler vardı. Şimdi sayıları oldukça azdır. Onlardan binlerce erkek öldürmüşlerdi, yine onbinlerce kadınlarını kızlarını alıp haremlere kapattılar. İşte bu Muaviye islamcılığıdır. Şimdi AKP’nin yaptığı da budur. AKP’nin yaptığı Muaviye İslamcılığıdır. AKP’nin müslümanlığı gerçek müslümanlık değildir. Bunlar islamiyeti temsil etmiyorlar, sadece kullanıyorlar.”

“Hz. Muhammed döneminde Medine daha demokrat ve samimi müslümanlardan oluşuyordu. Hz. Muhammed Medine’den Mekke’ye Veda Hutbesi’ni okumaya gidecekti. Mekke’de bulunanlar Hz. Muhammed’in Mekke’ye geleceğini duyduklarında gerçekte İslam dinine inanmadıkları halde, İslam dinine inandıklarını ve Müslümanlığı kabul ettiklerini söylüyorlar, bu şekilde davranıyorlar. Hz. Muhammed Mekke’de Veda Hutbesini okuduktan sonra bunlar hemen aynı gün veya birkaç gün sonra da hepsi tekrar eski saltanatlarına geri döndüler. AKP İslamcılığı da bunların devamı olan iktidar İslamcılığıdır. İran’da geçenlerde ölen Muntazari vardı. Kendisi yaşamı boyunca hep iktidardan uzak durdu ve iktidarla arasına belli bir mesafe koydu. Ayetullah Ali Hameney ve Ahmed-i Necat anlayışına karşı biriydi. Bu yönüyle iktidarla olan ilişkisi boyutuyla onun anlayışını kendi anlayışıma oldukça yakın buluyorum.”

NEDEN SORUNU ÇÖZMÜYORSUN?
“Türkiye’de herkes Kürt sorunu vardır diyor, Kürt sorunu yoktur diyen yoktur. AKP de Kürt sorunu vardır diyor. Madem Kürt sorunu vardır diyorsan neden sorunu çözmüyorsun? Kim senin elini tutmuş? Çünkü ip başkalarının elinde. Sorunu sadece senin önüne koymuşlar. Sen bir yerlerden icazet bekliyorsun. Böyle iki yüzlülük ve samimiyetsizlik olur mu? Çözme diyorlar sen de çözemiyorsun. Bunu böyle anlamak gerekir.”

ANADOLU’YA HAS BİR ÇÖZÜM ÖNERİYORUZ
“Bu mesele ciddi bir meseledir. Ben gerilla ve asker kaybının acısının ne olduğunu bilirim. Dökülen her damla kanının acısını en çok yaşayanım, derinden hissedenim. Hala her gün insanların hayatını kaybettiği, ölümlerine sebep olan bir meseledir. Binlerce insan öldü, 17 bin insan faili meçhule kurban gitti. Bu faili meçhullerin iyi anlaşılması gerekir. O yüzden kimse ucuz siyaset yapmasın. Bu nedenle siyaset akademisi kurulmasını ısrarla istiyorum. Fakat hala bu konuda bir gelişme yok. AKP benim söylediklerimi alıp kendine göre uyguluyor, bir sürü siyaset akademisi kuruyor, biz de hala bu yönde ciddi bir çalışma yok.

Siyaset akademisi kurulup burada tartışılmazsa, 17 bin faili meçhul olayın gerçek sebebi anlaşılamaz. Hala insanların hayatını kaybettiği böylesi can alıcı bir meseleye sığ ve ucuz yaklaşılamaz. Bütün bu manevi kayıpların yanında maddi kayıplar da var. Yüzmilyarlarca dolar harcandı, harcanıyor. Bu ne demektir? Bu, Anadolu insanın açlığı, sefaleti demektir. İşsizliğin çığ gibi büyümesi demektir. Bütün bu ciddi sorunların çözülmesi için meseleye ciddi ve derinlikli yaklaşılmalıdır. İspanya örneği veriyorlar. Ancak İspanya, kendi içerisinde sorunlarını haletti, demokratik çözümlerini gerçekleştirdi. Ancak sonradan kapitalizme kaydı. Onlar iç sorunlarını çözmeyi başardı. Biz de kendimize özgü bu sorunu çözmek zorundayız. İspanya, Avrupa kapitalizmine göre çözdü, biz ise Anadolu’ya has bir çözüm geliştirmek zorundayız. Avrupa kapitalizmi yerine Anadolu’ya has bir çözüm öneriyoruz.”

REŞADİYE AÇIKLAMASI

“PKK için de şunları söyleyebilirim. PKK’de otonom gruplar vardır. Her birimin otonomu vardır. Bu otonom gruplar 24 saat dağdalar, o koşullarda yaşıyorlar, sürekli takip altındadırlar. Her yerde ölümle çevrelenmişler ve her en öldürülme tehlikesi ile yaşıyorlar. PKK içerisinde yarı-otonom gruplar vardır. Bunların içinde bulundukları koşullardan dolayı kendi kendilerini konumlandırıyorlar ve kendi kararlarını kendileri vermek ve kendilerini savunmak durumundadırlar. Bu nedenle ne Murat Karayılan’dan ne benden ne de Kandil’den emir alma koşulları yoktur. Ben PKK’lilere talimat vermedim, vermem, kendi insiyatifleridir. Ben kimseye benim için şunu yapın, fiziksel olarak kendinizi yıpratın demem, diyemem de, bulunduğum konuma da uygun değildir. Kendi insiyatifleridir.”


ANADOLU VE MEZOPOTAMYANIN KONFEDERAL BİRLİĞİ

“Radyodan dinledim. KCK’den bahsediyor. KCK’nin konfederalizmi öngördüğünü, savunduğunu söylüyor. Hayır, böyle değildir. Benim çözüm önerim KCK sistemidir. KCK sisteminde devlet olduğu gibi kalır, devlete karışmaz, devletle sorunu yoktur. Üniterlikle sorunu yoktur, üniterliğe karışmaz, üniterliği tartışmaz. KCK sisteminde sınırlarla uğraşma yoktur. Türkiye’de mevcut sınırlar içinde sınırlara dokunmadan Türklerle Kürtlerin demokratik birlik anlamında konfederal birliği vardır, demokratik konfederalizmi vardır. Anadolu ile Mezopotamya’nın demokratik konfederal birliği vardır. Burada sınırlarla oynama yoktur. Ancak devlet KCK’yi suç saydı, KCK’ye operasyonlar yaptı. Devlet KCK’yi suç sayarsa Avrupadakiler de, Kandildekiler de, Maxmurdakiler de dönmez. Maxmur bir KCK birimidir. Maxmur’un üç kırmızı çizgisi vardır. Meclisi, yürütmesi ve öz savunması vardır. Bunlar tanındığında, kabul edildiğinde Maxmur gelir. Maxmur’un gelişi de kollektif olur, bu gelişin adı da kollektif geliş olur. Cudi’nin eteklerinde bu temelde gelerek yerleşim yeri kurarlar. Yoksa bir tek kişi gelmez. Yine Avrupa’dan grupların gelip gelmeyeceği buna bağlıdır. Ancak gelip gelmeyecekleri yönünde kararlarını kendileri verirler, ben buna karışmam.”

BENİ BİR TELEVİZYON İLE KANDIRAMAZLAR
“İdare bana TV vermeyeceklerini söyledi. Daha önce Ceza ve Tevkif işleri Genel Müdürü de bana uslu durmamı söyledi. Beni bir televizyon ile kandıracaklarını sanıyorlar. Ben bir televizyon ile kandırılacak değilim. Ben asla kendimi kullandırtmam, hiç kimse beni kullanamaz. Benim değerlere bağlılığım sonsuzdur. On yıldır televizyon vermemişler. Bundan sonra hiç vermezlerse de bana hiç bir şey olmaz, hiç bir şey kaybetmem. Kimse aksi davranışı benden beklemesin. “Ben çocuk değilim, beni kandıramazsınız” dedim onlara. Bana öyle sıradan da yaklaşamazsınız dedim.

Hatta beni burada öldürebilirsiniz de, bundan da korkmuyorum dedim. Düşünün nasıl bir zihniyet ki on yıldır televizyon gibi küçük bir hakkı çok görüyor. Bazen hayret ediyorum, nasıl bir zihniyettir diye. Burada bazı iyileştirmeleri de pazarlık konusu yapıyorlar, ben bu pazarlığa gelmem. Ben onlardan televizyon falan da istemiyorum. Benimle aynı cezayı alanlar, ağırlaştırılmış müebbet hapis alanlara, televizyon veriyorlar bana vermiyorlar. Bu konuda çifte standart var. Türkiye’de benimle aynı cezayı almış binlerce insan var ama bir tek bana bu konuda bu şekilde davranılıyor.

Bütün Türkiye’de bir tek bana televizyon verilmiyor. Bu durum çok iyi anlaşılmalıdır, başka yorumlara gerek yoktur. Bazıları benim devletle işbirliği yaptığımı söylüyorlar, devletle işbirliği yapanların koşulları böyle mi olur? Ben bir insanın hayata kalabileceği şeyler istedim, bunlar da rahat nefes ve hava almaktır. Kendim için başka bir şey istemedim. Öcalan kendini kurtarmaya çalışıyor diyenler bunu söylüyorum. Ben sadece yaşamak için hava, rahat bir nefes almak istedim, bu da herkesin en doğal hakkıdır.

Kendim için başka bir şey istemedim. Benim felsefem budur, sadece hava olsun, insan her türlü yaşar, ben de yaşıyorum burada. Yine diyorum beni burada öldürebilirsiniz, bundan da hiç çekinmiyorum, bana uslu dur, konuşma diyorlar, ben nasıl konuşmam, bir insan konuşmadan nasıl yaşar? Benim felsefemde konuşmak, fikir beyan etmek, tespitlerde bulunmak hem hak hem ödevdir. Burada bana uygulanan uzun süreye yayılan bir ölümdür. Nasıl ki idam edilen bir kişi üç dakikada ölür, bana uygulanan yöntem iste üç dakikalık idamı üç yıla yaymadır. Burada üç dakikalık ölümü yıllara yayıp gerçekleştirmek istiyorlar.”


var tmp;
tmp = document.getElementById("news_content").getElementsByTagName("a");
for(i=0; i

Başbuğ asker yolu gözlüyor

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, bir yandan kendi deyimiyle “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen asimetrik psikolojik harekâtla” mücadele ederken, diğer yandan asker yolu gözlediği ortaya çıktı.

EGE BÖLGESİNDEKİ BİR BİRLİKTE
Orgeneral Başbuğ’un oğlu Murat Başbuğ, 10 Aralık’tan beri ‘kısa dönem er’ olarak vatani görevini yapıyor. Yeni yıla silah altında girecek olan Murat Başbuğ, Mayıs 2010’da terhis olacak. Sabancı Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’nden mezun olan Murat Başbuğ, vatani hizmetini Ege Bölgesi’ndeki bir birlikte yapıyor.

DOĞAN GÜREŞ DE YAŞAMIŞTI
Başbuğ’un görev yerini “güvenlik” nedeniyle açıklamıyoruz. Murat Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı’nın oğlu olduğunu, beraber görev yaptığı arkadaşları bilmiyor. Başbuğ’un yaşadığı heyecanın bir benzerini yıllar önce dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş yaşamıştı. Güreş’in oğlu Serdar Güreş vatani görevini İzmir Narlıdere’de tıpkı Murat Başbuğ gibi ‘kısa dönem er’ olarak yerine getirmişti. (GAZETE HABERTÜRK / Murat GÜRGEN)


4 viagra içen dede bakıcı kızı...


87 yaşındaki yaşlı adam, kendisine bakan 20 yaşındaki Tuğba Yıldız’ı tüfekle yaraladı

ANTALYA’DA 87 yaşındaki Yunus Kaptan, kendisine bakan 20 yaşındaki Tuğba Yıldız’ı tüfekle yaraladı, götürüldüğü karakolda fenalaşınca hastaneye kaldırıldı. Yunus Kaptan’ın adı ’Bakıcı kızla (Tuğba Yıldız) ilişkiye girebilmek için 4 viagra içti’ haberiyle gündeme gelmişti. Kaptan’ın bakıcısı Tuğba Yıldız olayı şöyle anlatmıştı: “Bana gençliğinde yaşadığı cinsel ilişkileri anlatıyor, benimle de aynısını yapmak istediğini söylüyordu. Bir ara, benimle aynı yatakta yatmak istediğini söyledi. İlk başta kabul etmedim ama ısrarları karşısında ’Nasılsa bu dedenin bana zarar verecek hali yok’ dedim ve izin verdim. Saçımı okşayıp öpmeye kalkıştığında tepki gösteriyordum, ama yanımda uyumasına da izin veriyordum. Bir gün Viagra alıp geldi. Hapları içmesi halinde ölebileceğini anlattım. Yarım saat arayla 4 hapı içti. Kıpkırmızı oldu, ancak ereksiyon olamadığını söyledi.”

‘Baştan çıkardı’

Yunus Kaptan ise “Tuğba’ya bir koca bulup evlenmesi gerektiğini anlattım. O da ’Sen erkek değil misin? Beni idare edersin’ dedi. Benim 13 yıldır erkekliğim yok, fakat beni baştan çıkarmaya çalıştı. Evi verince benimle aynı yatağı paylaşmaya başladı. 4 ay birlikte yattık. Her gün ’Sen ölmüşsün’ diye söylenirdi. Çocuğum gibi gördüğüm için sevip okşuyordum. Birlikte olabilmek için bana hap da içirdi” diye ifade vermişti.

Yunus Kaptan’ın bir süre önce evin tapusunu bakıcı Tuğba Yıldız’ın üzerine yaptığı, ev yüzünden çıkan tartışma yüzünden Yıldız’ı vurduğu iddia edildi.

Dedenin bakıcısına verdiği ev.

Komutanlara yetkisizlik

Komutanlara yetkisizlik
10 saat sorgulanan komutanlara yetkisizlik

“Darbe Günlükleri”yle ilgili sorgulanan, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek, Kara Kuvvetleri eski Komutanı Aytaç Yalman, Hava Kuvvetleri eski Komutanı İbrahim Fırtına’yla ilgili savcıların ’yetkisizlik’ kararı verdiği öğrenildi

ANKARA - İstanbul’daki özel yetkili savcıların 2003-2004’teki darbe girişimi iddialarıyla ilgili olarak üç eski kuvvet komutanı hakkında yürüttüğü soruşturmada, ilginç gelişme yaşandı. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Özden Örnek’e ait olduğu belirtilen “Darbe günlükleri”ndeki bilgiler ışığında ay başında 10 saat sorgulanan dönemin Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’le ilgili olarak savcıların ’yetkisizlik’ kararı verdiği öğrenildi. Sarıkız, Ayışığı adlarıyla bilinen darbe planları yapıldığı sırada ’şüpheli’ kişilerin komutan olarak görev yapmaları ve bu yöndeki faaliyetleri Ankara’da yürütmeleri nedeniyle dosyanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi bekleniyor. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, Nokta dergisinin 29 Mart 2007’de yayınladığı ‘günlükler’le ilgili soruşturma başlatıp, önce dergi yöneticilerinden belgeleri aldı. Ardından dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Org. Hilmi Özkök’ü İzmir’de dinledi. Özkök, “bu yönde bazı bilgilere 2004 baharında ulaştığını” açıkladı.

Yetki Ankara’da...

Soruşturmanın son ayağında ise, 5 Aralık 2009’da Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, eski Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına ile eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, Ergenekon savcılarına 10 saat süreyle ifade verdi. Örnek’in ifadesini İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Turan Çolakkadı, Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz ve Fikret Seçen aldı. Emekli Org. İbrahim Fırtına’nın ifadesinin Cumhuriyet Savcısı Murat Yönder, emekli Orgeneral Aytaç Yalman’ın ifadesinin de Cumhuriyet Savcısı Ercan Şafak aldı. Bu sorguda, darbe günlüklerinde yer alan toplantılar, darbeye ilişkin hazırlık çalışmaları tek tek soruldu. Bu ifadelerin ardından eski komutanlar serbest bırakıldı.

Savcılar daha sonra dosya içindeki tüm bilgileri Askeri Ceza Kanunu ile Türk Ceza Kanunu ve ’askere sivil yargı yolunu açan’ CMK’daki son düzenlemeler ışığında gözden geçirdi.

Ankara yargı çevrelerinden edinilen bilgiye göre, İstanbul’daki özel yetkili savcılar, soruşturmanın yeni adresinin Ankara olması yönünde karara vardılar. 2003-2004 döneminde komuta kademesini oluşturan “şüphelilerin” üzerine atılı suçlarla ilgili toplantıları Ankara’da yapmaları nedeniyle dosyanın yetkisizlik kararıyla Ankara Cumuhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi görüşü ağırlık kazandı. Önümüzdeki günlerde bu yönde kararın verilmesiyle, ’Sarıkız ve Ayışığı’ darbe girişimleriyle ilgili soruşturmayı Ankara’daki Özel Savcılar yürütecek.

12. Ağır Ceza bakacak

Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılar, 2. Ergenekon iddianamesinde Sarıkız ve Ayışığı darbe planları ile Ergenekon örgütü arasında bir bağın “henüz” tespit edilemediğini belirtmişlerdi. Buna rağmen komutanların ifadelerini alan savcıların “yetkisizlik” kararı vermeleriyle bu bağın kurulamadığı da anlaşılmış oldu. Bu durumda Ankara’da yürütülecek soruşturma Ergenekon soruşturmasından bağımsız bir darbe girişimi soruşturması olacak. Ankara’da yürütülecek soruşturma sonunda dava açılması halinde bu davaya yeni kurulan özel yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bakması bekleniyor. Ankara’da özel yetkili iki mahkeme bulunuyor. Özel yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki iş yoğunluğu ile yeni kurulan 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin iş yoğunluğunu denkleştirmek için yeni açılan davalar 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderiliyor. Soruşturmanın tamamlandığı aşamada iki mahkemenin iş yoğunluğu denk hale gelmişse bu defa davanın hangi mahkemede görüleceği bilgisayar kurası ile belli olacak.

29 Aralık 2009 Salı

Aydın Doğan Özkök'ü kurban etti

BAŞBAKAN'IN UÇAĞINA BİNEBİLEN İSİM boşuna seçilmedi
aydin-dogan-ozkoku-kurban-etti

ENSONHABER.com / MEDYA ANALİZ Türkiye'nin en büyük gazetesi Hürriyet'te tabir yerindeyse bir deprem yaşandı. Uzun süredir medya dünyasında dolaşan kulis gerçekleşti. 20 yıldır Hürriyet'in başındaki isim Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan tarafından görevden alındı. Yerine ise Hürriyet Ankara temsilcisi Enis Berberoğlu getirildi. Peki bu değişiklik neden yapıldı. Aydın Doğan gibi işini bilen bir adam Özkök'ü neden kurban etti.

KISKANILAN İSİM
Aydın Doğan gazeteleri içerisinde Başbakan Erdoğan'ın uçağına binebilen tek isim Enis Berberoğlu'dur. Başbakan Erdoğan kendisini çok sever fikirlerine önem verir. O kadar çok geziye katılmıştır ki Doğan grubu içerisinde onu kıskananlar had safhadadır.

enis.jpg

BAŞBAKAN'IN UÇAĞINA BİNEMEYEN GENEL YAYIN YÖNETMENİ OLUR MU
Başbakan'ın uçağına binmek bir genel yayın yönetmeni için önemli bir prestijdir. Milliyet'in eski genel yayın yönetmeni Sedat Ergin çok uğraştı bunun için ama başaramadı. Aydın Doğan onu da görevden almıştı.

AYDIN DOĞAN İŞİNİ BİLİR
Muhafazakar yapısıyla bilinen Aydın Doğan aslında sağ iktidarların yanında yer aldı. AKP döneminde, genel yayın yönetmenleri ve köşe yazarları Aydın Doğan'ı zorda bırakacak işlere imza attılar. Ödenemeyecek kadar yüksek vergi cezalarıyla batma noktasına gelen Aydın Doğan, gazetelerine çeki düzen vermeye başladı. 20 yıllık koltuğunu kaybeden Ertuğrul Özkök önemli bir kurbandır.

Sakık: Kaçmıyoruz buradayız VİDEO


Sırrı Sakık'tan Nazi Almanyası benzetmesi.

Kapatılan DTP’nin Muş Milletvekili Sırrı Sakık, mahkemenin Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk hakkında verdiği yakalama kararıyla ilgili gazetecilerin sorularını yanıtladı.

HİTLER BENZETMESİ
1994’te dönemin DEP milletvekillerinin polis tarafından Meclis’ten alınarak zorla götürülmesi olayını hatırlatan Sakık, “O tabloyu görenler, Hitler’in Almanya’sında Nazilerin Yahudiler’e neler yaptıklarının bir göstergesi gibiydi. Yani bir utançtı. Türkiye o utançla uzun süre yaşayacak.” dedi.

video.20090916230156..gif

DOKUNULMAZLIK HEPİMİZİ KAPSAMALIDIR
Bugün alınan kararın da o günlerde yaşanan tabloyu tekrar ettireceğini iddia eden Sakık “Bugün de arkadaşlarımızla böyle bir karar çıktı. Geçmişte de böyle uygulamalarla iç içe olduk. Eğer gerçekten dokunulmazlık zırhı varsa, hepimizi kapsamalıdır. Kişiden kişiye ve partiden partiye değişmemelidir. Ama ne yazık ki bu tür muamelelerle karşı karşıya kalıyoruz. AK Parti açılım diyor. Türk kamuoyu bunun nasıl bir açılım olduğunu görmelidir. Perşembenin gelişi Çarşamba’dan bellidir. Biz bunu görüyorduk. Eğer bu noktada bir adım atılmış olsaydı bu olaylar yaşanmayacaktı. Ne parti kapatma ne de bugünkü zorla götürmeyle ilgili bir süreç yaşanmayacaktı.” dedi.

BURDAYIZ KAÇMIYORUZ
Sakık, Türk ve Tuğluk’un ifade vermeye gidip gitmeyecekleriyle ilgili olarak da, “Biz hepimiz buradayız, hiçbir yere kaçmıyoruz. Dün nasıl arkadaşlarımıza kelepçe vurdularsa, bugün hepimizin ellerine kelepçe vurabilirler. Biz hazırız. Gitseler de ifade vermeyeceklerini açıkça vurguladık biz.” ifadelerini kullandı.


var tmp;
tmp = document.getElementById("news_content").getElementsByTagName("a");
for(i=0; i

Ertuğrul Özkök görevden alındı




20 yıldır aynı koltuktaydı PADİŞAH GİBİYDİ.. Aydın Doğan görevden aldı

29 Aralık 2009 / 12:21

ertugrul-ozkok-gorevden-alindi

Hürriyet'te taşlar yerinden oynadı. 20 yıldır Hürriyet'in başındaki isim Ertuğrul Özkök görevden alındı. Odatv.com'da yer alan habere göre Enis Berberoğlu Hürriyet'in yeni Genel Yayın Yönetmeni oldu. Enis Berberoğlu'nun yerine Ankara
temsilciliğini ise Metehan Demir üstlenecek. Ertuğrul Özkök ise Hürriyet'in köşe yazarı oldu.


ACİL TOPLANTI
Dün akşam Hürriyet'in yılbaşı kutlamasına katılan ve çalışma arkadaşlarıyla eğlenen Ertuğrul Özkök, yazı işleri ve bölüm şeflerini acil toplantıya çağırdı.

MGK toplantısı sona erdi



4.5 saat süren kritik toplantı sona erdi.


mgk-toplantisi-sona-erdi


2009'un en kritik Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sona erdi. Toplantının bir bölümüne Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış da katıldı. MGK sonrası yapılan açıklamada suikast iddiasına dair herhangi bir açıklama yapılmadı.

4.5 SAATLİK MGK
13:30'da başlayan toplantı beklenenden kısa sürdü.. Demokratik açılımın konuşulacağı MGK'da Arınç'a suikast iddiaları damga vurdu. İddiaların ardından Arınç ve askerler ilk kez yüzyüze geldi.. Toplantı sadece 4,5 saat sürdü.. MGK, sürerken Karargah'ta 3. arama da devam ediyordu.


1 SAATLİK AB BRİFİNGİ
MGK toplantısının bir bölümüne Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış da katıldı. Bağış, toplantıda bir saatlik AB brifingi verdi. Bağış, AB ile üyelik müzakereleri sürecinde 2009'da neler yapıldı, 2010'da neler yapılacak, 'çevre faslının' açılışı başta olmak üzere bir çok konuda bilgi verdi.


TOPLANTI SONRASI YENİ TOPLANTI
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) üyesi bakanlarla bir araya geldi. Başbakan Erdoğan, Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından, Başbakanlık Resmi Konutu'na geçerek, kurul üyesi bakanlarla bir araya geldi.


MGK'DA NELER KONUŞULDU
Kritik MGK sonrası yapılan açıklamada, toplantıda terörle mücadele Kıbrıs meselesi, Irak ve AB ile ilişkiler ele alındığı açıklandı..


İşte toplantı sonrası yapılan açıklamadan satır başları:


- MGK toplantısı sonrasında yapılan açıklamada, Türkiye güvenliğini ilgilendiren iç ve dış gelişmelerin kapsamlı değerlendirmesinin yapıldığı belirtilerek, “(Toplantıda) Ülkemizin bütünlüğünü, milletimizin birliği ve huzurunu hedef alan terörün ve beslendiği ortamın tasfiyesine yönelik mücadeleye azim ve kararlılıkla devam edileceği vurgulanmıştır. Çağdaş demokrasi ve hukuk ilkeleri çerçevesinde vatandaşlarımızın, her zaman olduğu gibi sağduyulu davranacağına ve kardeşlik olgusunu zedeleyecek davranışlardan kaçınacağına duyulan güven bir defa daha teyit edilmiştir” denildi.

- Irak’la ilişkiler ele alınmıştır.


- Kıbrıs sorunun kapsamlı çözümüne ilişkin müzakere süreci gözden geçirilmiştir.


- Türkiye’nin AB ile ilişkilerde son durum ele alınmıştır.

Başbuğ ya GEREĞİNİ YAP ya da İSTİFA ET



Genelkurmay Başkanı sürekli açıklama yapıyor, vurgu aynı: TSK'ya karşı asimetrik bir savaş var!

basbug-ya-geregini-yap-ya-da-istifa-et


Habertürk Gazetesi yazarı Yiğit Bulut, bugünkü köşesinde gündemde yaşanan olaylara karşı Genelkurmay'ın tutumunu, tavrını eleştirdi.. Bulut, Başbuğ'u gereğini yapmaması halinde istifaya davet etti.
İşte Bulut'un o yazısı:

SEN NE YAPTIN DİYE ADAMA SORMAZLAR MI?
Artık ezberledik; var... Birileri "TSK'ya karşı inanılmaz bir savaş içinde"!!
Peki var da "Sen ne yaptın" diye adama sormazlar mı? Ne yapalım; vatandaş olarak elimize kazmayı, küreği alıp askere yardıma mı koşalım? Oturulan makam "ağlama" koltuğu mu? Amaç ne? Şu mesajı vermek mi: "Bize saldırıyorlar, bilin, sizler de bizimle birlikte ağlayın, bize yeter!"

TAVRINDAN SIKILDIM VE UMUTSUZLUĞA KAPILMAYA BAŞLADIM
Sevgili dostlar, Genelkurmay Başkanı kusura bakmasın ama tavrından bir vatandaş olarak hem sıkıldım, hem de umutsuzluğa kapılmaya başladım! Soruyorum; size kim saldırıyor? Nereden yönetiliyor? Bu adamlar kimlere hizmet ediyor? Açıkla Sayın Başbuğ, açıkla! Sonu kime giderse, gitsin. Üstündeki üniformanın hakkını vermenin günü bugün değilse ne zaman? Gerektiğinde "gereğini yapamama" durumu nasıl açıklanabilir?

ÇOK AMA ÇOK VAHİM
İşin bir de "anlaşılması gereken" başka tarafı var. Daha doğrusu benim anlayışım şöyle: İddialar doğruysa da "çok ama çok vahim", doğru değil ve asker kendini bu kadar "savunamama" konumundaysa da "çok ama çok vahim".

İSTİFA ETMELİ

Sevgili dostlar, lafı dolandırmadan, daha açık yazayım: İddialar "doğru" ve Başbuğ olaylardan bu kadar habersiz ve "kontrolü dışındaysa" da istifa etmelidir. Olaylar "komplo" ve iş bu kadar ileri gidebiliyor ve Başbuğ gereğini yapamıyorsa da istifa etmelidir.

İSİMLER VEREREK ANLAT

Uzun lafın kısası: Oturduğun koltuk "şikâyet" makamı değil Sayın Başbuğ, ya gereğini yap "başkalarını karargâhlarına sokmadan" sen "olanların cezasını" ver ve çık, "Evet, bunlar oldu, ortaya çıkardık, yakaladık" mesajını kamuoyuna aktar. Ya da ikide bir "Asimetrik savaş var" diyerek karşımıza çıkmak yerine "ucu kime giderse gitsin çık, Türk halkına isimler vererek" anlat. Şimdi yapılan en kötüsü; "8 ayım kaldı, aman radikal bir adım atmadan geçireyim" dersen, oturduğun koltuğa ve şanlı ordumuza büyük zarar verirsin.

KARARGAHA "HAKİM, SAVCI, POLİS" DEĞİL, TBMM İNCELEME KOMİSYONU GİRMELİYDİ
DEMOKRASİLERDE "demokratik denetim" dışında işleyen "çarklar" olamaz. Böyle yapılar varsa, mutlaka "ortaya çıkarılmalı" ve "işleyemez" hale getirilmelidir. Olaya bu açıdan bakınca "bir dönem kontrgerilla" diye bilinen gizli yapının da sorgulanması doğaldır. Doğal olmayan "devlet açısından kozmik bilgilerin" olduğu bir odaya "demokrasi algılaması" altında "hâkim, savcı ve polisin" girmesidir.

BİLMEYENLERE "YOL YORDAM" DUYURULUR!

Sevgili dostlar, yapılması gereken veya tam tabiriyle "doğrusu"; TBMM'de bir "araştırma komisyonu" kurulması ve incelemenin bu şekilde yapılmasıdır. ABD'de de, AB'de de aynı "çarklar" millet adına "gücü kullanan" seçilmişlerin irade ve idaresinde ortaya çıkarılmıştır. Aksini yaparsanız; devletin "kurumlarını" birbiriyle çatışır hale getirirsiniz. Bilmeyenlere "yol yordam" duyurulur!

Sonuç: TBMM'de çok ama çok acil bir şekilde "araştırma komisyonu" kurulmalı ve devam eden sürece el konmalıdır. Gecikilen her gün Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar verir!

TSK'dan 'kozmik odada arama' açıklaması



TSK: Arama yasal çerçevede yapılıyor, bir süre daha devam edecek

ANKA




Genelkurmay Başkanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda gerçekleştirilen incelemelerin bir müddet daha devam edebileceğini bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde sabah saatlerinde Kirazlıdere’deki incelemelere ilişkin bir açıklama yapıldı. Yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında 26 Aralık 2009 günü içeriği Devlet sırrı niteliğindeki belgeleri kapsayan bölümde başlatılan arama faaliyetinin, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 125'inci maddesi uyarınca ilgili Hakim tarafından bizzat yapıldığı belirtilen açıklamada, “Tek Hakim tarafından yapılmakta olan bu inceleme sürecinde, doğal olarak dinlenme ve idari işler için aralar verilmekte, bu nedenle inceleme süresi uzamaktadır. Tamamen yasal çerçeve kapsamında yürütülmekte olan bu incelemenin bir müddet daha devam edebileceği anlaşılmaktadır” denildi.


Polis BDP Genel Merkezi'nde



Polis' Zorla ifade' kararı nedeniyle 5 eski DTP'li için BDP Genel Merkezi'e gitti, vekilleri bulamayınca binadan ayrıldı.

Mahkeme Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk için görüldükleri yerde yerde yakalanmaları yönünde karar çıkardı.

Polis haklarında zorla ifade kararı bulunması nedeniyle 5 eski DTP'li için BDP Genel Merkezi'ne gitti.

Kapatılan DTP’nin siyasi yasaklı eski milletvekilleri Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk ile eski DTP’li milletvekilleri Emine Ayna, Sebahat Tuncel ve Selahattin Demirtaş ifade vermeye gitmeyeceklerini açıklamışlardı. Haklarında 'zorla ifade vermeye götürülme kararı' olan BDP'liler için 9 polis parti genel merkezine gitti. Ancak binada BDP Genel Başkanı Demir Çelik dışında kimse yoktu. Genel merkezde bir süre kalan polisler, daha sonra ayrıldı.

'OLACAKLARDAN MECLİS SORUMLU'

Ankara 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14 Kasım’da aldığı “mahkemeye zorla getirilecekler” listesinde yer alan eski DTP’liler, “Olacaklardan Meclis sorumlu” yorumunu yaptılar. Türk ve Tuğluk, milletvekilliklerinin düştüğü açıklandığında ifade vermeye gitme kararı almıştı. Ancak ikili tavır değiştirdi. Türk ve Tuğluk’un tavır değişikliğinde, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı açıklamamasının yanı sıra son yapılan KCK operasyonu da etkili oldu. Türk, Demirtaş ve Ayna’nın zorla getirilecekleri duruşma bugün, Tuncel ve Tuğluk’un duruşması yarın görülecek.

‘Son bir yıla ait evrak inceleniyor’





Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda yapılan aramalara dün de devam edildi.

Kararda, aramanın son bir yıla ait evrakla sınırlı tutulduğu belirtildi

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan soruşturmada, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki arama üçüncü gün de devam etti.

Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel, Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi ekipleriyle birlikte Kirazlıdere mevkindeki askeri bölgeye gitti. Savcı ve polisleri taşıyan araçlar saat 11.40’da Seferberlik Bölge Başkanlığı’na girdi. İlk gün 10 saat, ikinci gün ise 27.5 saat süren aramalar bir kısmı devlet sırrı niteliğinde olduğu iddia edilen ve “kozmik oda” olarak adlandırılan bölümde sürdürüldü. Aramaya, arama kararlarını veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Kadir Kayan’ın da katıldığı belirtildi. Aramaya askeri yetkililerle askeri savcılar da eşlik etti. Devlet sırrı niteliğindeki belgelerin örneğinin alınmasına izin verilmemesi nedeniyle bunların tek tek incelenerek notların alındığı, bu yüzden aramanın uzun sürdüğü belirtildi. Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda ilk gün yapılan aramada sadece Arınç’a suikast iddiasında adı geçen ve gözaltına alınan iki subayın odasında arama yapılmıştı. Askeri yetkililerin gizli belgelerin bulunduğu bölüme girilmesine izin vermemesi üzerine soruşturmayı yürüten savcı Mustafa Bilgili’nin talebiyle hakim Kadir Kayan, gizli bölümde arama yapılmasına yönelik ikinci bir karar vermişti. Bu kararda gizli bölümde yapılacak arama son bir yıla ait evrakla sınırlı tutulduğu belirtildi. Bu yüzden bir yıldan daha öncesine ait belgelerin incelenmediği iddia edildi.


Bugün Adliye’ye çıkarılabilirler

İlk günkü aramada gözaltına alınan 8 askeri personelin bugün adliyeye çıkarılması bekleniyor. Gözaltına alındıkları Genelkurmay Başkanlığı tarafından duyurulan askeri personel halen Merkez Komutanlığı’nda tutuluyor. Yasanın öngördüğü 4 günlük gözaltı süresi bugün dolacak olan askeri personel, özel yetkili savcı Mustafa Bilgili tarafından sorgulanacak.

Baskını başlatan ‘dinlemeyi’ MİT yapmış

ANKARA Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda arama yapılmasını sağlayan telefon dinlemesinin MİT tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Edinilen bilgiye göre, Arınç’a suikast iddiasıyla önceki hafta bir albay ve bir binbaşının gözaltına alınıp serbest bırakılmasının ardından MİT de bu konuda istihbarat çalışmasına başladı. MİT Ankara Bölge Başkanlığı, iki subayın görev yaptığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda görevli birçok asker için istihbari dinleme kararı çıkardı. Bu kapsamda Arınç’a suikast iddiasıyla gözaltına alınan albay E.Y.B ile binbaşı İ.G’nin şoförü er S.T’nin babasıyla yaptığı telefon görüşmesi de kayda alındı. S.T olaydan 5 gün sonra 24 Aralık Perşembe akşamı babası R.T.’yi telefonla aradı ve aralarında şu konuşma geçti:



Asker S.T.: Alo baba...

Baba R.T.: Nasılsın iyi misin?

Er: İyi, biz de evrak yakıyoruz.

Baba: Neden?

Er: Delilleri...

Baba: Talimat mı var?

Er: Ya var işte, bir sürü şeyler var onları falan yakıyoruz.

Baba: Bak sen telefonda böyle şeyler söyleme bize tamam mı?

Er: Yok ya...

Baba: Telefonunu dinlerler...

Bu görüşme arama kararını çıktı

Bu görüşmeden sonra MİT, kayıtları soruşturmayı yürüten savcı Mustafa Bilgin’e iletti. Bilgin hemen 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurarak delillerin karartılmasını önlemek için arama kararı çıkarttı. Soruşturma kapsamında er S.T’nin de ifadesinin alınacağı öğrenildi. Soruşturmanın en kritik konularından biri olan iki subayın Arınç’ın evinin önünde gözaltına alınmasına ilişkin ihbarın yapıldığı telefonun tespit edilemediği ileri sürülüyor. Tefonun tespit edilememesi soruşturmayı başlatan ihbarın vatandaş tarafından değil ‘profesyonel’ bir ekip tarafından yapıldığı iddialarını güçlendirdi. Arınç’ın evinin yakınlarında biri kiralık biri de resmi iki araçta gözaltına alınan albay E.Y.B ile binbaşı İ.G’nin ikinci kez gözaltına alınmalarında “resmi evrakta sahtecilik” yaptıklarının tespit edilmesinin etkili olduğu iddia edildi.

MİT neden dinledi?

MİT’e dinleme yetkisi veren 5397 sayılı kanuna göre, MİT, “Devlet güvenliğinin sağlanması, casusluk faaliyetlerinin ortaya çıkarılması, devlet sırrının ifşasının tespiti ve terörist faaliyetlerin önlenmesi” amacıyla önleme dinlemesi yapabiliyor. Dinleme hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde MİT Müsteşarı veya yardımcısının yazılı emriyle yapılabiliyor. Yazılı emir, 24 saat içinde hâkimin onayına sunuluyor. Elde edilen kayıtlar bir davada delil sayılmıyor, suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla kullanılabiliyor.

Rekor arama sürüyor!

6 saat 20 dakİka... 19 ARALIK: Saat 17.10 civarında bir albayla bir binbaşının şüphe üzerine yakalanmasından sonra gerekli prosedürün tamamlanması ve üst araması ile iki aracın tamamlanması 23.30’a kadar sürdü.

4 saat... 20 ARALIK: 00.30-04.30 saatleri arasında iki subayın lojmanında arama yapıldı.

10 saat.. 25 ARALIK: Özel yetkili savcıların Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda yaptıkları arama, 10 saat sürdü. Yakalanan 2 subayın ofislerinde yapılan arama sonucunda bu 2 subayla birlikte Seferberlik Bölge Başkanı’nın da aralarında bulunduğu 8 askeri personel gözaltına alındı. Savcıların Bölge Başkanlığı arşivine girmelerine izin verilmeyince arama kararını veren hakim de olay yerine geldi ancak yine izin verilmeyince arşiv mühürlendi.

27.5 saat... 26 ARALIK: Saat 21.30’da mühürlenen arşive, kararı alan hakim Kadir Kayan’ın girmesine izin verildi. Kayan, 27 saat 15 dakika süren aramayı ertesi gece 00.45’te tamamladı.

28 aralIk: Hakim Kadir Kayan saat 11.45’te arşive yeniden girdi.

28 Aralık 2009 Pazartesi

Satılık rozet tüylü Guine Pigler

adet fiyatı 75 tl


resimler eklenecek.

3 adet kalmıştır.

Çukurambar'da neler yaşandı


Habertürk gazetesi baş yazarlarından Fatih Altıylı bugünkü köşesine Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinden biri olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a yönelik suikast iddialarını taşıdı.İŞTE O YAZI..Bana göre dünün en önemli haberi neydi biliyor musunuz? “Çukurambar’da yol kenarında park etmiş bir otomobilin durduğu yerde sürekli sallanmasından şüphelenen polisler, otomobile operasyon düzenlediler.Operasyon sonucunda otomobilin içinde çırılçıplak sevişen bir kadınla bir erkek yakalandı. Çift, Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde sorgulandı.”Türkiye gerçeği, işte bu otomobilin arka koltuğunda.Çukurambar, yaklaşık 4 gündür Türkiye’nin gündeminde yer alan Ankara’nın “yeni zengin” semti.Çünkü Bülent Arınç’ın evi orada. Bülent Arınç’ın evini gözetlemekle suçlanan askerler Çukurambar’da yakalandı.Çukurambar, 5 gündür polis kaynıyor.Ve “seks sever” iki vatandaşımız, otomobilde sevişmek için bula bula polis kaynayan Çukurambar’ı buluyor.Niyesini hiç düşündünüz mü?Düşünmedinizse ben size söyleyeyim. Vatandaşlarımızın büyük bölümü böyle bir olaydan haberdar değil.Ne Bülent Arınç’a bir suikast planlandığı iddialarından, ne bu iddiaların fos çıktığından, ne Türkiye’de basının 5 gündür bununla yatıp kalktığından, ne Çukurambar’ın bu nedenle polis kaynadığından haberi bile yok vatandaşın.Onun gündemi bambaşka. O gün çorbayı kaynatacak parayı kazandıysa, akşam da arka koltuğa razı birini bulduysa gerisi hikâye.Çukurambar’da arka koltukta basılan vatandaş Türkiye’nin aynasıdır. Neyin gerçek, neyin palavra olduğunun işareti.
Türk Ordusu topyekûn istifa ederse Türkiye kurtulur mu?BEN, Genelkurmay Başkanı olsam ne yaparım biliyor musunuz. Öyle zırt pırt açıklama falan yapmam.Tek bir açıklama yaparım. “Türkiye’deki bütün sorunların kaynağı olduğumuzu, yapılan yayınlardan ve ülkeyi yönetenlerin tavrından dolayı anlamış bulunuyoruz.Türkiye’nin bu büyük sorundan kurtulması için gerekeni yapma kararlılığında olduğumuz için deTürk Silahlı Kuvvetleri olarak toptan istifa ediyoruz.”Bu açıklamayı yapar ve TSK’nın tüm mensuplarının imzasını taşıyan bir istifa mektubunu Başbakanlığa bırakır, çeker giderdim. Çünkü bu işin içinden başka türlü çıkılacağı yok.Türkiye’de bir kesim, TSK’yı “tüm kötülüklerin anası” olarak göstermek için yıllardır yayın yapıyor. Bu yayınların dozunu giderek de artırıyorlar.Görünen o ki, bir kısım siyasetçiler de bu yayınları destekliyor, onaylıyor veya en azından doğruluğunu reddetmiyorlar.Emniyet içinde çöreklenmiş bir başka grup, TSK’yı kötü göstermek için belge bilgi topluyor, bulamazsa belli ki uyduruyor, imal ediyor.Olan bitene bakınca ortaya çıkan tablo şu: TSK olmazsa Türkiye şahane bir ülke olacak. E o zaman TSK olmayıversin!İster misiniz?Yazdıklarım saçma olabilir. Ben de biliyorum ama olan bitenin saçmalığı yanında benim yazdıklarım çok makul ve mantıklı kalıyor. Bir ülke ordusunu bu kadar mı yıpratır, bu kadar mı rezil etmeye çalışır, bu kadar mı aşağılar.Ayıptır yahu. TSK’yı siyaset dışında tutmak, elbette demokratik bir taleptir. Öyle olmalıdır.TSK içinde darbe heveslilerini barındırmamak elbette herkesin görevidir.TSK’nın her işinin Anayasal ve yasal sınırlar içinde olmasını sağlamak, elbette ki doğru bir tavırdır. Ama bunları sağlamanın yolu, TSK’yı rezil etmek, rüsva etmek, aşağılamak, çeteci, darbeci, katiller grubu gibi göstermek değildir.Hep söylüyorum. Bir kez daha söyleyeceğim. Türk Silahlı Kuvvetleri, dünyanın en önemli ordularından biridir. Bu önemli orduyu yıpratmak için Türkiye düşmanı olmak gerekir. Buna seyirci olmak da, el altından veya üstünden desteklemek de aynı kapıya çıkar.
Tevazu ve rekabetHİKÂYE doğru mu değil mi bilmem. Ama hoşuma gitti. Bir adam, kötü yollardan kazandığı parayla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş-ı Veli’nin, aşevi gibi de hizmet veren dergâhına kurban olarak bağışlamak ister. Durumu Hacı Bektaş-ı Veli’ye anlatır. Ancak Hacı Bektaş-ı Veli, “Helal değildir” diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam, Mevlânâ’nın dergâhına gider ve durumuMevlânâ’ya anlatır. Mevlânâ hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediği söyler ve Mevlânâ’ya bunun sebebini sorar.Mevlânâ şöyle der: “Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.” Adam bu kez kalkar Hacı Bektaş dergâhına gider ve Mevlânâ’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş’a sorar. Veli’nin yanıtı şöyle olur: “Bizim gönlümüz bir su birikintisi iseMevlânâ’nın gönlü derya gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Senin hediyeni bu yüzden kabul etmiştir.”
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?İnsana değer katanın yaşadığı yılların sayısının değil, o yıllarda ne yaşadığı olduğunu anladığımız zaman.

İşte açılım karşıtı AKP'liler



AK Parti içinde açılıma karşı çıkan isimlerin kimler olduğunu Sabah yazarı Mahmut Övür yazdı. İsimlerinin kimler olduğunu teker teker sıraladı. İŞTE O YAZI
Demokratik açılım tartışmaları, süreci başlatan AK Parti'yi de etkiledi. Parti içinde belki de ilk kez sayıları az da olsa muhalif sesler var. Kimi açılımın tam karşısında yer alıyor, kimi de partiye sahip çıkarak açılımın hedefini eleştiriyor. Yani AK Parti'deki "açılım" karşıtlarını iki grupta toplamak mümkün.İLK GRUPTA 3 İSİM YER ALIYORBirinci grupta, eski Bakan Murat Başesgioğlu, Reha Çamuroğlu ve Yusuf Ziya İrbeç gibi isimler yer alıyor.Bunlar daha çok açılımın Türkiye'yi bölünmeye götüreceği düşüncesinde. Reha Çamuroğlu bir konuşmasında şöyle diyordu: "Bu proje bir millet yaratmayı hedefliyorsa ben karşıyım. Buna izin verilemez."İRBEÇ'TE BU PROJEYE KARŞI ÇIKANLARDANBu eleştirileri yüksek sesle yapanlardan biri de Antalya Milletvekili Prof. Dr. Yusuf Ziya İrbeç. İrbeç, bu görüşünü kulislerde ve gittiği her yerde dile getiriyor ve partiyi sert biçimde eleştiriyor.İKİNCİ GRUPTA DAHA ILIMLI İSİMLER VARİkinci grupta ise daha ılımlı muhalifler var. Eski Savunma Bakanı Vahit Erdem, İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya ve Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun… Bunlar daha çok AK Parti'ye sahip çıkarak açılım sürecini eleştiriyorlar.340 civarında milletvekili olan AK Parti'de bu sayının artacağını sanmıyorum. Ama konuşulan bir şey var ki; o da birinci grup muhaliflerin her an partiden kopabileceği… "
Sabah

Erdoğan'ı çıldırtan vekil istifa etti



Polislerle girdiği küfürlü tartışma nedeniyle kesin ihraç talebiyle Müşterek Disiplin Kurulu’na oybirliğiyle sevkine karar verdiği AK Parti Elazığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran, bugün bir basın toplantısı düzenleyerek partisinden istifa ettiğini açıkladı.

KARAR MYK TOPLANTISINDA ALINDI
Ak Parti MYK, trafik polisleriyle girdiği küfürlü tartışmadan dolayı Elazığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran’ın kesin ihraç talebiyle Müşterek Disiplin Kurulu’na oybirliğiyle sevkine karar verdi. Karar Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Ak Parti MYK toplantısında alındı.

'BAŞIMA BİR ŞEY GELİRSE SORUMLUSU Tayyip Erdoğan'DIR'
Parlamentoda basın toplantısı düzenleyen İşbaşaran, TBMM Başkanlığına yazdığı istifa dilekçesini, önünde bulunan mikrofona geçirerek, “Bu benim istifam, hediyem olsun Başbakan'a...” dedi.

İşbaşaran, istifa dilekçesinde, “Parti içi demokrasinin işlemediği, benim gibi fikrini ifade eden milletvekillerini şantaj ve tehdit ile susturulmaya çalışıldığı bir partide milletvekili olarak görevimi sürdürmem imkansız hale gelmiştir. Bu nedenle mensubu bulunduğum Adalet ve Kalkınma Partisi'nden istifa ediyorum” ifadesine yer verdi.

CAN VE MAL GÜVENLİĞİM YOK
“Dünden beri evinin etrafında sivil polislerin dolaşıp durduğunu” öne süren İşbaşaran, “Can ve mal güvenliğimin olmadığını biliyorum. Buradan bütün dünyaya, bütün demokratik ülkelere sesleniyorum, AB üyesi ülkelerin büyükelçilerine sesleniyorum; sesimiz kısıldı. Susturuluyoruz. Şantaj yapılıyor. Ölümle tehdit ediliyoruz. Ailemin ve benim can güvenliğim kalmadı. Eğer benim başıma bir şey gelirse, bunun sorumlusu Tayyip Erdoğan'dır. Erdoğan Baydemir'i hazmetti, beni hazmedemedi.” diye konuştu.

İşte İşbaşaran'ın polislerle arasında geçen o diyaloglar:

İşbaşaran: Ben şoförüm.

Polis: Alkol testi yapacağız.

İşbaşaran: Hayır, müdürlüğe gelecek. Buraya gel!

Polis:Müdürlük yok, ben geldim yani.

Polis:Yok, alkollü.

Polis:Nere milletvekili

Polis:Elazığ.

Polis:AKP mi?

İşbaşaran:Bak adamım.... Eşkıyalık yok burada.

İşbaşaran:Senin adın... Amir sen misin?

Polis:Bir kimlik görebilir miyim?

İşbaşaran: Ben senin kimliğini göreyim.

Polis:Ben resmi üniformalıyım zaten.

İşbaşaran:Terbiyesizlik yapıyorsun, çıkar kimliğini kardeşim.

Polis:Bana bu şekilde davranamazsınız. Bakın milletvekili (...) Resmi üniformayla görev yapıyorum.

İşbaşaran:Çıkar kimliğini

İşbaşaran:Bana bak... Seni yakarım burada. Yaz... Kimliğini yaz..

Polis:Bana bu şekilde konuşamazsınız

İşbaşaran: S.... git ya... Üç düğmeli bu..

Polis:Üç düğmeli değil.. Lütfen...

İşbaşaran:Eşkiyalık yapıyor. Kimliğini göster.

Polis:Söylüyorum ya. Resmi üniformalıyım.

İşbaşaran:Sen polis değilsin.

Polis: Bu kadar personelim var, telsizim var.

İşbaşaran:Bana ne telsizinden ya? Kimliği koy ortaya.

Polis: Sivil olsam isteyebilirsiniz. En doğal hakkınız. Resmiyim.

Kozmik oda’nın sırrı


Kripto cihazında olası bir savaş durumunda devletin zirvesindeki isimlerin nerede saklanacağı, devlet adamlarına hangi subayların refakat edeceği gibi bilgiler yer alıyor.

Özel Harp Dairesi’ne bağlı “Seferberlik Bölge Başkanlığı” nda savcıların yaptığı arama, Ankara Kirazlıdere Mevkii’ndeki bu birimin görev alanı ve yapılanmasına çevirdi. Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan emekli bir istihbarat subayı VATAN’ın “Seferberlik Tetkik Kurulu” na ilişkin sorularını yanıtladı. Bu birim direk Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı çalışıyor ve personel ihtiyacını Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan sağlıyor. Bu birimin ana görevi, iç ve dış askeri istihbarat toplamak, raporlaştırmak ve harekat planları oluşturmak. “Kozmik odaya” girme yetkisi en fazla altı subayda bulunuyor. Bu subaylar da belirli zaman aralıkları ile değiştirilen şifreler ile girebiliyor.

Bilgiler şifreli kripto cihaza
Odada devletin güvenliğini ilgilendiren şu istihbaratlar bulunuyor:

* Olası bir savaş durumunda, devletin zirvesinde yer alan kişilerin; hangi askerler tarafından, hangi yöntemlerle nereye saklanacağına ilişkin plan.

* Bu devlet adamlarını saklanacağı yere götürecek ve refakat edecek askeri personelin isimleri

* Türkiye Cumhuriyeti’nin olası bir savaş durumunda kullanacağı ve ülkenin belirli yerlerinde bulunan gizli cephaneliklerin olduğu noktalar; Türkiye’nin belli illerinde olası bir savaş durumunda uçakların inebilmesi için genişletilen yolların yerleri.

* İran, Irak, Kıbrıs, Yunanistan gibi ülkelerden Türkiye’nin askeri güvenliğine ilişkin elde edilen bilgi ve fotoğraflar.

* Irak’ın Kuzeyinde PKK yapılanmasına ilişkin ve bilgi ve belgeler.

Kripto cihazında saklanıyor
Bu bilgiler bilgisayarda değil, “kripto cihazında” saklanıyor. Şifreli olan bilgiler, belirli zaman aralıklarına göre değiştiriliyor. Odada, kripto cihazlarının yanı sıra yine evrak üzerinde, iç ve dış güvenlik tehditine karşı alınacak tedbirler şifreli olarak yer alıyor.

‘Sırlar odası’nda aramayı sadece Hakim Kayan yaptı
Bülent Arınç’a suikast iddiası soruşturması kapsamında Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Ankara Seferberlik Tetkik Kurulu’nda önceki akşam başlayan ikinci arama, üzerinden 24 saat geçmesine rağmen sürdü.

Ankara’da dillendirilen iddiaya göre, Çukurambar’da Arınç’a suikast düzenleyecekleri iddiasıyla gözaltına alınıp, serbest bırakılan bir Albay ve bir binbaşı için hakim teknik takip kararı çıkardı. Sözkonusu Albay ve Binbaşının şoförlüğünü yapan bir er, 24 Aralık’ta babasıyla yaptığı görüşmede, “Seferberlik Tetkik Kurulu’nda çok sayıda evrak yakıyoruz” dedi. İddiaya göre teknik takibe takılan bu konuşma sonrasında karargahta arama izni çıkarıldı. İlk arama 25 Aralık’ta yapıldı. 4 savcının katılıdığı ilk aramada, savcılara arşiv bölümünde arama yapılmasına izin verilmedi. Bunun üzerine soruşturmayı yürüten savcı Mustafa Bilgili, arama kararının altında imzası bulunan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Kadir Kayan’ı aradı. Kayan, binaya arşiv bölümünü mühürledi.

Hakim mühürlemişti
Cumartesi gün boyu devletin zirvesinde gerçekleyen görüşmelerden sonra akşam saatlerinde özel yetkili savcı Şemsettin Özcan mühürlenen bölümde arama yapmak için bu kez genişletilmiş bir arama kararıyla saat 21.30’da yeniden Seferberlik Bölge Başkanlığı’na geldi. Özcan’ın incelemesine başlamasından üç saat sonra karargaha bu kez arama emrini veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Kadir Kayan ile yine soruşturmayı yürüten özel yetkili Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili de geldiler. Ancak karargah kapısına gelenler hemen içeri giremedi. Bilirkişi, savcı, hakim ve terörle mücadele ekiplerinin yer aldığı araçlara kapı hemen açılmadı. Nöbetçi askerler tek tek kimlik kontrolü yaptı Askerlerin “kozmik oda” olarak adlandırdığı, iç ve dış istihbarata ait çok gizli belge ve bilgilerin yer aldığı bölümde yapılan arama, üzerinden 24 saat geçmesine rağmen devam etti. Aranan yerlerdeki bilgilerin çok önemli ve kritik olduğu vurgulanırken, bu nedenle aramanın uzun sürmesinin olağan olduğu yetkililer tarafından ifade edildi.

Yalnız hakim alındı
Savcı Mustafa Bilgili dün akşam 19.15 itibariyle Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan ayrıldı. Bu arada kozmik odada gerçekleştirilen aramanın sadece Hakim Kadir Kayan tarafından yapıldığı, odaya bir tek onun alındığı ifade edildi. Savcının ise hakimin incelemesi sonucu tutanak tuttuğu belirtildi.

Yüzünü gazeteyle kapadı
Sabah saatlerinde karargahtan üç araç boş olarak dışarı çıktı. Günboyu içeride arama sürerken, araç trafiği de devam etti. Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndan sivil plakalı bir araçla ayrılan ve savcı olduğu belirtilen kişininin, görüntü vermemek için yüzünü gazeteyle kapatması dikkat çekti. (Vatan)

Özel Harp'teki arama 27 SAATTE BİTTİ



Ankara'da, 19 Aralık'ta 2 askeri personelin kuşku üzerine yakalanıp daha sonra serbest bırakılmasının ardından başlatılan soruşturma kapsamında, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'ndaki ikinci arama sona erdi. Yapılan aramanın süresi 26 saati aştı.

İKİNCİ ARAMA BAŞLATILMIŞTI
Terör suçlarına bakmakla görevli özel yetkili cumhuriyet savcılarının isteği üzerine, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi yedek yargıçlığının verdiği arama izni doğrultusunda dün akşam saatlerinde Balgat Kirazlıdere mevkiinde bulunan Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda ikinci kez arama başlatılmıştı.

ARAMA 00.45'TE SONA ERDİ
Soruşturmayı yürüten savcılar ile arama kararını veren yedek yargıcın katıldığı çalışmalar, saat 00.45'te sona erdi. Aramalarda, merkez komutanlığı görevlileri de bulundu.

Bu arada, ikinci aramaya katılan savcılar, saat 20.00 civarında başkanlıktan ayrıldı.

8 ASKERİ PERSONEL GÖZALTINA ALINMIŞTI
Ankara'da, 19 Aralık'ta 2 askeri personelin kuşku üzerine yakalanıp daha sonra serbest bırakılmasının ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı'nda ilk yapılan aramanın ardından Genelkurmay Başkanlığı'nca yapılan açıklamada, 8 askeri personelin gözaltına alındığı açıklanmıştı.

Satılık(Lunkarya) Guinea Pig Yavruları

11/12/2009 doğumlu 2yavru satılıktır. Yılbaşından hemen sonra sütten kesilmiş olacaklar.

Tüy yapılarına bakıldığında çok yüksek ihtimalle Lunkarya (uzun tüy) olacaklar.

2 adet erkek: adet fiyatı 125 TL

Resimler eklenecek.

İletişim için: detayhbr@gmail.com

26 Aralık 2009 Cumartesi

AKP'li vekil disiplin kuruluna sevk edildi


AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Elazığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran'ın, tedbirli olarak kesin ihraç talebiyle Müşterek Disiplin Kurulu'na sevkine oy birliğiyle karar verdi.

POLİSLERLE TARTIŞMIŞTI
AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, MYK'nın bugünkü toplantısında, Elazığ Milletvekili İşbaşaran'ın, 20 Aralık tarihinde Ankara'da trafik polisleri ile arasında geçen olay ve bu esnada ortaya koyduğu tutum ve davranışları ele alındı.

PARTİ TÜZÜĞÜNE AYKIRI BULUNDU
Yapılan değerlendirmeler sonucunda, İşbaşaran'ın tutum ve davranışları parti tüzüğü, programı ve grup iç yönetmeliğine aykırı bulundu; tedbirli olarak kesin ihraç talebi ile parti Müşterek Disiplin Kuruluna sevkine oybirliği ile karar verildi.

KULİSLERDE BU İDDİA KONUŞULUYOR
AKP Disiplin Kurulu'na sevk edilen Elazığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran'ın, bir süredir Demokrat Parti (DP) ile görüşmeler yaptığı öğrenildi. Bülent Arınç'a suikast iddiası ortaya atıldığında, polis teşkilatı ile ilgili yaptığı açıklamalarla dikkat çeken İşbaşaran'ın, DP ile el sıkışma noktasına geldiği söyleniyor.

İhraç talebinin esas sebebi olarak vekilin yapıldığı açıklamalar gösterilse de, kurulun kararında esas faktörün bu görüşmeler olduğu da, söylenenler arasında.

25 Aralık 2009 Cuma

Hükümetle asker karşı karşıya!



Genelkurmay ve hükümet arasındaki suikast gerilimine bir de silah gerilimi eklendi.

Silah kanunu yüzünden iktidarla asker karşı karşıya geldi. Hükümet, kanunda değişiklik yaparak MİT'e ve Polise "askeri silah" ithal yetkisi veriyor. Genelkurmay, "Askeri silahlar kontrolsüz kalabilir" diyerek karşı çıkıyor.

İşte İbrahim Gündüz'ün özel haberiyle, Meclis'te yaşanan kavganın iç yüzü...

Ankara'da istihbarat savaşları yaşanırken, Hükümetle Asker arasında Hükümetle Yargı arasında gerilim sürerken, müthiş bir tartışmanın daha “perde gerisinde” yaşandığı ortaya çıktı. Gerilimin ve tartışmanın nedeni, Hükümetin Meclis'e sevkettiği “Silah Kanunu”.

MİT'e ve polise “askeri silah” ithal yetkisi veren kanuna asker karşı çıkıyor. Hükümet Silah Kanunu Tasarısını 1 Temmuz'da Meclis'e sevketmişti. 10 Aralık'ta görüşmeleri başlayan tasarı kamuoyuna “bıçak ve biber gazına düzenleme” diye yansımıştı.

Ancak İçişleri Alt Komisyona havale edilen ve bugünlerde Alt Komisyon'da görüşmeleri süren tasarının Askerle Hükümet arasında yeni bir gerilim kaynağı olduğu ortaya çıktı.

Çünkü Genelkurmay, yeni Silah Kanunu'yla kendileri by pass edilerek MİT'e ve Polise ağır “askeri silah” alınmak istendiğini düşünüyor ve buna karşı çıkıyor. Yani Hükümetle Asker arasında yaşanan gerilimlere bir de silahlar eklendi.

Mevcut kanunda askeri silah ithalatı ve ihracı Milli Savunma Bakanlığı'nın izniyle yapılabiliyor. Kayıtlarsa Genelkurmay Başkanlığı'nda tutuluyor.

Ancak Meclis İçişleri Komisyonu'nda görüşmeleri süren “Silah Kanunu" tasarısıyla, askeri silahların (MİT ve Polis için) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından da ithal edilmesinin yolu açılıyor.

Tasarı Alt Komisyona gidince ilgili kuruluşlardan da görüş istendi. Asker de görüşünü komisyona bildirdi. Bir “Bilgi Notu" hazırlayan Genelkurmay, "bu yasa çıkarsa, askeri silah ve malzemelerin ithali kontrolsüz kalacaktır" dedi.

Askerin hazırladığı Bilgi Notu'nda, tasarının "sivil amaca yönelik" olarak hazırlandığı ama "askeri silahları" kapsadığı vurgulanıyor.

Komisyona gönderilen yazıda, "askeri silahlara ilişkin düzenlemelerin, bu Tasarı kapsamı dışında bırakılması gerekmektedir" deniliyor.

Askerin Bilgi Notu'nda, “Düzenleme ile, MİT ve genel kolluk kuvvetlerinin askeri nitelikte silah ithal edebilmeleri mümkün hale getirilmiştir... Tasarının bu haliyle yasalaşması halinde, askeri silah ve malzemelerin ithali tek elden takip edilmeyecek, kontrolsüz kalacaktır” deniyor.

Yeni Silah Kanunu'yla Hükümet, silahların kayıt ve ruhsat işlemlerini de düzenliyor. Düzenleme, mevcut uygulamanın aksine, askeri personele ait silahları “kapsam dışında” bırakmıyor.

Askerlerden de ruhsat işlemleriyle ilgili valiliklerden izin ve onay alması isteniyor. Asker bu düzenlemeye de "operasyon bölgesinde" sıkıntılara neden olacağı gerekçesiyle karşı çıkıyor. (İbrahim Gündüz / KANALD HABER ÖZEL)

Arınç denetimi çırılçıplak yakalattı!




Başbakan Yardımcısı Arınç'a yönelik suikast iddiaları iki sevgilinin çırılçıplak yakalanmasına neden oldu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yönelik suikast girişimi iddiasıyla ilgili başlatılan soruşturma çerçevesinde önceki gece ilginç bir gelişme yaşandı. Arınç’a yönelik eylem girişimi iddiasının ortaya çıkmasının ardından Ankara Emniyet Müdürlüğü, bölgede çok yoğun güvenlik önlemleri aldı. Başta İstihbarat Şubesi ve Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı sivil polis ekiplerinin yanı sıra Asayiş Şubesi’ne bağlı Yunus timleri de bölgede yoğun denetime başladı. Önceki gece 03.00 sıralarında Çukurambar bölgesinde bir araçtan şüphelenen polis ekipleri, park halindeki bir aracın içinde iki kişi olduğunu gördü.

SALLANAN ARAÇ

Polis ekipleri sürekli sallandığı gözlenen ‘kuşkulu’ araca dikkatle yaklaşarak kapılarını açınca hiç ummadıkları bir manzarayla karşılaştı. Arka koltukta çırılçıplak durumda sevişen çiftle bir anda göz göze gelen ekipler, şaşkın âşıkları gözaltına alarak sorgulanmak üzere Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürdü.

SERBEST KALDILAR

Burada da ifadeleri alınan iki âşık serbest bırakıldı. Olay yerinin Arınç’ın ve birçok siyasetçinin evlerine yakın olduğu öğrenildi.

gallery

Gölge Adam